#Kürdistan#’daki savaşın İsviçre’ye savurduğu iki yaşam; Pınar Dilmeç ve Ziyana Demir. İkisi de Türk devletinin Kürtlere açtığı savaşta bedel ödemiş. İkisi de bu gün savaş dursa bir an dahi düşünmeden ülkeye döneceğini söylüyor ve bunun için pes etmeden mücadele ediyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun kadınlar, erkeklerin başlattığı ve sürdürdüğü savaşın kurbanıdır. Hele bu savaş Ortadoğu’a ise ve hele de Kürt iseniz acılarınız, zorlarınız kat be kat artar. Yüreğiniz yaşadıklarınızdan dolayı sizi taşıyamaz hale gelir. Bir de üstüne erkekliğin zalimliği de düştümü, beklediğiniz ölüm bile gelmez.
İnsanlığın başlangıç merkezi olarak kabul edilen bu coğrafyada yani Mezopotamya’da, her şeye rağmen yaşamın kaynağı yine kadındır. Direnen, umudu yeşerten, hayat veren, toplumsal yaşamın dinamosudur kadın. O yüzden bu coğrafyayı işgal eden önce kadını vurur. Kadını, kadının yarattığı kültürü ve değerleri vurur. İnsanlık tarihi boyunca bu hep böyle olmuştur. 20. yüzyılın son çeyreğinde de yaşanan budur.
Köyler boşaltılıp yakıldı
Özgür Kürt’ü düşürmek için kadını bir silah olarak kullanan erkek-devlet aklının baskıları, Kürt kadınının yaşadığı zulmün katlanmasına sebep oldu. 1990’lı yıllarda Kürdistan coğrafyasında PKK ile baş edemeyen devlet, çare olarak köyleri boşaltıp yakmayı önüne hedef olarak koydu. OHAL yasasına dayanarak zorunlu göç uygulamalarıyla birlikte köy boşaltma ve köy yakmalar gündeme geldi ve resmi rakamlara göre 3 bin 500’e yakın köy boşaltıldı. Köylüler geri dönmesin diye de evler, asker ve korucular tarafından ateşe verildi. Burada doğanlar köylerini, topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Kimleri faili meçhullere, kimileri cezaevlerine, kimileri de çareyi yurtdışına gitmekte buldu.
Savaşın İsviçre’ye taşıdığı iki kadın
1990’lı yıllarda biri Mêrdîn’in (Mardin), diğeri Şirnex’in (Şırnak) köylerinden olan Pınar Dilmeç ve Ziyana Demir, Türk devletinin zulmünden kaçarak İsviçre’ye sığındı. Fakat geldikleri İsviçre’de yaşadıkları zulmü, baskıyı hiç unutmadı. Birgün ülkeye, Kürdistan’a dönme umuyla yaşadı. Kürdistan’daki savaşın travmasını yüreğinde taşıyan bu kadınlar, yaşadıkları zulüme, işkenceye, baskıya rağmen, savaşın durması ve daha fazla kanın dökülmemesi için mücadele etmeyi sürdürdü.
Hikayeleri farklı değil
Pınar Dilmeç’in Şirnex’ta başlayan baskılar nedeniyle, önce Mersin’e daha sonra İsviçre’ye uzanan göç hikayesi, Ziyana Demir’in İsviçre’ye uzanan göç hikayesinden farklı değil. İkisi de devlet baskısı nedeniyle İsviçre’nin yolunu tutmuş. Birinin amcası faili meçhul, diğerinin ise kızı gerilla da şehit düşmüş. Burada Kürtlük bilincini daha fazla açığa çıkaran iki kadın, gördükleri onca baskı ve zulme rağmen hala Kürt mücadelesi içinde aktif bir şekilde yer alıyor.
Zorla evlendirildi
Bern Berjîn Zenda Kadın Meclisi sözcüsü olan Pınar Dilmeç, Şirnex’in Hezex (İdil) ilçesinde 1979 yılında dünyaya gelmiş. İkisi kız toplam 6 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olan Dilmeç de her Kürt çocuğu gibi 1990’lı yıllarda devletin zulmüne tanık olmuş. Çocukluğu devletin baskısı altında geçmiş. Pınar Dilmeç, eve yapılan baskınları, ağabeyi ve annesinin gözaltına alınışlarını hala dün yaşanmış gibi gözlerinin önünde geçtiğini söylüyor. Özgürlük mücadelesine sempati duyması, ailenin onu genç yaşta evlendirmesine neden olmuş ve 3 çocuk dünyaya getirmiş.
