“Arap Baharı”nın başlamasından sonra Yakın ya da Orta Doğu’da çok temel ve hayati gelişme-ler gündeme geldi. “Arap Baharı”, Soğuk Savaş sonrasında, dünyada başlayan değişim ve dönüşümün bölgeye geç olarak gelmesi anlamına geliyordu. Bölgede var olan otoriter, tota-liter, teokratik rejimlerin, devletlerin değişmesi ve dönüşmesi; demokratik standartların ge-lişmesi anlamına geliyordu.
Ama ne yazık ki, bu süreç oldukça sancılı, çatışmalı devam ediyor.
Mısır’da gündeme gelen rejim ve iktidar değişikliği, yeni bir darbe ile başka bir aşamaya geldi. Askerler yeniden yönetim yapmaya başladılar. Bu yeni darbe dönemi oldukça kanlı oldu. Bin-lerce insan sokaklarda öldürüldü, binlercesi de mahkeme kararlarıyla idama çarptırılmış du-rumda.
Suriye’de 2011 Mart’ında başlayan sivil ayaklanma hareketi, silahlı bir iç savaşa dönüşmüş. Suriye’de bugüne dek 200.000’den fazla insan katledilmiş. Milyonlarca insan ülke içinde ve dışında göçmen hale gelmiş durumda. Şehirler bombalanmakta. Binlerce silahlı örgüt, ne olduğu bilinmez durumdalar.
Suriye’de kısa sürede rejim değişikliğinin olacağı beklenirken, bu olmadı. Uluslararası güçlerin müdahalesi beklenirken bu da gerçekleşmedi. Çünkü muhalefetin içinde türeyen birtakım örgütler, Baas Rejimini aratır cinsinden. “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) örgütü bu örgütlerin başından gelen, baş kesen örgüt durumundadır. Bu nedenle, uluslar arası güçler Baas Rejimi-nin değişime oldukça ihtiyatlı bir yaklaşım içindeler.
Bütün bu bağlamlarda, Suriye sorunu ve iç savaşı, bir parçada Ukrayna Sorunu sadece Ortadoğu Bölgesinin değil, dünyanın birinci gündem maddesini oluşturuyordu. Son birkaç gündür bu gündem maddesi değişti. Irak’taki gelişmeler, bölgenin ve dünyanın birinci gün-dem maddesi oldu.
Irak’ın birinci gündem maddesi olmasının nedeni, daha önceleri lokal anlamda Irak’ta ve Suriye’de egemenlik alanlarına sahip olan IŞİD’ın Musul’un büyük bir kesimi ele geçirmesi oldu.
*****
IŞİD’ın Musul’da egemenliği ele geçirmesi, Irak’ın geleceğini haklı olarak gündeme taşıdı. Irak’ın üçe bölüneceğini tartışma konusu yaptı. Bu durum tartışılırken, Kürdistan Federe Dev-leti’nin konumu daha da önemli oldu.
IŞİD’ın Kürdistan Bölgesi’ne saldırmayacağını ilk planda açıklaması, Kürdistan Federe Devle-ti’nin konumunu güçlü ve itibarlı düzeye taşıdı. Irak merkezi yönetime bağlı silahlı güçlerin çatışmaya girmeden savaş alanını terk etmeleri, merkezi yönetimin itibarını sıfırladı.
IŞİD’ın Kürdistan dışında özellikle de Suni Arap Bölgelerinde egemenlik kurmak istediği kesinlik kazandı. Yani Suni Arap IŞİD Devleti’nin kuruluşundan yana bir plana sahip olduğu açığa çıktı. Buna karşılık Kürdistan Federe Devleti’nin de yeni bir pozisyon alması kaçınılmaz oldu.
Kürdistan Federe devleti, Kerkük gibi federe devlet yönetimi dışında kalan önemli Kürdistan Bölgelerini güvenceye almak için harekete geçti. Kürdistan askeri güçleri (pêşmergeler) Kerkük başta olmak üzere bu bölgelerde güvenliği sağladılar ve özellikle de Kerkük’ te, Irak merkezi federal yönetim silahlı güçlerinin terk etmesiyle doğan boşluğu haklı olarak doldur-dular.
Kürdistan Federe Devlet yönetiminin Kerkük’te kontrolü askeri olarak da (çünkü idari ve siyasi olarak Kerkük Kürtlerin kontrolündeydi. Kürtler diğer etnik gruplarla birlikte Kerkük’ü yönetiyorlardı. Son seçimlerde bu durum çok net bir hale gelmişti) ele geçirmesiyle; haklı olarak Kürdistan’ın geleceği ve statüsü sorununu daha acil ve önemli bir konu haline getirdi. Bilindiği gibi, uzun zamandır. Kürdistan’ın Bağımsız Devlet olması, Arap ve Kürt Konfederal Devlet’in kuruluşu gibi çok temel konular da Kürdistan Federe Devlet Yönetiminin günde-mindeydi.
*****
ABD ve müttefikleri, 2003 yılında, Irak’ta Baas ve Saddam Rejimini yıkmaya karar verdiler. Bu karar verildiği zaman, Kürdistan, federe ve demokratik bir yapıya sahipti. Seçimler yapan, hükümetlerini demokratik seçimlerle değiştiren bir konumdaydı. Güçlü bir silahlı pêşmerge gücüne sahipti. Silahlı güçleriyle ABD ve müttefiklerine somutça destek olacak konumda ve anlayıştaydı. Irak’ta demokratik yapılanmaya da örnek teşkil etmekteydi. Aynı zamanda da Irak içindeki en güvenlikli bölgeydi. Muhalif Arapların ve sermayedarlarının da sığındığı bir yerdi. Bu nedenle, ABD ve müttefiklerinin saldırıya uğramayacağı, ABD ve Müttefiklerinin uğraşmayacağı bir alan konumundaydı.
