Orta Anadolu #Kürtler#i (Kürtçe: Kurdên Anatolyayê) Anadolunun iç kesimlerine yerleşmiş ve orayı yurt edinmiş olan Kürtlerdir. İç Anadolu Kürtleri olarak da bilinmektedir. Ancak İç Anadolu Bölgesinin dışında kalan komşu bölgelerde yaşayanların ayrı tutulmaması gerektiğini ve o yüzden İç Anadolu Kürtleri teriminin uygunsuz olduğunu savunanlar da vardır. Ayrıca Tuz Gölü Kürtleri adı ile de anılmaktadır. Mustafa Kemal (Atatürk) ise 16/17 Ocak 1923 tarihlerinde Ahmet Emin (Yalman) ile yapılan söyleyişinde Konya çöllerindeki Kürtler olarak ifade etti.
Ayrıca aşağıda belirtilenler dışında da birçok Kürt köyü, Kürt bölgesi, Kürt Aşireti Orta Anadolu'da mevcuttur.
Tarihçe
Kaynaklarda çeşitli tartışmalar olmak ile birlikte maddi gerçekler ile desteklenen tezler Osmanlı aşiret kaynaklarında bu bölgeye yerleşen aşiretlerin tasniflendirilmiş olmasına dayanmaktadır. Kaynaklarda Aşireti Canbeğlü olarak geçen Cihanbeyli Kürtleri Türkmen Ekradı (Kürtleşmiş Türkmen) geçer. Bu aşiretlerin kökeni 10 ile 11 yy arasında Halep kuzeyinde ikamet eden daha sonra diğer Türkmen boyları gibi Eskişehir Ankara dolaylarına göç ve iskan edilen Beğdili Boyuna dayanmaktadır. Beğdili Boyu ilerleyen süreçte özellikle Yavuz Sultan Selim Döneminde bölgedeki Türkmen boylarında Aleviliği kırmak ve etkinliği azaltmak için Göç Ettirilen Diğer aşiretler tarafından Sünnileştirilmiş yarı yerleşik düzen ile birlikte Kürtçe hakim dil olmuştur. Diğer aşiretler “Mikailli, Şeyhbizinli, Modanlı, Atmanlı, Hemanlı, Sehanlı (Şehanlı/Şihanlı/Şeyhganlı), Zeyveli ve Geygel farklı dönemlerde Doğu Anadolu ve Güney Azerbaycandan iskan edilen Ekrad ve Etrak aşiretleridir. Bu aşiretlerin menşei Doğu Anadolu ve Güney Azerbaycan'a dayanmaktadır.
1850’lere gelindiğinde Haymana-Cihanbeyli sahası menşei aslen Anadolu’nun doğusu veya Güney Azerbaycan olan konar-göçerler ile dolmuş durumdadır. Cihanbeyli Aşireti ve bu aşiret idaresi altında bulunan diğer sekiz aşiret veya cemaat bunlardandır. Bahsi geçen bu toplulukların her biri uzun Osmanlı tarihinde aşiret mirleri tarafından idare edilmekte iken, Tanzimat-ı Hayriye’nin ilanı (1839) ile devletin konar-göçer teşekkülleri kontrol altına alıp, diğer vatandaşları gibi aynı idari sistemine dahil etmeyi hedeflemesi neticesinde bu toplulukların da idari anlamda değişim geçirerek sisteme dâhil edilme süreci hız kazanmıştır. Bu doğrultuda ve bilhassa 1850’lere doğru Cihanbeyli-Haymana sahasındaki konar-göçer topluluklar Aşayir-i Sebʽa Kaymakamlığı yani Yedi Aşiret Kaymakamlığı adı altında müstakil bir kazaya/kaymakamlığa dönüştürülerek merkezden atanan idarecilerle yönetilmeye başlanmışlardır. Bu gelişme, şüphesiz Alişan Bey gibi bölgede nüfuz sahibi olan aşiret ağalarının aleyhine olmuştur. Orta Anadolu’da, Cihanbeyli-Haymana sahasında yaklaşık 103 kadar köy ile varlıklarını sürdüren konargöçerler hayvancılık yanında ziraat ile de maişet temin etmişlerdir. Onlar hayvancılık, tarım ve ticaret ile meşgul olmalarının yanında sosyal ve kültürel yapılarını koruyarak günümüze kadar gelebilmiş olmalarıyla Osmanlı rengini, Türk-İslam kültürünü Orta Anadolu’ya nakşetmeleriyle müstesna hususiyetlere sahiptirler. Bu hususiyetlerden bir kesit sunuyor olmasıyla çalışmamız, Anadolu’daki konar-göçer literatürüne önemli bir katkı sunmaktadır.
