Bilinmelidir ki ülkede var olan #Kürd# sorunu çözülmedikçe Türkiye’yi yönetenler Dünyada ve bölgede büyük sıkıntılar ve zorlukları yaşamak zorunda kalacaklardır.
Görüldüğü üzere 2016 FETÖ kalkışmasından itibaren mevcut iktidarı paylaşan AKP-MHP-TSK hükümeti ülke içerisinde ve dışarıda radikal bir politika değişikliğine giderek oldukça saldırgan ve agresif bir siyaset izlemeye başladı. Geçen bu zaman içerisinde başta ABD-AB ülkeleri olmak üzere tüm komşu devletlere karşı uzlaşmaz ve saldırgan bir tutum takınan bu iktidar tabiri caizse geleneksel Türkiye Dış Politikasını tarumar ederek bu tutumuyla adeta kendisini yalnızlaştırarak TC Devleti’ni oldukça zor ve içinden çıkılmaz bir girdabın içerisine sokmuş oldu.
Ülkenin var olan kaynaklarının önemli bir kısmını silah ve savunma giderlerine harcayan mevcut iktidar kendi imkanlarıyla üretmiş olduğu bir takım silahlarla başta komşu ülkeler olmak üzere dünyadaki bir takım devletlere hayallerini kurmakta oldukları baskı ve zorba anlayışı kabul ettirebileceklerini hesaplayan bu düşünce tarzı bir taraftan ülke ekonomisini derin bir krize sokarken diğer taraftan bu saldırgan ve pervasız tutumlarından dolayı Medeni Dünyanın kendilerine uygulamış olduğu ekonomik yaptırım ve siyasi ambargolardan dolayı adeta çuvallamış oldular.
Esasen bahsi geçen AKP-MHP-TSK ırkçı iktidarının uygulamaya soktuğu bu Kasımpaşavari siyaset tarzının üç temel amaca yönelik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İçeride ve komşu ülkelerde gelişmekte olan Kürd ulusal mücadelesini büyük bir baskı altına alarak mevcut Kürdistani kazanımları yok ederek ortadan kaldırmak.
Kendi ülkelerinde ciddi bir iç savaş ve kargaşa yaşayan Irak ve Suriye topraklarının bir kısmını işgal ederek hayalini kurdukları Misak-ı Milli anlayışını hayata geçirmektir ki bunun adı yeni Osmanlıcılık olarak bilinmektedir.
İçeride ve dışarıda yapılan operasyonların yarattığı kargaşa ve kaos ortamında yaptıkları büyük vurgun ve soygunları kitlelerin gözünden kaçırarak kendi yandaşlarına sağladıkları muazzam ekonomik olanaklarla mevcut iktidarlarını süreklileştirmek olarak sayabiliriz.
Ancak hayal mahsulü olan evdeki pazar çarşıya uymadığı gibi bu ırkçı talancı ve istilacı dış politika anlayışı tutmamış bir taraftan dünya devletleri tarafından büyük bir tepkiyle karşılanırken diğer taraftan da ülkeyi büyük bir kaosa sürükleyeceğini savunan oldukça deneyimli devlet adamları ve diplomatlar vasıtasıyla şiddetli bir eleştiriye tabi tutulmuştur. Mevcut iktidar sahipleri bu süreçlerde hem uluslararası tepkilere hem de içerideki deneyimli devlet adamları ve diplomatlara uzun bir dönem kulaklarını kapalı tutmaya çalışmalarına rağmen özellikle ABD-AB ve bir takım komşu devletlerin mevcut iktidara yönelik tecrit, yaptırım ve ambargolarına daha fazla dayanamayarak adeta teslim bayrağını çekmiştir.
Gelinen bu aşamada uyguladıkları gerginlik ve saldırgan politikalarıyla ülkenin tüm kaynaklarını tüketen ve ayrıca uluslararası büyük bir tecriti yaşamakta olan mevcut iktidar mecburiyet karşısında özellikle dış politika ve diplomasi alanında adeta keskin bir u dönüşü yaparak BAE-S. Arabistan-İsrail-AB ülkeleri ve Suriye’yle olan bozulmuş olan ilişkilerini düzeltmek üzere bu devletlerin kapılarını çalarak taviz üzerine tavizler vererek adeta zevahiri kurtarmak üzere çırpınmaktadır. Yakın geçmişte dış politikada hemen her devlete kafa tutan bu iktidar içeride ise özellikle Kürd halkı olmak üzere tüm demokrasi yanlısı çevrelere karşı hak, hukuk ve adalet kurallarını çiğneyerek muazzam bir haksızlık, zorbalık ve huzursuzluğun adresi olmuştur.
Sonuç olarak hak ve hukukun işletilmediği ve Kürd halkına karşı merhametsizce ırkçılık ve zulmün uygulandığı bu süreçlerden sonra yeniden iktidar olabilmek için seçimlere hazırlanan AKP-MHP-TSK ittifakı geçmişte kabadayılık tasladığı devletlere büyük tavizler verirken içeride ise toplumun var olan sorunlarını hafifletmek üzere gayri samimi bir açılım yapmaya çalışırken ülkede var olan 30 milyonluk nüfusa sahip Kürd halkının milli ve demokratik talep ve beklentileriyle ilgili kılını dahi kıpırdatmadığı görülürken Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan’ına yönelik işgalci ve zorba politikalarından zerre kadar vazgeçmediğini büyük bir pişkinlikle en yetkili ağızlardan beyan etmektedir.
Kürd insanlarını hala kömür ve makarnayla satın alacağını zanneden bu ırkçı şoven anlayış günümüzde TC Devleti’nin yaşadığı tüm sorunların temelinde Kürd halkına karşı uyguladığı red, inkar ve imha siyasetinin ne kadar büyük bir yer kapladığını görmeyecek kadar akıl ve ferasetten yoksun olduklarının ne yazık ki farkında bile değildirler. Bilinmelidir ki ülkede var olan Kürd sorunu çözülmedikçe Türkiye’yi yönetenler Dünyada ve bölgede büyük sıkıntılar ve zorlukları yaşamak zorunda kalacaklardır. Umarım iyi komşuluk ilişkileri içerisinde önerdiğimiz bu anlayış TC Devleti’ni yöneten ilgili çevreler tarafından dikkate alınarak var olan sorunlara aklıselimle yaklaşarak sorunları çözme cihetine giderler.[1]