Tüm baskılara rağmen, rejime karşı direnen entelektüeller, bilim insanlarının da olduğu o ülkede, eski solun resmi gövdesini temsil edenler, emperyalizme karşı olan Molla’lara karşı gelişen hareketleri, bir yerde emperyalizmin tetikçisi olarak görme hastalığından kurtulmadılar.
Dünyada anti emperyalist (ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’ya karşı) olmak o kadar kolay ki! Bu da, bölgede kadın mücadelesinin sembolü haline gelen bir Kürt kadınının sembolize ettiği aydınlanmayı desteklemeyi engelleyen zehirli bir hükümran bilgiye hapsediyor o sosyalist olduğundan şüphe ettiğim, anti emperyalistleri.
Rojhilatê Kurdistan’ın #Saqiz# kentinde başlayan protestolar, bölgedeki kadınların özgürlük mücadelesine dönüştü.
Bir yerde #Kürdistan# çıkışlı yeni bir Aydınlanma Hareketi, ataerkil Molla rejimini sarsacak yeni bir çıkış başlattı.
Bu gelişme, Türk entelektüelleri bazında bir önyargıya da yol açtı.
#Diyarbekir#’deki entelektüeller ile Ankara’daki entelektüeller arasında neredeyse bir uçurum var.
Eski TKP, ÖDP ve EMEP’in, Kürdistan çıkışlı bir Aydınlanma Hareketi’ni destekleyeceklerini beklemiyordum.
Emperyalizmin bölgedeki yeni oyunu diyeceklerini beklerken, onlar daha kısa bir yol seçtiler: Emperyalizmin kışkırttığı protestolar gerekçesi, rafine bir karşı koyuş.
Ama ben bu gerekçe sahiplerinin pozunu, hükümranlık bilgisine bağlıyorum.
Tam da kolonizatör bir poz!
Kürdistan’dakiler olsa olsa, metropoldekilerin yedek gücü olabilirler.
Ankara menşeeli bir devrim, devrimdir.
Diyarbekir, ya da #Mahabad# menşeeli bir devrim, olsa olsa emperyalizmin bir oyunu olmaktan öteye geçmez.
Hükümranlık bilgisi, emperyalizme karşı olan gücün, İslami bir dikta, Baasçı bir rejim de olsa, desteklenmesini öngören bilgi oluyor.
1992 yılında Küba’ya Uluslararası İşçi Tugayları projesi kapsamında gitmiştim. Küba Komünist Partisi, ABD’ye karşı Saddam rejimini destekliyordu.
Bir yerde hepimizin bildiği: Düşmanımın düşmanı… gerekçesinin yeterli olmadığını düşündüm.
Bu, Filozof Arnd Pollmann’a göre bir tahakküm bilgisi oluyor.
Temelinde şüphe var.
Saddam da emperyalizme karşıydı.
Molla’lar, emperyalizme karşılar.
Erdoğan da emperyalizme karşı.
Bu rejimlerin sömürge bölgelerinde yaşayan halkların, onlara ayaklanmalarına karşı çıkmanın rafine bir gerekçesi var: emperyalizmin oyunu.
Takınılan poz ise: Kolonizatörlük!
Biraz barize indirgersek, şu anlama geliyor: Kürt’ten adam çıkmaz!
Ya da komünist olma hakkı, Fars ve Türkler’in hakkı!
Diğerleri sempatizan, üye ve olsa olsa demokrat olurlar.
Emmanuel Kant‘ın: Aydınlanma her zaman insanın kendi kendine zarar veren dakiklikten kurtulma yoludur saptamasına bakarsak, Saqiz’da başlayan aydınlanma, diyalektik açıdan objektif zamanı çoktan gelmiş, ama subjektif şartları daha önce oluşmamış tarihi bir direnişin başlangıcıdır.
Türkiye’de ilerici olmak belki de o kadar rahat değil saptaması doğru olabilir.
Ama tüm baskılara rağmen, rejime karşı direnen entelektüeller, bilim insanlarının da olduğu o ülkede, eski solun resmi gövdesini temsil edenler, emperyalizme karşı olan Molla’lara karşı gelişen hareketleri, bir yerde emperyalizmin tetikçisi olarak görme hastalığından kurtulmadılar.
Bunlar kendini beğenmiş adamlar mı?
Yoksa, dünyevi rehavette yuvarlanmaktan kurtulmak istemeyen, tembel geçmişe sahip, eskimiş sol bir ittifakın, Türkiye’de rehabilite şansını yakalama çabasında olanlar mı?
Aslolan, onlara göre anti emperyalist ama yeni emperyalist ülkeler olan Türkiye ve İran rejimlerini değiştirmenin zamanının çoktan geldiği.
Dünyada anti emperyalist (ABD, Ingiltere, Almanya ve Fransa’ya karşı) olmak o kadar kolay ki!
Bu da, bölgede kadın mücadelesinin sembolü haline gelen bir Kürt kadınının sembolize ettiği aydınlanmayı desteklemeyi engelleyen zehirli bir hükümran bilgiye hapsediyor o sosyalist olduğundan şüphe ettiğim, anti emperyalistleri.[1]