#Kürt kadınları# #Kuzey Kürdistan#’da her daim mücadele içerisinde olmuşlardır. Kendi öz örgütlenmelerini kurdukları yıllara kadar tarih boyunca yaşanan isyanlarda, direnişlerde, bir bütün genel halk ayaklanmaları içerisinde yer almışlardır. Bölge ve uluslararası güçlerin katliamlarına karşı yükseltilen isyan ve direnişlerde Kürt kadını da yerini aldı. Ancak bu mücadelelerdeki varlığı, son 30 yıllık mücadele deneyiminden önce daha çok bireysel çıkışlarla ifade edilebilecek düzeyde kalmıştır. Örgütlü bir kadın duruşuna yine hiçbir isyanda ve ayaklanmada rastlanmaz. İsyan liderlerinin eşleri, eşlerinin yanında onurluca durarak asi bir duruş sergilerler. Ama sadece bununla sınırlı kalırlar. Kadınların kendilerinin bir özgün yapılanmaya gittikleri ve örgütlülük düzeylerini en ileri götürdükleri süreç, Kürtlerin en son isyanı olan ve 1978 yılında kurulan PKK hareketiyle başlar.
Abdullah Öcalan önderliğinde PKK hareketinin kuruluşunu gerçekleştiren çekirdek grup içerisinde yer alan kadınların, mücadele büyüdükçe nicelik ve nitelikleri de yaşanan gelişmelere paralel şekilde artmıştır.
1990’lı yıllara gelindiğinde somut olarak Kürt kadınlarının dernek, grup, dergi çevresi biçiminde örgütlenişlerini gerçekleşmiştir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki ulusal mücadele ile bağlantılı Kürt kadın hareketi de bu yıllardan itibaren hızla şekillenmeye, büyümeye ve Kürt Özgürlük Hareketi içinde de giderek güçlenmeye başlamıştır.
90’lı yıllarda uygulanan OHAL politikaları ile birlikte Kürdistan’da yoğun olarak savaş, işkence ve yasakların gittikçe artmasıyla beraber var olan çözümsüzlük zemininden yine en çok Kürt kadınları etkilenmiştir. Fakat bu durum aynı zamanda kadınların bilinçlenme ve örgütlenme çabasını tetiklemiştir. Devletin yükselen baskısı halk ayaklanmalarına yol açmış, bir seferberlik ruhu geliştirmiş, Kürdistan’ın tüm parçalarından Avrupa’ya, dağlardan kentlere yayılmıştır. Bu yıllar bu bakımdan Kürt halkının, kadınların da kitlesel olarak uyanışının, bilinçlenmesinin ve örgütlenmesinin de çok yönlü geliştiği ve özgürlük hareketini sahiplendiği yıllardır.
Denilebilir ki 90’lı yıllardan itibaren hem özgürlük hareketine katılımda bir patlama yaşanmış hem de bu katılımlarda büyük çoğunluğu kadınlar oluşturmuştur. Bununla birlikte artık Kürdistan’da kadınların devrimci enerjisi dağlar kadar farklı örgütlenme mekanizmalarına da kanalize olmaya başlamıştır. Bu bakımdan bundan sonraki gelişmeler iki kanal üzerinden değerlendirilebilir. Bunlardan birincisi dağlara akan kadın gücünün gerilla olarak yarattığı Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin örgütlenme sürecidir, ikincisi ise Kuzey Kürdistan’da Kürt kadınlarının siyasi parti, dernek, kadın kurumları vb. alanlarda örgütlenerek giderek mekanizmalarını geliştirip en güçlü halleriyle DÖKH (Demokratik Özgür Kadın Hareketi) çatısında, ardından KJA (Kongreya Jinên Azad-Özgür Kadınlar Kongresi) ve son olarak da TJA (Tevgera Jinên Azad-Özgür Kadınlar Hareketi) olarak birleşme sürecidir.
90’lı yılların başlarında gerçekleşen özellikle Nusaybin ve Cizre’deki halk ayaklanmalarıyla birlikte inkar, baskı ve zulme karşı kadınlar giderek bilinçlenmiş, devlet faşizmine karşı hak, hukuk, adalet arayışını arttırmış ve etkinliğini çoğaltarak ‘Özgürleşen kadın özgürleşen toplum’ şiarıyla topluma öncülük etmeye başlamıştır. Türkiye metropollerinde de köylerinden zorla göç ettirilen Kürt kadınları siyasette, kültür merkezlerinde, gazetelerde ve bağımsız kadın kurumlarında aktif olarak yer almaya ve örgütlenmeye başlamışlardır.