Gençlik çalışmaları
Yurtsever bir aile içinde dünyaya geldiğini ifade eden Dilmeç, henüz çocuk yaştayken yaşadığı devlet baskısı, aile bireylerinin gözaltına alınması, süreklileşen ev baskınları nedeniyle erken yaşta olgunlaşmak zorunda kaldı. Tabi o yıllar, özgürlük mücadelesinin zirve yaptığı yıllardı ve Dilmeç için de çocukluktan gençliğe geçiş yıllarıydı. Serhildanların yaşandığı dönemde Dilmeç bir anda kendini gençlik çalışmaları içerisinde buldu.Fakat ailesi bu durumdan hoşlanmadı. Baskı ve zorla Pınar’ı ergen yaşta evlendirdi. O dönem devletin kadınları özel olarak hedef aldığını anlatan Dilmeç şöyle diyor: “Özellikle kadınları gözaltına alıyorlardı. Feodalitenin çok güçlü olduğu Şırnak’ta bütün toplum denetim altına alınmıştı. Memurlar dışında İdil ilçe merkezinin tamamı Kürt’tü. Ancak Kürt olmaları onları iyi yapmıyor. Çetecilik yapan, devlete çalışanlarda vardı.”
Kimse Türkçe konuşmazdı
O dönem genelde hiç kimsenin Türkçe konuşmadığını anımsatan Dilmeç, herkesin Kürtçe konuştuğunu belirterek, Türkçe’nin bu derece Kürdistan’da yaygınlaşmasının getireceği tehlikelere de işaret ediyor.
Sıra ona gelmişti
O yıllarda Özgürlük Mücadelesi geliştikçe faili meçhuller, gözaltılar ve işkencelerde artıyor. Aralıklarla iki büyük kardeşi gözaltına alınan Dilmeç’in ailesi çareyi Mersin’e göç etmekte buluyor. “Ağabeyimin hayatta olması tümüyle şanstı. İşkence yapıldıktan sonra çöpe atılmıştı. Çöpte bulduk ağabeyimi” diyen Dilmeç, “Mersin’de de mücadelemiz sürdü. Ağabeyim tutuklandı ve 36 yıl ceza verdiler. Amcasının oğlu da 14 yıl ceza aldı. Artık sıra bana gelmişti bu yüzden 1997’de yurt dışına çıktım. Daha bir yıllık evliydim ve bebeğim bir kaç aylıktı. Bu yüzden İsviçre’ye geldim” diyor.
Hep mücadele içinde
İlk geldiğinde dilini kültürünü bilmediği bu ülkede oldukça zorlanıyor. Her şey tuhaf buluyor. Ama bir yerden sonra zorunlu olarak İsviçre’ye uyum sağlamaya başlıyor. Burada Kürt ailelerle tanışıyor. Dilmeç o dönemi şöyle anlatıyor: “Burada Kürt aileler vardı, onlarla tanıştık. Tabi o zaman bu kadar kalabalık değildik, çok az aile vardı. Sonra derneğe gidip gelmeye başladık. Elimizden geldikçe çalışmalara katıldım. Bu kadar şehit var, bu kadar ödenen bedel var. Evde oturmazdım. Bende o günden şimdiye kadar hep mücadele içinde yerimi almaya çalışıyorum.”
Amca faili meçhul
İsviçre’de 2 buçuk yıl dernek eşbaşkanlığı yaptığını söyleyen Dilmeç, “Şu an Bern Berjîn Zenda Kadın Meclisi sözcülüğünü yapıyorum. Birisi kız 3 çocuğum var. Çoğu zamanım dernekte ve siyasi çalışmalarla geçiyor” diye belirtiyor.
İsviçre’ye geldikten sonra ülkedeki akrabalarının baskı görmeye devam ettiğini dile getiren Dilmeç, Cizre'de 25 Ocak 2001’de gözaltında kaybedilen HADEP Silopi İlçe yöneticisi olan amcası Ebubekir Deniz ile işkencede sakat bırakılan kardeşini hatırlatıyor.
Mücadele etmeliyiz
24 yıldır İsviçre’de olan Dilmeç, “Şu an Kürtler için varlık yokluk savaşı veriliyor. Bizim bu mücadeleye sahip çıkmamız gerekiyor. Bütün Kürtler artık birlik olmalıdır. Çünkü düşmanımız birdir. Bizde bir olup bu düşmana karşı mücadele etmeliyiz” diyor.
Siyasi sorunlarımız olduğu için buradayız
İmkanı olsa bir saat İsviçre’de kalmayacağını dile getiren Pınar Dilmeç sözlerini şöyle sürdürüyor. “4 parça Kürdistan’da savaş sürüyor. Biz Avrupa’ya geldik kurtulduk diyemeyiz. Şu an kardeşlerimiz ve halkımız her gün katlediliyor. Biz buraya para kazanmak, iş bulup çalışmak için gelmedik. Bizim siyasi sorunlarımız olduğu için buraya geldik. Önder Apo Kürtleri bütün dünyaya tanıttı. Bizlerde kendimizi, yaşadığımız sorunları daha iyi bir biçimde dünyaya anlatmalıyız. Dilimizi, kültürümüzü tanıtalım. Kürdistan da yaşanan hak ihlallerini buradaki haklara anlatalım.”
