Yaqob Tilermenî
Ortadoğu’da farklı devletler arasında paylaşılmış bir ulusun diline ait yazılı eserler bulmak ve farklı lehçeleri bulunan bu dilde yazılan eserlere dönük, “Bu dilin ilk yazılı hikâyesi budur, modern edebiyat olarak değerlendirilecek ilk eseri şudur” tespitinde bulunmak, zordur denilebilir.
Bu konuyla ilgili yapılan çalışmalara göz atıldığında, Kürtçe edebiyat ve Kürt sanatı üzerine yazılmış kaynaklara, hazırlanmış antolojilere bakıldığında, bu çalışmaları yapan yazarların işin zorluğunun üstesinden tam olarak gelemedikleri kendi yazılarından ve çalışmalarından da anlaşılabilir. Çünkü bu edebiyatın dili olan Kürtçe, tek lehçeli bir dil değildir. Bu dilin Türkiye’de konuşulan Kurmancî ve Kirmanckî (Zazakî) lehçeleri, Irak’ta ve İran’da konuşulan Soranî ve Kirmanckî’yle (Zazakî) aynı olan Goranî/Hewramî lehçeleri, ayrıca her ülkedeki lehçelerinin de farklı ağızları bulunmaktadır.
Bahsi geçen dilin edebiyatının sadece Türkiye’de yaşayan Kürtlere değil Irak, İran, Suriye, Eski Sovyetler Birliği ülkeleri ve Avrupa’ya, ABD ve Avustralya’ya dağılmış tüm Kürtlere ait olduğunu belirtmek gerekir. Bu yüzden Latin, Arap ve Kiril alfabeleriyle yazılmış eserlerin hepsinden bahsedilmelidir. Burada esas alınacak eserler, Latince alfabeyle yazılmış veya Latince alfabeye aktarılmış ve Kürtçenin Kurmancî ve Kirmanckî (Zazakî) lehçelerine transliterasyonu yapılmış olanlardır. Aslında Kürtçe edebiyatın bir sürgün edebiyatı olması –ilk Kürtçe/Kurmancî gazetenin 1898’de Kahire’de yayımlanması; ilk derginin Şam’da çıkması; ilk romanın Ermenistan’da yazılması; roman, öykü ve şiirlerin İsveç’te yazılması ve 90’lı yıllardan itibaren yazılmış Kürtçe eserlerin baskı işlemlerinin İstanbul’da yapılması– da yekpare olamamasının sebeplerinden sayılabilir.
Kürtçe edebiyat, köksüz bir edebiyat değildir. Bu edebiyatın, bağlandığı genetik kökeni ve DNA’sı konumunda olan bir Mem û Zîn’i vardır. Yani bu edebiyat günümüzden yüzlerce yıl öncesine uzanan bir geçmişe sahiptir. Ancak vatansızlık (vatanın parçalanmışlığı), dağılmış parçalar halinde yaşayan insanların farklı kültürlerin hegemonyası altında olması, dilin farklı lehçelerinin bulunması ve kesintisiz olarak baskı altında tutulması gibi etkenler, ortaklaşmış bir Kürtçe (Kurmancî ve Kirmanckî [Zazakî]) edebiyatın ortaya çıkmasını engellemiştir. Buna rağmen, klasik Kürtçe edebiyatta Ehmedê Xanî’nin yanı sıra Melayê Cizîrî, Feqîyê Teyran, Elî Herîrî, Melayê Bateyî ve 1899 yılında Diyarbakır’da basılmış, bilinen ilk Kirmanckî (Zazakî) yazılı eser olan Mewlûdê Kirdî’nin (Kirmanckî Mevlut) yazarı Ehmedê Xasî gibi medrese eğitimi alan şairlerin eserlerinin günümüze kadar ulaşmış olması, parçalanma ve baskılanmanın yarattığı olumsuz etkileri bir nebze de olsa ortadan kaldırmıştır. Bu bağlamda, Gogol’ün ‘Palto’su Rus edebiyatı ve öyküsü için ne kadar önemliyse, Ehmedê Xanî’nin mesnevisi Mem û Zîn (Mem ile Zîn) de Kürtçe edebiyat için o derece önemli ve esas sayılmaktadır.
