2019 yılında ilk kez ziyaret ettiğim Tacikistan’ı, 2021’in aralık ayında tekrardan ziyaret etme şansını yakaladım. İlk ziyaretimde komşusu olan Özbekistan’ı ve sınırları dahilindeki tarihi Tacik şehirleri olan kadim Buhara ve Semerkant’ı görme imkânım da olmuştu. İlk ziyaretim sırasında ziyaret edemediğim ve izini süremediğim Abdulkasım Lahuti’ye bu sefer zaman ayırabildim. Tacikistan’ın ilk milli marşını yazan ve ülkenin ulusal kahramanları arasında sayılan Sovyet dönemi şair ve yazar #Kürd# Abdulkasım Lahuti.
Seyahat etmeyi ve ziyaret ettiğim diyarların tarihi, edebi, mimari ve kültürel değerlerini incelemeyi çok severim. Gittiğim her bir yeni diyarın kendine has özelliklerini gözden geçirir, oraların bizimle de bir alakası, irtibatı veyahut tarihsel bir bağı var mıdır diye araştırırım. Tacikistan denince çoğumuzun aklına ilk İbni Sina gelir. Ancak benim ilk aklıma gelen ise Abdulkasım Lahuti’dir.
Onun Tacikler tarafından çok sevilen ve kendisinden gıpta ile söz edilen bir Kürd olduğunu daha öncesinden biliyordum. Ancak onun adını taşıyan kurumları, yapıları, yapıtları ve eserleri daha önce görememiştim. Bu fırsatı bu sefer değerlendirmeye karar verdim.
Her ne kadar Lahuti ‘Fars’ veyahut ‘Sovyet – İranlı’ olarak bilinse de kendisi aslında 1887 yılının sonbaharında Rojhelatlı Kürd bir ailenin çocuğu olarak Kermanşah’ta dünyaya gelmiştir. Asıl adı Abdulkasimi Elhami’dir. Kunduracılık yapan ancak fıkıh ve şiire ilgi duyan bir babanın evladı olarak, o da şiire çocuk yaşta heves salar. Çeşitli denemelerden sonra Lahuti mahlasını kullanarak 18 yaşındayken Farsça kaleme aldığı şiiri ilgi çeker ve Hindistan’ın Kalküta şehrinde siyasi bir gazete olarak Farsça çıkan Habl Al-Matin adlı gazetede yayımlanır. Bu gazete ve çevresi İran’ın Kaçar hanedanlığına muhalif bir duruş sergilemektedir. 20’li yaşlarda artık Tahran’dadır ve hem şair olarak hem de siyasi bir kimlikle bilinmektedir. Zira artık sosyalist aktivist olarak da hareket etmektedir. Aynı dönemlerde İran Jandarma birliklerine katılır ve uzun süre orada görev yaparak yüzbaşılığa kadar yükselir. Görevi sırasında bulunduğu Qum şehrinde vuku bulan bir hadise nedeni ile yargılanır ve ceza alır. Ancak bunu kabul etmeyen Lahuti Türkiye’ye kaçar. Kısa bir zaman sonra tekrardan İran’a dönebilen Lahuti, doğduğu şehir Kermanşah’a yerleşerek ilk sol gazete olan ‘Bestun’ adlı mecmuayı 1916’da çıkarmaya başlar. Buradaki Sancabi Kürd aşiretinin desteğini de alan Lahuti, kısa zamanda nam salar ve halk tarafından da destek görür.
Bolşeviklerle irtibatta olduğu ve hükümete karşı sosyalist prropaganda yaptığı suçlamasıyla, İran devleti ile ters düşen Lahuti, İstanbul’a tekrar döner. Orada değişik işlerde çalışan ve bir Fars okulunda öğretmenlik de yapan Lahuti, İstanbul’daki Kürt aydın çevresi ile de irtibatta olur. Hatta o yıllarda (1918 – 1919) İstanbul’da Kürd aydınları tarafından #Kürdçe# – Türkçe olarak çıkartılan Jîn Dergisi’nde Kürdçe şiir ve yazı da yazar. Kürd aydınları tarafından kendisi Lahutî Xani #Kermanşahî# olarak bilinirdi.
Aynı zamanda da İstanbul’da ikamet eden İranlı diğer bir yazar olan Ali Nawroz ile birlikte Farsça – Fransızca olarak ‘Pars’ adlı bir de dergi çıkartırlar. Birkaç sene sonra aracıların girişimleriyle İran’a dönen Lahuti, jandarmadaki görevine tekrar döner. Ancak çok kısa bir süre içerisinde hem jandarma içerisinden hem de yakın sosyalist çevresi ile beraber hükümete karşı Tebriz’de bir darbe planını gerçekleştirir ki ardından Tahran’a yönelmeyi planlamaktadır. Lahuti liderliğinde Ocak 1922 yılında gerçekleştirilen bu kalkışma, 11 günlük bir başarı sağlasa da daha sonra hezimet ile sonuçlanır. Önce Bakü’ye sonrasında da Moskova’ya geçer Lahuti. İran’ın ilk sol başkaldırısı olarak nitelenen bu kalkışma Lahuti adı ile anılır.