Diğer taraftan bu yıllarda Kürt sorununun çözümünü önceleyen siyasi partilerde de önemli sorumluluklar üstlenmişlerdir. Bu partiler Kürtlerin demokratik siyasal yollarla çözüm arayışını ifade ederken kadınların kitleselleşen direnişlerinde kanalize olduğu merkezler olmuşlardır. Fakat bu gelişmeler bir yana, bahsedilen dönemlerde özgün-özerk bir kadın örgütlülüğünden henüz söz edilemez. Bu siyasi partilerin programında kadın – erkek eşitliği vurgulanmış ve kadının toplumsal yaşama özgürce katılımı ön görülmüşse de özgün bir örgütlülük düzeyinde ele alınamamıştır.
Yine bu yıllardan başlayarak Kürt kadınları Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan siyasi yolculukta, Demokrasi Partisi (DEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve son olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) içerisinde sürekli yer almışlardır. Bu süreçler boyunca 2005 yılında ilk somut özgün örgütlenme olan Demokratik Özgür Kadın Hareketi’ne kadar bir çok aşama kat etmiş ve bugüne gelmişlerdir.
Nitekim komisyonlardan kollara, kota uygulamalarından eş başkanlık sistemine kadar parlamento ve yerel yönetimlerde giderek daha çok yer alan kadınların nicelik ve nitelik bakımından özgün örgütlülüğü durmaksızın büyümüş ve gelişmiştir.
Her ne kadar bu dönemlerde gelişmeler yaşanmış olsa da mücadele yürüttükleri siyasi partiler ve kurumlar içindeki erkek zihniyetini aşmak elbette kolay olmamıştır.
Tüm bu süreçlerde kadın kollarında örgütlenmiş kadınlar sadece parti içindeki erkeklerle mücadele etmekle sınırlı kalmamış, aynı zamanda hem kitle örgütleme çalışmalarında yoğunca yer almışlar hem de bu çalışmalarda karşılaştıkları kadına yönelik şiddet, tecavüz, kaçırma, zorla evlilik, berdel vb. toplumsal sorunların çözümü için çabalamışlardır.
Bununla birlikte birçok dünya deneyiminde görüldüğü gibi güçlenen kadın örgütlülüğü ve hareketi karşısında Kürt ve kadın olmanın da koşulları hem devlet merkezli baskı ve şiddeti hem de erkeklerden gelen fiziksel ve psikolojik saldırıları beraberinde getirmiştir. Fakat kadın mücadelesi hep ileriye taşınmıştır.
Somut olarak DTP döneminde Kürt kadınlarının 2007’de meclise girmelerinin ardından kadın özgürlük mücadelesinin meclise taşırıldığı ifade edilebilir. Kadın vekillerin her birinin bir mücadele dinamiğinden gelmiş olması aynı zamanda birçok mücadele alanının mecliste temsil edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu açıdan bir bakıma kadınların özgürlük mücadelesi içerisinde var oldukları tüm alanların temsilinden bahsedebilir.
Bahsedilen dönemlerde aynı zamanda Türkiye siyasetinde bir ilke daha imza atılarak yasal zemini olmasa da fiili olarak eş başkanlık sistemi hayata geçirilmiş, bu sistemin uygulanmasını engelleyen ilgili yasaların değiştirilmesi için bir imza kampanyası düzenlenerek, 500 bine yakın imza ilgili kurumlara teslim edilmiştir.
Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki Kürt kadın hareketi 2007’den itibaren önce eşbaşkanlık düzeyinde, daha sonra ise cins kotaların aşılması üzerinden siyasal ve toplumsal alanda eşit temsiliyet ve katılım ilkesini adım adım uygulamaya ve uygulatmaya başlamıştır. Bu alandaki kazanım Kürt kadınları ile sınırlı kalmayıp, birçok sol-sosyalist-demokratik örgüt ve parti tarafından da benimsenmiştir. 2014 yerel seçimleri ile birlikte eşbaşkanlık modeli belediyelerde de uygulanmaya başladı. Ayrıca bütün seçim listelerinde kadınlar eşit sayıda adaya sahip olmakla birlikte kadın adayları ilkesel olarak kadın hareketi tarafından belirleniyor.
Yerel yönetim alanında elde edilen başarılarla birlikte il ve ilçe merkezlerinde kadın kurumlarının sayısı artmış, siyasi olarak kadın bilinciyle donanan kadınlar tüm alanlarda çalışmalarını bu bilinçle halihazırda sürdürmektedirler. Şüphesiz, Türkiye tarihinin hiçbir döneminde hiçbir parti, kurum veya dernek bu denli kadın rengini siyasete ve tüm toplumsal alanlara yansıtmamış ve bu denli kadını özne durumuna getirmemiştir.
