Mehemet Babayev anilari
RAHMİ YAĞMUR
08 Şubat 2009, MOSKOVA. Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’da kurulan ilk Kürt örgütü Yekbun’un başkanı ve Kızıl Kürdistan’ın yeniden inşası için verilen mücadelenin başında yer alan Mihemed Suleymanoviç Babayev Sovyetler, Ermenistan ve Azerbaycan’daki Kürtleri ve mücadelelerini anlattı.
1993 yılında Öcalan’ın yanına giderek barış görüşmelerine katılan Babayev ‘’artık yaşalandım ayaklarım çalışmıyor ama yüreğim PKK’lilerledir” diyor. Mehemet Babayev anılarını ve Kafkas Kürtlerinin yakın tarihini ajansımıza anlattı.
SÜRGÜNDEKİ ÇOCUKLUK
. Önce biraz ailenizden ve çocukluk yıllarınızı anlatır mısınız?
– Ailem Erivan çevresinin eski yerlilerindendir. Erivan’ın Agıri yakasındaki Ararat köyünde yaşamışlar. 1915’de Türkler Ermeni soykırımını gerçekleştirip Türkiye’de yaşayan Ermenileri Erivan’a sürerken; Ermeniler de kendi yakınlarında bulunan Müslüman Kürtlere baskı yapıp sürgün etmiştir. Ailem o dönem bir süre için Van, Kars’a gidip yerleşmek zorunda kalmış. Ailem orada yedi yıl kaldıktan sonra 1922’de tekrar eski yaşadıkları bölgelere gelmek istemişler. Ama Ermeniler onları kabul etmezler ve bir süre Azerbaycan’ın Genç Bölgesi’ndeki Yevllax’a sürgün eder. Ancak onlar tekrar dönmek isterler. Üç ay sonra yine onları Ermenistan sınırlarında Basaçev bölgesinde tutarlar ve 1928’ e kadar böyle devam ederler. Ben de bu sürgün ve göç sırasında yani 1922’ de dünyaya gelmişim. Göç yollarında doğdum. Daha küçükken babam bu yollarda hayatını kaybetti. Bir amcamda yine yollarda yol kesen eşkıyalar tarafından öldürüldü. Daha sonra Ermeniler bizi alarak Erez Irmağı’nın kıyısındaki Noraşimi mıntıkasında kurulan 12 Kürt köyüne yerleştirdiler.
Başlarda çok kötü olan bu 12 köy Kürtler tarafından yerleşime elverişli hale getirildi. Bu arada sosyalizmin olumlu etkisi olsa gerek Kürtlere karşı bir yumuşama gelişti. Bu köylerde çocuklar için Kürtçe okullar kuruldu. Ben de bir yandan Erez’in kıyısında çobanlık yapıp bir yandan da okula gidiyordum. Böylece bir şans eseri ilk eğitimi kendi anadilim olan Kürtçe gördüm. Bu yaşamımım bütününü etkiledi. Köyümüz olan Marajini’de 4. sınıfa kadar okuduktan sonra bizden 6 kilometre uzaktaki köyde Kürtçe eğitimime devam ettim. Orda 7. sınıfa kadar okuduktan sonra Erivan’da kurulan Kürt Teknikom’da (Sovyet döneminde yatılı okunan meslek liseleri) okuma fırsatı buldum. O dönem bu konuda bana hayatta kalan ve molla olan tek amcam destek verdi.
TREN İSTASYONLARINDA BEKLETİLEN BİNLERCE KÜRT
. Kürtlerin Orta Asya sürgünün yaşayan ender tanıklardan birisiniz. Sürgünler nasıl gelişti. Sovyetlerin sürgün politikası nasıl şekillendi?
– 1937’lerdi bir gün Mustafa amcam beni çağırdı. Yanına gittiğimde bana Sovyetlerin yeniden Kürtlere el attığını ve Müslüman Kürtleri sürgün etmek isteğini, hatta bunun için köylerimizi toplamaya başladığını söyledi. Benim bu sürgüne gitmemem için gizlenmem gerektiğini tembih etti ve gerekirse bunun için yardım edebilecek birkaç ev bildiğini söyledi. Ben bunun saçma olduğunu böyle bir şeyin olmayacağını söyleyerek tepki gösterdim ve kapıyı çarparak çıktım.
