Şêrko Bêkes
Şiir ruhların ortak dili ve kesişim noktasıdır..Şêrko Bêkes (2 Mayıs 1940 - 4 Agustos 2013), çağdaş Kürt şairi. Kürt şair Fayik Bekas'in oğlu olan Şêrko, Süleymaniye doğdu. 1965 yılında Kürt kurtuluş hareketine katıldı ve bu dönemde harekâtın radyo istasyonunda çalıştı.
1940 yılında Süleymaniye de doğdu. Ünlü Kürd şairi Faik Bêkesin oğludur. Faik Bekesin de Kürd edebiyatında önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Şerko Bekes, bu güne kadar inanılmaz sayıda şiir yazdı, bu şiirler bir çok dile tercüme edildi.Bir çok Avrupa dili yanı sıra, Türkçeye de Doz yayınları tarafından kazandırıldı. Şair yaşayan en önemli toplumsal gerçekçi kürt şairdir. Bu güne kadar iki önemli ödül almıştır. 1987 yılında İsveç Peni tarafından TOCHOLSKI ödülüne layık görüldü. Daha sonralarıda kendi ülkesinin kendinden önceki önemli şairlerinden PİRE MERT adına tahsis edilen ödülü aldı. Halen 1998 de kurulmuş olan Serdem adlı kültür merkezinin başkanlığını yürüten şairin 31 adet yayımlanmış kitabı vardır. 1993 yılında Kürt Federe Devletinde 1 yıl süre ile Kültür Bakanlığıda yapmış olan şair ; mensubu bulunduğu hükümetin anti demokratik kimi uygulamalarına tahammül etmeyerek kabineden ayrıldı ve bir daha benzer görevler almadı. Kürt şiirinde kısa şiir geneleğinin öncüsü olan şair, Abdullah GORAN dan sonra çağdaş Kürt şiirinin en önemli ismidir. Şêrko Bêkes’in yaşamı henüz o hayatta iken Yönetmen SİRWAN REHİM tarafından filme anılarak bir belgesel haline getirildi. Geçt6iğimiz günlerde İstanbulda konuk ettiğimiz Şair ile yazarımız Latif Epözdemir Kürtçenin Sorani lehçesi ile bir söyleşi yaptı. Bu söyleşi ile birlikte, şairin birkaç şiirinden kısa dizeleri de Türkçeye çevirerek sizlere sunuyoruz.
SIZI ( ÊŞ )
Ben uzun boylu bir sızıyım
Başka bir acının
omzuna konmadan
Yaralar nerede ise
Beni bulur, yoksullar nerede ise
Ben onları bulurum.
Yaşayan en büyük Kürd şairlerinden biri olduğunuzu söyleyen eleştirmenlerin görüşlerine katıldığımı belirtmek isterim. Bu konuda tevazüye gerek olmadığını da biliyorum. Şêrko Bêkes, bu konuda neler düşünüyor.
Bu konuda bir şey söyleyemem ben kendini öven şairlerden değilim şiirlerimi ve kendimi fazla övecek değilim eğer halk böyle takdir etmişse insanlar böyle görüyorsa bir bildikleri vardır ama ben kendime dair olarak belirtmek isterim ki halkla aynı görüşte değilim .
Özellikle Soran Kürdleri arasında en çok sevilen ve Türkiye de tanınan bir şairsiniz Türkiyedeki Kürdler de sizi çok severek beğenerek okuyorlar. Hatta çoğu birkaç şiirinizi ezberlemiş durumda.En son iki yıl önce Diyarbakır Belediyesinin düzenlediği bir festivale katıldınız ve o festivalde şiirler okudunuz.Dinleyenlerin tepkisi konusunda ne düşünüyorsunuz.Ne tür tepkiler aldınız.?