19. yüzyılda ilk düzyazı Kürtçe eserlerin yazılmasıyla birlikte, sözlü edebiyat malzemesi olan Kürtçe halk hikâye ve masalları da yazıya geçirilmekteydi. Bu konuda ilk adımı atan Mela Mehmûdê Bazîdî (1799–1867), Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn manzum eserini nesir olarak yeniden yazmıştır.
19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başları, paylaşım savaşlarının yaşandığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşe geçtiği ve Kürtlerin var olma çabalarının sürdüğü bir dönem olmuştur. Mela Mehmûdê Bazîdî’nin hikâyelerinden sonra 20. yüzyılın başına kadar yazılı Kürtçe hikâyeye rastlanılmamaktadır.
İlk modern Kürtçe öykü sayılan Fuat Temo’nun Çîrok’u (Öykü), Rojî Kurd (Kürt Güneşi) dergisinin ilk iki sayısında yayımlanmıştır. Böylece Doğu’nun geleneksel formuyla yazılmış hikâyeden ilk kopuşu yaşayan Kürtçe öykü de, yarım yamalak da olsa, 1913 yılında, Bazîdî’nin Mem û Zîn’inden 57 yıl sonra yazılabilmiştir. Çîrok’un yayımlandığı Rojî Kurd’de düzyazı denemeler ve klasik tarzda yazılmış şiirler de yer almıştır.
Çîrok’tan sonra ilk modern Kürtçe (Kurmancî lehçesinde) öykü sayılan Celadet Alî Bedirxan’ın Ber Tevna Mehfûrê (Halı Dokuma Tezgâhı’nda) adlı öyküsü, ilk kez Hawar’da (Çığlık) yayımlanmış olsa da aslında 1927 yılında yazılmıştır. Bununla birlikte Hawar’da Celadet Alî Bedirxan’ın kardeşi Kamuran Alî Bedirxan, Osman Sebrî, Qedrî Can, Nûredîn Zaza, Mistefa Ehmed Botî gibi yazarların yaklaşık 70 öyküsü yayımlanmıştır. Dergide ayrıca çeviri ve uyarlama öyküler de yer almaktadır. Öykünün yanı sıra Ehmedê Namî, Cegerxwîn, Nûredîn Zaza, Qedrî Can ve daha birçok yazarın şiirleri ve deneme tarzında düzyazıları da Hawar’da görülmektedir.
1942-1945 yılları arasında çıkan Ronahî (Aydınlık) dergisinde 80’in üzerinde öykü, 1943-1946 yılları arasında çıkan Roja Nû (Yeni Gün) dergisinde de 29 öykü yayımlanmıştır. Bu öykülerin bazıları, günümüzde seçki halinde kitaplaştırılmıştır. Bunlardan Qedrî Can ve Nûredîn Zaza, Kürtçe öykünün iki önemli yazarı olarak ön plana çıkmışlardır. Her iki yazar da siyasi nedenlerden dolayı Türkiye’den Suriye’ye geçmek zorunda kalmışlar ve Suriye’deki faaliyetlerinden dolayı birçok kez gözaltına alınıp tutuklanmışlardır. Qedrî Can, öyküleri ve şiirleriyle klasik Kürtçe edebiyattan kopuşun temsilcisi ve öncüsüdür. Yazdığı öyküler, dönemin feodal yaşantısına rağmen yeni bir anlatım ve öngörüyle örülüdür; yazdığı şiirler, aruz ve kafiyeyle yazılan klasik Kürtçe şiire alternatif olmuştur. Bir diğer öykücü, Nûredîn Zaza, Hawar dergisinin sahibi ve genel yayın yönetmeni Celadet Alî Bedirxan tarafından Kürtlerin Çehov’u olarak adlandırılmıştır.