Teknikom’un yurdundaki odama gittim. Aynı gece saat 3 sıralarında Sovyet istihbaratı beni odamdaki yatağımdan paldır küldür kaldırdı. Ne olduğunu anlamadan eşyalarımı toplamamı istedi. Ben buna itiraz edip burada okuduğumu söyleyince onlar “Kürtler için okullar tatil edildi, kalk gidiyoruz” deyip kolumdan tutup beni götürdüler. Ertesi sabah Erivan’ın dışındaki tren istasyonunda götürdüklerinde gördüğüm manzara içler acısıydı. Binlerce Kürt orta yerde öylece çaresiz bekletiliyordu. Etrafları asker ve polislerle çevrilmişti. Beni gürültülü seslerin yükseldiği meydandan geçirip ailemin yanına götürdüler. Orada amcamın yanında tescil ettikten sonra bıraktılar. Burada tutulan herkes gibi benim aileme de evden zorla çıkarılırken bir yorgan, bir tencere ve bir bardak dışında hiçbir şey almalarına izin verilmemişti.
Anneme soruduğumda annem 12 Kürt köyünden ikisinin, haberi önceden aldıkları için, Erez’in diğer tarafına geçerek kurtulmayı başardıklarını ama geriye kalan 10 köyün hepsinin burada olduğunu söyledi. Köylerde yaşayanların sayısını hatırlamıyorum. Ama bazı köylerimiz bir kasaba kadar büyüktü. Bu yüzdende binlerce Kürt bu tren istasyonunda çaresizce bekletiliyordu.
Burada birkaç gün bekletildikten sonra trenlere bindirip yollamaya başladılar. Hiç kimse nereye götürüldüğümüzü bilmiyordu. Günlerce yolda kaldık. Yolda her bir Kürt öldüğünde görevlilerden biri bağırarak öldüğünü söylerdi. Her birkaç saatte bir birinin ismi söylenirdi, kalanlar ise yerlerinden ona rahmet okurdu. O yolda çok insan öldü. Bu benim sürgünden hafızamda kalan en trajik durumlardan biriydi.
KOLHOZLARDAN KAÇTIK
. Kazakistan’da sizi nasıl karşıladılar?
– Bizi Almaata yakınlarındaki Stalinsa ve Baxalans mıntıkasına götürdüler. Kürtlerden ve değişik halklardan binlerce kişiyi de Kazakistan bozkırlarının değişik yerlerine dağıttılar. Yolda ölenlerin sayısını bilmiyorum ama burada Kürtlerden 3000 aile kalmıştı. Bunları iki kısma ayırarak iki kolhoza yerleştirdiler.
Daha sonra Sovyet görevlileri gelerek Kürtlerden okumak isteyen gençler varsa bunlardan bir kısmını okullara yerleştirebileceklerini söylediler. Bunun üzerine benimle birlikte 17 Kürt ‘intarnat’ olarak bilinen yatılı yüksek okula alındık. Ama bir süre geçmeden Kürt gençlerinin hiçbiri okumak istemedi ve hepsi evlerine geri döndü. Burada sadece ben kalıp okudum. Sanırım 6-7 yıl okudum. Yine bir gün amcam geldi ve Kürtlerin yaşadıkları kolhozlarda susuzluk ve açlıkla boğuştuklarını ve bu durumda bıktıkları için topluca kaçma kararı aldıklarını söyledi. Ben başta buna inanamadım ama yaşadıklarımdan sonra Kürtlerin başına her şeyin gelebileceğini de öğrenmiştim. Ben de olanları anlamak için ailemin yanına döndüm.
Kürtler gizlice kolhozdan ayrılarak göç etti. Ama bu kadar çok insanı fark etmekten gecikmeyen devlet Kürtleri İli deresinde tuttu. Devlet onların eski yerleri olan kolhozlara geri dönmelerini istedi. Ama Kürtler ölüm pahasına oralara tekrar geri dönmeyeceklerini belirterek buna itiraz ettiler. Halkın dönmeyeceğini anlayan o zamanki Kazakistan hükümeti onları İli deresi bölgesindeki alanlara yerleştirdi. Kürtler daha buraya yerleşmeden bir parça ekmeği bile çalışmadan alamıyorlardı. Kimse Kürtlere yardım etmiyordu. Orada Kürtler yeniden açlıktan ölmemek için gül satmaya başladılar. Tüm Kürt çocukları kasaba sokaklarında gül satarak ailelerine gelir elde etmeye çalışıyordu. Ben ise burada fazla kalmadan okula geri döndüm ve okumaya devam ettim. Okulu bitirdikten sonra yeniden Kürtlerin yanına dönerek orda Kürt çocuklarının okuduğu okullarda öğretmenlik yapmaya başladım. Burada 2 yıl kadar öğretmenlik yaptım.
