Bu yazıda, uzun süredir üzerinde çalıştığım ve kendi sesimle okuyup yayımladığım Kur’an ve İncil’in #Zazakî# #Kürtçe#sine çevirilerinden söz edeceğim. Daha önce, hemşerim Ehmedê Xasî’nin (1867-1951) yazdığı ilk Zazakî kitap olan Mewlidê Kırdî’yi de transkribe ederek kendi sesimle okumuştum.
Metinlerin sesli olarak düzgün bir şekilde okunması, kaydedilmesi Zazakî Kürtçesi için her dilden çok ama çok daha önemlidir. Çünkü bir metni sesli olarak dinlediğimizde, metnin anlattıklarını anlamaya çalışırken sanki dil çevrenindeymişsiniz gibi dile özgü sesler, vurgular, anlam ve coşku durakları, söyleme biçimi, ritim ve melodi bilinçaltınıza akıverir. Böylece, tıpkı dil edinimi süreci gibi bir durum oluşur ve dili doğru konuşabilme kabiliyeti edinebiliriz. Bunu biraz daha belirginleştirmek için şöyle bir örnek vereyim. Eğer bir müzik parçasının sadece sözleri yazılırsa, yani sesli söylenişi kaydedilmezse, makamı, melodisi, ritmi bilinmez. Dolayısıyla yeni nesillere, başkalarına aktarılması da sadece sözleri, teması ve konusuyla sınırlı kalır. Ama eğer bir müzik parçası, makamı ve söyleniş biçimiyle sesli olarak kaydedilirse, daha sonra başkaları tarafından taklit edilerek yeniden icra edilmesi gayet mümkündür. İşte, metinlerin sesli olarak kaydedilip aktarılması Zazakî Kürtçesi için böyle elverişli bir durum oluşturur.
Zazakî Kürtçesinin durumunu, gidişatını içeriden gözlemleyen, yakından bilen biri olarak “hiç ölmeyecekmişsin gibi çalış” sözü hep şiarım olmuştur. Ben, elbette aciz bir ölümlüyüm, hiç ölmeyecekmiş gibi baktığım dilimdir. Çünkü diller, kaydedilirse eğer, ölmezler. Örneğin, eski diller nasıl ki taşa kazılmış kitabelerde, tabletlerde, deri üzerine işlemelerde, eski kitaplarda kalmış, kaybolup gitmemişse, bunca yazılı materyal varken, Zazakî de elbette kalacaktır. Bu gerçeklikle birlikte, önümüzdeki on yıllarda konuşanının olamayabileceği, hayattan çekilebileceği ihtimali kendini yakıcı bir şekilde hissettirmektedir. Bu tehlikeyi iliklerimde hissediyorum; yüreğim titriyor, tüylerim ürperiyor! Zazakî konuşanların kendilerini asimilasyona yani Türkçeye teslim ettikleri, anadillerini konuşmaktan aciz kaldıkları açık bir şekilde ortadayken ne hissedebilirim ki? İşte bu duygularla, daha çok çalışmak, daha fazla üretmek istiyorum hep.
Zazakî sahasında sorunlar kıyamet! En başta, her şeyde(n) gecikmişlik söz konusudur. Tarihte geç kalmışsan eğer belini doğrultamazsın, yetişemezsin kimselere. Başkaları son model araçlarla otobanlarda giderken sen dağ yamaçlarındaki patikalarda yaya yürüyorsundur. Diğerleri ovalarda modern araçlarla işlenmiş toprağa tohumunu ekerken sen sarp taşlık yamaçları kazarak, sabanla sürerek, tarım arazisi oluşturmaya, tohumunu oralara ekmeye çalışıyorsundur…
Şöyle bir yanılgı var. Zazakî olarak ne yazılırsa, ne yapılırsa Zazakînin yaşamasına, gelişmesine olumlu katkı olduğu sanılır. Hayır! Öyle değildir. Eğer dili düzgün, anlaşılır, akıcı ve sarih kullanırsanız, nitelikli eserler ortaya koyarsanız, evet, olumlu katkı sunmuş olursunuz. Ama, eğer dili yanlış, eğri büğrü, kargacık burgacık, anlaşılmaz kullanırsanız, bilinçsiz ve ucuz bir emekle düşük, kalitesiz eserler sürerseniz ortaya, bu, konuşucuların gözünde Zazakînin imajını bayağılaştırır; utanılacak bir imgeye dönüştürerek bir daha yüzüne bile bakılmayacak bir duruma sokar. Bundan dolayı, Zazakî Kürtçesinde dilsel, sanatsal, kültürel eser üretmek tahmin edilmeyecek kadar hassas, incelikli bir konudur.
Öteden beri, dil çalışmalarında bakış açım budur. Verdiğim kurslar, diğer yayınlarda, örneğin Vate Grubundaki hizmetlerim, Zazaki.Net sitesi, Newepel gazetesi, Şewçila dergisi, Roşna Yayınevi, sosyal medya hesaplarım vs. diğer çalışmalarım bu bakış açısıyladır. Kuran ve İncil çevirisi çalışmalarım da bu çerçevededir.
