Kürt kadınının sanat alanında da önemli etkinlikleri olmuştur. Kürt kadınları, tarih süreci içerisinde duygu ve düşüncelerini sanatsal açıdan ifade etme yoluna gitmiştir. Sanatı, kadının duygu dünyası ve toplumsal alandaki yeriyle birlikte ele almak gerekir.
Kürt kadınının sanat alanındaki yeteneklerinin günlük yaşamda birçok imgelere, motiflere tercümanlık ettiğini görebiliriz. Kürt kadını, günlük yaşamında sözleriyle, yaşantısıyla, kültürüyle birçok sanatsal zenginliğe imza atmıştır. Bunu çocuğunu büyütürken söylediği ninnide, sevdiklerini yitirdiğinde yaktığı ağıtta görmek mümkündür. Ayrılığı, özlemi, acıyı, sevinci, sevgiyi, öfkeyi söylediği şarkılarda ve ortaya koyduğu her eserde görmek mümkündür.
Sanatsal alanda bu denli etkili olan kadın, toplumsal alanda ne yazık ki bazı durumlarda kendi eserlerinin sahibi olamamıştır. Kendi üretimleri bazen anonim kategorisinde ele alınmıştır. Ama aynı zamanda bu alanda önemli adımlar atarak etkinliklerini birçok coğrafyaya duyuran isimler de olmuştur ve üstlenmiş oldukları bu misyonla birçok başarılara imza atmışlardır.
Meryem Xan:
Tarihte önemli bir yere sahiptir. Meryem Xan, 1904 yılında Şırnak Dargule köyünde Mihemet Ehmede Boti’nin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sarsıntısı, Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında göçlere, isyanlara yol açmıştır. Meryem Xan da ailesi ile birlikte Güneybatı Kürdistan’a göç eder. Daha sonra İngiliz müzik şirketlerinin, Bağdat’ta Kürtçe, Arapça, Farsça, Ermenice ve Suryanice şarkıları kaydedip Ortadoğu’da pazarladığını duyar. Bunu fırsat bilen Meryem Xan da Bağdat’a gitmeye karar verir. Ve orada kısa sürede tanınan bir dengbêj olur.
1939’da açılan Bağdat radyosunda görev alır. Bu dönemde birçok stran derlemiştir. Tarihi kaynaklarda radyoda seslendirmiş olduğu stran sayısının 200 olduğu söylenir. Meryem Xan’ın seslendirdiği hemen hemen bütün şarkılarda; yerlilik, doğallık, orijinal Kürt gırtlağı ve ezilen Kürt kadının hüznüyle hasreti mevcuttur. Onu yakından tanıyan Mihemed Arif Cizrawi şöyle der: “Meryem Xan’ın elbiseleri moderndi. Ama ruhu, yaşamı, sanatı Kürtçe’ydi . Kürt adetlerine bağlıydı. Şarkı söylerken içten ve gönülden söylerdi. O an tüm bedeni şarkı ile dolardı”.
Nevrin Şerwan:
Aynı zamanda zorlu bir yaşamın sanatçısı olan Nevrin Şerwan da Kürt kadın şahsiyetleri arasında yerini alır. Yurtsever bir aileden gelen Kürt sanatçı Nevrin Şerwan, 1928 yılında Şırnak’ta doğar. 1932 yılında ailesi ile birlikte Güney Kürdistan’a göç eder. Bağdat radyosunun Kürtçe bölümünde 1944 yılında çalışmaya başlayan Şerwan, burada ünlü birçok sanatçı ile tanışır. Halk ezgilerini seslendiren sanatçı, şarkılarda Kürtlerin yaşamını, Kürdistan doğasını dile getirir. Radyoda çalıştığı sırada 500 stran toplar. 1947 yılında radyodan emekli olmasına rağmen, sanat çalışmalarını sürdürür.
Ayşe Şan:
Sesiyle Kürdistan’ın dört bir yanına ulaşan Kürt sanatçıların başında gelen Ayşe Şan da önemli bir şahsiyettir. 1938 yılında Amed’de dünyaya gelir. Babası ünlü bir dengbêj olduğu için, o da küçük yaşta müzikle tanışır.
