1925 #Kürt Ulusal Hareketi#’nin üzerinden yaklaşık bir asır zaman geçti ancak birçok bilinmeyen yönleriyle halen hareketle ilgili tartışmalar devam etmektedir. Bu yazıda, başta #Şeyh Said# olmak üzere hareketle alakalı olarak yargılanan üçüncü grubun, idam kararının bildirimi ve 92. infaz yıldönümü nedeniyle manipüle edilmek istenen bazı yönlere değinmek istiyorum. Özellikle hareketin niteliği ve bu hareketin oluşum sürecini hazırlayan örgütten bahsetmek istiyorum.
Öncelikle “üçüncü grup” tanımlamasına açıklık getirerek başlamak istiyorum: Örgütün bir ve iki numaralı liderleri Cibranlı Halit ile Yusuf Ziya, 14 Nisan 1925 tarihinde infaz edilen ilk gruptur. Daha sonra 27 Mayıs 1925’te ikinci grup olarak Seyyid Abdülkadir ve arkadaşları infaz edilir. Üçüncü grupta ise, Şeyh Said ve arkadaşları olarak belirtilen 48 kişinin idamına karar verilerek bu kararın infazı gerçekleştirilir.. Diyarbekir’de idam edilen gruptan Hanili şair Salih Bey’in oğlu on beş yaşından küçük olduğu için, Çapakçur Kaymakamı Hüseyin Hilmi de önceki hizmetlerinden dolayı bu iki şahsın infazı yapılmamıştır. Diğer 46 kişi, 28 Haziranı 29 Hazirana bağlayan gece sabaha doğru, Dağkapı’nın karşısındaki Hastane ve Fen Lisesi’nin bulunduğu civarda infaz edilirler. Ondan sanra Elazığ’da devam eden bu hukuk dışı göstermelik yargılamalar sonucunda, grup veya bireysel olrak yüzlerce insana idam cezası verilmiş ve infaz edilmişler. Hatta ölmüş yaşlı ve hasta insanların, idam kararı nedeniyle naaşları dahi tekrardan darağacına asılmıştır.
Genel olrak 1925 Kürd Ulusal Hareketinden bahsedilirken, hareketin niteliği ve örgütsel yapısıyla ilgili bir kavramsal belirsizlik, karışıklık görülmektedir veya böyle gösterilmek istenmektedir. Hareketin biçimi; isyan, kıyam, kalkışma, ayaklanma, başkaldırı, cihad gibi kavramlarla tanımlanmaktadır. Niteliği de; “milliyetçi”, “ulusalcı”, “ irticai” veya “dinci” olarak belirtilmektedir. Genel olarak örgütsel yapısı da, ya bilgisizlikten dolayı vurgulanmaz ya da bir kısım Kürdlerin de kuyruğuna takıldığı Türkiye basın-yayınında olduğu gibi ideolojik nedenlerle bilinçli olarak gizlenmekte veya görmezlikten gelinmektedir. Çünkü toplumsal ve ulusal bir hareket; ortak amaç ve örgütsel yapısından koparıldığı zaman, bireysel ve tepkisel bir hareket olarak gösterilir. Niyetinden bağımsız olarak, tarihsel ve toplumsal olaylar bu şekilde değerlendirildiğinde, sonucu kaçınılmaz olarak manipülasyondur.
Türkiye’deki resmi ideoloji ve onun etkisindeki çevreler de, baştan beri 1925 Kürt Hareketi’nin niteliği ve örgütsel yapısıyla ilgili olarak manipülatif söylemler geliştirdiği, aldığı gizli kararlarda açık bir şekilde görülmektedir. Dönemin “Genel Kurmay Başkanı’nın teklifi (30 Nisan 1925) ve Bakanlar Kurulu Kararıyla (30 Haziran 1925 tarihli yazısı) hareketin ismi ve niteliği ile isyanın iç ve dış basında bir Kürt hareketi olarak işlenmesinin milli çıkarlarımıza uygun olmadığı, bu nedenle hareketin irtica-i ve yerel bir hareket olarak adlandırılması kararlaştırılır. Böylece hareketin adı “Şeyh Said İsyanı”, niteliği ise “irtica” olarak” belirlenir ve kararname haline getirilerek yeni devletin ilgili birim ve kurumlarına gönderilir. Kararnamede, “İsyan ve irtica olayının basınımızda ve özellikle İstanbul basınının büyük bir kısmında genel bir Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış düşmanlara propaganda zemini oluşturduğundan… olayın büyütülmesi uygun değildir, isyanın ayrımcılıktan ziyade irticai cehalet ve aldatma neticesi olduğu zemininde yayın yapılması için gereğinin yerine getirilmesi…”
1925 Kürd Hareketi’nin örgütlü yapısına gelince; tecrübesizliğine, zayıflığına ve kadro yetersizliğine rağmen bu hareketi hazırlayan örgüt, #Kürdistan# İstiklal Komitesi’dir. Kürdistan İstiklal Komitesi, beş-altı örgütün birleşmesiyle kurulmuş şemsiye bir örgüt olup aslında Kürdistan Teali Cemiyeti’nin devamı niteliğindedir.