Bu Kürtler Ermenistan’ın çok eski yerlileriydi. Bu yüzden nereye gitseler hep eski yaşadıkları yerlere geri dönmek istiyordu. Emin değilim ama sanırım 1941’lerdi. Kürtler yeniden Ermenistan’a dönmek istiyordu. Bunun için yeniden uğraşlara giriyordu. Bunun üzerine binlerce Kürt Krasnadar yolu üzerine kadar geldi burada çadır açarak kaldı. Daha sonra küçük gruplar halinde Azerbaycan’a gelmeye başladılar. Daha çok Aşkabat bölgesine gelip yerleşiyorlardı.
10 yıl süren bu sürgün ve yolculuk yıllarında binlerce insan ölmesine rağmen Kürtlerin çok çocuk yapma kültürleri onların çoğalmasını sağlıyordu. Gittikleri her yerden geri dönseler bile arkalarında binlercesi kalıyordu. Örneğin Kazakistan’a birkaç bin gelebilmişti ama kısa sürede birkaç katı artış bir kısmı geri dönmek için yollara düşerken binlercesi de Kazakistan bozkırlarında kalmıştı. Ve halen Kazakistan’da yaşayan on binlerce Kürt o dönemden kalmadır.
İŞ İÇİN BAŞVURDUĞUM GÜN SAVAŞ BAŞLADI
. Sanırım bir de istihbarattaki geçmişiniz var?
– 1941’de Ermenistan’a geri dönmek istedim. Ermeniler beni sınırdan çevirdi ve ülkeye girişime izin vermediler. Bende Azerbaycan’da Derben’de kaldım. Hiç unutmam orda öğretmenlik yapmak için devlete başvurmaya karar verdim. Eğitim işlerine bakan devlet dairesinden içeri girdim ve bir kadına belgelerimi uzatıp öğretmenlik başvurusu yaptım. Başvuruyu yaptığım memur kadın büyük bir şaşkınlık ve öfkeyle yüzüme baktı, sonra da bir şey söylemeden kağıtlarımı geri itti. Bende tuhaf oldum ve kızarak neden böyle davrandığını sordum. Bana bu gece Almanların Sovyetlere saldırdığını ve büyük bir savaşa girdiklerini söyleyerek bundan nasıl olurda haberdar olmadığımı sordu. Ben şok olmuştum ve hiçbir şey söylemeden oradan ayrıldım. Eve geldiğimde herkes duymuştu ve herkes büyük bir endişe içindeydi..
Sonraki yıl Ermeniler bir kısım Kürdü geri almayı kabul etti ve tekrar geldiğim yerlere geri döndüm.
Savaş yıllarıydı yoksulluk, kargaşa ve umutsuzluk vardı. Devleti olmayan azınlıkları -eğer kişisel öneri ve ısrarları yoksa- savaşa göndermediler.
Bir gün yanıma Abdullah İsa geldi ve Ermenilerin beni istihbarata almak için çağırdığını söyledi. Benden daha önce 2–3 Kürdün bu işler için çağrıldıklarını, ama gidenlerin bir daha geri dönmediklerini söyledim. Bu yüzden fazla düşünmeden reddettim. Ancak İsa, devletin beni çağırdığını bunu kabul etmeyeceksem orada söylemem gerektiğini anlattı. İstemeyerek Erivan’daki istihbarat merkezine gittim. Merkezde beni Rus istihbarat görevlisi alıp odasına götürdü. Görevliye teklifi kabul etmediğimi ve bu işi yapmak istemediğimi söyledim. İstihbarat görevlisi Kürdistan’daki Kürtlerin ayaklandığını ve bu görevi kendi halkıma yardım etmem için önerdiklerini söyledi. Beni o dönem kuruluş çalışmaları süren Mahabad Kürt Cumhuriyeti’yle ilişkilerde kullanmak istediklerini söylediler. Ben bunu da istemediğimi söyleyince görevli bana, “Sen bilirsin ama bu sizin halkınız, siz yapmazsanız kimse sizin için yapmaz”dedi. Bunun üzerine bende bu işi kabul ettim. Ruslar beni alıp Tiflis’teki bir istihbarat üssünde bir buçuk yıl eğittiler.