Müzik hayatına kadın cemaatlerinde medihalar/ilahiler söyleyerek başlar. Dengbêj bir aileden gelen Ayşe Şan, sesiyle Kürdistan’ın tüm parçalarına ulaşır. 1996 yılında İzmir’de yaşama veda eden ünlü sanatçı, zorlu yaşamının bir kesitini şöyle anlatıyor: “Çok gençken evlendim. Mutlu olamadım, boşandım. Boşandıktan sonra Antep Radyosu’na geldim. Kürtçe ve Türkçe parçalardan oluşan bir plak yaptım. 1979’da Bağdat’a giderek buradaki radyoda Kürtçe söylemeye başladım”
Deyfe Xatun:
Selehattin-i Eyyubi’nin yeğenidir. Hicri 1186 yılında Halep Kalesi’nde dünyaya gelir. 25 yaşında Eyyubi Hanedanı Elmelik Elzahêr’in oğlu ile evlenir. Eşi yönetimde olduğu sırada vefat edince, oğlu çok küçük olduğu için yönetime geçer ve oğlu 17 yaşına gelene kadar hanedanlığı o yönetir. Oğlu 1236 yılında 24 yaşında vefat eder. Yönetime II. Selahattin lakabını taşıyan diğer oğlu geçer. O da vefat edince torunu 7 yaşında olduğu için Deyfe Hanım 50 yaşında yönetime tekrar geçer. Halep ve etrafını 6 yıl boyunca yönetir.
Yönetimi sırasında Hama, Tunus, Şam, Kürdistan yöneticileriyle görüşür. Selçuklularla görüşür. Haçlı ve Moğol saldırılarına karşı yardım ister. Saldırılar esnasında cesur bir tavır ortaya koyar.
Hicri 1219’da Moğollar, Cengiz Han başkanlığında Buhara ve Semerkant’a kanlı bir şekilde saldırırlar. Görülmeyen, duyulmayan katliamlar düzenlerler. Müslüman şehirleri, camileri, okulları talan ederler. Kitapları, âlimleriyle birlikte yakalarlar. Vahşice bir talan görülür. Bunun karşısında birçok yönetici korkanken, Deyfe Hanım böyle bir süreçte onlardan korkmamış, baş eğmemiştir. 1226 yılında Cengiz Han ölür. Ama dört yıl sonra Saruhan, Kişlohan ve Berdihan ve Xuwarizma saldırılar düzenlenir. Selçuklulara sıra gelir. Fırat kıyılarına kadar yaklaşırlar. Cihber Kalesi’ne saldırarak halkı korkuturlar. Defye Hanım ordusunun bir kısmı Cihber kalesi’ni, bir kısmı Şirez ve Harim kalelerini savunmaya gider. Bu savunma sonucu Moğollar, Halebe yönelirler. Deyfe Hanım, bu saldırılar karşısında halkına birlik olup kendilerini korumalarını ister. Bir araya gelen halk, kalede savunma yapar.
Moğollar, defalarca Halebe, Eyyübi Hanedanlığı’na saldırırlar. Her defasında Deyfe Hanım, askerleriyle büyük bir direniş ortaya koyar ve Moğolları püskürtür.
Sühabuttin Eyyübi, Deyfe Hanımı çekemez ve yönetime kendisi geçmek ister. Ama buna tek başına cesaret edemediği için Şam Padişahı Elmelik Eleşrefe gider ve şöyle der: “Etrafındaki mirler onu istemiyor. Onun köleliğinden özgürleşmek istiyorlar. Güçlü bir padişah arıyorlar.” Şam padişahının desteğiyle yönetimin başına geçmek istediğini söyler. Şam padişahı: “Ben Eyyübilerin torunlarına kötülük yapmam.” diyerek bu isteği geri çevirir.
Deyfe Hanım, bunu duyunca ihanet etmek isteyen adamın karşısına askerlerini çıkarır ve bütün malını elinden alır. Onu ve yandaşlarını Halep Kalesi’nde hapseder.
Moğol saldırılarından sonra tarih sahnesine tekrar Haçlılar çıkar. Moğolları artmayacak baskıları halka, uygulamaya başlarlar. Deyfe Hanım, Haçlılarla da savaşır. Askerleriyle büyük bir direniş ortaya koyar.
Yönetim alanında büyük zaferler, kahramanlıklar ortaya koyan Deyfe Hanım, medrese alnında da birçok çalışma ortaya koymuştur.
