#Rojava# ve Karabağ gibi iki kadim toprak parçası, zalim ve soykırımcı Türk devleti tarafından işgal altındadır. İttihatçı Kemalist Türk devleti, önüne kattığı ölüm sürüleriyle işgal ve katliam gerçekleştirerek yeni haritalar çizmeye çalıştı. Ancak haritalar kimi zaman işgalci devletlerin hatırlamak istemediği hikayeleri de anlatır.
İşgal altında olan Rojava ve Karabağ, #Kürt# ve #Ermeni# halklarının kalbine saplanan iki kanlı bıçak gibi duruyor. Parçalı ve yaralı... Her iki kadim toprak parçası, zalim ve soykırımcı Türk devleti tarafından işgal altındadır. İttihatçı Kemalist Türk devleti, önüne kattığı ölüm sürüleriyle işgal ve katliam gerçekleştirerek yeni haritalar çizmeye çalıştı. Ancak haritalar kimi zaman işgalci devletlerin hatırlamak istemediği hikayeleri de anlatır. O hikayelerin en canlı yerinde boyun eğmeyen halkların bitmeyen özgürlük özlemi yazılıdır.
En fazla aranan, en çekici, en büyüleyen değişik tarzda tanımlanan, en çok anlaşılmak istenen ve uğruna acı çekilip sayısız bedel ödenerek savaşılan değerin başında gelir, özgürlük. Özgürlük kavramına bugün bilinen tanımına ek yapıp yeni bir anlam daha yüklemek gerekir. Zorunlulukların kavranması ve değiştirilmesi sorumluluğu olan özgürlük kavramına halkların öz savunması için askerileşme de yazılmalıdır. Bu sağlanılamadığında bütün tarihi birikimler, emek ve bilimle yaratılan kazanımlar bir çırpıda yok edilmekte yakılıp yıkılmaktadır. Bu gerçeklik daha fazla bilinir hale geldi.
Karabağ’da halk, topraklarından çekilirken düşman eline geçmesin diye evlerini ataşe verdi. Dumanları savuran rüzgara doğru yönlerini verip yola koyuldular. Tarihi kiliseler harabeye çevrildi. Mezar taşlarının üzerindeki haç işaretleri büyük bir kinle parçalanarak yıkıldı, tahrip edildi. Esir alınan Ermeni askerlere yapılanlar sosyal medya üzerinde görüntülendiğinde yaşanan zulmün adının #Kürdistan# mı Karabağ mı olduğu yönündeki benzerlikler o kadar yakındı ki!
Orası Karabağ mı yoksa Kürdistan mıdır?
Ortadoğu ve Kafkas halklarının özgürlük istem ve talebi dünden daha fazla ortaklaşmıştır. Öz savunmaları için kendi eylemlerini birlikte örgütlemede başarılı olamadıklarında yıkım, yokluk ve sürgünle birlikte tarihsel topraklar daha fazla el değiştirecektir. Bugün halklar artık kalem ve çekiçle birlikte silah kullanmayı öğrenmek gibi ciddi bir görevle karşı karşıyadır. Yoksa ne damını ne toprağını koruyabilir. Soykırımcı işgalcilere karşı kendini savunmayı da öğrenmek gerekir.
İttihatçı-Kemalist iktidar tarafından en büyük acıları çeken halkların başında gelir Ermeni-Kürt-Rum halkları. Bugün yeniden aynı halklar, R.T. Erdoğan diktatörlüğü tarafından benzer acılara maruz bırakılmaktadır. 19 Aralık günü Fransa’nın Marsilya şehrinde gerçekleştirilen Erdoğan karşıtı mitingde bu üç halkın bayrakları birlikte, kardeşçe, iç içe dalgalandı. Omuz omuza haykırılan sadece “Katil Erdoğan” sloganı değildi. Birlikte dinlenen sadece direniş ve kahramanlık türküleri de değildi. Aynı zamanda halkların özgürlük istemleri adalet ve hak arayışlarıydı haykırılan. Umutlardı yüksek sesle dile getirilen. Katliam küllerinden direniş iradesiydi birlikte ortaya konan. Fransız direnişinin ünlü “Marseleise” karıştı Kürt-Ermeni-Rum halklarının direniş sloganlarına.
Halklar işgalci barbarlığın korkak saldırıları altında şehitlerini gömerken yas tutmaz. Binlerce evladını toprağa verirken yas tutacak zamanları olmadığını iyi bilirler. Halklar bazen hayal kırıklığı yaşasalar da kazanmak için savaşmaktan; ölüm pahasına direnmekten başka bir çıkış yolunun olmadığını zaman içinde öğrenir. İyi bilirler ki işgalciler gelip evlerini yıktığında yeniden evlerini yapacaklar. Buğdayını pamuğunu yaktığında yeniden ekecekler. Ovalardan kovarlarsa dağlara çekilecekler. Ama mutlaka yaşayacaklar. Büyük bir umutla hatasız ve güçlü öncüler aradıklarında bunun hiç olmayacağını anlayıncaya kadar uzun zaman geçecektir. Ancak bir gün en büyük gücün kendileri olduklarını mutlaka anlayacaklar.
Özgürlük halklar için söylenen bedelsiz ve soyut bir kelime değildir.[1]
Nubar OZANYAN