Ünlü İranlı şair ve bilgin Nâsır-ı Hüsrev Sefernâme isimli eserinde Ben yeryüzünde hiçbir ülkede böyle bir kale ne gördüm ne duydum dediği Amed Surları kaderine terk edilmiş, surların onarımı için hiçbir girişime bulunulmuyor.
Hurriler döneminde yapılan ve Bizans İmparatoru Constantius zamanında son şekli verilen Amed Surları günümüzde ayakta kalan kısmının yanı sıra iki sıra halindeydi. Güvenlik amacıyla şimdiki Sur'un 15-20 metre dışına inşa edilen ikinci Sur, Abbasiler döneminde yıkıldı. Taşları ise ev ve konak yapımı ile tahrip edilen Sur'un diğer bölümlerinin inşaatında kullanıldı. Günümüzde Sur'un kuzeydoğu ve kuzeybatı kısımlarında bu kalıntıları görmek mümkün.
Tarih boyunca stratejik konumu ve bir ticaret merkezi olması sebebiyle pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Amed'in, Roma dönemi öncesi Milattan Önce 3000 yılından itibaren Hurrilerin yaşadığı ve M.Ö. 9. yüzyılda ise Bit Zamani kabilesinin başkenti olduğu tarihte yazılır.
Kentteki ilk yerleşim, bugünkü İç Kale mevkiinde Amida Höyük'te olur. Topografik özellikleri nedeniyle savunma kolaylığı sağlayan ve zaman içinde nüfusu yoğunlaşarak genişleme sürecine giren bu yerleşimde, kale işlevli ilk yapının M.Ö. 3000 yıllarında bölgeye egemen olan Hurri/Mitanniler tarafından inşa edildiği kabul edilir. Ardından kent, Mitanniler, Asurlular, Medler, Büyük İskender, Selevkoslar, Partlar, Romalılar, Sasaniler’in egemenlikleri altına girdi; Roma’dan 7. yüzyılın ilk yarısına kadar Bizans idaresi altında yaşadı ve 639’dan sonra da Araplar tarafından ele geçirildi.
Son şeklini 2 bin 646 yıl önce aldı
Amed Surları, Bizanslılar tarafından M.S. 365-375 yılları arasında İmparator Constantius tarafından artan nüfus nedeniyle batıya doğru genişletilerek son şeklini aldı. Bizanslılar tarafından Surlar genişletilirken, aynı şekilde şimdiki Sur'un dışına güvenlik amacıyla ikinci bir Sur daha inşa edildi.
Sırasıyla imparatorlar Valentianus ve Justinianus da Surları onarırken, Surların tahkimatı 6. yüzyılda imparator Anastasius döneminde tamamlandı.
Sefernâme'de Amed kalesini anlattı
Kürt Mervani hükümdarı Nasuruddevle Ebu Nasr Ahmed zamanında 10 Aralık 1046’da Amed'e gelen İranlı ünlü şair ve bilgin Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme adlı eserinde kent hakkında şunları yazar: … şehrin çevresinde kara taştan bir kale duvarı yapılmıştır. Yüz batmandan bin batman, hatta daha ağır koca taşları o kadar muntazam kesmişlerdir ki kireç ve harç konmaksızın bu taşları birbiri üstüne etmek suretiyle kaleyi yapmışlardı. Hisarın yüksekliği yirmi enliliği on kulaçtır. Her yüz arşında yarım dairesi seksen arşın tutan bir burç yapılmıştır, mazgalı da aynı taştandır. Şehrin içinden kalenin üstüne çıkmak için birçok yerlerde taş merdivenler vardır. Her burcun üstüne bir şavaş yeri yapılmıştır.
Yeryüzünde benzerini görmedim
Bu şehrin dört yanında dünyanın dört yanına açılmış dört kapısı vardır, kapıların hiçbirinde tahta yoktur, hepsi demirdendir. Doğudakine Dicle kapısı, batıdakine Rum kapısı, kuzeydekine Ermen kapısı, güneydekine Tell kapısı derler. Bu Sur’un dışında bir Sur daha vardır. O da aynı taştan yapılmış, yüksekliği on arşındır. Bütün kale bedenlerinin üstünde mazgallar vardır. Mazgalın içinde tamamıyla silahlı bir adamın geçebileceği, durabileceği, kolayca savaşabileceği bir geçit yapılmıştır… Ben dünyanın dört bucağında Arap, Acem, Hint ve Türk memleketlerinde birçok kentler ve kaleler gördüm. Fakat yeryüzünde hiçbir ülkede Âmid kentinin kalesine benzer bir kale ne gördüm, ne de başka bir yerde bunun gibi bir kale gördüm diyeni duydum.
Nâsır-ı Hüsrev, kitabında Amed'i bu şeklide tasvir ettikten sonra; kentin mazgallı korkulukları bulunan ikinci bir Sur'la daha çevrelendiğini, dış ve iç Sur'un kapıları arasında bir geçidin ve şehrin ortasında nereden geldiği bilinmeyen bir su olduğunu belirtir.
Romalı asker ve tarihçi Ammianus Marcellinus da, Amida diye bahsettiği kentin 324-337 yılları arasında Surlarla çevrildiğini, 367-375 yılları arasında da yaklaşık olarak bugünkü sınırlarına kadar genişletildiğini belirtir.
Eyyübiler zamanında ikinci Sur yıkıldı
Amed'in 1 Ekim 1232 tarihinde Eyyübiler tarafından ele geçirilmesi ardından, Mısır Eyyübi hükümdarı El-Kâmil, kuşatma sırasında tahrip olan dış Surları yıktırır. Yıkılan ikinci Sur'un taşları, ana Sur'un yıkılmış kısımlarının onarımında ve konut yapılında kullanılır. Bu tarihten sonra kente hakim olan tüm yönetimler ikinci Sur'un onarımı için hiçbir girişimde bulunmadılar. Günümüze ulaşamayan dış Sur'ların kalıntılarının bir bölümü halen Hewsel bahçelerine bakan Sur'un kuzeydoğu ve kuzeybatısında yer almaktadır.[1]