Halep’te Firdevs Medresesi’ni yaptırır. 1236 senesinde burayı tekke ve türbe yapar. Çok sayıda Kur’an okuyanların, sofilerin ve fakihlerin burada barınmasını sağlar.
Bir diğer örnek ise, zamanında tüm gayretini iyilik ve hayır yönünde harcayan değerli şahsiyetlerden Sittu Şam yer alır. Asıl adı Zümrüt Hatun’dur. Lakabı ise İsmetuddin’dir. Daha sonra halk arasında Sittu Şam olarak anılır. Sittu Şam’dan İbni Kesir şu şekilde bahseder. “O sultanların kız kardeşi, çocukların halası ve sultanların annesiydi”.
Saltanatı elinde bulundurmasıyla beraber halkına büyük hizmetleri olan Sittu Şam’ın tarihi kaynaklarda kurduğu iki medreseden de bahsedilir.
Deyfe Hanım, hicri 1242 yılında 59 yaşında, hastalığından kaynaklı vefat eder.
Kara Fatma (Fata Reş):
Önde gelen Kürt kadınları arasında en tanınanlarından biri olup; cesaretiyle, yiğitliğiyle, otoritesiyle ve duruşu ile birçok dergi ve gazeteye konu olmuş, herkes tarafından övgüyle methedilmiştir. Kürt kadın tarihinde önemli bir yer tutan Fata Reş, Xanim’in (Bazı Kürt bölgelerinde Fata Nêr – Erkek Fatma olarak bilinir) Toroslarda bulunan Revandiz’de yaşayan Maraşlı aşiret reisi olup, l9. Yüzyıl ortalarında Kırım Savaşı dolayısıyla 300 süvarinin başında İstanbul’a gidip Sarayla görüşmeler yapmış ve Ruslara karşı savaşmaya hazır olduklarını belirtmiştir.
Ortaya koyduğu cesareti ve kahramanlığından dolayı 1853-1856 yılları arasında katıldığı Osmanlı – Rus savaşlarından dolayı “Kürd Mücahidi” olarak bilinmesine rağmen İttihat ve Terakki yönetimiyle birlikte bir Türk kadın kahramanı olarak sunulmaya çalışılmıştır. Hatta 1956 yılında hayatı da filme çekilen ‘Kara Fatma’nın Türk milli mücadelesinin önemli bir yüzü olduğu savunulmuştur. Oysa onun bir Kürt kadını olduğu aşikâr olup, dönemin Avrupa gazetelerinde dahi “Kürt Prensesi”, “Kürdistanlı Kara Fatma” ve “Kürt Amazonu” olarak tanıtılarak dünya kamuoyunda başarısı konuşulmuştur. 1800’lü yılların sonunda vefat etmiştir.
Adile Hanım:
Baban Emirliğinden Abdulkadir Sahipkıran Beyin kızı olan Adile Hanım, Erdelan doğumlu olup orda büyümüştür. Memur olan babasının Tahran’a atanmasıyla yaşamını orda devam ettirir. H.1313 (M.1859) yılında Kaf Aşireti’nin reisi Muhammed Paşa’nın oğlu Osman Bey ile evlenerek Halepçe’ye yerleşir.
Çok zeki olan Adile Hanım, kayınpederinin ve eşinin yönetimde oldukları süreçte dahi aşiretin idaresinde büyük rol oynamıştır. 1909 yılında eşinin vefatından dolayı, aşiretin yönetimine kendisi geçmiştir. Birçok defa meclislere katılmıştır.[1]
Yabancı diplomatlarla görüşmeler yapmış, gazetelere mülakatlar vermiştir. Her yerde medeni cesaretiyle ön plana çıkmıştır.
Adile Hanım, Halepçe’yi tek başına 15 yıl boyunca yönetmiştir. Yönetimde olduğu sıralarda Halepçe’de yaşam koşulları düzelmiş, kültürel seviyesinde ilerlemeler kat edilmiş, ekonomide ilerlemeler yaşanmıştır.
İngiliz yönetimi döneminde aşiret idaresini en iyi şekilde yerine getirdiği için, İngiliz yönetimi tarafından kendisine madalya verilerek, takdir edilmiştir.
Adile Hanım, 1924 yılında 65 yaşında vefat etmiştir ve kabri Halepçe yakınlarında Ebu Ubeyde mezarlığındadır.
