Ali öğrenciydi. Henüz yeni başlamıştı ortaokula. Okulda yeni bilgiler öğreniyor ve bu bilgilerle geleceği anlamlandırmaya çalışıyordu. Şehirde olan bitenlerden biraz haberdardı. Bazı bilgileri okulda, bazılarını mahallede öğrenmişti. Cenaze törenine katılmış, daha sonra evine dönmüş, bir daha da evden çıkamamıştı. Bir gün önce, yani 23 Aralık günü katliamcılar Ali Traş’ın evini basmışlardı. Ali’nin annesi Döne, telaş ve korku içindeydi. İlk olarak içeri girenler, evde bulunanları dikkate almadan, evin içinde arama yapmaya başladılar. Evin altını üstüne getiriyor, bu arada durmadan evdekileri zorluyorlardı;”Evinizde silah varmış çıkartın. ” diye. Evlerine yapılan bu baskın esnasında, saldırganların şefi olan muhtar, yaptıklarına karşı çıkan Ali Traş’ın annesine, ”Senin yerin Moskoftur” diye hakaret etmiş, onu iterek yere düşürmüştü. Evde bulunan bir kırma tüfeğini ilk aramada bulmuş ve el koymuşlardı. Ancak bununla yetinmiyor, başka silahların da olduğunu iddia ederek onların çıkartılmasını istiyorlardı. Zaten silahları çıkartırlarsa, arama yapmaya gerek kalmayacağını söylüyorlardı. Uzunca bir süre,
saldırganlar silah aramayı sürdürmüş, ancak ilk arama da alınan kırma tüfeğinin dışında bir silah bulamamışlardı. Onu alan saldırganlar diğer evlerde silah araması yapmak üzere ayrılmışlardı. Ali Traş’ın evinde gasp edilen bu tüfek bir gün sonra yapılan katliamda, insanların öldürülmesinde kullanılan silahlardan birisiydi. Belki de Ali Traş’a bu tüfekle kurşun sıkılmıştı. Alevilerin evlerinde silah araması yaptıkları günden bir gün sonra esas katliam başlamıştı. Döne’nin evi de katliamın hedef evlerinden birisiydi. Döne Traş bir gün önce evine yapılan saldırıdan rahatsız olmuş, yüreği ağzına gelmişti. Kaçıp gitmeyi düşünüyordu ancak bu durum o kadar kolay değildi. Nereye kaçacaklardı? Nasıl kaçacaklardı? Burada evlerinde oturuyorlardı. Evlerinden çıktıklarında yolda yolakta yakalanırlarsa ne yapabilirlerdi? Bu ve benzeri sorular Döne’nin evinden ayrılmasını zorlaştırıyordu. Bu kararsızlık içinde sabah olmuştu. Döne ilk olarak dünden gelen kaygılarıyla etrafını gözetlemeye, mahallede ne olup bittiğini anlamaya çalıştı. Mahallenin mahşeri bir görüntü ve gürültü içinde olduğunu görünce, dün yaşadığı korku bir kez daha yüreğine doldu. Korkusunu kızı Ayşe’yle paylaştı. Ali Traş annesi Döne ve kız kardeşi Ayşe’yle birlikte, dikkatli olmaya, evlerinin kapısını kilitlemeye, evden çıkmamaya, saklanmaya karar verdiler. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Döne evde kimse olmadığı görüntüsü vererek kurtulabileceğini sanmıştı. Katliamcılar ise sırayla evleri basarak geliyorlardı. Birazdan kendilerinin evine saldıracakları anlaşılıyordu. Evlerine uzaktan silah sıkıyorlardı. Hatta attıkları ateşlerle evin bir tarafı yanmaya başlamıştı. Kaçmak tek çare olarak görünüyordu ve hemen kaçmalıydılar. Bunun üzerine Döne, çocuklarını toparlayarak hemen evden ayrılmanın derdine düşmüştü. Önce çocukları içerden çıkartarak kapıyı kilit ledi. Hızla biri bir diğerini beklemeden koşmaya başladılar. Etraflarına bakmadan kaçıyorlardı. Döne, komşularından birisini görmüştü, seslendiler birbirlerine. Döne’nin oğlu Ali de yanlarındaydı. Tekrar kaçmaya devam ettiler. Önde Ali, ortada kız kardeşi Ayşe, anneleri Döne en arkada koşuyorlardı.
