#Kürt köyleri#nin 1990’larda zorla boşaltılması sonucunda Türkiye’de #Kürtler#in bir diasporası oluştu ve bu diaspora #Kürt kültürü# ve sanatının beslenmesinin ana kaynağı haline geldi.
Kürtlerin Türkiye diasporası geleneksel Kürt klasik müzik sanatını evrensel müziklerle harmanlayarak çok sayıda genç sanatçıyı bağrında yetiştirdi. Hivda Göker’de diasporada gelişen güzel seslerden biri ve her koşulda Zazakî-Kirdkî müzik sanatını icra etmeye çalışan genç bir yetenek.
Hivda Gökel müzik sanatından beslendiği ana kaynağını şu şekilde ifade ediyor: “Erkek dengbejlerden dinlediğimiz bir çok klam ve stranın asıl sahibi kadın dengbejlerdir. Kapalı toplum gerçeğimiz kadının sesini kısmış, kadın ağzı stran ve klamların erkekler tarafından dile getirilmesine neden olmuş. Benim de beslendiğim ana damar kadınlarımızın yarattığı bu kaynaktır.”
Sevgili Hivda Gökel ile Türkiye diasporasında Kürt sanatının gelişim diyalektiğini, kendi sanatını geliştirirken beslendiği bölgesel kaynakları, müzik sanatını var etme yöntemlerini ve gelecek projelerini konuştuk.
Açıklama yok.
Sevgili Hivda sanatınızı konuşmadan önce Kürdistan ve bölge tarihimizin bilinmesi açısından önemli bulduğum bir noktayı size sormak istiyorum. 1925 Hareketi’nin önemli planlama toplantısı Şeyh Said Efendi’nin liderliğinde, Azadi Hareketi’nin üyesi olan dedeniz Hacı İsmail Ağa’nın Daraheni’deki (Genç İlçesi) evinde gerçekleşiyor. Dedenizin bu serhildandaki konumu neydi? Serhildan bastırıldıktan sonra dedeniz ve ailenizin yaşadıklarına ilişkin bize neler anlatmak istersin?
Dedem Hacı İsmail Ağa Kürdistan’ın Genç/Çapakçur beyliğindendir, Şerefnamede Beyliğin adı Hançuk Beyliği diye geçer. Çapakçur Emiri İsfahan Bey’in Abisi Sultan Ahmet Xan ve Süleyman Bey geleneğinin son temsilcisidir. Cibranlı Halit Bey’e yakın bir isimdir. Aynı zamanda Şeyh Said efendinin abisi Şeyh Tahir’in de bacanağıdır. Lice’ye bağlı Serde Şeyhinin kızları ile evlidirler.
Cibranlı Halit’in idamından sonra serhildanın planlandığı sürece ev sahipliği yapar, ev sahibi aslında Amcası Mühürdar Ağa’nın kızı Emine Hanımdır, “Bağımsız Genç Hükümeti’ni” ilan ederler, Faqi Hasan’ı Genç Valisi olarak tayin edeler.
Hacı İsmail Ağa Daraheni
Yüzbaşı rütbesi ile orduyu savaşa hazırladığı dönemde, ailenin akil kadını olarak bilinen Emine hanımın aktarımlarına göre, o sıcak günlerde kahve ile zehirlenerek Nisan 1924 başlarında katledilir. O zamanın darbeci geleneği, Kürt önderlerinin Mezarına bile tahammül etmediği için mezarı Genç’teki Yatılı Bölge Okulu’na yakın, Hristiyan Mezarlığı’na gizlice defin edilir. O vakitlerde Hristiyan Mezarlığı’nın ortasında 1920’lere kadar ayakta duran Cennet Kilisesi anlamına gelen “Deraheni” isminde bir mabedin varlığı söz konusudur. İsyan sonrası Ailenin tüm erkekleri sürgün edilir. Kadınlar ve çocukların peşinede kelle avcıları düşer. Onlarda civar köylerde, güvenilir evlerde ve mağaralarda yıllarca saklanırlar. Evleri ve Tahıl ambarları yağmalanır, hayvanları çalınır. Arazilerine yıllarca giremezler, genel af çıkınca topraklarına geri dönüşler gerçekleşir.