Benim rüyamdı bir gün Diyarbakır gibi önemli bir kentte sahneye çıkıp Kürdçe şiir okumak. İki yıl önce bu rüya gerçek oldu. Diyarbakır Büyük şehir Belediye Başkanı sayın Osman Baydemir e teşekkürlerimi sunuyorum. o etkinlikte beni sahneye bizzat kendisi davet etti ve beni sahneye davet ederken şunu söyledi: ‘her ne kadar Şérko nun soyadı BÊKES ise de Şêrko Bêkes kimsesiz değildir o kırk milyon Kürd ‘ün akrabası ve kardeşidir,babasıdır, dedesidir. Tüm Kürdler onun akrabasıdır dolayısıyla soyadının Békes (kimsesiz) anlamına geliyor olması gerçekte bir şey ifade etmiyor’ aşağı yukarı bir saat sahnede kaldım ve Kürdçe şiirler okudum. Sorani lehçesinden şiirler okudum Sorancanın da Türkiye de anlaşılmadığını çok iyi biliyorum ancak ben sahneden indikten sonra salon daki birkaç kişiye sordum ‘hepiniz sessizce beni dinlediniz peki acaba benim neler söylediğimi anlayanınız var mı’
Dediler ki :’’ Hayır biz Soraniceden anlamıyoruz ne dediğinizi de anlamadık ama ruhlarımız kesişti ruhen sizi duyabildik .” Ve her halde şiirin en önemli özelliği de zaten bu olmasa gerek. Ruhların ortak dili ve kesişim noktası..
DARP
Bana göre
Şiirin ve çivinin
Başı birbirine banzer,
İkisininde,
Sivri uçları dalınca derinlere
Şiirin üstünde acının
Çivinin üstünde ise çekicin izleri durur.
Kürd dilindeki farklı lehçeler sorunu nasıl çözülebilir.? Kürdler birbirlerini farklı lehçelerden ötürü çok iyi anlayamıyorlar? Bu durum kendi aralarındaki iletişimi nasıl etkiliyor.?
Bu bir siyasal iktidar sorunudur. Yani Kürdlerin siyasal yönetimleri ancak bu soruna çözüm getirebilir.Bir özgür Kürd yönetimi bunu çözebilir. Hazır Kuzey Irakta bir Kürd yönetimi varken, sanırım bu hepimizden önce onların sorunu olmalı. Bunun üzerine çalışmalar yapmaları gerekiyor. Ayrıca bizim kendi aramızda bu lehçeler sorununu çözmemiz , yani farklı lehçelerdeki farklılıkları giderip tekleştirmemiz, yani özcesi farklı lehçeleri tekleştirmemiz, dili tekleştirmemiz iletişim sorununu çözmez, dil ile iş aynı anda kullanılmaya başlanırsa, dil ile ekmek aynı anda kullanılmaya başlanırsa, o zaman çok kolay bir biçimde karşılıklı olarak kişilerce meramlar anlaşılacaktır.
Yani teorik olarak karar almak yetmiyor. Pratik gerek. Bu pratik ise somut yaşama uyarlanıp orada zorunlu koşulmazsa lehçe ayrılıkları sürer ve yakınlaşma sağlanamaz. Ekonomik yaşamın ticaretin ortaklaşması, pazarın ortaklaşması, ortak Pazar dilini zorunlu olarak yaratır zaten.
Kürdçe’nin iki büyük lehçesi var. Sorani ve Kurmanci.Bu lehçeler çok yaygın olarak kullanılıyor. İki farklı alfabe de var. Kanaatime göre, bu iki lehçede kullanılmalıdır. Her ikisi de özgün halleriyle kalmalıdır. iki alfabe de özgün halleriyle kalmalıdır. Biz birbirimizi anlayabilmenin farklı yollarını denemeliyiz. Bu iki farklı lehçenin ve alfabenin özgün olarak kalması Kürdler için bir zenginliktir.
Türkiye Arab harflerinden Latin harflerine geçiş konusunda Mustafa Kemalin harf devrimine uydu. 1929 harf devrimi sırasında Mustafa Kemal bir yandan, ülkenin politik çehresini değiştirirken, diğer yandan dilini de değiştirdi ve dil ile yeni hayat birlikte koşmaya başladı, birlikte yol almaya başladı. Dolayısıyla çok kısa zamanda yeni alfabe de, Türk siyasal yaşamına, sosyal yaşamına girmiş oldu. Türk ulusu bu yeni değişime hızla entegre oldu. Bu bir bakıma çok iyi oldu. Ama bir bakıma da ,Türk kültürü Osmanlı kültürü, Arabça da saklı kaldı. Türkçeye dönemedi. Latin harflerine dönemedi yani Türklerin Latin harflerine geçmesi çok olumlu bir durumken o Türk kültürünün Türk arşivinin edebi değerlerinin de Arab harflerinde saklı kalması bugün ki Türkler için bir fakirlik yarattı. Bu bir talihsizlik oldu aslında keşke Arab alfabesi de korunabilseydi ve bugün o hazineden de istifade edilebilinseydi. Kürdler lehçeleri birleştirmek konusunda kendilerine bir problem çıkarmamaları gerekiyor yeni bir angarya çıkarmamaları gerekiyor bu çok önemli bir farklılaşmaya yol açmaz. Yani birden çok lehçe pek de zararlı sayılmaz.Ayrıca bu durum çok da önemli değildir, süreç içerisinde lehçelerarası bir yakınlaşama sağlanır.
