O #Karabete Xaço#’nun “#Lawikê Metînî#” şarkısını dinlerken nasıl ki #Kürt# halkının acısını anlamaya çalıştıysa aynı şekilde Civan Kasparyan’ın duduk’unu dinlediğinde de aynı acıları yaşar, aynı duygu ve sesleri dinlerdi. Bir yanı Hayastan, bir yanı #Kürdistan#, her yanı ezilendi.
Hayastan, Kürdistan, İstanbul ve #Dersim#'den görünmez sessiz bir Nubar geçti. Geçtiği her yerde istisnasız özgürlük izi, kalplerde müstesna bir yer bıraktı. Öğretilen, öğrenilen, bilinen bütün gerici değer yargıları ve ezberleri yıkarak geçti.
Kürdistan dağlarında, zozanlarında beyazlayan sakal ve bıyığıyla silah elde bir derviş gibi dolaştı. İlk görenler onu sıradan bir köylüye, üstü başı kirlenmiş bir tamirciye benzetirdi. Görünürlüğünün arkasında soykırım acılarının, yokluk ve yoksulluk çilelerinin biriktiği patlamaya hazır sakin bir devrimci öfkenin olduğunu kimse kolay fark edemezdi. Suskunluğunun ardında derin bir bilgeliği, sessizliğinin ardında mütevazi bir komutan duruşu saklı kaldı hep.
Sisteme, gericiliğe, öğretilmiş değerlere ait her şeyle alay etti. Dervişane giyimiyle, üstüne başına dikkat etmeyen görünümüyle, sessiz haliyle, alaycı gülümsemesiyle kirlenmiş dünyanın her şeyine gülerek bakıp gitti. Üstünde-elinde-cebinde-beyninde olan her şeyi halkına, dostlarına ve yoldaşlarına vermekten, onlarla paylaşmaktan bir an olsun tereddüt etmedi. Ermeni halkını sevdi. Sevdiği halkı kadar Kürt, Filistin, Arap, Asuri, Süryani halklarını da sevdi. Emekçi insanlar ve halklar arasında ayrım yapmadan onurlu bir enternasyonalist gibi yaşadı.
Avrupa vücut geliştirme yarışmasında üçüncü, dünya vücut geliştirme yarışmasında beşinci olurken de gösterişsiz, en büyük alkışı alırken bile mütevaziydi. Ne alkışlar, ne ün Martager'i şımartmadı. Yaptıklarını anlatmayı veya gücünü göstermeyi sevmeyen bir sıra neferi gibi durdu. İlk bakışta kolay anlaşılamayan bir derviş gibi kaldı. Özgürlük ve insanlık düşmanı DAİŞ çetelerinin Suluk'ta Enternasyonal Özgürlük Taburu'na yönelik intihar saldırısında ortaya koyduğu direniş ve sergilediği savaş pratiğini en yakınında ki savaşçılar tanık olup anlatmazlarsa kendisi hayatta başkalarına anlatmazdı. Gecenin kör karanlığından, ışıyan ve ısınan günün ortasına kadar süren çatışmada komutan Martager'in cesaretine ve düşmanı imha pratiğine tanık oldu herkes. Herkes iyi bilirdi; Onun olduğu yerde korku ve bencillik tuz buz olur.
Her yaşı, her anı, her yönüyle defalarca anlatılsa bile “yine eksik kalan” bir devrim ve özgürlük hikayesidir, komutan Nubar Ozanyan. Henüz orta okulun birinci sınıfındayız. Ermeni okulunun göbeğine dikili uzun ince direğin tepesinde sallanan Türk bayrağını ince bir çeviklikle ancak Nubar yoldaş indirebilirdi. Tepesine kadar çıplak ayaklarıyla bir çırpıda çıkıp Türk bayrağını aşağıya indiren Inger Nubar’ın ilk devrimci eylemi, onun yaşam ve mücadele yolunun nasıl çizileceğinin de önemli belirtisiydi.
Altmış üç yaşın tüm anlarında mücadele ve direniş karşısında hep sakin sessiz ve gösterişsiz mütevaziliğini korumayı bildi. Oldukça az konuşan dinlemeyi ve anlamayı daha fazla önemseyen duruşu herkes üzerinde inanılmaz bir etki bırakırdı. Nubar yoldaşın içinde ne halk sevgisi bitti, ne de soykırımcı-yayılmacı faşist Türk devletine karşı patlamaya hazır keskin öfkesi.
Karabağ'da, Hayastan'da nasıl bir özgürlük tutkusuyla savaştıysa aynı benzer tutkuyla Filistin'de Rojava'da savaştı. Ne sınır, ne çitler ve tel örgüler, ne de nöbetçi kulübeleri onun sınırsız ve sömürüsüz düş yolculuğunu durdurmadı. Kaç geçilmez denilen sınırı, aşılmaz denilen dağ ve nehirleri aşarak geçti. Çünkü en büyük engel ve sınırın militanın kendi içinde yaşadığı sınır olduğunu iyi bilirdi.
Komutan Nubar'ın olduğu her yer bir yaşam ve mücadele alanıdır. Yaşamın her anı bir savaş disipliniydi. Çölleri vahaya çeviren, kayaları yerinden söken, paslı demiri çeliğe, patlamamış patlayıcıları yeniden söküp düşmanın beyninde patlatmak için hazırlanmış devrim tuzağıydı. Nubar ismi yeni bir patlayıcı düzeneğidir. Elleri ve silahıyla devrim yapma pratiğidir.
O Karabete Xaço’nun “Lawikê Metînî” ve Aynur Doğan’ın “Ahmedo” şarkısını dinlerken nasıl ki Kürt halkının acısını anlamaya, aşkını tanımaya çalıştıysa aynı şekilde Civan Kasparyan’ın duduk’unu dinlediğinde de aynı acıları yaşar, aynı duygu ve sesleri dinlerdi. Bir yanı Hayastan, bir yanı Kürdistan, her yanı ezilendi.
Yaşamının ve çalışmasının her fırsatında saatlerce yaptığı spor esnasında düşündüğü tek şey; 'Düşmana nasıl darbe vururum'. Nereden, nasıl, hangi yeni yöntem ve tarzla düşmanı imha ederim. Bir komutanda olması gereken düşman bilincinin bu kadar somut ve zamanın tüm anına sığdırılmasının örneğiydi Martager yoldaş. İbrahim Kaypakkaya yoldaşa olan sarsılmaz bağlılığı, halklara olan derin sevgisi, düşmana olan tükenmeyen kini komutan Nubar yoldaşın kimlik verileriydi. Beyninde ve hafızasında yarım yüzyılı aşkın tarih ve savaş bilincinde ve uzman düzeyde sabotaj birikiminde bir komutanın tüm olumlu özelliklerini Nubar yoldaşta görebilirdik. Kimse tam değil, kimse tamamlanmış bilgi ve birikime sahip değildir. Komutan Martager bu saydıklarımızın en yakınında olan biriydi.
Devrimci savaşa, halklara, yoldaşlarına en yakın olan, düşmana kapitalist sisteme en uzak olan mülksüz, ünsüz, parasız yaşamın ve kahramanlık dolu savaşın öncüsüne derin saygı ve büyük sevgimi belirtiyorum. Ayrıca 15 Ağustos'un ilk büyük kıvılcımını çakan EGÎD hevale saygı ve minnet duygularımı belirtmek istiyorum. Ermeni ve Kürt halk kahramanlarının anıları önünde saygı ve minnetle. [1]
Nubar OZANYAN