Sadece Türk devlet aklı ırkçı-faşist değildir. Aynı zamanda Türk işçi ve köylülerinin, aydın ve sanatçıların, solcularının bilinç ve duygu dünyaları da ırkçılıkla kirlenmiş ve sakatlanmıştır.
Ne zaman fındık, pamuk, çay toplayan #Kürt# işçilerine yönelik bir saldırı olsa yüreğim yanar. İçim acır. Bir asırdır bitmeyen bu iğrenç saldırıları halkımız iyi tanır. Ermeni halkı, ırkçılığın ne olduğunu yaşadığı #katliam#lardan, yediği darbelerden bilir. Amed’in Xançepek Mahallesi’nde bir köşeye sıkıştırılıp taşla, sopayla, yumruk ve tekmeyle yere düşünceye kadar dövülen, kanlar içinde sövülen Ermeni gençlerinden tanır insanlığın başına bela olan bu saldırıları. Aklını yitirmiş, gözü dönmüş kalabalıkların darbeleri altında, yalnızlık ve çaresizlikle kanlar içinde korkuyla direnmekten başka bir çare kalmaz mazluma.
Tam 130 yıldır, İttihat Terakki’den bu yana Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Keldanilere, Asurilere, #Kürtler#e, Êzidî ve Alevilere yönelik sonu gelmez faşist saldırılar yapılmıştır. Bugün de her mevsimlik iş sürecinde tarım işçisi Kürtlere yönelik iğrenç saldırılar gerçekleşiyor. Amed’den, Riha’dan, Merdin’den yoksul çıkınını toplayarak Ordu, Balıkesir, Afyon’a bir parça ekmek ve bir lokma çökelek uğruna çalışmaya giden Kürt emekçiler, sadece Kürt oldukları için, Kürtçe konuştukları gerekçesiyle saldırıya uğruyorlar.
Kürtler anadillerini konuştukları, inşaatta Kürtçe şarkı söyledikleri, Kürtçe müzik dinledikleri, Kürt’üm dedikleri için, Amedli-Mêrdînli-Qersli oldukları için İttihatçı-Kemalist devletin darbelerine maruz kalıyorlar. Hiç kimse bu saldırıları münferit birer vaka ya da “hassas vatandaşların işi” tekil vakalar olarak değerlendiremez. Unutmamak gerekir ki; ırkçı faşist saldırılar bir devlet politikasıdır.
Son on yılda 280 ırkçı saldırı gerçekleşmiş, bu saldırılar sırasında en az 15 kişi yaşamını yitirmiş, 1.097 kişi de yaralanmıştır. Ötekileştirici, ayrımcı, kutuplaştırıcı dil, egemen Türk dilinin anahtar kelimeleridir. Bu saldırılara nefret suçu densin ya da başka bir tanımlama yapılsın; esas mesele İttihatçı-Kemalist diktatörlüğün Kürt halkının bütün temel hak ve özgürlüklerini gasp etmesidir. Kürtleri zorla Türkleştirme girişimidir. Kürtlerin yaşam ve özgürlük haklarını, istek ve eğilimlerini hiçe sayma zorbalığıdır. Aynı zamanda emekçiler arasına milli düşmanlık ve kin tohumları ekme, Türk ve Kürt emekçileri arasındaki birlik ve dayanışmayı baltalama politikasıdır.
Sadece Türk devlet aklı ırkçı-faşist değildir. Aynı zamanda Türk işçi ve köylülerinin, aydın ve sanatçıların, solcularının bilinç ve duygu dünyaları da ırkçılıkla kirlenmiş ve sakatlanmıştır.
Irkçılık, farklı milliyet-inanç-renk ve cinsten insanlara karşı duyulan düşmanlıktır. Beslenen önyargı ve ayrımcılıktır. İdeolojik bir soruna dayandığı ve toplumsal sınıfların ürünü olduğu bir gerçektir. Aynı kanı taşıyan, aynı dili konuşan, aynı soydan gelenler tarafından başka soylardan gelenlerin aşağılanmasıdır.
Ulus devletin kurulmasıyla zirve yapan Türk ırkçılığı, kendi ulusundan ve Sünni-Hanefi mezhebinden olmayanlara karşı sistematik saldırı örgütlemiş ve sonu gelmez düşmanlık beslemiştir. Başta Ermeniler, Kürtler, Araplar, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Gürcüler, Lazlar, Romanlara karşı düşmanlık beslemiştir. Hıristiyan halklara karşı kin ve nefret büyütmüştür.
Ermeniler, Araplar, Romanlar hep “pislik” görülmüş, Kürtler hep “terörist” olmuştur. Nefret söylemlerinin olduğu bir ülkede, kardeşlik-vatandaşlık söylemlerinin hepsi yalan ve sahtedir. Uçurumlara varan eşitsizliğin olduğu bir ülkede, eşitlik söylemi sahtedir. Doğru olan “Halkların Kardeşliği” şiarı ise Türklerin imtiyazlı halinin devamından başka bir şey değildir. Halkların eşitliği, özgürce yaşama ve ayrılma hakkı esastır. Gerisi kandırmacadır.
Herkes Suruç’ta 33 devrimcinin katledilmesi sonrasında Kürt annenin sözlerine kulak vermelidir. “Keşke o bomba bizim burada patlasaydı. Biz Kürtler alışığız. Ama batıdan gelen o çocuklar misafirimizdi. Keşke biz ölseydik. Şimdi ne diyeceğiz annelerine!” Bu merhamet ve fedakarlık duygusu, ırkçılığın karanlık suratına atılmış Kürt tokadı gibidir.[1]