1909’da dönemin egemen partisi İttihat Terakkici Jön Türk yönetimi tarafından Adana’da (Gilikya) 60 bine yakın Ermeni katledilir. Bölgeye araştırma-inceleme yapmak için giden yazar Zabel Yesayan, gördüklerinin kan donduran dehşeti karşısında olup bitenleri ifade edecek, yaşananları anlatacak sözcük bulamaz. Öylesine bir zulüm fırtınası estirilir ki, geride ateşler içinde yanan insanlar; küller içinde debelenen kadınlar; yaşanan vahşetin etkisini üzerinden atamamış, gözlerinden acı ve şaşkınlık okunan yetimler; kolu-bacağı baltalarla kesilen kanlı sancılar içinde kıvranan gençler vardır… Bu ifadelerden hiçbiri yine de yetmez, cehennem günlerinde Adana’da yaşananları anlatmaya. Zulmün dehşeti karşısında gözlerinde yaş, sesinde derman kalmayan; ekmek ya da yardım istemeyip sadece gözyaşı isteyen analar vardır… Kendi elleriyle çocuklarını öldürmek zorunda kalan kadınlar vardır… Ölümü umut olarak arayan insanlardır bunlar. Viran hale gelmiş Adana topraklarına gidilip bakıldığında eminiz ki tıpkı Zabel Yesayan gibi vicdan ve onur sahibi her kişi “gittikleri her yerde arkalarında büyük bir kan izi bırakırlar, hakimiyetlerinin ulaştıkları her yerde medeniyet gözden kaybolmuştur” notunu düşerdi.
Enver-Talat yönetimindeki Jön Türk hükümeti, tehcir (sürgün) olarak adlandırdığı ölüm yürüyüşlerinde, yüzbinlerce mazlum Ermeni’nin barbarca katledildiği ölüm tarlaları yaratır. Suriye çöllerinde aylarca süren sürgün yürüyüşlerinde bitap düşen, balta ve palalarla ölmeyenlerin açlık ve hastalıklarla öldürüldüğü sayısız ölüm kampı kurarlar. Sonra başka bir ülkede, Almanya’da yüzbinlerce Yahudi’yi katleden Hitler, İttihatçılardan ve Kemalistlerden aldığı kitlesel soykırım örneğini kurduğu gaz odalarında gerçekleştirir.
Osmanlı’dan, İttihat Terakkici Jön Türk yönetimine ve Kemalistlere uzanan yelpazede Türk devletinin bölge halklarına yaptıkları dün olduğu gibi bugün de zulmün sayfalarına “KAN LEKESİ SİLİNMEZ” diye dip not düşülebilir.
“Eğer siz Türk devletini ve zihniyetini tanımak istiyorsanız bir gün Kürt olun yeterlidir” der Nelson Mandela. Tarihleri boyunca “vatanın bölünmez bütünlüğü”, “sınır güvenliği”, “güvenli bölge”, “devletin bekası” gerekçesiyle işlenen soykırım ve katliamlarla yaratılmak istenen baskı altında, çökmüş, zulmün gölgesinde yitmiş halklardır. Dün Ermeni halkına yapılan bugün #Kürt halkı#na yapılmaktadır. Pençe-Kaplan adıyla başlatılan işgal ve katliam operasyonu için öne sürülen gerekçeler tahlil edildiğinde geçmişten günümüze asla sonu gelmeyen, bilinen ve geleneksel devlet argümanlarının bir benzeri oldukları görülecektir.
Günümüze dek gelen tüm hükümet (Osmanlı-Jön Türk-Kemalist) ve yönetimleri, bölgedeki ulus ve milliyetlerin tamamının (Rumlar-Bulgarlar-Romenler-Araplar-Ermeniler-Kürtler) devletin güvenliği açısından bir tehlike oluşturduğuna inanmış ve devletin ve de Türk ulusunun güvenliği açısından yakın bir tehlike olarak görüp işgal ve katliamlarının gerekçesi haline getirmişlerdir.
Dün, binlerle Ermenistan’ı insansızlaştırma operasyonlarına katılarak soykırım suçu işleyen işgalci Türk askeri bugün de teknik-teknolojik üstünlüğü arkasına alarak gözlerinde talan ve soygun hırsı, ağızlarında küfür ve tehditle #Kürdistan#’ı virane hale getirmek istiyorlar.
Dün yaşananlar nasıl ki unutulmadıysa bugün de DAİŞ ve faşist Türk ordusu tarafından Êzîdî Kürtlere yapılanlar asla unutulmayacaktır. Dün Ermeni halkının gecesini zulümle uzatanlar bugün de mazlum Kürt halkının gecelerini bombalarla kabusa çevirmek istemektedirler. Ancak her karanlık-uzun gecenin gündüzü, apaydınlık olur.
Dün, soykırım külleri altında yeniden doğuş tutkusunda tereddüt etmeyen Ermeni halkı gibi bugün de Kürt halkı bir an olsun tereddüt etmeyecektir. Zira özgürlük uğruna ölmeyi bilenler, yaşamayı çoktan hak etmişlerdir. Dün İttihat ve Terakki’nin Ermeni nüfusunun yok edilmesini amaçlayan politikası nasıl ki bilinçli ve planlı idiyse bugün de soykırımcı, İttihatçı, tahakkümcü Kemalist TC devletinin politikası planlı ve bilinçlidir.
Bugün Kürt halkı kaderine ve geleceğine karar verecek bilinçte, zulme karşı direnecek kararlılıktadır ve de işgale karşı savaşacak iradeye ve örgütlülüğe sahiptir. Ermenilerin en büyük şanssızlığı silahlı olarak örgütlenmiş Jön Türklerle, parçalanmış dağılmış Ermeniler arasında öznellik açısından var olan büyük eşitsizlikti. Ancak bugün Kürt halkı, o dönemki Ermenilerin durumunda değildir. Kendi öz direnme güçleri, irade ve örgütlülükleri ve savaş gelenekleri vardır. Sağlam ve güvenilir devrimci dostları ve yoldaşları vardır.
Bugün Kürt halkı sadece İttihatçı Türk ordusuyla savaşmıyor. Aynı zamanda NATO’ya karşı, uluslararası emperyalist güçlere ve uşaklarına karşı da savaşıyor. Kürt halkı ve Türkiyeli devrimciler çok iyi biliyorlar ki; özgürlük sözcüklerle elde edilmez. Sözler düşmanı yok etmez.
Biz iradesi kırılmak istenen halklar her zamankinden daha fazla özgürlüğe aittiz. Teslim olmayız ya kazanırız ya da özgürlük uğruna ölürüz. TC devleti bugün verili koşullarda Kürt ulusal özgürlük hareketiyle savaşıyor, fakat unutmamalıdır ki; sonraki bütün Kürt nesilleriyle de savaşacaktır. Unutmamalıdır ki; özgürlük uğruna savaşanlar zalimlerden daha uzun yaşayacaklardır. Zulmün daha fazla sürüp gitmemesi, yıkılıp gitmesi bizlere bağlıdır. Adalet insanları yüceltir kölelik ise alçaltır.[1]