Kürt halkı ve Kurdistan coğrafyası faşist TC devletinin her biçimde ve her yerde hedefindedir. Faşizm o kadar derinleştirilerek yürütülmektedir ki TC tarafından her an her yerde insan yaşamına kast edecek, doğaya müdahale edecek biçimde kendisini örgütlemiştir. Bir buçuk aydan fazla bir süredir Kurdistan gerillaları medya savunma alanlarında ve faşizmin var olduğu her yerde Türk çetelerine karşı fedai tarzda, yaratıcı savaş ve gerilla taktikleri ile yoğun bir saldırı ve savunma savaşı yürütmektedirler. Tabi bu savaş neredeyse yarım asırdır sürdürülmektedir yani yeni olan bir şey değildir. Yeni olan özel savaş olarak kullandıkları taktikler, yöntemler, tekniklerdir.
Kırk yılı aşkındır Kurdistan gerillaları yürüttükleri özgürlük mücadelesinde çok büyük bedeller vererek önemli deneyim ve tecrübeler kazanmışlar, büyük başarılar, kazanımlar yaratmışlardır. Yani faşist, ahlak tanımayan, kuralsız, pervasız düşman karşısında bu amansız savaşta her gün yeniden güçlenerek çıkmışlardır. Ve aslında bununla varlığını koruyabilmişler, büyümüşler, güçlenmişlerdir. Kürt halkıda Kurdistan dağları gibi asi, heybetli, eğilmez, yenilmez gerillalarıyla, aslında kendi evlatlarıyla varlığını sağlamış, güçlenmiş ve özgürlük mücadelesinin temel değerleri haline gelmişlerdir. Düşmanın bütün saldırılarına, irade kırma, onursuzlaştırma savaşlarına rağmen halk kendinden bir parça olan gerillalarına her zaman sahip çıkmıştır, yanında durmuştur, mücadeleyi en zor koşullarda bile yürütme yolunda olmuştur. Özellikle kadınlar, analar kendi kanından, canından olan evlatlarının dağda, zindanda, savaşta, açlık grevinde yani mücadelenin en zorunlu anlarında hep yanlarında olmuşlardır. Bu anlamda gerçekten Kürt halkının, gençlerin ve kadınların, anaların emeği çok büyüktür ve tartışmasızdır. Tabi içinden geçtiğimiz yeni mücadele süreci açısından bu emeği sahiplenmenin, arka çıkmanın her dönemden daha fazla olması gerektiğini de hatırlatmak gerekir ki zaten bu halkımız tarafından bilinen bir durumdur.
Yine bu savaşta özellikle amansızca yürütülen gerilla direnişinin yanında, Kürdistan doğası da yoğun bir mücadele içerisindedir. Bu savaş o kadar çirkin bir hal almış ki medya savunma alanlarında günde 450 ton ağaç kesmekten tutalım, Dersimde orman yakmalara kadar, Kobanede akarsuların önünü kesip bütün bir coğrafyayı, insanları susuz bırakmaktan tutalım da hayvanlara bomba bağlayıp gerillanın kaldığı yerlere gönderip patlatmaya kadar ahlaksızca ilerlemiştir. Düşmanlık Kürtlerin dağına, taşına, ağacına kadar vardırılmış. Aslında biliyoruz Kürt özgürlük gerillasıyla yürüttükleri bu savaşta bekledikleri sonucu alamayınca artık önüne ne geldiyse, kim çıktıysa hıncını ondan çıkarmakta bu düşman. Bütün bunlar tabi ki özel savaş yöntemleridir. Düşman kirli özel savaş planlarıyla ormanları yakarak, ağaçları keserek, her gün kimyasal silahlarla toplumun yaşam yerlerine veya buralara yakın yerlere saldırarak insanları evinden, yurdundan emekte. Bütün bunlar karşısında insanlar, toplum