Karşılarına çıkan can alıcılar, Ali’yi gördüklerinde, “Yakalayın, bir komünist kaçıyor!” diye bağırdılar. Ali’yi yakalamak için kovalamaya başladılar. Kısa sürede Traş ailesinden Ali’yi yakaladılar. Ötede abisinin yakalandığını gören Ayşe, hızla yön değiştirerek başka bir sokağa kaçmaya yöneldi. Annesi de ayrı bir sokağa kaçmıştı. Böylece üç kişi birbirlerinden kopmuşlar, Ali yakalanmış, diğerleri kaybolmuştu. Ali, henüz çocuk denecek yaşta, on bir yaşındaydı. O hiçbir kötülük yapamayacak kadar pırıl pırıl bir çocuktu. Ancak katliamcılar için bunun hiçbir önemi yoktu. Ali’yi yakalayanlar, kaçarak kurtulamayacağını söylüyorlardı döverek. Sanki Ali’nin kaçmasını gerektiren bir suçu varmış da ondan dolayı kaçıyormuş gibi. Ali’yi yakalayanlardan dördü, onu bir tutsakmış gibi derdest ederek bir eve götürdüler. Sonra neler olduğunu Ali’nin cesedinden ortaya çıkan gerçekler, bize anlatmaktadır.
Kazanda insan kaynatmak… Ali götürüldüğü evde kurşuna dizilmişti önce. Bedenindeki kurşunlar bunu gösteriyor. Belki de kurşuna dizerlerken, Ali acı çekmiş, onlarsa gülmüşlerdir, doğal olmayan bir zevk alarak. Ali’yi bir bodruma taşımışlar, yarı ölü halde iken. Oradan kol ve bacaklarını kesmişler, kestikleri uzuvlarla birlikte bir kazana koyup kaynatmışlar cesedi. Ali’yi kim öldürdü? Kim yaktı onu? Kolları kesilirken mi öldü? Bacakları kesilirken mi? Kurşunlanırken mi öldü? Kolları kesilirken duyduğu acıyı nasıl ifade ediyordu? Kim dinledi, kim duydu onun acısını? Kaç defa anne diye çığlık attı? Kaç defa anne diye inledi? Biri kolunu tutarken diğeri balta mı salladı omuzuna? Ali’nin hangi kolu kesildi önce? Bacaklarını kesmek için ne kadar balta salladılar? Nasıl dayandı Ali o kadar acıya? Akan kan nereleri suladı. Elsiz kolsuz ayaksız ne yapıyordu? Ne diye bağırdı Ali? Hangi sözcükler döküldü dudaklarından? Kazana konurken sağ mıydı? Ali kazana konduğunda ateşi yakmak kolay olmuş muydu? Mesela bir insanı kaynatmanın ateşi yakılırken, sigara ateşi gibi mi yakılır? Ya da aynı ateşle birde sigara yakılmış mıydı? Ali’nin annesi Döne, bunları bilememenin dehşetli acısını duydu, yüreğinde yıllarca.
