Zîlan Ekoloji Sözcüsü Mir Bahattin Demir, #Van Gölü# çevresindeki işgallerin kalıcılaştırılmak, açılan davaların ve hukuki mücadelenin önünün kapatılmak, yapılaşmaya kılıf uydurulmak istendiğini söyledi.
Van Gölü ve çevresinin ‘Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak tescilinin, işgal edilen yerlerini sağlamlaştırmak ve yeni yapılaşmalara zemin oluşturmanın yanı sıra halkın göl kıyılarını kullanmasının yasaklandığını belirten Zîlan Ekoloji Sözcüsü Mir Bahattin Demir, buradaki amacın gölü ve kıyılarını korumak olmadığını ifade etti.
Van Gölü ve çevresinin ‘Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak tescil edildiğini duyuran Van Valiliği ve kayyumu, devlet kurumların işgal ettiği sahil alanlarına değinmedi.
Van’ın Muradiye, Gevaş, İpekyolu, Tuşba ve Erciş ilçeleri ile Bitlis’in Tatvan, Adilcevaz ve Tatvan ilçelerinde birçok devlet kurumu, Van Gölü sahilini işgal etmiş durumda. Edremit, Gevaş, Erciş ve Muradiye ilçelerindeki sahil şeridinde gölün içinde birçok özel kuruluş, kafe ve lokanta açmış durumda. Bu işyerlerinin tamamına yakını işbirlikçilere ait. Rant alanına dönen Van Gölü ve çevresi devlet ve elemanlarının hizmetinde.
HALK GÖLE GİREMİYOR
Bitlis’in Ahlat İlçesi sahilinde AKP tarafından yapılan Ahlat Sarayı bulunurken, Van’ın Muradiye İlçesi Van Gölü sahilinde Türkleri temsil eden Atayurt Otağı bulunuyor. Van merkeze yakın alanlarda kurumların işgali nedeniyle yurttaşların Van Gölü’ne girmesi ise yasak. Vanlılar, Van Gölü’ne girmek için kent merkezinden 40-50 kilometre uzaktaki alanlara gitmek zorunda.
KIYILAR KAMU MALIDIR
ANF’ye konuşan Zîlan Ekoloji Sözcüsü Mir Bahattin Demir, Anayasa’nın 43. Maddesi’nde “Kıyılar kamu malıdır, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” denildiğini; 3621 sayılı Kıyı Kanunu’yla her türlü deniz, akarsu göl, suni göllerin etkisinde olan kıyıların doğal ve kültürel varlıklarını korumanın devletin güvencesi altında olduğunu ve hiç kimsenin bent, çit ve duvar çekemeyeceğini; uygulanması için de kıyı yönetmeliğiyle sağlama alındığını hatırlattı.
Yeni çıkan ‘Van Gölü koruma kanunu’nda sit alanın kapsamının henüz belli olmadığını söyleyen Demir, şunları söyledi: “Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım maddesi pratikleri açısından çok sorunlu bir koruma kanunudur. Asıl olan, kesin korunacak hassas alan ilanı olmalıydı. Van Gölü kıyıları son yıllarda işgal altındadır. Kurumlar, Anayasa maddesini çiğneyerek kıyılarda yapılaşmayı sürdürmektedir. Bu kıyı kanununu ihlal eden uygulamalara karşı çevre örgütleri dava açmış durumda ve daha davalar açmaya hazırlanıyorken, çıkan bu koruma kanunu ile aslında yapılan işgallerin yerini sağlamlaştırmak, açılan davaların veya hukuki mücadelenin önünü kapatmak diye algılıyorum. Çünkü yapılan her türlü yapılaşma ve kıyı işgallerine ’kontrollü kullanma’ adı altında söyleyecek bir söz bulacaklar.”
EVSEL ATIKLAR GÖLE AKIYOR
Van Gölü’ne dökülen 104 adet irili ufaklı akarsuyun en büyüğü olan Zîlan’a, yaklaşık 20 köyün atıklarının tamamının boşaltıldığına işaret eden Demir, “Bu atıklar Van Gölü’ne akıtılıyor. Kurumlara yazmamıza rağmen ilgisiz kalan Zîlan havzası köylerinde kendi imkanlarımla fosseptik kazıları yapıyorum. Bir köyün neredeyse tamamı bitti ve akarsuya akıtılan atıkların gölde oluşturdukları ostrifikasyon oluşumu ve toplu balık ölümleri ile sucul yaşamda oluşabilecek tahribat ve yok oluşun önüne bir nebze geçmiş olacağız” dedi.
YANDAŞLARA CAFE VE İŞLETMELER
Burada asıl sorunun, çıkan bu koruma kanununun bile keyfekeder yandaşlara cafe ve işletmeler inşa edilerek teslim edilmesi olduğunu vurgulayan Demir, şöyle devam etti: “Anayasa maddesi çiğneniyorsa bu koruma statüsü de bir işe yaramayacak, çünkü pratikler ortada. Yani zaten iklim krizi sonucu olarak binlerce yıllık mikrobiyolitler su yüzeyinde. Van Gölü bu şekilde bile feci durumda. Dere kıyılarında kum ocakları İle kapasite artırımda valiliklerin ‘ÇED gerekli değildir’ diye rapor vermeleri, dört mevsim inceleme, araştırma ve bilimsel çalışma yapımdan ÇED’i olumlu vermeleri ve HES tribünleri inşa etmek, tam bir doğa faciasıdır. Bir yandan da hemen dere etki alanlarında mermer ocakları ve o ocaklardan yağmur etkisi ile derelere akan ağır metaller, bölgenin endemik türlerinin yok olmasını sağlayan topoğrafyasının yerle bir edilmesi başlı başına ekolojik felakettir. Bu kanun, bana göre çok daha yapılaşma getirecek. Bu da kıyı işgallerinin anayasaya rağmen çoğalması demektir. Kamu malı olan kıyıların yok olması demektir. Bana göre, bu kanun olmasaydı, kıyı kanunu üzerinden yaptığımız hukuki mücadeleyle onları zorlayacak bir durum ortaya çıkacaktı. Yani kontrollü kullanım ile her türlü kılıf bulunabilir ama biz bunun takipçisi olacağız.”[1]