Hanzat Hanım:
Soran Emirliği’nin Mirlerinden olan Mir Süleyman bin Şekeli Bey’in eşi Hanzat Hanım, hicri 12. yüzyılda yaşamıştır. Hanzade Sultan olarak da bilinir.
Mir Süleyman, Soran Emirliği’nin merkezini Divinkala’dan Harir’e taşır. Babanların saldırılarından korunmak için Harir’e taşımasıyla birlikte rivayetlere göre Bağdat yönetimiyle idari nedenlerden kaynaklı ihtilafa düşer. Bunu gidermek için Bağdat’a gider ve orada tutuklanır. Durumu öğrenen Hanzat Hanım, emirliğin işlerini üstlenerek en iyi şekilde idare etmeye çalışır. Soran ve Harir çevresini yönetir.
Emirliği sırasında birçok cami ve kaleler inşa eder. Emniyet ve asayişi en iyi şekilde sağlar. Hanzat Hanım için çok sayıda şiir yazılmıştır. Leşkeri kasidesi onun için yazılmış ve bu günlere kadar gelmiştir.
Mayan Xatun:
Ezîdî inancına mensup olan bir kadındır. Ezîdî inancına göre, konum itibariyle erkek öncüdür. Ve daha yüksek bir kişiliğe sahipken zamanında Mayan Hatun Ezîdîlere rehberlik, hatta mirlik yapmıştır. Mayan Hatun 1874’te doğmuştur. Babası Mir Evdi Bey’dir. 15 yaşanda Mir Ali Bey’le evlenmiştir. Eşi Evdi, bilinmeyen bir sebepten dolayı öldürülür. Oğlu Sait Bey henüz çok küçük olduğu için yönetime geçemez. Mayan Hatun’un kardeşi yönetime geçmek ister. Ama Mayan Hatun buna izin vermeyip oğlunun vekâletini alır ve O büyüyene kadar yönetimi üstlenir. Sait Bey eğitimini Beyrut’ta Tıp Fakültesi’nde bitirir. Mayan Hanım, Sait Bey’i kardeşinin kızıyla 1933’te evlendirir. Yönetimi Sait Bey’e bırakır. Sait Bey bir süre yönetimde kaldıktan sonra eşi Vansa Hanım’ın kardeşi olan Yezidxan’la aralarında anlaşmazsızlıklar çıkar. Sait Bey, Yezidxan’ın öldürülmesi kararını verir. Kardeşinin öldürülmesinden dolayı Vansa Hanım, Sait Bey’i yaralar ve kaçarak Halep’te bulunan bir Ezîdî aşiretine katılır. Bir süre sonra Sait Bey 1944’te vefat eder.
Yönetime yeni bir mirin atanması gerekir. Sait Bey’in Tahsin adında bir çocuğu vardır. Ama o da çok küçük olduğu için Tahsin Bey’in de vekâletini alarak tekrar yönetime geçer. Mayan Hanım hem bölgenin hem de bazı Ezîdî aşiretlerinin yönetimini üstlenir.
Mayan Hanım hakkında 1949 yılında Türk ve Osmanlı yöneticilerinden Sadık Damluci şunları yazmıştır. “O şimdi 75 yaşında. Ama onun gençliğini de bilirim. Çok güçlü bir kadındı. Eşi Mir Ali Beyin vefatıyla Mir Sait Bey’den ve Mir Tahsin Bey’den mirliğin vekâletini üstlenmiştir. Mayan Hanım ve Mir Ali Bey 3 yıl Sivas’ta sürgünde kalmışlardır. Mayan Hanım; akıllı, zeki ve geleceği iyi görüp değerlendirebilen biriydi. Mayan Hanım, topluluğunda yüksek bir düzeye sahipti. Halk korkmaktan çok onu rehber olarak alıyordu. Kimse onu rakip almaya cesaret edemezdi. Halkın içinde olmadığı vakit halk büyük bir üzüntü ve kedere kapılırdı. Asil ve güçlü bir karaktere sahipti. Mayan Hanım, kolay kolay herkese inanmazdı ve olaylara şüpheyle yaklaşırdı. Emir veren, bağışlayan veya öldüren yine Mayan Hanım’dır.”
Mayan Hanım 31 Haziran 1957’de 83 yaşında vefat eder.