Başkanı Seyyid Abdülkadir olan Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC), 17 Aralık 1918’de İstanbul’da kurulmuş ve Kürdistan’da da birçok şubesi açılmıştı. KTC’in merkezi İstanbul’da olmasına rağmen, hükümet Kürdistan’daki faaliyetlerinden rahatsız olduğu için, 20 Temmuz 1920’de cemiyetin kapatılması kararı alınır. KTC gibi legal faaliyet gösteren Kürd örgütlerinin kapatılması, aydın ve siyasi şahsiyetler üzerindeki baskı ve tehditlerin artırılması, demokratik ve siyasal çalışmaların engellenmesi nedeniyle Kürdler illegal örgütlenmeye yöneldiler.
Bu amaçla ilk etapta Erzurum’da Cibranlı Halit Bey başkanlığında “Kürdistan Komitesi” illegal olarak kurulmuş. Bu dönemde, aynı zamanda parçalı bir durumda olan Kürt örgütleri arasında birlik çalışmaları da yürütülmektedir. Bu çalışmaların ilk adımı olarak “İstanbul Kürd Komitesi” ile “Erzurum Kürd Komitesi” birleşir, bunun yanı sıra “Teşkilatı İçtimaiye, Hêvî, Kürd Neşri Marif Cemiyeti, Demokrat Parti, Yusuf Ziya Bey’in Kürdistan İstiklali örgütü ve Kürdistan Sosyalistleri” de bu örgütün şemsiyesi altına girip “Miralay Cibranlı Halit Bey başkanlığında Kürdistan İstiklal Komitesi” adıyla yeni bir illegal örgüt kurulur.
Kendisi de bu örgütün bir üyesi olan ve o zaman Osmanlı ordusunda istihbarat yüzbaşısı olarak görev yapan İsmail Hakkı Şaveys’in anlatımına göre: “ Kürdistan İstiklal Komitesi 1921 yılında Erzurum’da kurulur ve kısa bir süre içerisinde altı büyük Kürd şehrinde örgütleme çalışmasına başlar.” Rus Konsolosu Pavloski’ye göre; bu örgüt, İstanbul Kürd Komitesi ile Erzurum Kürt Komitesi’nin birleşmesiyle Nisan 1922’de kurulmuştur. “Bağdataki İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından Aralık 1924 tarihinde hazırlanan “FO 371/10121” sayılı gizli raporda da: “Bu örgütün, İstanbul’daki KTC’nin devamı olup, hükümetin baskıları nedeniyle, 1921 yılında merkez karargahını İstanbul’dan Erzurum’a taşımış olduğu” belirtilmektedir. Söz konusu raporun devamında da, örgütün Kürdistan’daki şubeleri, şube başkanları, örgütü destekleyen aşiretlerin adları, öncü kadroları ve orduda bulunan taraftarları bir liste şeklinde belirtilmiştir.
Kürdistan İstiklal Komitesi olarak adlandırılan bu örgüt, farklı kaynaklarda bazı ufak değişikliklerle aynı anlama gelen farklı formatlarda da belirtilmektedir. “Kurdistan Merkezi Komitesi”, “Kürdistan Cemiyeti”, “Kürdistan İstiklal ve İstihlas Cemiyeti”, “Kurdistan Özgürlük Komitesi”, “Azadi Cemieti” ya da kısa adıyla “Azadi” olarak da adlandırılır. Yukarıda da belirtiğimiz gibi, örgütün birinci derecede iki lideri yakalandıktan sonra, Cibranlı Halit Beyin günderdiği mesajla Şeyh Said Efendi örgüt çalışmalarını yürütmek üzere sahaya iner ve gelişen olaylar Şeyh Said’i hareketin pratik lideri konumuna getirir.
Kürdistan İstiklal Komitesinin siyasi programı ve örgüt üyelerini belirten tam bir liste elimizde mevcut olmamakla birlikte örgütün, Kürdistan bağımsızlığını hedefleyen bir amaca, modern eğitim almış Kürdler, ulema tabakası ve aşiret liderlerinden oluşan ve halk tabakası içerisinde de önemli destek bulan bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. İşte 1925 Kürd ulusal hareketi, bütün eksik ve yanlışlarıyla birlikte bu örgütün öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bugün Kürdistan’ın bir parçası bağımsızlık referandumuna doğru gidiyorsa, bu kazanım, verilen tarihsel mücadelenin bir halkası olduğu ve torunlarının Şeyh Said’i mahcup etmediği anlamıma geliyor. 28 Haziran 1925 gecesi başta şehit Şeyh Said olmak üzere ölüme giden bütün yoldaşlarını rahmetle anıyorum.
Şehit Şeyh Said’in ölüm sehpasında sarf ettiği şu son sözleri de her mütevazi dava adamının rehberi niteliğindedir:
“Dünya hayatımın sonu geldi. Milletim için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız bizi düşmanlarımızın önünde mahcup bırakmasınlar.”[1]