O da gözaltına alındı
Mêrdîn’in Andewle (Koyalı) köyünde 1974 yılında dünyaya gelen Bern Kürt Toplum Merkezi’nde yönetici ve aynı zamanda kızının adını taşıyan Bern Berjîn Zenda Kadın Meclisi’nde yer alan Ziyana Demir’in yaşadıkları da Dilmeç’inkinden çok farklı değil. 30 yıl önce evlenen, bir kız dört çocuğu olan Demir, köyde çiftçilik ve hayvancılıkla geçimlerini sağladıklarını söylüyor. Gerillaya katılım olduğu günden itibaren aile, Türk devletinin hedefi haline geliyor. Demir, o süreci şöyle anlatıyor: “Bizim ailede gerillaya katılım olduğu için ikide bir evimiz basılıyordu. Yine bir baskında amcam katledildi ve amcamın oğlu ile kardeşimde yaralandı. İkide bir köy basıldığı için eşim köyü terk edip Ankara’ya gitti. Her baskında bu sefer eşimi soruyorlardı. Bizde nereye gittiğini bilmediğimizi söylüyorduk. O olmayınca beni gözaltına alıyorlardı. Birkaç gün tutup sonra bırakıyorlardı. Artık baskılar çekilmez hale gelince 2004 yılında İsviçre’ye sığınma başvurusunda bulunduk.”
‘Eşin öldü dön’ dediler
Uzun süre kampta yaşamak zorunda kaldıklarını ve uzun süre kendilerine oturum verilmediğini dile getiren Demir, eşinin mülteci kampında kalp krizi geçirerek vefat ettiğini söyledi. Eşinin vefatının ardından yükü daha da artan Demir, “Sığınma başvurumuz ret edildi. İsviçre’yi terk etmemiz söylendi. İsviçre devleti bize ‘kocan öldü artık Türkiye’ye dönebilirsiniz’ dedi. Biz bir avukat tutup itiraz ettik. Bir oğlum hastaydı. O kamplarda çektiğimiz zorluk kalmadı. 4 yıl sonra oturum verdiler” diye belirtiyor
Gerilla olan kızından mektup
İsviçre’de Kürtlerin eylemlerine sürekli katıldığını ve bununla birlikte bir süre sonra aktif bir şekilde çalışmalarda yer aldığını dile getiren Demir, bütün çocuklarının da daha sonra çalışmalara katıldığını belirtiyor. Kızı Ayşe Demir (Berjîn Zenda) o süreç de gençlik çalışmalarında yer alıyor. Bir yıl Avrupa’da çalışma yürüttükten sonra gerillaya katılma kararı veriyor. Demir, kendisini derinden etkileyen bu karara ilişkin şunları söylüyor: “Berjîn evin tek kızıydı. Hem ben hem babası hem de kardeşleri için Berjîn’in yeri farklıydı. Çok nazlı yetişti. Ama o hiçbir zaman kendini buralı hissetmedi. ‘Kürdistan’da savaş var. Benim vicdanım burada rahat yaşamayı kabul etmiyor’ diyordu. Sonra gerillaya katılmaya karar verdi. Benim bunda haberim olmadı. Uzun bir süre ondan haber alamadım. 4 yıl dağda kaldıktan sonra şehit düştüğünü öğrendik. Şehit haberi gelmeden bir kaç ay önce bana bir mektup yollamıştı. Mektubunda onu merak etmememi yazmıştı. Babasının doğduğu topraklarda -Kürdistan’da- yaşadığı için mutlu olduğunu dile getirmişti. Babası sağken ona hep ‘oku avukat ol’ diyordu. Mektubunda ona dair de şunu yazmıştı; “Babam bana hep avukat ol diyordu. Ben şimdi gerillaya katılıp halkımı savunuyorum. Bunun için mutluyum’. O halkının savunmasını layıkıyla yerine getirdi.”
Kürt kadın ve çocukları için…
Berjîn’in şakacı, güler yüzlü ve bütün insanlarla çok kolay iletişim kuran biri olduğunu ifade eden Demir, “Çocukları çok seviyordu. Hep diyordu; ‘Ben Kürdistan'a gidip Kürt çocukları için, Kürt kadınları için bir şeyler yapmak istiyorum.’ Çok kararlı biriydi. Gerillaya katılım kararını bir anne olarak kabullenmem kolay olmadı” diyor.
Dilmeç gibi doğduğu toprakları özleyen Demir, “Eğer savaş biterse mutlaka geri dönerim” diye belirtiyor.
Demir son olarak şunları dile getiriyor: ”Şu an savaş var, zulüm var, baskı var. Benim çağrı tüm insanlaradır. Bu savaşı bir an önce durdurmak için harekete geçmelidirler. Benim yüreğim yandı başka annelerin yüreği yanmasın.” [1]