#Kürt siyasal hareketi#nin kadınları toplumsal dönüşümün merkezine koymasının öneminin bir kez daha altını çizmek gerekir. İnsanlık tarihinin en stratejik hamlelerinden biri olduğu giderek daha çok anlaşılan bu hamle, sadece #Kürtler#in değil, Ortadoğu’da din adı altında diktatörlerce ezilen başta kadınlar olmak üzere, milyonlarca insana gösterilen çıkış işaretidir.
Toplumun yarısını oluşturan kadınların topluca kontrol altında tutulması, ereklerin kadınlar üzerinde tam yetkiyle donatılması, hangi sınıftan, etnisiteden, dinden, siyasi yelpazeden olursa olsun erkeklerin bu düzenleyişten yararlanmaktan vazgeçmeye yanaşmaması dünyanın ortasında kocaman bir insanlık sorununu bin yıllardır canlı tutmaktadır.
Erkeklerin küçük dünyalarındaki imtiyazlarından vaz geçmeyişi öyle basit bir konu değildir. Dünyanın diğer yarısını oluşturan bir nüfusu, fiziki güçlerini, yani zorbalıklarını kullanarak kendi çıkarları için kullanmaları, bunun bir sisteme dönüştürülmesi, dünyanın en eski, ve en vahşi sömürü sistemi olarak hala kadınların canını yakmaya devam etmektedir.
Bilinen bir hikâye vardır. Koyunun biri dereden su içmektedir, ona saldırmak için bahane arayan kurt, kendisinin üst tarafta olmasına rağmen “suyumu bulandırıyorsun” diye koyunu suçlaması ile “başın açık dolaşırsan erkek günaha girer” arasında hiçbir fark yoktur.
Binyıllardır bütün dini metinlerin erkekler tarafından, erkeklerin çıkarlarına uygun olarak yorumlanmasının, kadınların bu metinlere yaklaşılmasının yasaklanması bu sistemin devamlılığı için yaşamsal bir konudur. Bunun için bin yıllardır bu türden dini kılıflar uydurularak kadınlar baskılanmaya çalışılmaktadır. Cinsiyetsiz diye tanımladıkları tanrının, kadını erkeğin kaburgasından erkek için yaratan, öldükten sonra da huriler vadeden babaya dönüştürülmesi, erkekleri taraftar kılmanın en önemli stratejilerinden biridir. Yıllar önce Kuran’ı kadın bakış açısıyla yorumlayan Gonca Kuriş işte bu yasağı ihlal etmeye cesaret ettiği için öldürülmüştü.
Koca bir cinsi köle olarak kullanmak isteyen bu vahşi çağdışı barbarlık, din adı altında kadın bedenini kontrol etmek için sistemli ve sürekli olarak bahaneler üretir. Siyasal İslam bütün hiyerarşisini en üstteki lidere itaat/biat üzerine bina ederken, onun altında tüm erkekler, erkeklerin altında kadınlar ve diğer dinden insanlar, en altta da doğa/hayvanları pozisyonlandırır.
Siyasal İslam kültüründe liderin dışında fikir üretmek, tartışmak kabul edilen bir durum değildir. Dolayısıyla bir lider -Erdoğan’lar- seçip ona tapınmanın dışında, bu koca erkekler güruhunun politik anlamda hiçbir fikir beyan etme hakkı ve yetkisi yoktur.
Bu nedenle siyasal İslam’da kendisini bir şey yerine koymak isteyen bu erkekler yığınının konuşmaya yetkili kılındıkları tek alan, üzerinde hakimiyet kurmalarına izin verilen kadının bedenidir. Fikir üretme olanakları olmadığı için de büyük ölçüde aptallaşmış bu erkekler yığını, kendilerine tanınan tek haz alanı olan seksle kafayı bozduğundan, dünyanın en sapkın fikirlerini üretmede birer markaya dönüşürler.
Kendi iktidarları için erkeklerin emrine tüm kadınları verip, tüm toplum üzerinde sonsuz bir hakimiyet sağlamanın adına dini bir ambalaj olarak “Allah’ın kanunu” dedikleri Şeriat, İslam daha bağımsız bir yerden çalışan akademisyenlerce, bu hükümleri verenlerin insan (erkek) olması nedeniyle Allah’ın hükmü olmayacağı için reddedilmektedir. Erkekler yığının çıkarlarına uygun olarak yorumlanan hükümlerin “Allah’ın hükmü” olarak ambalajlanması, Siyasal İslam’ın bu konudaki en büyük icadıdır.
Bunu kalıcı kılmak için de kadının bedenin en üst noktası, yani beynini kontrol altına almanın peşindeler. İşte “kadın saçı”nin örtülmesi ile tariflenen bu durum, aslında kadının kafası/beyni yani düşünme gücünün kontrolünün talebidir. İddia ettikleri gibi Kuran’da saçın kapatılması ile ilgili direkt bir kayıt yoktur, tam tersine bu şekilde erkeklerin yorumlarına dayanmaktadır.
Buradan Kürt siyasal hareketinin kadınları toplumsal dönüşümün merkezine koymasının öneminin bir kez daha altını çizmek gerekir. İnsanlık tarihinin en stratejik hamlelerinden biri olduğu giderek daha çok anlaşılan bu hamle, sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu’da din adı altında diktatörlerce ezilen başta kadınlar olmak üzere, milyonlarca insana gösterilen çıkış işaretidir. Kürtlere en az bir elli yıllık sıçrama yaratma potansiyelini taşıyan bu durum, bu nedenle sadece kolonyalistleri değil, aynı çizgideki işbirlikçi Kürtleri de rahatsız etmektedir. Rojava projesinin başta akademi olmak üzere dünyada çeşitli platformlarda en çok tartışılan konu olması, buna rağmen bazı Kürt grupların bu projeyi karalamaya çalışmalarının nedeni de budur.
#Kürdistan# başta olmak üzere tüm Ortadoğu’da bu projenin devam eden domino etkisi bugün #Rojhilat#’ta Jîna’nın katlinden sonra Kürdistan’daki devinimin arkasındaki nedendir. İran’da tüm kadınların mücadelesine Kürdistan’dan ses verilmesi, elbette Kürt toplumunun daha eski tarihlerinden gelen kültürel kodlarını hatırlamanın da katkısıyla, kadınların toplumsal alanda açılan yeriyle, toplumun buna desteğiyle ilgilidir. Bu, elinde silah çatışan cesur Kürt kadınlarından bağımsız bir şey değildir.
Sonuç olarak, kadınlara değer veren her toplum kazanır, baskılayan değersiz kılan toplumlar kaybeder. Kadınların ve doğanın değerli ve özgür kılındığı bir din ancak inanılmaya değerdir. Diğeri sadece bir zorbalık ideolojisine dönüşecek, yozlaşacak ve kaybedecektir. Bu yüzden, kadınların eşit olmadığı hiçbir oluşum toplumun yararına değildir ve desteklenmemelidir.[1]
Jin Jîyan Azadî!