Aşiretler
Cihanbeyli-Haymana sahasında XIX. yüzyılın ortalarındaki bu topluluğun esas meşgalesi hayvan beslemek olup, bulundukları mahallerde altı ayda bir kere yayladan kışlaya ve kışladan yaylaya olacak şekilde gidip gelmekteydiler. Bölgede bulunan yerleşikler ile sık sık çatışırlar, Aşiret asabiyeti gösterirlerdi. Özellikle Ulus Aşiret yapısı ile ender bir kimliği olan Canbeğü (Beğdili) Aşireti Osmanlı’nın kuruluşundan beri her iki tarafın birbirlerinden istifade edegeldikleri bir “vaziyeti karşılıklı idare etme” anlayışı neredeyse gelenekselleştirmiş durumdaydı. Cihanbeyli-Haymana sahasındaki bahsi geçen sekiz aşiret arasında Cihanbeyli Aşireti ve bu aşiretin lideri olan Alişan Bey, devlet kayıtlarına daha sıklıkla girdiğine göre, o etkin, sözü dinlenir, elinden iş gelir bir kimse olmalıydı ve daha 1830’da Cihanbeyli Aşireti’nin reisi, “mir-i aşiret” idi. Alişan Bey’in dirayetli bir şahsiyet olmasına işaret eden kayıtlar mevcuttur. Konya Sancağı sınırlarında kalan ve Konya Bozkırı’ndan Kulu nihayetine kadar olan sahada meskûn bulunan Esbkeşan (Atçekenler) Taifesi ile Bozuluş Türkmeni’nden 150 kadar hane (yaklaşık 150 x 5 = 750 kişi) bağlı bulundukları teşekküllerden kopup Cihanbeyli Aşireti’ne katılarak iskân olmuşlardı. Yer değiştiren bu ahalinin eski yurtları olan kaza, köy ve cemaatlerine dönmeleri, 1827 ve 1828’de iki farklı emir ile devlet tarafından talep edilmişse de hem Alişan Bey hem de Cihanbeyli ahalisinin tazyiki ile karşılaşılmıştı. Alişan Bey’in devlete gönderdiği cevapta, “zikr olunan hanelerden canı isteyenler asıl vatanlarına gitsin ve istemeyenlere cebretmek âdetimiz değildir” yollu serkeşçe mukabelede bulunması, onun bir lider profilini temsil ettiğine esaslı bir delildir. Tanzimat ile birlikte merkezileşmeye yüzünü dönen imparatorlukta, Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanmış boyun aristokrasisi tutunamamıştır. Aşiret Malatya Bölgesine sürgün edilmiş ancak bu bölgede bulunan Kürt aşiretlerinden Drejan Aşiretini, Malatya Ermeni ve Alevilerini baskı altına alarak Malatya, Sivas, Urfa arasında aşiret güçlenince imparatorluk için tehlike olduğu düşüncesi ile Suriye’nin Rakka vilayetine sürgün edilmiştir. Aşiret mensupları bugün Konya, Malatya ve Rakka’da yaşamakta ve köklerinin Konya'nın Cihanbeyli bölgesinden geldiğini bilmektedir.
Diller
Genel olarak anadilleri Kürtçe (Kurmanci) olup ve Kurmanci konuşan diğer gruplar, Şeyhbızın (Şêxbizinî) aşireti mensuplarının yaşadığı Haymana'da konuşulan dili anlamakta güçlük çekmektedir. Bazı yerleşim yerlerinde yeni nesilin artık Kürtçe'yi hiç konuşmadığı aktarılmaktadır.[1]