BİR KÜRT AJANIN MAHABAT ANILARI
. Gerçekten de sizi Kürtler için mi kullandılar?
– Evet, eğitimim bittikten sonra beni İran’da yeni ortaya çıkan Gazi Muhammed denetimindeki Mahabad bölgesine göndermek için çağırdılar. Bana, orada bir süre kalacağımı ama esas olarak onların silah ihtiyaçlarını tespit ederek buradan karşılama çalışması yapmamı söylediler. Kısa bir süre sonra Mahabad’a gittim. Orda benim dışımda Sovyetlerden gelen 2-3 Kürt kökenli istihbaratçı daha vardı. Bunlar daha önce söz ettiğim gidip de gelmeyen Kürtlerdi. Ruslar ile Kürler arasındaki ilişkilerde tercümanlık işleri yaptım. Bir gün Gazi Muhammed bizi çağırdı ve karşısına çıktık. Beni bu işler için çok genç buldu. Gösterdiğim başarı için kutladı ve Kürt gençlerinin böyle başarılı olmasından gurur duyduğunu söyledi.
Gazi Muhammed bize çok moral vermişti. Yine kısa bir süre sonra Mahabad’a gelen Molla Mustafa’nın yanına gittim. Molla Mustafa ve Rus görevlilerle Kürtlerin cephane ihtiyaçlarını tespit ettik ve daha sonra bunların karşılanması için birkaç Kürt görevli ile birlikte Azerbaycan’a geri döndük. Azeriler aynı dönem İran’da özerklik ilan eden Acemlere sınırsız silah sunmalarına rağmen Kürtlere eski silahları karşılığında yeni ferdi silahlar vermeyi kabul ettiler. Kürtlere silahlar verdiler ama ihtiyaç duydukları ağır silahları vermek istemediler. Benim girişimlerim ve ısrarlarım üzerine 12 kadar yarı zırhlı araç verdiler. Ama bunlarda İngilizlerin desteklediği İran ordularına karşı direnmek için çok yetersiz şeylerdi.
Daha sonra beni Erivan istihbarat merkezinde görevlendirdiler. Gazi Muhammed ve cumhuriyetine ne olduğunu bilmiyordum. Erivan’da bir süre kaldıktan sonra bir gün birinin beni görmek istediğini söylediler. Gittiğimde karşımda Molla Mustafa Barzani’yi gördüm. Çok şaşırdım bana İran ordularının Azeri ve Kürtlerin üzerine yürüdüğünü Azerilerin orayı terk ederek kaçtıklarını, kendisinin de Gazi Muhammed’in yanına gidip kenti terk etmeleri gerektiğini söyledi. Barzani, Gazi Muhammed’in bunu kabul etmediğini ve birkaç adamıyla birlikte Azerilerle birlikte Azerbaycan’a geldiklerini söyledi. Buna çok üzülmüştüm daha sonra Barzani bir süre daha burada kalmak istediğini söyledi. Bunu görevliye teklif edince görevli kabul etti.
KIZIL KÜRDİSTAN SÜRECİ
. Ermenistan’a sürgün edilen Kürtlerin geri gelmesi için hiç girişimlerde bulunmadınız mı?
– Molla Mustafa bir gün bana neden hep Ezidi Kürtlerinin içinde dolaştıklarını ve Müslüman Kürtlere ne olduğunu sordu. Ona çocukluğuma denk gelen bütün sürgün hikâyesini anlatınca çok etkilendi. Ve bu olaydan dolayı hükümete girişimlerde bulunmamızı ve Kürtleri buraya geri getirmek için çalışmamızı söyledi. Bunun üzerine Kürtlerin okuyan insanlarından 6 kişiyle birlikte Ermenistan devletine yönelik bir mektup kaleme aldık. Mektupta sürgün edilen Kürtlerin yaşadıkları yerlere geri dönmelerini istedik. Çok geçmeden Ermeni istihbaratı bizi çağırdı, bu mektuptan dolayı bizi tehdit etti ve bir daha yapmayacağımıza ilişkin bir kâğıt imzalattı.