Kürd Edebiyatın durumunu nasıl yorumlarsınız.?
Kürdler çok yaygın bir coğrafyada yaşıyorlar ve farklı koşullarda hayatlarını sürdürdükleri için bir bütün halinde Kürd edebiyatının durumunu ele almak çok sıkıntılı çok zahmetli bir iş olur. Ama parça parça bunu ele alıp bir takım bilgiler verebiliriz. Şu ayrımı yapmadan geçemeyeceğim. Türkiye ve Suriye deki Kürdlerin durumu, ,İran ve Iraktaki Kürdlerin durumundan çok farklı. Çünkü Irak ve İran da hiçbir zaman Kürdçe yasaklanmadı. Dil özgür olduğu zaman edebiyatın gelişme şansı daha büyük olur. Suriye ve Türkiye de ise Kürdçe yasaklı olduğu için daha çok edebiyat sürgünde şekillendi. Dolayısıyla dil yasaklı olduğu için edebiyat gelişemedi. Bu büyük atlası parça parça ele alıp değerlendirmek gerek. Dediğim gibi Baban beyliği ve Erdelan Beyliği sırasında Kürd edebiyatı önemli bir gelişme kaydetmiştir. Bu beyliklerin hepsi kendi çatısı altında önemli şairler ve yazarlar bir araya getirmiştir. Örneğin Cizre Beyliği sırasında Ehmedi Xani, Melayé Cızıri, Feqiye Teyran gibi şairler varken, Baban beyliğinin çok önemli üç şairi, Nali ,Salim ve Kurdi nin Kürd edebiyatına çok büyük bir nefes kattıklarını söyleyebiliriz.
UMUT ( HEVİ )
Eğer sevdan bir yağmursa
İşte altında duruyorum.
Eğer ateşse sevdan
Bak ortasında duruyorum.
Ey ülkemin sevdası
Benim şiirim der ki ;
Yağmur ve ateş olduğu sürece Bende olurum.
Erdelan Beyliği döneminden gelen bir miras var. O dönem Kürd şairler, Havramani lehçesinden ve Germiyan yöresinde çok önemli şiirler yazdılar ve Kürd edebiyatının mihenk taşlarını oluşturdular. Edebiyatın önemli simaları arasındaydılar o şairler. Ama malasef Türkiye ve Süriyedeki Kürdler kendi dilleri asimilasyona uğrayıp unutulduğu için, örneğin Selim Berekat gibi çok önemli bir yazarımız olmasına rağmen Kürdçe yazamadı. Arabça yazdı .Türkiye’de de keza buna benzer çok yazar var. Biliyorum ki çoğu sürgünde yazmak zorunda kaldı.Bir çok edebiyatçı ve yazar, kötü koşullar ve baskılardan ötürü, Avrupa’ya kaçtı. Çeşitli koşullardan dolayı Türkçe yazdılar. Yılmaz Güney ve Yaşar Kemali biliyoruz. Kendileri Kürd olduklarını kabul ettikleri halde bütün eserleri Türkçedir. Ahmed Arif de bir Kürd şairdi fakat Türkçe yazmak zorunda kaldı. Çünkü Kürdçe yazamdı.Hem dil yasaklıyd, hem de dil unutturulmuştu.Bu durum bilinen bir gerçek.
Türkiye’dekilerle ilgili benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu durum onların hatası, ya da, kusuru değildir. Edebiyatın dili özgür olursa edebiyatın kendi de özgür olur. Yani hürriyet, edebiyat için çok önemli bir gerekliliktir. Bu yüzden ben Suriye ve Türkiye’deki Kürdleri kanatları kırılmış kartallara benzetiyorum.