Anne tarafından dedeniz Fehmi Beg Peçar’ın son günlerde ‘Diwana Nami’ adlı Diwan’ı Nûbahar Yayınları tarafından yayınlandı. Dedeniz Fehmi Beg’in diwanı hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz? Dedenizin ‘Diwana Nami ‘eserlerinin ana teması nedir? Fehmi Beg’in Diwanı’ndan parçalar bestelemeyi düşünüyor musunuz?
Fehmi Bege Peçar (Lice) Annemin babasıdır, Kendisi Şeyh Said serhildanında Yüzbaşı Ahmet Bey’in oğludur. Babasının kurşuna dizilmesinden sonra Silvan’da saklarlar onu. Silvan’da bir gün İttihatçı bir subayın babasına ait ata bindiğini görür ve dayanamaz, “Babamın atıdır o binemezsin” diye serzenişte bulunur. Dayımın ve annemin, dedemi yakınen tanıyan babamın aktarımına göre, çok iyi bir silah ustasıdır. Silahlara olan ilgisi de Mele Mustafa Barzani’in Kuzeyli Peşmergeleri’nden biri olması ile başlar.
Fehmi Beg'e Peçare
“Divana Nami, Kürd Divan Edebîyatı’nın önemli eserlerindendir”
Divana Nami, Kürt Divan Edebîyatı’nın önemli eserlerindendir. Dönemin Kürd Divan edebiyatının çok zengin ve başarılı örneklerindendir. Bu eserde hemen hemen söz sanatlarının her türünden örnekler ile karşılaşmak mümkündür. Divan’a Namî’de kullanılan edebî sanatlar: mecaz, mecaz-ı mürsel, istisre, tenasub, hüsne telil, Leff u neşr, mübalexe, tecahule arif, tecrîd, tekrîr, tezat, telmîh, cînas, îade, iştiqaq, tutku, asonans, akrostişler ve tarih ağırlıklıdır.
Hz Muhammed, Şeyh Said ve Mele Mustafa Barzani’ye methiyelerin bulunduğu güzel bir eser olma özelliğini taşıyor.
“Divana Nami’de İlham aldığım muazzam eserler ile karşılaştım. Umarım tamamını bestelemeye gücüm yeter.
1990’larda zorunlu göç sonucu Daraheni’den İstanbul’a taşındınız. Her göç bir travmadır aslında. Sanatın, edebiyatın bu tarihsel ve toplumsal travmaların yarattığı acılardan beslendiğinden hareketle soracak olursam; Kürt müzik sanatının diaspora ve Türkiye metropolleri üzerinden çıkış yapmasını sizin deneyimlerinizden hareketle nasıl okumalıyız?
Savaşın yoğun yaşandığı acılı bir süreçte, 90 lı yıllarda biz de istanbul’a yerleştik. Çok sancılı süreçlerdi kuşkusuz. Hiçbir şekilde aidiyetlik hissedemediğimi çok iyi hatırlıyorum mesela. Sizin de belirttiğiniz gibi, travmatik bir durumdur göç. Ve bu durumun davranışsal olarak yaşamımıza sirayet ettiği olumlu - olumsuz bir çok sonuçları oldu. Olumlu sonuçlarından biri yaşadıklarımızı sanatsal anlamda bir ifadeye kavuşturma halinin ete kemiğe bürünmesiydi. Ve bende ki etkisi de bu oldu. Yaşanılanların sanatsal anlamda bir dışa vurumudur aslında bugünkü üretimler. Bir şekilde çıkmalıydı ve bu da sanat yoluyla müzik yoluyla çıkıyor. Bende ki sonuçlarda bu durumdan bağımsız ele alınamaz.
Müzik tarzınızı belirleyen etkenler nelerdir? Kürt klasik müziği mirasından aldıklarınıza, modern değerlerden neler katmaya çalışıyorsunuz? Bunu nasıl yapıyorsunuz?