ne yapacağını biliyor aslında. Bu yaşananları durdurmanın tabi ki yolları vardır. Başta var olan sistemi kabul etmemek red etmek gerekiyor. Bu toplumu yöneten partilere, şahıslara karşı yüksek sesle yeter demeleri gerekiyor. Özellikle gençler korkusuzca hesap sorabilmeli, bu vatan bizim öyle peşkeş çekemezsiniz talancılara diyebilmeli. Bunun PKK ile PKK yandaşlığı ile de bir alakası yok bu da iyi anlaşılmalı. Yani yaşadığın yer, evin, toprağın elden gidiyor. Sen kalkıp toprağının, yaşadığın yerin, evinin, köyünün talan edilmesine karşı çıkacaksın kimse bunun için sana suçlusun diyemez çünkü bu istediklerin senin en doğal insani hakkın. Size, sana zulüm yapılıyor köyünden sürülüyorsun, sana, size yabancı, yaşayamayacağın hatta ekonomik olarak geçinemeyeceğin, nefes alamayacağın şehirlere göç etmen dayatılıyor. Sen, siz sadece buna karşı çıksanız , bu gerekçelerle ayaklansanız bile bu hükümet geri adım atmak zorunda kalacaktır.
Güney Kürdistan da Türkiye devletinin saldırılarından dolayı köylerin yüzde ellisi, altmışı boşaltılmış durumdadır. Güzelim cennet gibi köyler insanları olmadan virane gibidir. İnsanları da aslında köylerinden uzakta bê çare, yetim, kimsesiz gibidirler. Kendi köyünde kalıp yaşayabilse şehir denen uygarlığın canavarına yem olmaktan kurtulacak. Köyünde kalsa hayvan besleyebilecek, bahçe ekebilecek, havası, suyu zaten temiz ve doğadan gelmekte yani hiçbir şeye ihtiyacı olmadan derler ya bê minet yaşayacak, geçinip gidecek.
Ama yok hem faşist, soykırımcı, Kürt düşmanı, doğa düşmanı Türk devletinin ve çetelerinin yolunu açacaksın saldırtacaksın, işgal edilmesine yol açacaksın bununla da kendi insanını yersiz, yurtsuz bırakacaksın. Hem vicdanı olanların, insanlığın utanç duyacağı ahlaksız, ölçüsüz bir biçimde vatan dediğin yerin doğasının talan edilmesine, yakılıp yıkılmasına göz yumacaksın sonra da ben hükümetim, devletim, toplumun yöneticisiyim diyeceksin. Bunu hiçbir Kürt insanı kabul etmez. Sen geleceğe miras bırakıyorsun. Bir 50 ya da 100 yıl desek çok uzak bir tarih olur. Bu gün bile bir yaşında çocuk büyüyüp 20 yaşına geldiğinde yani 20 yıl sonra bu günlerde yaşanan tarihi örenip bildiğinde bu hükümet hakkında neler düşünür. Bıraktığınız miras ne olacak geleceğe.
Toplumumuz da şunu bilmeli gelecek yarınlarda çocuklarının, torunlarının büyüyüp kendilerini lanetlememelerini istiyorlarsa bugün üzerlerine düşen görevleri var. Bu görevlerini yerine getirmeliler. Özellikle düşmanın ekonomik, sosyal, siyasal, toplumsal, askeri kısaca yaşamın her alanda kuşatmasına bugünden sonra arık dur diyebilmeliler. Her yanının düşman güçleriyle sarılı Güney Kurdistan da artık işgalcilerin kendilerine yaşam alanları bulamamaları gerekir. Özel savaş taktik ve yöntemleri karşısında kendi toplumsallığımızı korumalıyız, coğrafyamıza sahip çıkmalı, atalarımızın kemiklerinin yattığı topraklarımızdan düşmanın ayaklarını kesmeliyiz. En azından bunu gelecek nesillerin bizleri onurla, gururla ansın diye yapabilmeliyiz.[1]
Solin Bahar