#Kürt# kadının öncülüğünde molla rejimini temelden sarsan bu isyana da özgür Kürt kadını öncülük etmektedir. Bu isyanın sloganının “#Jin#! Jiyan! Azadi!” olması tesadüf değildir.
İran İslam Devrimi, kadınlara “başınızı açın” diyen seküler despotik şah rejimini devirip onun yerine “başınızı örtün” diyen despotik mollalar rejimini kurmayı hedefleyen; fakat Pehlevi rejimini devirirken ülkedeki solcuları, sosyalistleri, demokratları, özgürlük talebi olanları yanına çekmek için “özgürlük ve demokrasi” söylemini, “anti-emperyalizm” söylemini güçlü bir şekilde dillendiren bir takiyeciliği çok etkili bir şekilde kullandı. Öyle ki Şah rejimine karşı mücadele veren ve ülkenin en güçlü muhalif aktörlerinden biri olan komünist Tudeh hareketi, iktidarı ele geçiren Humeyni’ye destek olmak için fabrikalarda süren grevlerin durdurulmasını bile isteyebilmişti. Milliyetçi sol ise zaten anti-Amerikancılık temeli üzerinde Humeyni rejimine sonsuz destek sunuyordu.
Bugün gelinen yer itibariyle İran’ı yozlaşmış, bütün ekonomik kaynaklara el koymuş, halk üzerinde sınırsız bir sömürü çarkı kurmuş, çok geniş kesimlerde büyük bir yoksullaşma yaratmış, ülkenin tüm kaynaklarını talan eden dibine kadar kapitalist bir çete yönetiyor. Bulunduğu coğrafyada, bilim, sanat, siyaset, felsefe ve edebiyat alanlarında büyük yaratımların sahibi olan, zengin ekonomik kaynaklara sahip İran halkları büyük bir antidemokratik karanlığın ve derin bir yoksulluğun orta yerinde yaşıyor. Solun bu ittifaka dair büyük yanılgısının, büyük yenilgisinin, İran halkı için bir umut olarak varlığını devam ettirememesinin, İranlı Marksistlerin, İran toplumunun iç dinamiklerini anlayamamaları, somut koşulların somut tahlilini yapamamaları ve tıpkı Türkiye solu gibi milliyetçi ideoloji ile aralarına bir sınır çekememelerinden kaynaklanıyor. Bütün bu olumsuz koşullara, yaşanan bunca acıya rağmen iktidarın yanı sıra muhalefette de milliyetçi damar önemli ölçüde gücünü koruyor. Pers milliyetçiliği tıpkı Türk milliyetçiliği gibi çok farklı halkların birlikte yaşadığı bu coğrafyada halklar arasında birlik duygusunun oluşmasının, halkların birlikte mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biri hala ve ne acıdır ki her iki ülkede de hem sol adına muhalefete öncülük edenlerin, hem de geniş yoksul halk kitlelerinin büyük bir bölümü milliyetçilikle zehirlenmiş ve bu nedenle gerçek bir muhalefet olabilme gücünden düşürülmüş bulunuyor. Milliyetçilik zehrine karşı bir panzehir oluşturulmadığı sürece de bu derin baskı ve yoksulluk rejimleri beka sorunu yaşamayacaktır. Her iki ülke de pek çok yanlarıyla birbirlerine benzemektedir. Bu ülkelerdeki milliyetçi despotik damar kırıldığında muazzam bir devrimin önü açılmış olacaktır.
Bu anlamda milliyetçiliği aşan, her türlü despotizme bayrak açan kadın mücadelesi Türkiye’de olduğu gibi İran’da da özgürlük mücadelesinin bayraktarlığını yapıyor. Kadınlar, hiç şüphesiz ki hem sınıfsal olarak hem de cins olarak gerici rejimin en ağır baskı ve sömürüsüne maruz kalan kesimleridir. İran’daki belki de tek gerçek sosyal muhalefet toplumun gerçek ezilenleri kadınların muhalefetidir. Bir tutam saçla başlayan isyan başta Kürdistan kentlerinde olmak üzere dalga dalga tüm İran’a yayılıyor. Bir Kürt kadınının, saçı açık diye ahlak polislerince katledilmesi üzerine Kürdistanlı kadınların başlattığı isyan İran’da Kürt, Azeri, Beluci, Türkmen tüm halkların kadınları tarafından sahipleniliyor. Kadının, ortaya saçılan bir tutam saçı gerici despotik mollalar rejime, tarihinde ilk defa bu kadar güçlü bir sarsıntı yaşatıyor. Komşu erkek ulus devletler, sözüm ona İran molla rejimine karşı olan erkek büyük emperyalist devletler, erkek Birleşmiş Milletler örgütü bu başkaldırı karşısında suskunluğunu sürdürürken İranlı kadınların bu birleşik mücadelesi yakın uzak tüm coğrafyalardaki kadınlar tarafından sahipleniliyor.
Türkiye’de de bu anlamda tüm muhalefet kesimlerinde, aydınlar, entelektüeller ve sanatçılar arasında bu mücadeleye dair ciddi bir sahiplenmeyi görmek mümkün. Fakat yaşanan sahiplenmede yine Türk milliyetçiliğinin yarattığı zihinsel, duygusal zehirlenme nedeniyle Kürt kadının öncü rolü görmezden geliniyor. Oysa Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesinin öncülüğünü nasıl kadınlar yapıyorsa, Suriye’de İran molla rejimi benzeri Daiş barbarlığı, nasıl özgür Kürt kadının öncülüğünde mağlup edildiyse molla rejimini temelden sarsan bu isyana da özgür Kürt kadını öncülük etmektedir. Bu isyanın sloganının “Jin! Jiyan! Azadi!” olması tesadüf değildir. [1]