Böylelikle 2003 yılında ivme kazanan kadın örgütlenmesi açısından daha kapsamlı bir kurumsallaşma zorunlu hale gelmiştir. Bu zorunluluğun sonucu olarak bir hareket olarak örgütlenme gündeme gelmiştir. Bu tartışmalar neticesinde ilk etapta dönemin DEHAP kadın kolları DEHAP’lı belediye başkanlarıyla siyasi alanda örgütlenen tüm kadınların yanı sıra diğer alanlarda ve kadın kurumlarında örgütlenen Kürt kadınları bireysel düzeyde kadın özgürlük mücadelesi veren aktivistlerle bir araya gelerek bir çatı örgütü rolü oynayacak Demokratik Özgür Kadın Hareketi’ni oluşturmayı kararlaştırdılar. Bu kararla DÖKH ilan edildi ve birinci konferansında bir meclis oluşturuldu. Bu meclisin Kürt kadınlarının tüm çalışma alanlarındaki ortaklaşması, eş güdümü sağlaması ve ortak kararları hayata geçirmeden sorumlu olması kararı alındı.
DÖKH esas aldığı modelin merkezine ekoloji sorununu, cinsiyet özgürlüğü sorununu, ekonomik sorunu almış ve çözümler üretmiştir. DÖKH çatısı altında birleşen Kürt kadınlarının etkinlik alanları ve kurumsal çalışmaları giderek çoğalarak 2015 yılına kadar gelmiştir.
2015 yılında düzenlenen kongre ile gelişen ve büyüyen mücadeleye daha çok cevap olabilmek amacı doğrultusunda DÖKH feshedilmiş ve Kürt kadınlarının çatı örgütü KJA’nın (Kongreya Jinên Azad – Özgür Kadınlar Kongresi) kuruluşu ilan edilmiştir.
KJA ‘Örgütsüz tek bir kadın kalmamalı’ yaklaşımıyla kadın sistemini inşa etme iddiasında mücadelesini sürdürürken 2016’da OHAL (Olağanüstü Hal) uygulamaları kapsamında KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile kapatıldı.
Bunun üzerine Kürt Kadın Hareketi KJA sisteminden ve ideolojisinden vazgeçmeden TJA (Tevgera Jinên Azad – Özgür Kadınlar Hareketi) ile yola devam etme kararı aldı ve bugün de mücadelesini bu oluşumla sürdürüyor.
Denilebilir ki Kürt kadınların bugünkü politik konuma ve kamusal görünürlüğe nasıl eriştikleri sorusunun cevabı etno-politik tarihsel tecrübede yatıyor. Bir örnek olarak 12 Eylül askeri darbesi ve sonrasında Kürt kadınların aile üyelerinin maruz kaldıkları hak ihlalleri ve gündelik hayatı topyekûn etkileyen şiddet olgusu da bu tecrübenin çıkış̧ noktalarından birini oluşturuyor. Zira 12 Eylül ve sonrasında en fazla gözaltı ve tutuklamaların yaşandığı, cezaevlerinde hak ihlalleri ve şiddetin en yoğun olduğu yerler Kuzey Kürdistan illeridir. Bu dönemde Kürt kadınları öncelikle kendi kadınlık kimliklerinden çok ulusal kimlikleriyle kamusal görünürlük kazanıyorlar. 1990’lı yıllara gelindiğindeyse olağanüstü halin, faili meçhul cinayetlerin, kayıpların ve bir bütün devlet faşizminin boyutu ve gerçekleşen halk ayaklanmaları Kürt kadınların örgütlü bir mücadeleye girişerek Cumartesi Anneleri ya da Kayıp Anneleri ve Barış Anneleri gibi örnek verilebilecek örgütlenmelerle kamusal alanda hak mücadelesi vermeye başlamalarıyla daha çok görünür ve örgütlü hale gelerek evrensel çapta ses getiriyor.
Kürt kadınları bugün parlamentodan yerel yönetimlere, her yerde var olan kadın kurumlarıyla, genel olarak mücadele içerisinde eşbaşkanlık sistemi ile özellikle son yıllarda artan faşist baskılara rağmen her alanda örgütlü ve demokratik modernite paradigmasıyla mücadele etmeye devam ediyorlar. Her yaştan her renkten, her kesimden genç kızlar, anneler, bir bütün kadınlar “Kadın Devrimi” için örgütlülüğünü büyütmeyi sürdürüyor.[1]