Çok geçmeden bu sefer tek başıma aynı içerikte bir mektubu kaleme alıp gönderdim. Ama bu mektupta Kafkasya’da yaşayan Kürtlerin Kızıl Kürdistan’da toplanmasın ve orda Kürtlere otonomi tanınmasını istedim. Bunun üzerine 1946’da Moskova bir komisyon oluşturup Kafkasya’da özelliklede Laçin ve Kelbecel’de Kürtlerin bir otonomi isteyip istemediklerini araştırmıştı. Daha sonra heyet Erivan’a gelerek benimle görüştü. Görüşmede Kürtlerin sürgün edilmesinde hükümetin sorumlu olduğunu belirterek, amaçlarının Kazakistan’daki boş alanlara insan yerleştirmek olduğunu söyledi. Asıl sebebin bu olmadığını biliyordum. Asıl sebep ikinci dünya savaşı gerginliğinde bu azınlıklardan duydukları güvensizlikti. Rus komisyon bunu direkt itiraf etmiyordu ama dolaylıda olsa sürgünü ve bunun yanlışlığını kabul ediyordu.
Komisyon asıl olarak mektupta talep ettiğim Kızıl Kürdistan sorunu konusunda araştırma yapmış ve sonuçları konusunda benimle tartışmak için gelmişti. Tabii bu görüşme sadece benim mektuptan dolayı da değildi, Sovyet iktidarı Kürtlerin ezilen bir halk olduğunu ve bir yerde toparlanarak kontrol atlına alınmasını istiyordu. Hem de böyle yapmakla Kürdistan’daki milyonlarca Kürdü etkilemiş olacaktı. Ama Moskova’dan gelen komisyon Laçin ve Kelbecel’de yaptıkları toplantılarda Kızıl Kürdistan’da otonomi istememişti. Komisyon oradaki yerleşik halkın bu konudaki yazılı görüşlerini de bize aktardı.
Bu doğruydu çünkü oradaki Kürtler, Azerilerin Kızıl Kürdistan’ın yaşamasına izin vermeyeceğini biliyordu. Bunu Moskova yönetimi de biliyordu. Bu yüzden Moskova bir Kızıl Kürdistan otonomisi olursa bunun Ermenilerin denetiminde olmasını istiyordu. Ama Kızıl Kürdistan’da yaşayan Müslüman Kürtlerdi ve Ermenilerin Müslüman Kürtlere yönelik baskı ve sürgünlerini biliyordu, bu yüzden Ermenilere de güvenmiyordu. Onların denetimine geçmek istemiyordu. Kızıl Kürdistan tek başına Kafkasya’daki Milliyetçi devletler arasında ayakta kalamazdı. Kürtler bunu hissediyordu. Bunun kendileri için yeni katliam ve sürgünlere yol açacağını hissediyorlardı. Bu yanlışta değildi.
TEKBAŞINA KIZIL KÜRDİSTAN’ IN YAŞAMA ŞANSI YOKTU
. Kızıl Kürdistan sorunu sonradan yine gündeme geldi
– Laçin ve Kelbecel’de yapılan sayımlarda 450 bin kişinin yaşadığı belirtiliyordu. Bu iki bölgede yaşayan nüfusun yüzde 80’nin Kürt olduğunu herkes biliyordu. Sadece burada değil Ermenilerin Elegez ve Talin mıntıkasında binlerce Kürt yaşıyordu ve Sovyet sistemi ilerledikçe tüm küçük azınlıklara yaşadıkları yerlerde otonomiler veya belli haklar tanınıyordu. Ama Kürtlere Ermenistan’da radyo veya gazete gibi bir iki küçük kurumun dışında hiçbir hak tanınmadığı gibi bunlarda sıksık askıya alınıyordu.