Qedem Xêr:
Devlet yönetimde bulunan bir diğer şahsiyette Qedem Xêr Hanım’dır. Kürdistan’ın doğusunda bulunan Loristan’da kardeşinin yerini alır ve İran Şahı’na karşı yürütülen özgürlük mücadelesinde orduya önderlik eder. İlk etapta büyük bir direniş ortaya koyup başarı elde eder. Ama sonra İran Şahı Ömer Şikak’ın da yardımını alarak Qedem Xêr’e, saldırır. Qedem Xêr, uzun süre mücadele etse de bu güce karşı koyamaz ve esir düşer. Üç yıl zindanda kalır. Zindanda olduğu sırada hastalanır ve vefat eder.
Gaziye Hatun:
El-Melik Muhammed bin el-Melik el-Adil el-Eyyubi’nin kızı ve Hama hükümdarı El-Melik el-Muzaffer Mahmut’un eşidir. Becerikli, zeki ve iyi bir politikacı olan Gaziye Hatun, eşinin vefatında sonra oğlunun vesayetini alarak, devleti çok iyi bir şekilde yönetmiştir.
Şah Hatun:
Bitlis hükümdarı Emir Şemseddin’in vefatından sonra oğlu İbrahim’in de henüz küçük yaşta olması nedeniyle hükümdarlığın başına geçer. Uzun süre hükümdarlığını sürdürür.
Safiye (Deyfiye) Hatun:
Halep aşiretine mensup olan Safiye Hatun, dedesi el-Melik Aziz Muhammed’in ölümünden sonra Halep hükümdarlığına geçmiş ve altı ay boyunca ülkeyi idare etmiştir.
Fatma Han:
Revanduz yakınlarında yaşamıştır. Kocasının ölümünden sonra sekiz köyden oluşan bir grubu yönetmiştir. Hükümetle ilgili tüm işleri Fatma Han halleder ve parlamento seçimlerinde, köy halkı onu kendileri için oy vermek üzere vekil olarak görevlendirirler.
Pişder bölgesinde halkın anısına hâla büyük sevgi beslediği ünlü iki Kürt yönetici kadın yaşamıştır. Bunlar, eşlerinin vefat etmesiyle aşiretin yönetimini üstlenmişlerdir. Bu değerli şahsiyetler Kafuruşi aşiretinden Fizhdarlı Mama Pura Halime ve Şivan aşiretinden Qaha Nerkiz’dir. Ayrıca bu kadınlar, yıllarca Osmanlı egemenliğine karşı mücadele etmişlerdir. Osmanlı’ya karşı savaşan kadınlar arasında Milan aşiret lideri Mama Perşeng de bulunmaktadır. Kürt aşiretlerinde reislik yapmış olan ama hayatları hakkında pek fazla bilgi bulunmayıp sadece isimlerini ifade edebileceğimiz yönetici Kürt kadınları da bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçı şunlardır; Perihan Hanım, Şemse Hanım, Nehrili Meryem Hanım,
Fasla Hanım…
Bu örneklerin hepsi de bize şu gerçeği açık bir şekilde yansıtıyor. Kürt kadını geçmişte olduğu gibi ilerde de Kürt ulusal mücadelesinde, yönetim bazında önemli gelişmelere imza atacak ve geleceğini geçmişiyle bütünleştirecektir.
Edebiyat Alanında Kürt Kadını
Kürt kadını, edebiyat alanında da güzel çalışmalarda bulunmuştur. Gerek zamanın âlimlerinden gerekse de aile bireylerinden almış oldukları eğitim sonucunda güzel eserler kaleme almışlardır. Birçok dilde eserler ortaya koymuş; şiirler, divanlar ve kitaplar yazmışlardır.
