Teslim olmamak için inadına, hayalindeki dünyayla tanışmak için Hamburg’lu Hüseyin, 1991 yılında Almanya’yı terketti. Kendisiyle son görüşmemizde, hiçbir gücün kendisini hayalindeki dünyayla tanışmasını engellemeyeceğini söylemişti.
11 Ekim 2022’de aramızdan ayrılışının 30. yılında onunla yeniden buluşacağız.
Bu yıl Hüseyin Çelebi’nin anısına 28. kez “Edebiyat Etkinliği” düzenlenecek.
Hüseyin ile ilgili daha önceleri birçok kez yazdım.
Bu kez bir başka türlü yazacağım.
Tekrardan sakınmak istiyorum.
Biraz silkelendikten sonra, onun anısına daha da tecrübe edinen biri olduğumu zannederek geriye dönük notlar düşmeyi borç olarak addediyorum.
Hüseyin Çelebi
Konuya girmeden önce, Hüseyin’i anlamak için, çocukluğundan birkaç not:
Hüseyin Hamburg’lu.
7 yaşındayken Türk Başbakanı Ecevit hükümeti tarafından 169 Kürt’ün Saddam rejimine teslim edilmesini protesto etmek üzere Almanya’da yapılan protestoya katılmış.
Eğer bir gün kurulursa Kürdistan, kendisini “prens“ ilan edeceğini hayal eden 7 yaşındaki çocuk.
13 yaşındayken ortaokulda, “Yabancılar, yabancı olarak kabul edilmelidir“ başlığını taşıyan bir broşür yayımlamış.
Sosyal pedagoji eğitimi gördüğü yüksekokulu, 1986 yılında terk etmiş.
Kendisiyle 1988 yılında, “terörizm“ suçlamasıyla tutuklanmasından önce tanışmıştık.
Ilısu Barajı ile ilgili Bonn kentinde konuşmacı olarak katıldığım bir oturumda, Alman yazar Karin Leikefeld’in refakatinde Hüseyin Çelebi ile tanışma fırsatı bulmuştum.
Konuşmamdan sonra söz alan Hüseyin, “Bu anlattıklarınız hikaye, gerçeği biz biliyoruz“ dedikten sonra Kürdistan’daki aktüel durumla ilgili konuşmuştu.
Oturuma konuşmacı olarak katılan, daha sonraları Güney Kürdistan’da 1994 yılında muhtemelen Türk MİT’i tarafından katledilen Alman Gazeteci Lissy Schmidt ile birlikte, onun bu radikal çıkışı karşısında biraz da çaresiz kalmıştık.
Bu sarsıcı cümlelerin bilinçte çakılıp kaldığı adresi daha sonraları fark etmiştim.
Kürdistan için kafa yoran, hatta devrim için yola koyulanları uyandıran bir paradoksal girişim olarak algılanabilecek gerçeği biz biliyoruz cümlesinin, benim anlattığım hikayeye zıt olduğunu bilmem için uzun bir zaman geçmedi.
Biliyordum, bazen anlattığınız hikaye, gerçeğin çok uzağında, yabancılaştırılmış bir masal gibi duruyor olabilir.
Bunu anlayamamışsanız, “gerçeği biz biliyoruzu size karşı yapılmış ayarsız bir “saldırı“ gibi algılayabilirsiniz.
Ancak devrim adına yola çıkanların devrim için yapılanlara yabancılaştığı bir dünyada sosyal ve politik bir birey olarak ayakta kalmak, en önemlisi kendini sağlıklı ayakta duran biri olarak addetmek mümkün müydü?
Hüseyin Çelebi
Hüseyin daha sonra bir şiirinde, “Birazdan sessizlik yarılacak/ Aydın bir geleceğin gürültüsü kopacak“ demişti.
İki satır sözle gerçek hikayenin bir sayfasına atıfta bulunmuş.
Hüseyin’in bu çıkışını yaşadığımız 80’in ikinci yarısında, yıllar boyu ideallerine ters duranları silkeleyecek yukarıdaki iki dizeyi Hüseyin sonradan yazmıştı.
Şair Rilke’yi şiirsel dünyasının idolü bilen Hüseyin, “gerçeği biz biliyoruz“ sözüyle, daha sonra başvuracağı poezinin önsözünü formüle etmişti.
İki yıl hapis yaşamından sonra hayalindeki dünyayla tanışmak için Güney Kürdistan’la tanışan Hüseyin’in mizah anlayışını hiç mi hiç terk etmediğini, bir Alman televizyon kanalıyla yaptığı söyleşiden hatırlıyorum.
Hüseyin, kendilerinin terörist olup olmadıkları sorusuna yanıt olarak, Alman tanımlamasına göre İsa Peygamberin de “terörist“ olduğuna vurgu yapmıştı.
Hayalindeki dünyayla tanışmak ve teslim olmamak için Hamburglu Hüseyin, inadına, 1991 yılında Almanya’yı terk etti. Kendisiyle son görüşmemizde hiçbir gücün hayalindeki dünyayla tanışmasını engellemeyeceğini söylemişti.
“Serin hava vücudunu dinç tutar/ Şafak ha söktü ha sökecek“ demiş Hüseyin.
Heftanîn’de 11 Ekim 1992’de bir çatışmada aramızdan ayrılışının 29‘uncu yılında saygıyla anıyorum.[1]