Nisan ortalarında gazeteler büyük harflerle geçmişti bu önemli haberi: “#DİYARBAKIR#’DA LALE DEVRİ BAŞLADI.”
Şehrin dört bir yanına yüz binlerce lale dikilmiş, özellikle her iki tarafında Kolordu, Jandarma ve MİT Bölge Başkanlığı binaları bulunan #Elazığ# yolu sarı, pembe lalelerle donatılmıştı.
Ancak gel gör ki, bir müddet sonra bu görüntüye bakan devlet erkânını sarı laleler rahatsız etmeye başladı. Sarı lale, kırmızımsı gibi duran pembe lale ve yeşil çimlerle birleşince Kürt renkleri gibi anlaşılabilirdi. Çözüm bulundu. Bir gecede sarı lalelerin kafaları koparılıverdi. Ertesi gün, her gün işe gitmek için aynı yolu kullanan bendeniz dahil olmak üzere Diyarbakırlılar büyük bir şaşkınlık içindeydik. Sarı laleler bir gecede yok olmuştu. Sosyal medya aracılığı ile sarı lalelerin başlarının koparıldığı duyulunca, kayyum tarafından yönetilen belediyeden açıklama gecikmedi. Açıklama şöyleydi:
“Sarı lalelerin yaprakları yağan yağmurlardan kaynaklı dökülmüş olabilir. Başka bir düşünce ile sarı lalelerin söküldüğü iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır.”
Ama neden sadece sarı laleler yapraklarını dökmüştür de pembelere bir şey olmamıştır, bu “bilimsel” detay elbette verilmedi.
Laleler şimdilik bir kenarda dursun, biz bu Lale Devri’nin Kürt alerjisinin farklı boyutlarına uzanalım.
16 Nisan referandum sonuçlarına ilişkin şaibe tartışmalarını bitirmek için bir şeyler yapmak gerekiyordu. Eh, yanı başımızda #Kürtler# varken, bu ülkede de böylesi büyük bir Kürt nefreti varken, ne duruyoruz, aç bir mehter marşı, düzgün adım ileri… Ancak şöyle bir sorun vardı: Yıkılacak Kürt ili kalmamıştı sınırlar içerisinde. Çözüm hemen bulunur. Sınır içinde yoksa bu sınırın dışı da var elbet. Ortadoğu’da Kürtten bol ne var! Sonuçta sınır dediğin nedir ki; kimine lastik olur, kimine duvar!
Tam Diyarbakır’da Lale Devrinin Başsız Sarı Lale Dönemi başlamışken, Nisan sonunda Türkiye YPG’yi vurur. İŞİD’e karşı canını, halkını, toprağını, vatanını savunan 20 YPG’li hayatını kaybeder. Yandaş medyada sevinç büyüktür:
“PKK’yı inlerinde vurduk.”
“Sincar ve Karaçok Dağında çok sayıda PKKlı terörist etkisiz hale getirildi.”
“İkinci Kandil, Sincar’ı vurduk.”
Kürtler Sincar ve Karaçok nere diye düşünürken (bir müddet sonra buraların Şengal ve Türk basınında büyük bir merkezi üsmüş gibi gösterilen ve Karaçok diye uydurulan ismin de, aslında küçücük bir tepe olan Qereçox olduğu anlaşılacaktır), Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan açıklama üzerine açıklama gelmektedir: “Terörle mücadeleyi sınırların içinde ve sınırların dışında sürdürecektir.”
Elbette sadece Şengal ve Rojava’da değil, iktidar her yerden sarı-kırmızı-yeşili “temizlemeye” kararlıdır. Lale Devri’nin yöneticileri, Kürt illerinde “kamu düzeni”, “kentsel dönüşüm” adı altında yıkım ve imha ile; dışarıda ise dağları, tepeleri, kendine ait olmayan toprakları bombalayarak zafer kazandığını zannetmektedir. Yıkılan, dümdüz edilen yerlerde en iyi bildiği TOKİ’yi de unutmaz devrin efendileri! Bu alanlar için de elbette yeni laleler sipariş edilmektedir. Nasıl zengin edilecek yereldeki yandaşlar, yüz binlerce lale ihalesi açacaksın. Ammaaaaa… İhalelere elbette şerh konulacaktır: Sarı lale olmamalıdır, yok yok olmalı ama başsız olmalıdır. Bu Kürtler her gün başsız sarı laleleri görsünler de ona göre baş eğmeyi, biat etmeyi hiç unutmasınlar ister iktidar!
Ama bu Kürtler hiç rahat durmuyorlar. Düğünde, dernekte, yasta, cenazede, her yere dikiyorlar sarı-kırmızı-yeşili. O zaman biz de yasaklayalım tümden gitsin, hatta “sarı” rengi tümden çıkaralım TDK’dan (Türk Dil Kurumu), bak bu daha iyi. Renklere de bir “terör ayarı” lazımdır elbet. Diyarbakır’da geçen yıl şal-u şepiklerin yasaklanması ile başlamıştı, devam edelim o zaman. Urfa’dan sonra Adana’da da Kürtlerin düğün konvoyu durdurulup sarı-kırmızı-yeşil mendillere el konulur. Bir yandan da özel güvenlik bölgeleri genişletilmekte, artık hangi köyde sokağa çıkma yasağının ne zaman başlayıp ne zaman bittiği takip edilememektedir.
Geçen hafta Diyarbakır’da yoğun yağmur ve fırtına, kafası kopartılmayan lalelerin de sonunu getiriverdi. Milyarlarca para harcanarak, taaaa… bilmem nereden büyük ihalelerle getirilen lalelerden geriye yeşil sapları kaldı. Ama bu elbette efendileri durdurmadı. Kayyumlu Belediye (aslında halk daha çok Kayyum Efendi diyor) gelecek yıl lale soğanlarının çiçek açtığı ayda Lale Festivali düzenleyeceğini duyurdu. Hatta festival kapsamında farklı konseptlerde en güzel laleleri yetiştirenlere ödüller verilecekmiş.
Velhasıl Lale devrinin yöneticileri belli ki kolay kolay pes etmeyecekler. Kendine ait olmayan bir kültüre, coğrafyaya aşılama yoluyla başka bir kültürü getirmeye uğraşıyorlar. Bin yıllardır Kürt kültürünün olduğu bu topraklara Osmanlı kültürünü zorla aşılamaya çalışıyorlar. (Merak ettim baktım TDK ne demiş aşılama için. ‘Bir ekin ortamına bakterilerin ekilmesi’ diye tarif etmiş). Bu coğrafyaya uygun olmayan bir şeyi aşılıyor (bakterileri ekiyor), aşıladığı şey yeşersin istiyor, ancak yeşeren çiçeklerin yereldeki halkın renkleriyle yeşermesine bile izin vermiyor! Öte yandan da bu devir, yani Lale Devri devam etsin istiyor. İktidar farkında değil, harakiri yapıyor!
Merak ediyorum: Acaba bu Lale Devri’nden sonra geriye ne kalacak? Geride kalan nasıl bir kalıntı olacak? Umalım sonu 200 yıl önceki Lale Devri gibi kanlı bitmesin.
Şimdi tekrar dönelim kayyumlu belediyenin açıklamasına:
Ne diyordu açıklama:
“Sarı lalelerin döküldüğü iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır.”
Zaten hiçbir şey gerçek değildir! Dünyada sadece sarı laleler yapraklarını dökmektedir![1]