Türkiye ve Suriyede, bazen dil üzerindeki baskılar geriliyor bir takım edebi ürünler ortaya çıkıyor aradan bir müddet geçiyor bir de bakıyorsunuz ki, o özgürlük yok oldu tekrar baskı dönemi başladı. Dolayısıyla çok ileri bir Kürd edebiyatından bahsetmek çok mümkün değil Türkiye ve Suriye Kürdleri bakımından. Ama İran ve Irak Kürdleri, bu bakımdan çok daha ileridirler. Çok daha şanslıdırlar.
Uzunca dönem, Avrupa da yaşadınız. Bir müddettir de, Kürd Federe Devletinde, Süleymaniyede yaşıyorsunuz. Artık Güneyde bir yerel yönetim var.Her iki yaşam tarzını karşılaştırdığınızda neler söyleyeb
ilirsiniz. Ne eksikleri var Süleymaniye deki yaşamın Avrupa’dakine kıyasla…?
Çok sayıda Kürd Avrupa da yaşıyor ve bu Kürdlerin, kendi keyiflerinden oraya gitmediklerini, bir çok nedenden ötürü sürgün gitmek zorunda kaldıklarını biliyoruz.Bunların başında özellikle Iraklı Kürdler için Halepçe katliamı ve 1980 li yıllarda 180 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan Enfal geliyor.Bu katliamlardan sonra bir çok aydın ve düşünür Avrupaya gitmek durumunda kaldı.Günümüzün özgürleşme durumunda ise, ardan yıllar geçtikten sonra ancak,bir çoğu ülkelerine döndü. Avrupa da kendi dillerini koruyabilmek konusunda çok ciddi çabaları olmadı, olamazdı da. Bütün dünyanın ortak olarak benimsemiş olduğu gibi, diller konusunda oraya entegre olmaya çalıştılar, oradaki aydınlar ve yazarlar gibi. Fakat Avrupa’daki yaşam tarzına varabilmek için Kürdlerin daha çok şey yapması gerekiyor.Ülke bir kan gölünden henüz kurtulmuşken Avrupanın her hangi bir ülkesi ile kıyaslamak ve karşılaştırmak olanaksız.
Bütün dünyada milletlerin millet olarak varlıklarını tesis etmelerinde romanın çok büyük önemi var, Türkiyede de Türk romancılığı,1910’larda başlamış ve Türk ulusal mücadelesine çok önemli katkılarda bulunmuştu. Kürdler böyle bir süreçten geçtiler mi?
Bizde roman geleneği çok geç başladı. 1950 li yıllardan sonra,ancak roman yazımı başladı. Neden. ? Çünkü roman gelişkin bir edebi üründür. Teknoloji ve sanayi devrimiyle ilişkili bir türdür. Çünkü üretim ilişkilerinde bir yenileşmeyi öngörmektedir ve daha önemlisi kentleşmenin bir ürünüdür roman. Kentleşme ve şehirleşme olgusu da Kürdlerde çok geç başladığı için Kürd romanı biraz geridir ancak eğer roman sayılacaksa Cemil Saibin uzun hikaye şeklindeki 1920 de yazdığı eserini, ilk Kürd romanı sayabiliriz. Ancak roman olup olmadığını tartışabiliriz. Ama Jana Gel Kürd romanın başlangıcıdır. 1956 yılında İbrahim Ahmed tarafından yazılan bu eser, Kürd romanın başlangıcı olarak sayılabilir. Yani diyebiliriz ki ilk çağdaş Kürd romanı, Jana Gel dir. Hüsên Arif, Mehemed Mukri ve Mehmet Uzun, Abdulla Saraç ,önemli Kürd yazarlarıdır. Yeni ve modern bir süreçe damgasını vurup , ötekilerden çok farklı olarak, Kürd romanını yeni bir yüze, yeni bir çehreye kavuşturan, romanımızı ileri bir aşamaya sürükleyerek ileri götüren ilk Kürd romanı Êwara Perwanê dir. Bu roman Kürd romanında önemli bir konağın, önemli bir sürecin başlangıcıdır.Keza, Bexitiyar Eli, Köln de yaşıyor ve bu gün bu isim, çağdaş Kürd romanının en önemli simasıdır. Belki de çağdaş Kürd romanının bana göre babası Bextiyar Elidir.. Kırk yaşında olduğu halde inanılmaz bir yazma yeteneğine ve deneyimine sahiptir. Bugüne kadar dört tane roman yazdı. Ama Êwara Perwanê, çok önemli bir roman. Keza, Apdulla Saraçın, romanları da çok önemli romanlar.Ezizê Melayê Reş ile Selah Omer ve ötekiler de, çok önemli romancılardır kuşkusuz. Modern Kürd romanının çehresini değiştiren ve dünya standartlarına kavuşturan ilk roman olarak da, Êwara Perwanê yi saymalıyız. Bunu tekrar tekrar söylemekte sakınca yok.