Mah Şeref Hanım:
Ünlü bir şair olan Mah Şeref Hanım, Erdelan Valisi veya Prensi olan Hüsrev Han’ın eşi ve Kürdistan Nazırı Ebil Hasan Bey İbn. Muhammed Ağa’nın kızıdır. Dedesi Kürdistan vilayetlerinin önde gelen simalarındandır. İran’daki eyalette ilim ve edebiyat alanında ün sahibi olan Şeref Hanım, 20 bin beyitlik şiir divanı yazmıştır. Bu divanındaki bir şiirinde eşi Hüsrev Han’a yönelik bir gazel de yer almaktadır. Ancak bu divan, iç savaş nedeniyle kaybolmuştur. Daha sonra Doğu Kürdistan’ın Maarif Başkanı, bu divandaki yaklaşık iki bin gazeli toplamıştır. Bu divan, Divan-ı “Mah Şeref Hanım Kürdistanı” adıyla H.1304 (M.1886) Tahran’daki Şurevi Matbaası’nda basıldı. Mah Şeref Hanım’ın “Tarihi Kürdistan” adlı ayrı bir eseri daha vardır. Bu eser, Erdelan idaresinin kuruluşundan yıkılışına kadar olan tarihi bilgileri içeriyor. Mah Şeref Hanım’ın H.1219 veya 1220 (M.1804/1805) yılında doğup H.1263 veya 1264 (M.1847/1848) yılında vefat ettiği söylenmektedir.
Hayran (Miran) Hanım:
Kerim Han el-Dünbeli’nin kızıdır. Kafkasya bölgesinin Nahçıvan şehrinde doğmuştur. Lahican’ın Urmiye(Razaiye) şehrinde yaşamıştır. Birçok Farsça şiir yazmıştır. Çok iyi şiirler yazan Hayran Hanım’ın önemli eserlerinden biri tarihi kaynaklarda şöyle geçmektedir:
Meyani cümle mehruyan tüy, ser defteri xuba
Ruxet çun goyi xur başet bu vet zulfi keçet çokan
Cemali tu bi vek gulşen, çu gulşeni xubi
Xubi xubeyi Yusuf çı Yusuf Yusufi Kenan
Du çeşmi tu zalım, çı zalım zalımi kafır
Çı kafır kafırê rehsen çı şehzen şehzeni iman
Buvet heyran tura aşık, çı aşık aşıki bê dıl
Çı bê dıl, bê dılê vale, çı vale valeyê heyran
Türkçesi:
Güneş yüzlü olan sevgililerin arasında defterin başında sensin
Senin yüzün güneş topu gibidir, senin o eğiri pürçemde çokandır.
Senin güzelliğin bahçe gülüdür, o gül ki güzellerin bahçe gülüdür
Sen sevgilisin Yusufun sevgilisinin, hangi Yusuf, Kenan Yusuf
Senin o iki haşhaş gözün zalimdir, nasıl zalim, kafir bir zalimdir.
Nasıl kafir, yol kesen kafirdir, hangi yol kesen, imanın yol kesenidir.
Aşık sana hayran oluyor, nasıl aşık, gönülsüz aşık
Nasıl gönülsüz, şaşkın gönülsüz, nasıl şaşkın, hayrete düşen şaşkın
Diyarbakırlı Sırriye Hanım:
H.1230 (M.1814) yılında Diyarbakır’da doğmuştur. Meşhur şairlerden olup Türkçe-Farsça yazılmış manzumesi vardır.
Teymurlu Ayşe İsmet:
Uzman olan hocalardan, Arapça, Farsça ve Türkçe dilleriyle ilim ve edebiyat öğrenmiştir. Eserlerinde kendi hayatı hakkında şu cümleleri ifade eder: “Yedi yaşıma geldiğimde annem giyimde nakış ve süslemecilik sanatını öğrenmem için bana değişik makine ve aletler aldı. Fakat ben kıraat ve kitabet ilmine merak duyuyordum. Annem beni bu konuda sıkıştırdıkça, nakış ve süslemeciliğe olan nefretim artıyordu”.
Ayşe İsmet’in bu yönü, babası tarafından dikkate alınır. Ve kendisine iki hoca tutar. Biri Fars dilini ve sarf ilmini öğretir. Diğeri ise fıkıh, Kur’an ve hat sanatı dersleri verir. Daha sonra zamanın büyük yazarlarından ve şark dillerinde uzman olan babasından eğitim alır. Babası daha çok Firdevs’in “Şahnamesi”nden ve Celaleddin Rumi’nin “Mesnevi” kitabından dersler verir. Babasının bunlardan ders vermesi ise, ilmi seviyesindeki yüksekliğini ve memleketi olan Musul’un doğusundaki Kürt dağlarında İslam kültürünün zenginliğini gösterir. Ayşe İsmet, ilk şiirlerini Fars dilinde söylediğini ve yazdığını söyler.