Sovyet sistemi herkese belli şeyler getiriyordu ama Kürtlere sürgün ve acı getirmişti. Biz bunu çeşitli dönemler mektuplar ve görüşmelerde dile getirip talep ediyorduk biz Kızıl Kürdistan’a otonomi tanınması halinde SSCB’de dağınık halde yaşayan Kürtleri yeniden buraya toplamak ve onları yaşayabilecek bir ortama kavuşturmak mümkün olacaktır.
Bu taleplerimiz Moskova’ya yansımaya devam edince Moskova Kızıl Kürdistan’a otonomi verilmesini ve bu bölgenin Ermenilerin denetimine geçmesini istedi. Bunun için Kızıl Kürdistan’da bir referandum yapılmasını istedi. Moskova buralarda küçük cumhuriyet ya da küçük otonomi birimlerinin olmasını kendisi için yararlı olacağını düşünüyordu. Ama Kürtler de Ermenilere karşı duyduğu güvensizlikten dolayı hayır dedi.
KOMÜNİST PARTİSİ BİNASI ÖNÜNDE EYLEM
. Bu olay 1988’ deki Azeri-Ermeni çatışmasında mı yaşandı?
– Evet, 1988 Ermeni-Azeri çatışmasında Ermeniler yeniden kendi içindeki Müslüman Kürtlere yönelmeye başladı. (Ermenistan Ezidi Kürtleri inançlarından dolayı kendileri için tehdit olarak görmüyordu.) Ermeniler Kürtlere yönelince Kürtler ve Azeri mülteciler Azerbaycan sınırına yığıldı. Azerbaycan Azerileri alacaklarını ama Kürtleri kabul etmeyeceklerini söylemişti. Bunun üzerine Kürtler bana gelerek Azerilerle görüşmemi ve onlara bir yer verilmesini sağlamamı istedi. O zaman bende Azerbaycan’da büyük bir şarap fabrikasının müdürüydüm.
Ben, Ali Abdurahman ve Kinyas Hamit ile birlikte Azerbaycan İçişleri Komitesi’ ne başvurduk. Azerbaycan İçişleri Komitesi Kürtleri kabul etmeyeceklerini belirti. O dönem Azerbaycan ile Ermeniler arasındaki gerginlik ve çatışmalardan dolayı sürekli iç komite ve içişleri bakanı değişiyordu. Bizde değişik görüşmeler yaptık son görüşmede içişleri bakanı ve komitesine Kürtleri kabul etmeleri halinde her Kürt ailesinin askerlik yaşına gelmiş bir genci Azerbaycan ordusuna vereceğini, bunun da 13 bin asker edeceğini, eğer isterlerse bu askerlerin Azerilerin yanında Ermenilere karşı savaşabileceklerini önerdik. Aksi halde Kürt ailelerinin orada açlıktan ve soğuktan öleceklerini bildirdik. Ama Azeriler yine bu kadar mülteciyi kabul edecek yerlerinin olmadığını söyleyerek ret ettiler. Azeriler kendi içindeki Kürtlerin çoğalmasını istemiyordu.
Azeriler tüm ısrarlarımıza rağmen bizi kabul etmeyince Kürtler ileri gelenleriyle oturup görüştük. Her evden bir kişiyi alıp Moskova’ya gitme kararı aldık. Sovyet sistemi bu gidişe el veriyordu. Ve böylece 13 bin kişiyle Moskova’ya geldik. Komünist parti binası önüne gelip burada bir eylem yaptık. Komünist partiden bazı görevliler gelip bizimle görüştü. Olayları ve Kürtlerin durumunu dinleyince olanlara inanamadığını söylüyordu. Ve SSCB’nin zor bir dönemden geçtiğini bu yüzden olanlardan haberdar olmadıklarını belirtiyorlardı. Komünist parti temsilcisi görüşme üzerine kitlenin kendi içinde bir temsilci seçmesini ve yarın temsilciyle görüşmelerin yapılacağını belirtti. Bunun üzerine kitlenin önerisiyle ben, Nadir Nadirov ve Ali Abdurahman aday olduk. Hemen meydanda yapılan oylamada ben Sovyet Kürtlerinin temsilciliğine seçildim. Kitleyi yine geri yerlerine gönderdik. Yine görüşmeler sürerken Azerbaycan Moskova’nın baskısıyla sınırdaki Kütleri kısa bir süre için ülkeye almıştı.