Şiir konusunda ki görüşleriniz nelerdir Kürd şiiri ne durumda . Son dönem çağdaş Kürd şiirinin geldiği düzey konusunda neler söylersiniz. ?
Romana göre ve diğer edebi türlere göre Kürd şiiri çok ileri bir aşamada. Her döneme damgasını vuran önemli şairler oldu. Çok sayıda şair yetişti bu topraklarda ama, her döneme damgasını vuran o dönemi sembolize eden bazı şairler var. Mevlevi döneminde, Nali döneminde, Ehmedê Xani döneminde Kürd şiiri, çok önmeli aşamalar kaydetti Kürd şiirinin klasiık dokusunun yanı sıra bu gün artık çok sayıda genç şairi var. Kürd şiirinin çok daha eskiye dayanan bir geçmişi var, çok hızlı bir gelişme gösteriyor bizim şiirimiz.Bizim jenerasyonumuzdan sonra, özellikle çok hızla gelişiyor..Biraz bana yakın Ebdulla Peşêw, Latif Helemet gibi önemli Kürd şairleri var. Refik Sami de onlardan.Daha sonra da önemli bir kuşak, genç bir kuşak yetişti ve bunlar ümit vaad eden şairlerdir. Kürd şiiri adına önemli işler yapıyorlar. Bunların içinden özellikle üç isim, Cemal Xembar, Dilaver Qeredaği ve Kerim Deşti ön plana çıkıyor.Bu üç şair çok önmeli bir aşamaya getirdiler Kürd şiirini. Aslındas denilebilinir ki, son yirmi yılda önemli şairler yetişti. Bu süreçte hatırı sayılır genç kadın şair de, yetişti .dolayısıyla şiir bugünkü aşamada çok önemli bir yerde.
Kültür ve toplum ilişkisi nasıl yorumlanmalıdır. Ya da, kültürün toplumsal gelişim üzerindeki etkisi nasıldır.
Kültür hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Kültür ruh halinin yansımasıdır. Eğer kültürel gelişim olmazsa ruhun devinme şansı olmaz. Bu gün, Toplumların hızlı dönüşümünün en önemli aygıtı kültürdür.
Baban döneminin şairleri : NALİ, SALIM, KURDİ
Bu alandaki gelişmeler kültürel değerlerin, kültürel mirasın ve malzemelerin korunması, toplumsal hayatın idamesi ve zenginleşmesi bakımından çok önemlidir. Kültürel etkinlikler bu yüzden desteklenmeli ve hızlandırılmalıdır. Kültürel değerler de korunmalı ve toplumun yararına sunulmalıdır.
Her yıl İstanbul da düzenlenen Şiirİstanbul festivaline Şêrko Bêkes’in Kürd şiirini temsilen davet edilmesi kararlaştırıldı.Bu konuda neler söyleyeceksiniz. ?
Çok memnun oldum. Böyle etkinlikler ulusların birbirlerini tanımaları dillerin ve farklı şiirlerin birbirleriyle kaynaşması anlamına gelir. Ben eğer böyle bir teklif alırsam seve seve gelirim ve İstanbul da öteki, dünya şairleriyle birlikte, ben de kendi şiirlerimi okurum. Çok teşekkür ederim Festival komitesine. Eğer beni davet ederlerese bu daveti kırmayacağım .[1]
EĞER
Eğer benim şiirimden
Gülü çıkarırlarsa
Yılımın bir mevsimi ölür,
Eğer şiirimden sevgiyi çıkarırlarsa
İki mevsimim ölür,
Eğer Ekmeği çıkarırlarsa
Üç mevsimim ölür,
Eğer Özgürlüğü çıkarırlarsa
Bütün yılım ölür, bende ölürüm …[1]