1923 yılında Moskova’ya gelen Lahuti, edebiyat ve siyaset dünyasında yerini alarak, kısa sürede Komunist Partisi’nde yükselir. Sovyet Yazarlar Birliği üyesi olan Lahuti, şiirleri, yazıları ve faliyetleri ile hem siyasilerin hem de ünlü Sovyet yazarlarının beğenisini kazanır. Öyle ki Maksim Gorki ile de çalışır. Sovyet Merkezi Yayın ve Basım Merkezi’nde de görev alan Lahuti, kendi isteğiyle Tacikistan Duşanbe’de görev almak istediğini Komunist Partisi’ne bildirince, bu isteği kabul görür.
Lahuti, Moskova’da tanıştığı Sadreddin Ayni, Muhammeddinov ve Abdurrahim Hacıbayov gibi Tacik liderlerden etkilenir. Onlarla birlikte Tacikistan’a ve bağımsızlık hareketine nasıl destek verebilir diye planlar yapar.
Kurduğu ekibi ile ve yanında Moskova’dan getirdiği matbaa makinası ile birlikte, Duşanbe’nin basım yayım konusundaki eksikliklerini gidermiş olması açısından büyük övgü alır. Yazdığı şiirler ve makalelerle Tacik edebiyatına büyük katkıda bulunduğu kısa sürede fark edilen Lahuti, Tacikistan’ın sanat, kültür ve edebiyat camiası arasında en üst mertebeye yükselir.
1929 yılında Tacikistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulunca, Tacikistan’ın milli marşının sözlerini yazan Lahuti, ülkenin Milli Eğitim Bakanlığı’na atanır ve aynı zamanda da Tacikistan’ın ilk Yazalar Birliği Başkanı olur.
1930’ların sonuna doğru Tacikistan’daki birtakım karışıklılar nedeniyle Moskova’ya gitmek zorunda kalır Lahuti ki, 1937’de Stalin ile birebir görüşerek Tacik liderlerin (aralarında Sadreddin Ayni de vardır) korunması ve kollanmasını rica eder. Lahuti’nin girişimi başarılı olur.
Kırım doğumlu ve bir İranolojist olan Rus Cecilia ile evlenen Lahuti’nin bu evliliğinden ikisi erkek (Dalir ve Giv) biri de kız (Leyli) olmak üzere 3 çocuğu olur. Cecilia’nın tavsiyesi üzerine, Firdevsi’nin 6 ciltlik Şahnamesi’ni Rusça’ya çevirme işine koyulurlar Lahuti ve eşi. Çalışmalarının yarısına gelmeden Abdulkasım Lahuti Mart 1957 yılında Moskova’da yaşamını yitirir. Anne ve babasının tamamlayamadığı çeviri çalışmasını kızları Leyli 1989 yılında tamamlar.
Abkulkasım Lahuti’nin naaşı Novodeviçi Mezarlığı’na defn edilir ki halen orada Rusya’nın ünlü siyasetçi, yazar ve şairlerinin bulunduğu mezarlıktadır.
Lahuti Tiyatrosu, Duşanbe
Günümüz Tacikistan başkenti Duşanbe’de değişik park, kurum ve yapılarda Abdulkasım Lahuti’nin heykeli, büstü, portresi ve adı bulunmaktadır.
Şehir merkezinde bulunan eski tiyatro binası onun adını taşır. Binanın içinde Lahuti’nin bir büstü bulunurken, büyük salonda ülkenin önde gelen şahsiyetlerini tasvir eden büyük tabloda da vardır. Tiyatro binasının hemen sağ tarafındaki parkta da Lahuti’yi elinde bir kalem ve not defteri ile yansıtan bronzdan bir heykel yer almaktadır.
Tacikistan Yazarlar Birliği binası bitişiğindeki ‘Yazarlar ve Şairler Duvarı’nda da ayrıca bir heykeli ile sol ilk başta yerini almıştır. Abdulkasım Luhati adına düzenlenen seminerler konferanslar ve ödültörenleri olmakla birlikte, kendisinin Duşanbe’de yaşadığı mekanlar da koruma altındadır.
Ziyaret ettiğim Milli Kütüphane’de de Luhati’nin Kiril alfabesi ile yazdığı birçok makale, şiir ve yazıların yer aldığı eserler meraklılarını bekliyordu. Ricam üzeri, Luhati’ye ait olan ve özel bir sandıktan çıkararak getirdikleri 3 adet kitabı inceleyip fotoğraflarını da çekebildim.
Her ne kadar Taciklerin İngilizcesi o kadar iyi olmasa da onlar yarı Tacikçe yarı İngilizce, ben ise yarı İngilizce yarı Kürdçe konuşarak anlaşabildik hep. Zira Tacikçe ve Kürdçe İrani diller grubundan olup biribirlerine oldukça yakınlar ve epeyi de ortak kelimeye sahipler. Aynen Paştuca, Derice, Beluçça ve Farsça gibi.
Abdulkasım Lahuti’nin çocukları ve torunları nerede sorusunu sorduğumda, bana onların Rusya’da yaşadıklarını söylediler. Bir sonraki ziyaret durağım öyle belli Moskova olacak gibi.[1]