'Kadınlar olarak bizim yıllarca reflekslerimiz öldürülmeye çalışıldı, utanmamız, ses çıkarmamız gerektiği öğretildi. Sesimizi çıkartalım. Çünkü faşizm en çok sesten korkar. Bugün vereceğimiz refleks bütün yaşamımızı şekillendirecek'
Her yıl olduğu gibi bu yıl da #8 Mart# hazırlıkları haftalar öncesinden başladı. Günlerdir hem sosyal medyadan hem de sokaklardan çağrı yapan kadınlar, yıl boyunca iktidarın muhalefete yönelik baskılarına karşı sokaktaki en dinamik güç olarak 8 Mart'ta da seslerini duyurmaya hazırlanıyor.
Pandemi sürecinin var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirmesinin yanı sıra topluma özellikle de kadınlara yönelik iktidarın artan baskıları, kadın kırımı boyutuna varan erkek şiddeti, hak gaspları, İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere hedefte olan kazanımlar bu yıl ki 8 Mart etkinliklerinin de temel gündemi.
Tüm bunların yanı sıra savaş politikalarının bir yansıması olarak; #Kürt# kentlerinde kolluk kuvvetlerinin kadınlara yönelik, tecavüz ve tacizleri, kadın kurumlarının kapatılması, gözaltı ve tutuklamalar Kürt kadınlara yönelik baskıları katmerleştirdi.
Tüm bu politikalara karşı Kürt kadınları Tevgera Jinên Azad/ Özgür Kadın Hareketi (TJA) öncülüğünde aylar öncesinden 'Em xwe diparêzin/kendimizi savunuyoruz' kampanyası başlatmıştı. Bu ay ise kampanya 8 Mart'ı da kapsayacak şekilde sürdürülecek ve etkinliklerin startı 26 Şubat'ta Siirt'te verildi. Kürt kadınların, baskıların arttığı bu süreci nasıl değerlendirdiğini, 8 Mart'ta temel gündemlerinin ne olacağını, hangi talepler ve sloganlarla alanlara çıkacağını TJA'dan Sevim Biçici'ye sorduk.
* Her yıl olduğu gibi bu yıl da kadınların 8 Mart hazırlıkları haftalar öncesinden başladı. TJA neler yaptı bu süreçte?
Biz TJA olarak zaten 8 Mart'ı her yıl alanlarda karşılıyoruz. Bütün kadınlara ulaşmaya, onları dinlemeye ve aynı zamanda 8 Mart'ın bizim için önemini ve anlamını duyuracak biçimde çalışmalar yapıyoruz. Bu yıl da böyle çalışmalarımız var. Zaten biliyorsunuz çok öncesinden başlayan bir kampanyamız var Em xwe diparêzin (Kendimizi savunuyoruz), 8 Mart da bu kampanyamıza dahil.
Kampanya kapsamında her ay bir konuyu işliyoruz. Bu yıl 8 Mart'ta gündemlerimiz arasında özellikle tecrit var. Ve 'Herkes için adalet' şiarıyla yola çıkıyoruz. Çünkü bütün bu başlıklar kişinin kendisini savunmasına giriyor. Bu süreçte kadınlara yönelik baskılar, gözaltı ve tutuklamalar arttı. 8 Mart direniş ve var olan sisteme karşı gelme günüdür. Bu nedenle bu ay ki çalışmalarımız da tüm bunları kapsıyor. Bunlara göre alanlara sözümüzü söyleyeceğiz.
Kampanyanız 8 Mart'tan sonra da devam edecek mi?
Biz kampanyayı planlarken önümüze 4 ay gibi bir süre koymuştuk ama kadınlara yönelik devam eden, Kürt kadınlarına ve batıda da kadınlara yönelik ciddi bir baskı politikası işlemekte. Bir kadın kırımı yaşanıyor. Bu tanım her ne kadar canımızı acıtsa da gerçeklik bu. Her gün üç kadın katlediliyor, erkeğin adı değişse de; baba, eş, sevgili, kardeş olsa da kadınlar bir zihniyet tarafından katlediliyor. Bu nedenle tartışmalarımız sonucu bu kampanyanın devam etmesine karar verdik. Kadınlara yönelik saldırılar devam ettikçe bu kampanyamız da kendini yenileyerek devam edecek.
* Bu yıl 8 Mart biraz daha farklı diğer yıllardan; hem pandemi hem de artan baskılar, hak gaspları nedeniyle zor bir yıl geçti. Siz bu yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle Kürdistan'da Kürt kadınlara yönelik çok ciddi bir baskı politikası var. Kayyumlarla kadın müdürlüklerimize el konuldu. Eşbaşkanlık sistemini görmemezlikten geldiler, illegalize etmek istediler. Gözaltılar, tutuklamalar yaptılar. Bu yıl 8 Mart'a biçtiğimiz anlam aslında kazanımlarımızı korumak. Biz haklarımızı direnerek kazandık, birçok bedel ödedik, ödüyoruz da. Şuanda bizim dönem sözcümüz Ayşe Gökkan, DTK Eşbaşkanımız Leyla Güven tutuklandı. Onların tutuklanma biçimlerine baktığımızda da tamamen bizim kazanımlarımıza yönelik olduğunu görebiliyoruz. Biz de bu yıl 8 Mart'ta kazanımlarımızdan hiçbir şekilde geri adım atmayacağımızı ifade edeceğiz. Kazanımlarımızı öyle kolay almadık, kolay da teslim etmeyeceğiz.