Kur’an ve İncil çevirileri, yine sesli okumaları elbette Zazakîyi kurtaracak değildir. Ama gelişmesine, yaşamasına çok olumlu katkı sunacaklarına eminim. Zira kutsal metinler her zaman geçerli metinlerdir. İnançlısından inançsızına, meraklısından araştırmacısına, her zaman okuru, dinleyicisi olan metinlerdir. Yine, dilin kullanımı ve hitabet sanatı açısından baktığımızda, bütün kutsal metinlerde dilin kusursuz bir sadelikte kullanılmış olduğunu görürüz. Suyu berrak göller olur ya, elinizi uzatırsanız dibinden parlayan çakılları alabileceğinizi sanırsınız ama aslında oldukça derindir su. İşte kutsal metinlerin dili böyle berrak ve derin, sade ve akıcıdır. Böylesi metinler, eğer özenle çevrilirlerse, bu özelliklerini çevrildikleri dillere de taşır, çevrildikleri dillerin kapasitesini, anlatım gücünü geliştirir, o dili akıcı hale getirirler. Öte yandan, geri kalmış, gecikmiş, işlenmemiş bir dilin konuşucuları, kendi dillerinin böylesi eserlerde kaliteli bir şekilde kullanılabilindiğini görmeleri, kendileri üzerinde çok olumlu etki yapar, dilleriyle gurur duyarlar. Şahsen, kutsal metinlerin çevrildiği, yazılıp okunduğu dile kutsiyet katacağına da inanıyorum. Böyle bir inanç, dünya var oldukça Zazakî Kürtçesinin de yaşayacağı umudunu yüreğime yerleştiriyor. Benim için, anlatmakla ifade edemeyeceğim kadar derin ama bir o kadar da hoş bir duygudur bu.
Bir dil doğru bir şekilde okunup sesli olarak kaydedilirse eğer, dilin diksiyonu; sesleri, telaffuzu, vurguları, anlam ve coşku durakları, söyleme biçimi, ritmi ve melodisi de kaydedilmiş olur. Kaldı ki Kürtçe vurgulu bir dildir. Örneğin Kürtçede soru imleri ancak vurguyla olur. Zazakî Kürtçesinde ise vurgu daha da hayati derecede önemlidir. Çünkü bütün sözcükler yalın halde bile eril, dişil ve çoğul özellik gösterir; dişil ve çoğul sözcüklerin son heceleri vurgusuz söylenirken eril sözcüklerin son heceleri vurgulu söylenir. Örneğin, yazılışı “roje” olan sesteş bir sözcük hem “gün” hem “oruç” anlamında kullanılabilir. Eğer “roje” şeklinde ilk heceyi vurgulu ikinci heceyi vurgusuz söylerseniz “gün” anlamında dişil bir sözcüğü telaffuz etmiş olursunuz. Yok, eğer “roje” şeklinde ilk heceyi vurgusuz ikinci heceyi vurgulu söylerseniz, bu kez Türkçede “oruç” anlamında eril bir sözcüğü telaffuz etmiş olursunuz. Bu kural, cümlenin bütün elementleri için; ibareler, sözcük öbekleri ve cümlenin tamamı için de geçerlidir. Dili konuşanlar, dil edinimi sürecinde, yani dili anlama ve kavrama, dil olgusunun farkına varma süreci içerisinde bu kabiliyeti edinirler. Fakat herhangi bir nedenden dolayı, diyelim ki asimilasyondan dolayı dilin gerilediği, dil ortamından uzaklaşmanın yaşandığı, dilin artık konuşulmadığı durumlarda, yeni nesiller bütün samimiyetleriyle dönüş yaparak anadillerini konuşmak isteseler bile dili düzgün konuşamazlar artık. Konuşmaya çalışsalar bile ancak bir yabancı gibi konuşabilirler. Buna örnek olarak, kimi televizyon kanallarında, Zazakîye de yer veriliyor ama haber metinlerini okuyanlar veya film dublajı yapanların Zazakîyi konuşmaktan uzaklaştıklarından, Zazakîye hakim olmadıklarından dolayı, haber metnini okurken sanki Japonca konuşuyorlarmış gibi geliyor insana. Bu gibi bültenleri izlerken, bırakın bir şeyler anlamayı, sevimsiz, can sıkıcı bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz.