YEKBÛN ESKİ SOVYET KÜRTLERİNİN İLK ÖRGÜTÜ OLDU
. Yekbûn örgütünü nasıl kurdunuz?
– SSCB dağılıyordu her yerde ortaya çıkan devletlerin ne kadar milliyetçi olduğunu herkes hissediyordu. Kafkaslar toprak paylaşımı için kaynıyordu. Kürtler geleceğinden endişe duyuyordu. Bizde Azerbaycan’daki Kürtler için görüşmeleri sürdürürken SSCB’nin çeşitli yerlerinden Kürtlerin ileri gelenleri Moskova’ya geldi. Moskova’da Kürt ileri gelenleriyle yaptığımız toplantılarda Yekbûn örgütünü kurma kararı aldık. Bu örgüt için bir program oluşturduk ve daha sonra Sovyet Kürtleri adına taleplerimizi belirledik. Bu çalışmalardan sonra Primakov bizi çağırdı. Ben ve Vekil Mustafayev birlikte gittik. Primakov bizimle tanıştı ve Azerbaycan’ daki Kürt mülteciler hakkında bilgi aldı.
Primakov iki gün sonra bizi tekrar başbakanlık binasına çağırdı ve bizimle bir daha görüştü. Bu görüşmede Primakov Kürt mülteciler için Krasnadar ve Adıgey mıntıkasını uygun gördüklerini belirterek, Kürtleri oraya götürmemizin uygun olduğunu belirtti. Yine görüşmede bize Kürtlere kültürel otonomi tanıyabileceklerini belirtti. Biz ise kültürel haklar yerine halkımızın üzerinde yaşayabileceği bir toprak parçasında otonomi istediğimizi belirttik. Bunun üzerine Primakov Kürtleri oraya götürüp yerleştirmemiz halinde bunu da tanıyabileceklerini söylediler.
Bizde bunun üzerine Kafkasya’ dan binlerce Kürdü trenlerle bu bölgeye taşıdık. Gelenlerden 15 bin kadarını Adıgey alanına, 50 bin kadarını da Krasnadar çevresine yerleştirdik.
. Ama Azerbaycan- Ermenistan çatışmaları sırasında Kızıl Kürdistan sorunu gündeme gelmişti o zaman neler oldu?
– Evet, Azeri-Ermeni çatışmalarında bana bir telefon geldi. Kendini Ermeni temsilci olarak tanıtan kişi telefonda benim Sovyet Kürtleri temsilcisi seçildiğim için mutluluk duyduklarını ve beni kutladıklarını söyledi. Bende neden sevindiniz dedim. O da çünkü siz Ermenistan’da okudunuz ve Ermeniceyi bilirsiniz, yine siz bir Ermeni dostusunuz dedi. Bunun üzerine ben ne istediklerini sordum. Telefondaki kişi bana eğer gelip (Ermenistan’daki Ezidi Kürtleri ve Azerbaycan’daki Ermenileri kast ederek) Kafkasya’daki Kürtleri toplayıp liderlik edersem Kızıl Kürdistan konusunda bize tam destek vereceğini söyledi. Bende telefondaki kişiye oldukça açık biçimde siz defalarca Müslüman Kürtleri sürgün ettiniz, onlara baskı uyguladınız bugün hangi yüzle ve neye güvenerek bana bunu teklif eteklerini şimdiki niyetlerinin de Ezidileri sürgün etmek mi, yoksa Kürtleri kendileri ile Azeriler arasındaki savaşta yok etmek mi istediklerini sordum.
Ermeni devleti Vekil Mustafayev ile de görüştü. Bu görüşmeler üzerine Mustafayev Ermenistan’daki bazı Ezidi Kürt aydınları, yine 170 kadar evi alarak oraya gitti. Hatta birkaç Kürt gençte götürdü. Orda 7 ay kaldılar. Ama çok geçmeden Ermeniler ve Ruslar Kürtlere vaat ettikleri destekten vazgeçtiler. Kürtler, Ermeniler -Azeriler arasında kalıp katledilme tehlikesini hissediyorlar ve oradan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bu olayda Kızıl Kürdistan adına Kürtlere oynanan basit bir oyundan ileri gitmemişti.