Döne Traş’ın Ali’yi bulması… Döne ana kaçarken, herkesin sığındığı Yol Su ve Elektrik (YSE) binasına giderek orada barınmaya çalışmıştı. İçi rahat değildi. Duramıyordu, yerinde. Ali’nin yaşadıklarından haberi yoktu. Ancak içi içini yemekte, sanki ona ayan olmaktaydı olan biten. Bekleyemedi, birkaç saat içinde, çıktı sığındığı YSE binasından. Geldi tekrar oğluyla birbirlerini kaybettiği yere. Buldu canavarları. Ve dayattı “oğlumu verin” diye. Önce fazla sorun etmediler, başlarından savmaya çalıştılar. Yakalarını bırakmadı, Döne ana. Ayrılmadı, yanlarından. Üç bucuk saat birlikte dolaştılar. Onlar katliamlarını yaparlarken Döne onlardan oğlunu istemeye devam etti. Oğlunu istediği katiller Döne ana için Kürtçe “Bu orospu’ya bir kurşun sıkalım yoksa bizi yakar.” dediler. Buna rağmen vazgeçmedi oğlunu istemekten. Döne ana bir ara pazarlık yapmaya çalıştı, kan alıcılarla. “Verin oğlumu, size evimin tapusunu vereyim. ” Dedi. Tek mal varlığıydı evi. Onlar güldüler, bir ananın bu masum ve temiz duygularına. Nasıl olsa zaten Döne’nin evine el koyacaklar, o evi gasp edeceklerdi. Döne’nin bunu bilmeyen iyi niyetli ve safiyane duygularına gülüyorlardı. Daha fazla bu kadınla uğraşmaya gerek yok diye düşündüler ve açıkladılar, yaptıklarını. “Oğlunu kurban ettik” dediler. Ne kadar kolay, ne kadar rahat söylüyorlardı. Oysaki Ali, Döne’nin, bir annenin, kıymetlisiydi, nazlısıydı. Saçlarını okşamaya doyamadığı biricik oğluydu. “Bunlar nasıl insan” diye geçirdi aklından. “Bunların çocukları yok mu” diye sordu içinden. Hiçbir önemi yoktu. Değil mi ki oğlu Ali’yi öldürmüşler artık bunlardan bir şey beklemenin anlamı yoktu. Döne Ana, onlardan ayrılarak, kendi başına aramaya başladı oğlunu. Bulamadı, bulamıyordu, oğlunu, biricik Ali’sini. Döne deli gibi, bir boşlukta yaşamaktaydı sanki. Oğlunun cesedini ararken korkuyordu aynı zamanda. Bir komşusunun evine sığındı. Orada üç gün kaldıktan sonra evine gitti, evinin yanmış ve yağmalanmış olduğunu gördü. Yanmış evinin içinde dolaşırken, Ali’nin beyaz gömleğine rastladı. Aldı kokladı, koynuna sakladı. Ağladı saatlerce. Evini ne zorluklarla yapmışlardı. O günler geçti gözünün önünden. Bütün emeği zay olmuş, ayaklar altındaydı. Ali’nin öldürülmesinden dört gün sonraydı. Oğlunun cesedini bulmaktan umudunu kaybetmişti ve Maraş’tan ayrılmaya hazırlanıyordu.
Bir komşusunun bodrumunda buldu Ali’sinin parça parça kaynatılmış ölü bedenini. Kocaman bir kazanın içindeydi. Ali’nin cesedi kendi kanında kaynatılmış, kazanın içini karartmıştı. Döne, Ali’sinin bedenine sarılamadı. Cesedini kucaklayamadı. Ve normal ölüm kurtuluşun adı olmuştu Maraş katliamında. Doğrusundan bir ölüme razı edilmişti herkes. Kazanda bir genç çocuğu, kendi kanında kaynatarak öldürmek, tarihten de çok rastlanan bir vahşet değildir. Maraş katliamı böyle bir öldürme biçimiyle de tarihe yazılmış oldu. Ali’nin katilleri yargılama sonrasında delil yetersizliğinden beraat ederek kurtulmuşlardır. “Gidin bir daha katliam yapın” denircesine. Yani bu vahşeti yapanlar, Ali Traş’ın katilleri, cezasız kalmışlar bu katliam faili meçhul kalmıştır. Ali Traş’ın bu durumuna yakılan ağıtlardan birisinde,
“Kara kazanı çattılar
Bebekleri gaynattılar
Heral bizi kesiciler” diyordu Ali’nin yakınları olan yüreği yanık analar.[1]