İncil çevirisi, sistematik bir çeviri süreciyle ortaya çıktı. Çünkü İncil çevirileri için birçok dildeki çevirilerin yer aldığı harika bir havuz program var. İlk başta Türkçeden çevirdiğim metni bu havuz programa hakim iki arkadaşla karşılaştırmalı olarak çalıştık. Sonra, çevirimizin Türkçeye geri çevirisi yapıldı. Daha sonra, İncilin yazıldığı orijinal dil olan Grekçeye hakim uzmanların kontrol etmesinden sonra ortaya çıkan metin farklı bölgelerden Zazakî konuşan kişilere okutuldu, anlaşılırlık düzeyi test edildikten sonra tamamlandı. Bütün bu süreçlerden sonra sesli olarak okudum. Şu aşamada sadece Luka İncilini tamamlayabildim. Bu metin, 13.5 x 18,5 cm ebadında, enzo kağıt, sıvama cilt, ortasında ip kurdela olmak üzere kaliteli bir baskıyla, 100 sayfadan oluşan bir kitap olarak da yayınlandı. Zazakî Kürtçesi metni ile Türkçe metninin birlikte yer aldığı kitap da yakında yayınlanacektır. Bu şekilde, Türkçeyi iyi bilen ama Zazakîsi gerilemiş olanlar, bu metinden yaralanabilirler. Luka İncilinin Youtube kanalında yayımlanması hazırlıkları ise devam ediyor. Ama şimdilik, hem metni okumak hem sesli dinlemek için, bu linkten ulaşabilir:
Kur’an çevirisinde ise, orijinal Arapça metnin yanı sıra ayet sözcüklerinden oluşan sözlükten ve farklı dillerdeki birçok mealden yararlandım. Direkt Kur’an’dan Kürtçeye, Türkçeye ve Farsçaya geçmiş yüzlerce Arapça sözcük ve adlar söz konusudur. Dolayısıyla bir ayeti okuduğumda, çoğu sözcüğün anlamını biliyorum. Anlamını bilmediklerimi ise, sözlükten öğrendim. Cümlenin anlam olarak ne dediğini, neyi ifade ettiğini ise, 5 Kürtçe (Kurmancî ve Soranî), 2 Farsça ve 22 Türkçe mealin yardımıyla öğrendim. Çevirirken hiç yoruma kaçmadım, ayet ne diyorsa, olduğu gibi çevirdim. Yorum, yani tefsir müfessirlerin işidir. Bu arada, İncil çevirisi sistemine benzer bir şekilde kimi imamlarımızla da çalışmak istedim elbette. Fakat imamlarımızın şöyle bir durumu vardır. Arapça ayeti çok hızlı okurlar ama bizim dilde çevirisini kendilerinden istediğinizde, bir türlü toparlanamayan çerçevesi dağınık uzun bir konuşmayı dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Kaldı ki çeviribilim ve çeviri çalışması, yine bir dili yazılı olarak kullanmak ayrı tecrübe ve kabiliyet gerektirir. Ama çeviri sürecinde değerli arkadaşım Mela Wusif ile epey çalıştık. Yine, aynı şekilde değerli arkadaşlarım Mela Evdilwehab ve Mela Hemîd Ozan her zaman sorularıma cevap verdiler, birçok noktada yardımcı oldular. Çeviri tamamladıktan sonra, az Arapçası da olan akrabam değerli Mela Enver Andan ve yine Zazakî’de değerli çalışmaları olan sevgili Yaşar Baluken hocam, çeviri metnimi baştan sona okudular, önemli katkılar sundular. Hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Özellikle desteğinden dolayı sevgili Qutbedîn Alan kardeşime de çok teşekkür ediyorum.
Kur’an meali metnini okumak ve dinlemek isteyenler, aşağıda verdiğim linkten, Youtube kanalında dinlerken metin olarak da okuyabilirler:
Yine, Kur’an meali metnini okumak ve dinlemek isteyenler, aşağıda verdiğim linklerden uygulamayı cep telefonlarına indirebilir ve istedikleri zaman metin olarak da okuyabilirler, sadece dinleyebilir veya isterlerse dinlerken metni de okuyabilirler:
Mealê Kirdî matbu olarak, 13.5 x 21 cm ebadında, enzo kağıt, sıvama cilt ve ortasında ip kurdela olmak üzere kaliteli bir baskıyla 480 sayfadan oluşan bir kitap olarak da yayınlandı. Bu şekilde her alanda ulaşılabilir hale geldi.
Bitirmeden şu önemli noktayı da eklemek istiyorum. Kur’an çevirisi ve diğer kutsal metinlerin çevirisi üzerinde çalışanlar bilir. Aslında, sadece Kur’an veya İncil çevirileri değil, bütün çeviri metinler, her zaman revize edilmeye muhtaçtır, defalarca revize edilirler. Benim yaptığım çevirilerin de mutlaka revize edilmeye ihtiyaç duyan yerleri olacaktır. Ama yaptığım çevirinin diğer Kürtçe (#Kurmancî, Soranî#) çeviriler içerisinde en sade ve anlaşılır olanı olduğunu söyleyebilirim.
Sonuç olarak, bu değerli eserleri dilime kazandırmanın mutluluğunu bu şekilde paylaşmak istedim.[1]