Dara Antik Kenti Mardin’in 30 kilometre güneydoğusunda yer alıyor.
Tarihte Yukarı Mezopotamya'nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara, İmparator Anastasius'un (491-518) girişimleriyle 505 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kuruldu
Mezopotamya ovası ile Tur-Abdin Dağlarının birleştiği yerde kireçtaşı ana kaya üzerinde kurulan kent Kaya içine oyulan yapılardan oluşmuş ve geniş bir alana yayılmış.
ÇOK KATLI GALERİ MEZARLARI
Kaya nekropol alanında, boyutları, planı ve iç düzenlemesiyle en dikkat çeken yapı, tamamen ana kayaya oyularak düzenlenmiş olan üç katlı mezar yapısıdır.
Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgene yakın planlı yapının üst katı; batı, güney ve doğu kenarlarda devam eden bir koridor/balkon şeklinde düzenlenmiş.
Yapının kuzeyindeki anıtsal girişin alınlığında bitkisel süslemeler ile birlikte dinsel sahneler işlenmiş.
Kutsal kitaplarda “ruhlara nefes verilmesi ve yeniden dirilişin” canlandırıldığı Ezekiel (Ölüleri dirilten Peygamber) sahnesinin işlendiği bu galeri mezarın, 573 istilasından sonra Sasaniler tarafından savaşta öldürülen Doğu Roma halkına ithafen, 591’de sürgünden dönen Doğu Romalılarca yapıldığı düşünülüyor.
SURLAR
Kentin, üzerine kurulduğu üç büyük tepeyi çevreleyen yaklaşık 4 km uzunluğundaki sur duvarlarının 2.8 km’lik kısmı net olarak takip edilebiliyor.
Dara’da iç sur ve dış sur olmak üzere iki sur sistemi üzerinde 28 kule ve hendekler bulunuyor.
Dara’nın görkemli sur kalıntıları, I. Anastasius (M.S. 491–518) ve I. Justinianus (M.S. 527–565) dönemlerine ait.
530 yılında İmparator Justinianus döneminde duvarların yüksekliği yaklaşık 20 metreye yükseltilmiş, ikinci bir kat oluşturularak mazgallara ve okçu pencerelerine yer verilmiş.
AGORA CADDESİ
Kentin güney kapısından itibaren, kent içinde kuzeye doğru, Dara Deresi kıyısı boyunca uzanan geniş bir cadde bulunuyor.
Büyük blok taşlarla döşenmiş olan yaklaşık 5,5 metre genişliğindeki caddenin doğu kenarı dereye bakarken batı kenarı boyunca bir portiko ve arkasında dükkânların/atölyelerin bulunması, bu alanın, kentin, alışverişi için ayrılan, kamusal bir alan olduğunu gösteriyor.
MAKSEM
Maksem (üstü örtülü su hazne binası), kentin akropolünün güney yamaçlarına, ana kaya içine oyularak yapılmış.
Makseme su 4 km mesafeden kanallarla kuzeydeki tepelerin üzerinden getirilmiştir. Toplanan su, kanallar vasıtasıyla kentin yapılarına ve diğer sarnıçlara dağıtılmış.
Bu yapı, birbirine paralel, üstü beşik tonozla örtülmüş, doğu-batı yönünde uzanan on adet hücre-odadan oluşuyor.
Her bir hücre 50 m uzunlukta, 4 m genişlikte ve 18 m yüksekliğinde olup, yaklaşık 14.500 m3 kapasiteli.
KİLİSE - ZİNDAN SARNIÇ
Agora caddesinin yaklaşık 100 metre kuzeybatısında, kalan büyük sarnıçtır.
Düzgün kesme taş duvarlı sarnıcın orijinal girişi doğu cephesindedir.
Bağlantılı yapıların ve yan mekânların hala toprak altında olmasına ve yapının üstünde sonradan bir ev inşa edilmiş olmasına rağmen, yapı görkemini hala koruyor.
İki katlı yapının üzerinde şehrin katedrali (büyük kilise ) bulunmakta olup bugün sadece batı kısmında bir duvarı ayakta.
Tarihçi Prokopius’a göre Dara’da 2 tane önemli kilise vardır. Bunlardan birisi ‘Büyük Kilise’ diğeri, Bartholomew Kilisesi.
Tarihçi Theodora Lector’a göre; Aziz Bartholomew, Anastasius’un rüyasına girmiş ve şehrin korunmasını istemiş. Bunun üzerine Anastasius, Bartholomew’un kemiklerini Kıbrıs’tan Dara’ya getirtmiş.
Dara’da 14. yüzyıla kadar Süryani metropolitliği bulunuyordu.
DEĞİRMEN
Dara’nın güney suru üzerinde, nehrin hemen doğusunda yer alan burç (14 no’lu burç) değirmen olarak da kullanılmıştır ve dere boyunca onlarca değirmen tespit edilmiş.
Nehrin aktığı dönemlerde, nehir suyunun bu alana gelebilmesi amacıyla bir kanal açılarak burcun kuzeyinden suyun girişi sağlanmış. Suyun akması ile çalışan öğütme taşları bu burcun içerisine yapılarak yakın zamana kadar bir değirmen olarak kullanılmış.
Değirmenin tam olarak ne zaman yapıldığı beraber 18. yüzyılda Dara’da yerleşimin tekrar canlanması ile yapıldığı düşünülüyor.[1]