ABD ve müttefikleri Irak’ta rejimi yıktıkları zaman, sömürgeci faşist devlet aparatını da par-çaladılar. Baas’ın silahlı güçleri dağıtıldı. Kürdistan’daki yapı diri kaldı ve Kürdistan’daki silahlı güçler ayakta kaldı. Kerkük’ de Kürdistan Federe Devleti’nin yönetimine geçti. Irak merkezi yönetiminin Kürtlerle savaşma gücü denilebilir ki sıfır noktadaydı.
Bu durumda Kürtlerin Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi an meselesiydi ve bunun için bütün koşullar olgunlaşmıştı. Ama Kürtler, emri vaki yapmadılar. Kerkük’ü bile terk ederek, Araplarla yeni bir devleti ve yaşamı nasıl birlikte kuracaklarını tartışmaya başladılar. Çetin ve karmaşık tartışmalardan sonra, Irak’ın Federal Devlet olması konusunda uzlaşma sağlandı.
Bunun için yeni bir anayasa yapıldı. Bu yeni anayasa yeni devlet yapısını, rejimi, haklar ve özgürlükleri netçe tanımlandı.
Yeni anayasa 2005 yılında referandumla yüksek bir oy oranıyla kabul edildi.
Yeni Anayasa’da Kerkük’ün Kürdistan Federe Bölgesine mi, Merkezi Federal Yönetime mi bağlanacağı konusunun da 2007 yılında yapılacak referandumla tespit edileceği belirlendi.
*****
Ama ne yazık ki, Baas Rejiminin yıkılmasının üzerinden11 yıl geçmiş olmasına rağmen, demo-kratik federal bir sistem oluşturulmadı. Parlamenter sistem federal yapıya göre işletilmedi. Temsil, federal yapıya göre sağlanmadı. Kürtlerin, Suni Arapların ve diğer etnik grupların hakları sürekli tırpanlandı. Otoriter, üniter ulus devlet parametrelerine göre hareket edildi. Kürtler Kürdistan’da sınırlı bir şekilde egemenlik sahibi olmalarına rağmen, Suni Araplar tem-silden uzaklaştırıldılar. Suni Araplar ve Güney’de Şii Araplar talep etmelerine rağmen, federe yapılanmalarına izin verilmedi.
Kerkük’te referandumun yapılması engellendi.
Irak merkezi yönetimi tam anlamıyla otoriter, faşizan bir yapı kazanmaya başladı.
Buna karşılık Kürtler, Irak’ın gerçek anlamda federal bir devlet olması için demokratik değer-ler çerçevesinde arayışlarını sürdürdü. Ama ne yazık ki, son aşamada mevcut federal yapının ihtiyaçlara cevap vermediğini, bu nedenle “Konfederal Devlet” yapılanması önermesi içinde oldular. Bu önermeyi de demokrasi değerleri içinde yaptılar. Bu önermeye göre, bağımsız Kürt ve Arap Devletleri kurulacak. Bu iki devlet, konfederal bir devlet olarak yapılanacak.
Suni Araplar ise, şiddet yoluyla sistemi değiştirmeye çalıştılar.
Gelinen aşamada, Maliki Yönetiminin federal sisteme ve demokrasiye uygun olmayan uygulamaları, Irak’ı bölünme aşamasına getirdi. Suni Araplar kendi devletlerini kurmak için harekete geçmiş durumdalar. Hem de bunu demokrasiyle, insan hak ve özgürlükleriyle alakası olmayan, kan dökücü, terörist ve yıkıcı bir yapı, IŞİD ile gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Suni Araplarla Şii Arapları bile bir devlet içinde yaşayamayacaklarına karar vermiş durumdalar.
Bu durumda Kürtlerin kendi kaderlerini bağımsız devlet kurma doğrultusunda tayin etmeleri hem bir hak ve hem de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Demokratik Kürdistan Yönetiminin faşist yapılarla birlikte olması da, insanlık ve Kürtler ve bölgedeki demokrasi açısından büyük bir kayıp olacaktır.
Kürtlerin, kendi bağımsız devletlerini ilan etmelerinin zamanıdır. Kürtler, insanlık, demokrasi için de hem gerekli ve hem de bir zorunludur.
Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalıdır. Bu karar, ahlaki olarak da sorgulanacak bir karar değildir. Müttefiklerini yalnız bırakma, terk etme anlamına da gelmez. Asıl olarak Kürtlerin müttefikleri, Kürtlerle birlikte olmamak için demokrasi ve hukuk dışı yo-lu seçmişlerdir. Bunun bedelini de kendileri ödemek zorundadırlar.
Ortadoğu’da üçüncü büyük millet olarak, devlet olma, en fazla Kürtlerin hakkıdır. Kürtler dışındaki tüm milletler, Farslar, Türkler ve Araplar devlet sahibidirler. Üstelik Türkler ve Ara-plar birden fazla devlete sahiptirler. Kürtler bugüne dek tarihi bir haksızlık ve dayatma, sömürge altı uygulamalarla karşı karşıyaydılar. Bu durumun değişmesinin koşulları en azından Kürdistan’ın Güney’inde olgunlaşmış durumdadır. Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu koşuları iyi değerlendirmeli, dünya da Kürtler destek olmalıdır.
Kürtler bu çabalarında demokratik değerleri, hak ve özgürlükleri terk etmemeliler. Hukuk dışı uygulamalara kaymamalılar. PKK’nın, Kürdistan’ın Güneyindeki güçlerle birlikte savaşma isteğine, olumlu bakılmamalı. Bu durum, Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtlerin meşruiyetini sorgulatan bir durum olur.[1]