AZERBAYCAN’DAKİ KÜRTLER ASİMİLE OLDU
. Şimdi Azerbaycan Kürtlerinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Azerbaycan Kürleri asimile oldu. Asimile olmuş bir halk ölü bir halktır. Onun için şimdi Azerbaycan’da yüz binlerce Kürtten söz ediyorlar. Evet etnik olarak Azerbaycan’da yüz binlerce Kürt var. Ama Ermenistan’dan gelen Kürtler hariç diğerleri çoğu dillerini unutarak asimile oldu. Bunların çoğu dillerini unutmuş. Bence dilini unutan biri artık Kürt değildir. Onun için bence artık Azerbaycan’da Kürt yoktur. Artık biz bundan Azerileri sorumlu tutamayız biz kendimizi koruyamazsak başkası neden bizi korusun? Önce Kürtlerin kendileri kendi dillerini korumalı kendi haklarını elde etmeli. Kendileri gibi yaşamalıdır.
. PKK ile tanışmanızdan söz eder misiniz?
– 1989’dan sonra PKK militanları Kafkasya ile Orta Asya’ya gelip gitmeye başladılar. Kendilerini hemen bize, Kürtlere kabul ettiriyorlardı. Hepsi çok mütevazı ve çalışkan insanlardı. Daha sonra çalışmaları büyüttüler ve Kürtleri örgütlediler. 1990’lardan sonra yer yer Moskova’ya giderek onların yanında kaldım. Onlarla çalıştım. Onlar çok yararlı işler yapıyordu.
BAŞKAN ÖCALAN BANA DEĞER VERİYORDU
. Öcalan’ın yanına nasıl gittiniz, ne münasebetle tanıştınız?
– 1993 Başkan Öcalan Özal’ın önerisiyle bir ateşkes yaptı. Çünkü, Türkiye’deki Kürtlerin sorunlarına çare arıyordu. Bunun üzerine Talabani, Kemal Burkay, Ahmet Türk’ün yanında beni de çağırdı, barış için ortak ve demokratik bir karar almak istiyordu. Öcalan, çok saygıdeğer ve zeki bir insandı. Bana da değer verdi saygı gösterdi. Bir ara eğer istersem benim de Talabani ile birlikte Türkiye’ye giderek görüşmelerde bulunabileceğimi söyledi. Ama benim durumum el vermediğinden gidemedim. Biraz orada da kaldım. Türkler ateşkesi kabul etmedi.
Öcalan sürekli benimle sohbet ediyordu. Arkadaşlar bana Sovyet Kürtlerinin mücadeleye destek vermesini istedi. Bende onlara burada yaşayan Kürtlerin gerillaya savaşçı vereceğini söyledim.
PKK’de hareket var onun içinde bereket var. Kürtler çok çalışmadan ve kafalarını bu işe koymadan özgürlüklerini almayı başaramazlar. PKK’ liler de Kürtler için başını ortaya koyuyor onun için başaracaklar. Aferin onlara onlar çok iyi çalışıyor. Ben de onlarla çalışıyordum ama yaşlandım artık ayaklarım tutmadığı için evde kalıyorum. Ama evde de olsam onlarlayım yüreğim onlarladır. Her zaman onların yanında olacağım onlara destek vereceğim. Biz kendi haklarımızı topraklarımızı almasak kimse bize almaz. Onun için Kürtlerin kendi dertlerine kendilerinin çare bulması gerekir. PKK’ de öyle diyor. Onun için herkes onlara yardım etsin.
Güneyli Kürtlerin PKK’ye destek vermesi gerek. Onlarda destek versin ki haklarımız erken alalım Allah bize Türk devletine karşı verdiğimiz savaşta yardımcı olsun. Allah PKK’lilere yardım etsin.
. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
– Şimdi dünyada yaşıyorum ve Kürdüm. Kürtçe okudum ve halkımla yaşadım. Bundan sonrada öldüğüm güne kadar Kürt yaşayacağım. Bu dünyaya gelenler eğer kendi halkıyla birlikte özgürlüğü için mücadele etmezse, Kürt gibi yaşamazsa on defada dünyaya gelse yine işe yaramaz. Ama bir defa geldiysek onu da halkımız için yaşayacağız. Kendi halkımız, kendi özgürlük ideallerimiz için yaşayacağız bir daha dünyaya gelmeyi beklemeden.
[1]