Müzik tarzımı belirleyen etkenlerin başında annemin ninnileri ve ağıtları gelir. Müzik, bizlerin yaşamında her zaman var aslında. Daha bebeklikte farkında olmayarak annelerimizin sayesinde müzik hayatımıza giriyor. Annenin bebeğine söylediği ninni, insanın müzikle olan bağını kuruyor. Burada kadının, müziği topluma ulaştırmada ne kadar önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Kaynak kadındır. Bebeğini ninnileriyle karşılayan kadın, sevdiklerini bu dünyadan ağıtlarıyla uğurlar. Uğurlamanın en bilindik örneği ağıt yakan kadınlardır. Genellikle erkek dengbejlerden dinlediğimiz birçok klam ve stranın asıl sahibi kadın dengbejlerdir. Kapalı toplum gerçeği kadının sesini kısmış, kadın ağzı stran ve klamların erkekler tarafından dile getirilmesine neden olmuştur. Benim de beslendiğim ana kaynak, kadınlarımızın yarattığı ana kaynaktır. Onların kulaklarımıza akıttıkları melodilerdir. Geleneksel müziğimizi icra ederken ben bu kaynaktan uzaklaşmamaya gayret ediyorum. Bu doğrultuda ‘Geleneksel Kürt Müziğin’i kendi yorumumla icra etmeye çabalıyorum. Ve ayrıca kadın ağzı şarkılar ve ağıtlar konulu bir derleme çalışmam var. Bu çalışmalarımı zamanla kendi müziğime de yansıtmaya çalışacağım.
Ses tınınız Ayşe Şan’la benzerlikler taşıyor. Ayşe Şan’ın müzik geleneği ile ilgili bir çalışmanızın olduğundan haberdar olduk. Bize bu çalışmanızdan biraz söz eder misiniz?
Ayşe Şan müziğinden, sesinden çok etkilendiğim, çok sevdiğim bir sanatçıdır. Ruhu şad olsun. Sanırım sözünü ettiğiniz ses tınımın benzerliğinin sebebi ona olan hayranlığımdan ve dolaylısıyla etkilenmemden geliyor. Repertuarımda mümkün olduğunca onun eserlerine yer veriyorum ve yorumlamaya gayret ediyorum. Yakın zamanda onun seslendirdiği eserlerden bir tanesini kendi yorumumla seslendirip klip şeklinde paylaşacağım.
Şeyh Ubeydallah Nehri ile ilgili bir singıl çalışmanızın olduğunu öğrendik. Çalışmanız hangi aşamada? Şeyh Ubeydallah Nehri ile ilgili parçanızın teması nedir?
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin destansı yaşam direnişini konu alan bir esere albüm repertuarımda yer verdim. Eser, Şeyh Ubeydullah Nehri’nin Rus Harbi’nde Kürdistan Ordusu’nu Gever’de (Yüksekova) toplayıp İstanbul’a sefer hazırlığını anlatıyor.
Katıldığınız bir televizyon programında Rençber Aziz’in Kirdkî-Zazakî müzik sanatından derin etkilendiğinizi, sanat çalışmanıza belirleyici bir yön verdiğini ifade etmiştiniz. Rençber Aziz’in Kirdkî-Zazakî müzik sanatındaki yeri nedir? Sizce geride bıraktığı mirası halkımıza yeterince ulaştırılabilindi mi? Siz bu konuda ne tür bir arayış içerisindesiniz?
Rençber Aziz Zazakî-Kirdkî müziğinde çok önemli bir yere sahiptir. Aynı zamanda çok önemli bir kaynaktır. Sanatından yaşamına kadar etkilendiğim önemli şahsiyetlerden biridir. Yaptığı müzik güncelliğini yetirmemiştir. Ve her döneme hitap edebilmiştir. Ancak yaptığı müziğin topluma aktarılması konusunda ciddi bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda bu eksiklik, giderilmeye çalışılsa da yeterli değildir. Saydığım bu nedenlerden ve de üzerimdeki etkilerinden dolayı repertuarımda onun şarkılarına da yer vermeye özen gösteriyorum.
Yeni albüm çalışmanızda Kürtçe’nin Sorani, Kurmanci ve Kirdkî-Zazakî lehçelerinden parçalara yer veriyorsunuz. Kirdkî-Zazakî bilen ve okuyan biri olarak Sorani ve Kurmanci parçalar seslendirmenin zorlukları var mıdır? Zazakî bilen biri olarak diğer lehçeler konusunda özeleştiride bulundunuz. Kürt sanatçıları, bütün Kürt lehçelerini bilmeliler mi sizce? Kürt halkı ve sanatçıları bu konuyu nasıl ele alıyor?