Bu dergilerde öyküleri, şiirleri ve fablları yayımlanan bir diğer isim olan Osman Sebrî de, o dönemin koşullarında yazdığı öyküler, şiirler ve fabllar dünya edebiyatı okurlarıyla zamanında buluşmuş olsa, öyküleriyle belki de dünya klasikleri arasında değerlendirilebilecek düzeyde bir yazardır. Ancak Sebrî’nin de öyküleri, ne yazık ki çok geç bir tarihte, ancak 2007 yılında kitaplaştırılmıştır. Hawar, Ronahî ve Roja Nû dergilerini yayımlayan Celadet Alî Bedirxan ve Kamuran Alî Bedirxan kardeşlerin yazdıkları, modern Kürtçe (Kurmancî) edebiyatın temellerini oluşturan eserlerdir. Bu iki yazarın öyküleri ve şiirleri, günümüzde kitaplaştırılmışlardır.
O dönemin yazarlarınca Kürtçe yazın çalışmaları alanında bütün edebî türlerde eserler verilmiştir. Bu dönemde, çoğu Ezidi olan Sovyet dönemi Kürt yazarları, özellikle Ermenistan’ın başkenti Erivan’da toplanıp dönemin imkânlarından faydalanarak edebiyatın birçok türünde önemli eserlere imza attılar. Kürtçe romanın babası sayılan Erebê Şemo’nun (Şivanê Kurmanca) yanı sıra, Eliyê Evdilrehman, Emerîkê Serdar, Sîma Semend, Tosinê Reşîd, Xelîlê Çaçan, Wezîrê Eşo, Heciyê Cindî, Fêrîkê Ûsiv ve halen eserleri kitaplaştırılmamış onlarca yazar, kendi aralarında Kürtçe edebiyatta standart, derin ve akıcı bir edebiyat kanalı açmışlardır.
En kalabalık Kürt toplumsal grubu tarafından konuşulan Kürtçenin Kurmancî lehçesinde durum buyken, Kirmanckî (Zazakî) lehçesi, birçok tarihsel iç ve dış nedenlerden dolayı, edebiyatın bu formlarını çok geriden takip etmiştir. Tamamen Kirmanckî (Zazakî) olarak yayımlanmaya başlamış ilk gazete, 15 Mart 2011 tarihinde yazar, şair, çevirmen ve araştırmacı Roşan Lezgîn ile bir grup gönüllünün çabasıyla yayın hayatına başlayan Newepel (Yeni Sayfa) gazetesidir. Tamamen Kürtçenin Kirmanckî (Zazakî) lehçesiyle çıkan ilk dergi, önemli yazar, dilbilimci ve araştırmacı Malmîsanij’ın öncülük ettiği ve İsveç’te kurulmuş Vate Çalışma Grubu’nun 1997’de yayınlamaya başladığı Vate (Söz) adlı dergidir. İlk Kirmanckî (Zazakî) öykü, Malmîsanij’ın yazdığı ve 1980 yılında Tîrêj dergisinde yayımlanmış Engiştê Kejê (Kejê’nin Parmakları) adlı öyküdür. İlk Kirmanckî (Zazakî) Kürtçe roman ise yazar ve yayıncı Deniz Gündüz’ün 2000 yılında yayımlanan Kilama Pepûgî (Guguk Kuşu’nun Türküsü) adlı romanıdır.
1960’larda Türkiye’deki siyasi hareketliliğin etkileri nedeniyle İstanbul’a kapağı atmış üniversite öğrencileri, dönemin politik hengâmesi içinde bazı dergi ve gazete çıkarma faaliyetlerine girişmişlerdir. Kürtçenin yasaklı bir dil olması nedeniyle Dicle-Fırat, Şark Postası ve İleri Yurt gazete ve dergilerini Türkçe çıkarmışlardır. Dil yasağını delmek için bazen Türkçe yazdıkları öykülerin aralarına Kürtçe kelimeler sıkıştırmışlardır. Bu durum 1970’lerde de sürmüştür. 1979 yılında Kurmancî, kısmen de Kirmanckî (Zazakî) olarak yayınlanan Tîrêj (Işın) dergisinde Kürt şair ve öykücü Rojen Barnas’ın “Flît Totanî” rumuzuyla yazdığı öyküler ve şiirler, Kürtçe edebiyatın uzun sürmüş bir sessizlik döneminden sonraki eserleri olmuşlardır. Aynı dergide Mem Ronga, Arjen Arî, Berken Bereh ve Malmîsanıj ilk Kürtçe şiirlerini yayımlamışlardır. Mem Ronga’nın daha sonra başka yazılı eserine rastlanılmadığı halde, Arjen Arî ve Berken Bereh, 1990 sonrasında birçok kitap yayımlamışlardır. Yine 1978’de yayımlanan Mehmed Emîn Bozarslan’ın Meyro adlı öykü kitabı, dönemin politik koşulları nedeniyle okura ulaşamamıştır.