Ama tüm bunların en önemli sebeplerinden biri de İmralı'daki tecrit. Sayın Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin tüm topluma yayılmasıdır bütün bunlar aynı zamanda. Bu nedenle bu ayki kampanyamızın başlığı tecrit. Biz eğer tecrit üzerinden bir çıkış, bir itiraz yaratamazsak bunun ucu herkese gidiyor. Sayın Öcalan üzerinden başlayan, bugün kadınlar üzerinde de uygulanan bir tecrit var. Bugün baktığımızda neredeyse bütün muhalefetin üzerinde bir tecrit oluştu. Biz aslında bunları yıllar önce de söyledik, hep gündeme getirdik. Dedik ki; tecrit bir gün hepimize uygulanacak. Bugün bu gerçeklikle karşı karşıyayız. Ama bu demek değil ki bu politikalar devam edecek, biz alanlarda olduğumuz sürece tecridi kırmak üzerinden onlara bir geri adım attıracağız. Bizim için 8 Mart tecridin kırılması gerektiğinin çağrısıdır aynı zamanda. Birlikte olmaya çağrı yapacağımız bir gündür.
Bunun yanı sıra tüm kadınların uzlaştığı bir konu İstanbul Sözleşmesi'ydi. Din, dil fark etmiyor tüm kadınların kazanımlarına yönelik çok ciddi bir saldırı var. Kadınların kendini güvende hissedeceği bir alan kalmadı. Pandemi döneminde özellikle kadın kırımı arttı. Aslında bu kırımların nedeni köleliği ile yüzleşemeyen, köleliği ile mücadele edemeyen erkeğin saldırılarıdır. Bu süreç şunu da gösterdi; sizin erkek olmanız aslında bu sistemde gerçekten iktidarda olmanız anlamına gelmiyor, onların ekonomik krizleri ile başa çıkamıyorsunuz, sizler de birer kölesiniz. Ama köleliğinizi kabul edip mücadele etmediğiniz sürece size karşı gelen kesime saldırı düzenliyorsunuz. Pandeminin bu süreçte yaptığı buydu. Bu nedenle kadınlar gerçekten çok ciddi kırıma uğradılar. Nasıl ki faşizm ilk önce kadını vurdu, pandemi de erkek eliyle kadına vurdu diyebiliriz.
* Bir bütünen kadınlara yönelik baskılar ve hak gaspları var ama Kürt kadınlara yönelik ekstra bir baskı var. Peki bu yıl 8 Mart'a Kürt kadınlarının sloganları ne olacak?
Kürt kadınlara ekstra saldırının nedeni ulus devlet zihniyetine karşı, demokratik ulus mücadelesi verilmesi. Kürt kadınları Rojava devrimiyle demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın başta kadınlar olmak üzere tüm farklılıkların bir arada yaşayacağını çok büyük bedeller ödeyerek gösterdi.
Yıllardır mücadele ediyoruz, Saralardan, Sevelerden, Leyla Qasimlardan bu yana devlet zihniyetini teşhir ediyoruz. En son Ayşe Gökkan'ın sözünü hatırlayalım; Ben bir Kürdüm, kadınım ve devlete boyun eğmiyorum söylemi aslında bize yönelik bütün saldırıların neden olduğunu anlatıyor. Bizim mücadelemiz sadece bir yapıya, bir kuruma değil, kapitalist sistemin oluşturduğu o devlet zihniyetine karşı mücadele ediyoruz. Çünkü diyoruz ki; bu devlet zihniyeti bir kadın nerde olursa olsun, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, hangi halka, hangi dine tabi olursa olsun bir zihniyet altında yok edilmeye çalışılıyor, köleleştirilmeye çalışılıyor ve biz özgürleştirmek için mücadele ediyoruz. Biz onların binlerce yıldır inşa ettikleri sistemi teşhir ettik, etmeye de devam edeceğiz. Kürt kadınlarına saldırılar da bu yüzdendir. Onların köleleştirme politikalarına karşı özsavunmamızı yapacağız; zihnen de fiziken de.
Aslında bizim bütün kampanyalarımızda sürekli kullandığımız bir ana sloganımız var; Kadın özgür olmadan toplum özgür olamaz. Aynı zamanda kampanyamızın da sloganı Em xwe diparêzin ve herkes için adalet diyoruz, adaletin oluşması için de tecridin kaldırılması gerekiyor.
* Peki son olarak 8 Mart için kadınlara çağrın nedir?
Benim çağrım şudur; Faşizm ve pandemi süreci gösterdi ki bizim bir özsavunmamız olmalı. Kadınlar olarak bizim yıllarca reflekslerimiz öldürülmeye çalışıldı, utanmamız, ses çıkarmamız gerektiği öğretildi. Geleneksel, ataerkil kodlarla büyütüldük. Pandemi bize bir kez daha şunu gösterdi; şiddete karşı reflekslerimiz her zaman güçlü olmalı, özsavunmamız güçlü olmalı. Sesimizi çıkartalım. Çünkü hepimiz biliyoruz faşizm en çok sesten korkar. Bu yüzden kadınlar hep susturarak büyüttüler. Bu nedenle kadınlar alanlara çıkmalı, gür sesle haykırabilmeli, özsavunmasını yapabilmeli. 8 Mart’ta nerde kutlama olursa olsun, nerde bir etkinlik olursa olsun katılmalılar. Gür bir şekilde seslerini duyabilmeliler. Bugün vereceğimiz refleks bütün yaşamımızı şekillendirecek. Şiddete hayır diyeceğiz, şiddete karşı özsavunmamızı gerçekleştireceğiz. En büyük özsavunmamız ise örgütlülüğümüzdür. [1]