#Kürtleri#n dramatik yapılı eserlerinde ama özellikle sinema #film#lerinde ve modern #tiyatro# eserlerinde hikayeyi sakatlayan, eksik bırakan, akmasını engelleyen en temel sorun güçlü, derinleştirilmiş karakterler yaratılamamasıdır.
Bir öykü, bir roman, bir sinema filmi, bir tiyatro oyunu gibi dramatik yapılı bir eser yazarken en önemli şey bir karakter yaratmaktır. Bu hem dramatik yapılı eserin ana karakteri hem de yan karakterleri için geçerlidir. Ana karakter bütün hikayenin yapısını, akışını, sebep sonuç ilişkisini, çelişki ve sorun çözümünü belirleyen unsurdur. Hikaye ana karakter etrafında örülür, biz hikayeyi ana karakter üzerinden takip ederiz. Ana karakterin özellikleri, çelişkileri, çıkmazları, zayıflıkları, güçlü yanları, tutkuları, umutları, düşleri, dünyaya bakışı; hikayenin ana hattı örülürken, hikayenin yer ve zamanı belirlenirken, hikayeye dahil edilecek yan karakter özellikleri saptanırken dikkate alınacak parametrelerdir.
Hikaye kurmak bir fikir etrafında cereyan ederken çoğu zaman nasıl bir karakterle ete kemiğe bürüneceği de beraberinde oluşmaya başlar. Bazen de bir karakterin kendisi var oluş biçimi ile o kadar güçlü ve etkileyicidir ki size hikayeyi yazdıran karakter olur. Yani siz bir fikre bir karakteri dahil etmezsiniz, bir karakter üzerinden bir fikir oluşturursunuz. Çünkü bu karaktere dair gözleminiz sizde, onunla her türlü fikri işlemeye dair bir kanaat oluşturmuştur. Ondaki kişisel özellikler, sizi hikayeyi bu özellikler etrafında kurmaya, geliştirmeye davet eder adeta.
Kürtlerin dramatik yapılı eserlerinde ama özellikle sinema filmlerinde ve modern tiyatro eserlerinde hikayeyi sakatlayan, eksik bırakan, akmasını engelleyen en temel sorun güçlü, derinleştirilmiş karakterler yaratılamamasıdır.
Farklı özellikleriyle yeterince derinleştirilmeyen, bu özellikleri hikayenin çatışma ve akışına dahil edilemeyen karakterler bırakalım hikayeyi omzuna alıp taşımayı çoğu zaman hikayenin sırtında bir yüke dönüşüyor. Öyle ki insanın bazen “bu karakterin bu hikayede ne işi var” diyesi geliyor. Karakterler çoğu zaman bir prototip olmaktan öteye geçemiyor. Bu durum özellikle iki tip konuyu ele alan eserlerde daha çok öne çıkıyor. Birincisi Kürtlerin geleneksel toplumsal yapısını anlatan hikayelerde. Bu hikayelerde karakter geleneklerin hizmetinde, onları sorgulamayan, geleneklerin gerici özelliklerini bir memur gibi uygulayan karakterler olarak işleniyor. Kızını namus gerekçesiyle öldüren bir babanın, bu karara razı gelen bir annenin, hatta kurbanın bile ne hissettiğini, nasıl çelişkiler yaşadığını görmek mümkün olmuyor. Bu yüzden bu hikayelerin büyük bir bölümü birbirinin aynısıdır. İkincisi ise politik hikayelerde karşımıza çıkan karakterlerin sığlığıdır. Politik hikayelerde çoğu zaman karakterler militan duruşu olan, her koşul altında savaşan ve direnen karakterler olarak tasvir ediliyor. Karakterlerin bunlardan başka bir özelliğini göremiyoruz neredeyse bu hikayelerde. Karakterlerin adı değiştirilirse, hikayede bir iki ufak değişiklik yapılırsa hikayeler birbirinin aynına dönüşür. Oysa bu insanlar sadece bir militan olmaktan ibaret değillerdir. Onlar da yerler, içerler, ağlarlar, sevinirler, üzülürler, umut ederler. Ve elbette onların da çıkmazları, çelişkileri, zaafları vardır. En çok da hikaye burada yara alır. Adeta çıkmazdan, zaaftan, çelişkiden azade robotik karakterler yaratılır. Oysa hem hikayenin gelişmesi için bu çelişki ve çıkmazların, zaafların anlatılmasına ve derinleştirilmesine ihtiyaç vardır.
Karakterlerin bu zaaf ve çıkmazlarla mücadelesi hikayenin derinleşmesine zemin hazırlayacaktır. Hem gerçek hayatta da zaten bütün zaaf ve çelişkilerden azade, steril bir karakter yoktur. Kahramanları kahraman yapan şey zaaf ve çelişkilerinin olmaması değil, zaaf ve çelişkilerinin var olması, bunların farkında olmaları ve bununla mücadele etme ve değiştirme kararlılığı içinde olmalarıdır. Bir hikayede de bir toplumsal ve siyasi mücadelede de temel olarak akışkanlığı sağlayan, devrimsel olan şey, bu değişimin gerçekleşmesidir.[1]