12 Eylül askerî darbesi nedeniyle Türkiye’den göç eden gençler, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yerleşerek daha önceden Türkiye ve Kürdistan’da sürdürdükleri siyasi çalışmalarını Kürtçeye aktarma çabasına girişmişlerdir. En çok da İsveç’e yerleşen yazın insanlarının, bu olumlu koşullardan faydalandıklarını görmekteyiz. Böylece Kürtçenin yazılı eserleri Mehmed Uzun, Mahmut Baksi, Firat Cewerî, Hesenê Metê, Mistefa Aydogan, Silêman Demir ve Malmîsanıj gibi yazarlarca kaleme alınmıştır. Bu olumlu durum, Avrupa’da 1990’ların başına kadar sürdüğü halde, askerî darbenin etkisi nedeniyle Türkiye’de yansımasını bulamamıştır. Ancak 1991’de İstanbul’da kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi’nin bir sene sonra çıkardığı Rewşen (Aydınlık) dergisinin ve 1994’te çıkmaya başlayan ilk Kürtçe haftalık gazete Welat’ın (Ülke) yayına başlamasıyla Kürtçe edebiyata yönelik önemli adımların bir kez daha atıldığına tanıklık etmekteyiz.
İstanbul, 1990’ların başlarında Kürt aydınlarının yazın çalışmalarının mekânı olmuştur ve aynı kültür kenti, bir sonraki yüzyılda da onlara ev sahipliği yapmıştır. Türkiye dışında yaşayan Bavê Nazê, Tosinê Reşîd, Kamîran Haco, Fawaz Husên, Firat Cewerî, Malmîsanij, Hesenê Metê, Şahînê Bekirê Soreklî, Helîm Yûsiv, M. Alî, Lokman Polat, Enver Karahan, Îbrahîm Seydo Aydogan, Evdile Koçer, Fêrgîn Melîk Aykoç, Fatma Savci ve Gulîzer; Soranî ve Goranî lehçeleriyle yazmış Hesenê Kizilcî, Ferhad Pîrbal, Cemîl Saîb, Ahmed Muxtar Caf; Türkiye’de yaşayan Çiya Mazî, Roşan Lezgîn, Adar Jiyan, Yaqob Tilermenî, Fevzi Bilge, Lal Laleş, Yıldız Çakar, Dilawer Zeraq, Hasan Kaya, Şener Özmen, Selahattin Bulut, Dilber Hêma, Felat Dilgeş, Sedat Yurtdaş, Berken Bereh, Rênas Jiyan, Sîdar Jîr, Îrfan Amîda, Ramazan Alan, Mehmet Dicle, Lorîn S. Doğan, Şêxmûs Sefer, Bahoz Baran, H. Kovan Baqî, Cîhan Roj, Ciwanmerd Kulek, Welat Dilken, Mîran Janbar, Kawa Nemir ve daha birçok yazarın ve şairin roman, öykü, şiir, deneme, tiyatro oyunu, gezi ve başka türlerdeki kitapları, 2000’li yıllara kadar İstanbul’da basıldı, OHAL’in kalkmasından sonra Kürdistan şehirleri, özellikle Amed, Kürtçe edebiyat ve yayıncılığın merkezi oldu.[1]
Not: Kürtçenin Kirmanckî (Zazakî) lehçesiyle ilgili aktarılan bilgiler, yazar ve yayıncı Roşan Lezgîn’in yazılarından ve söyleşilerinden derlenmiştir. (E.N.)