Evet albüm repertuarım ağırlıklı olarak kullandığım ve de bildiğim lehçe Zazakî-Kirdkî şarkılardan oluşuyor. Onun dışında Kurmanci ve Sorani diyalektiğinde şarkılar da olacak. Tabii bilmediğin, konuşamadığın lehçelerde çalışma süreçleri daha yoğun ve ağır oluyor haliyle. Ama bu aşılmayacak bir durum değil, yeterince emek verildiği takdirde aşılmacak sorun yoktur.
Özeleştiri konusuna gelince evet önemsediğim bir husustu. Çünkü ben kendimi, her ne kadar Zazakî-Kirdkî lehçesi ile ifade edebilsem de müziğimde yer verdiğim diğer lehçeleri de kullanabilmeyi çok isterdim ve bunun ağırlığını ve eksikliğini yaşıyorum.
Yeni albüm çalışmanızda Anonim ve farklı sanatçılara ait parçaları yeniden yorumlamanızın yanı sıra söz ve bestesi size ait olan parçalarda mevcut. Sanat çalışmalarınızda dikkat ettiğiniz temel hususlar var mıdır? Sanatınızı var etmek için neler yapıyorsunuz?
Müzik Çalışmalarımın beni yansıtması benim için önemli bir kıstas. Albüm repertuarımda geleneksel şarkılara yer vermemin dışında bestelerime de yer vermek benim için bu kıstasın bir sonucu. Yüreğimden geçenlerin saza söze dökülmüş olması ve benim bunları dile getirmem yaşanmışlıklarımın bir ifadesi. Ve albüm repertuarımın teması kürtlerin yaşanmışlıklarına dair her şeyi ele alıyor. Bunlar savaşlar, acılar, ihanetler, göç, aşk sevgi vb. temalardır. Ve ben bunları ifade etmeyi ve aktarmayı bir vefa borcu olarak ele alıyorum. Sanatımı var etmek için beslendiğim kaynakları olabildiğince çoğaltmaya ve işlemeye çalışıyorum.
Kürt sanat camiası arasında dayanışma gelişiyor mu? Kürt sermaye kesimlerinin ve Kürt siyasi partilerinin sanatı ve sanatçıyı ele alma şeklini nasıl görüyorsunuz?
Kürt sanat camiasında bir dayanışma kültürünün yavaş yavaş oluşmaya başladığını düşünüyorum. Kürt sermaye kesimlerinin ve kürt siyasi partilerinin sanatı ve sanatçıyı ele alma konusuna gelince, sermaye kesimlerinin sanatçıya ve üretim süreçlerine kayıtsız kaldığını düşünüyorum. Çünkü çevremdeki bir çok sanatçı arkadaşım ekonomik sebeplerle üretim süreçlerini maalesef ki tamamlayamayıp topluma ulaştıramıyor.
Ve bu kısır bir döngü olarak devam ediyor. Kürt siyasi partilerinin sanatı ve sanatçıyı ele alma biçimi ise ne yazık ki eğlence aracı olarak görmenin ötesine geçmiyor.
Korona pandemi sürecinin ortaya çıkardığı yeni yaşam alışkanlıkları müzik dalında nasıl bir evrilmeye yol açıyor? Kürt sanatçıları bu yeniliğe uyum sağlayabiliyorlar mı?
Pandemi süreciyle ortaya çıkan yaşam alışkanlığı ile baş edebilmek gerçekten zor çünkü herkes gibi sanatçılar için bu durum durağanlık demek. Sosyal medya ve dijital ortamların daha fazla kullanıldığı bir dönem de oldu pandemi dönemi. Konserlerin, etkinliklerin de bu platformlar üzerinden olması da sanatçıların birşeyler yapma ve sunma ihtiyacına kısmen de olsa cevap oldu. Bu süreç içerisinde benimde yaptığım sanata dair yoğunlaşmalarım oldu ve bunun bir sonucu olarak çalışmalarımı albümler şeklinde somutlaştırmaya başladım. Benim için bu sürecin dezavantajları olduğu kadar avantajları da oldu diyebilirim.
Yeni yıla sayılı günler kaldı ve sizin yolunuzla şunları ifade etmek isterim; coğrafyamız son yıllarda savaşlarla boğuştuğu acı yıllar yaşadı. Acıların, hasretliklerin yerini sevinç buluşmalarına bırakacağı birlik ve beraberlik içerisinde huzurlu bir yıl geçirmemizi diliyorum. Bu temelde herkesin yeni yılı kutluyorum. Selam ve sevgilerimi iletiyorum.[1]