Rivayet edilirki , Büyük İskender hocası Aristotales ile sohbet ederken, ona sormuş: ''bir ülkeyi tamamen yokedebilmek için ne yapmalı, Aristotales ise cevap olarak: kütüphaneleri yakmalı demiş. Rivayet bu, ne kadar doğru, bilinmez ama İskender, Pers şehri Persepolis'i ele geçirdiğinde, ilk olarak şehrin kütüphanesini yakmış. Yine İskender'in kurduğu kent İskenderiye'de M.Ö. 3. yüzyılda kurulan ve kaynaklara göre 900 bin cilt el yazması barındırdığı rivayet edilen kütüphane de yakılıp yıkılmıştır. Yakanların kimliği ise hala muamma ve tartışma konusudur. Böyle kütüphaneler bir kültür mirasıdır ve belleğin önemli bir halkasını oluşturur. Zira bir toplumu yok etmenin en iyi yolu kültürünü yoketmektir. Geçmişi olmayan bir toplumdan bahsedilemez. Tarihte egemen uluslar zaptetikleri ulusların kültürlerini yoketmek için tarihi eserlerini, kütüphanelerini, evlerini yakıp yıkmışlar. Yıkılan değerlerin yerine de, kendi değerlerini inşa etmişler. Bunun bir diğer adı nereden bakarsak bakalım 'asimilasyondur'. Biz #Kürtler#e tanıdık gelen bir tarih aslında 'istila tarihi'. Yıllarca yakılıp yıkılan köyler, yasaklanan, engellenen kitaplar, kasetler, engellenen ibadetler, unutturulmaya çalıştırılan bir dil sanırım bir kültürün nasıl yokedilmeye çalışıldığının genel örnekleri olacaktır. Biz Kürtler hala arşivleme sorunları ile uğraşırken, bir yandanda tarihimizin bize emanetlerini, istiladan kurtaramamaktan dolayı gözyaşı döküyoruz. Hasankeyf'imiz, #Dersim# ziyaretlerimiz, yazılamayan kitaplarımız, söylenemeyen şarkılarımız…
Peki her toplum için önemli olan bellek, biz Kürtler için neden daha çok önemlidir ? Bu sorunun yanıtını hiç yoruma girmeden Kültür bilimcileri olan Jan ve Aleida Assmann'ın bellek teorilerinde arayalım. Jan Assmann'a göre toplumlara ait bir bellek yoktur, ama toplumlar üyelerinin belleğini belirler. En kişisel anlar bile sadece sosyal grupların iletişimi ve etkileşimi üzerinden oluşur. Sadece başkalarından öğrendiklerimizi hatırlamayız, aynı zamanda onların anlattıklarını, anlamlı diye vurguladıklarını ve yansıttıklarını da hatırlarız. Herşeyden önce başkaları tarafından sosyal açıdan belirlenmiş anlamları bağlamında algılarız. Çünkü 'farkındalık' olmadan hatırlamak mümkün değildir. Şimdi bellekleri ayrı ayrı kategorilerde tek tek inceleyelim.
Sosyal bellek
Sosyal bellek araştırmalarının yaratıcı olan Sosyolog Maurice Halbwachs özellikle 12 ve 25 yaşları arasındaki bireylerin belleklerinin alım kapasitelerinin daha güçlü olduğunu ve bu yaşlar arasında yaşadıkları deneyimlerin, bütün kişisel gelişmelerinde önemli bir etki bıraktığını belirtir. Bireysel bellek sadece kendi kısıtlı sürecinde değil aynı zamanda ileriki kuşakların bellekleri içinde bir ufuktur. Bir kere edinilen kuşak kimliği artık değiştirilemez. Halbwachs'a göre sosyal olmayan hiçbir bellek yoktur, insan ne hatırlıyorsa, hatırlanan şeyler başkalarının anlatımları ve hatırlamaları ile bağlantılıdır. Halbwachs indüviduel bir belleğin olmadığını söyler, belleğin bütün formları sosyal bağlantılıdır.
Her 'ben' her zaman kendi kimliğinin önemli temellerini taşıyan bir 'biz' ile bağlantılıdır. Bireyin dahil olduğu değişik 'biz-grupları' heterojen bir üyeliğin yelpazesini yansıtır. 'Biz-gruplarına' dahil olmak istemsizdir. Şöyleki hangi aileye dahil olacağımızı yada hangi kuşağa, hangi etniğe dahil olacağımızı kendimiz seçemeyiz. İnsanın doğumundan sonra kendi yetenekleri ve ilgi alanlarına göre dahil oldukları üyelikler vardır. Bir koroda şarkı söylemek, politik bir partiye üye olmak gibi. Bunların tamamı kişisel istemlere göre gelişir. Aile ile arkadaş gibi küçük 'biz' gruplarında ve ulus gibi büyük 'biz 'gruplarında hatırlama, hatırlanacak olan olguların bıraktığı duygusal izlere bağlıdır. Bellleklerde seçilen hatırlamalar bireylerin aidiyetini, grupların kimliğini güçlendirir. Bir toplumun hafıza dinamikleri nesillerin değişimleri ile belirlenir. Her kuşak değişiminde ( yaklaşık 30 yıl süren) bir toplumun bellek profili belirgin olarak diğer kuşağa kaydırılır. Kuşak değişimi dönüşüm ve belleklerin yanilenmesi açısından çok önemli bir anlam taşır. Ayrıca üzücü ve travmatik hatırlamaların sonraki kuşakların üzerine olan etkisinde de büyük rol oynar. (önceden işlenmiş suçların, gelecek nesiller tarafından kabul edilmemesi, kürtlerin mücadele örneği)
Kollektif bellek
Kollektif bellek kavramı Halbwachs tarafından 1920'lerde kullanıldığından bu yana içinde her zaman çelişki ve yanlış anlamaları barındırır. Halbwachs sosyal belleği mistik bir katılıma değil de, anlatımlara, canlandırmalara ve değişimlere dayandırır. Kısacası iletişimlerden oluştuğunu ifade eder. Sosyal belleğin yanında bir de kollektif bellek vardır ki temelini iletişimsel alışverişlerden değilde, kültürel sembol ve simgelerden alır. Halbwachs bu terimle bir grubun belleğini kasteder. Tabi bunun içerisine sadece onların bilgileri değil, onların dünyaları ve geçmişlerinin anlamları da dahildir. Kollektiv bellek evrensel tarihsel bir bellek değildir. Bir kollektife, bir topluluğa ve topluma bağlıdır. Yani bağlı olduğun grubun ortak belleğini taşırsın. Grup dağılırsa , kollektif bellekte kaybolur. Sosyal bir grup kollektif bellek olmadan varolamaz ve ikiside birbirine bağımlıdırlar. Bir grubun bireyleride kollektif belleği etkiler. Çünkü onların seçici kararları, hangi olayların bağlı bulundukları grup için önemli ve anlamlı olduğunu belirler. Buna göre neyin kollektif belleğe alınacağı belirlenir. Kollektif bellek tartışmalarına katılanlardan biride yazar Susan Sontag'tı. Sontag kollektiv belleğin olmadığını ve her belleğin bireysel olduğunu ve yenilemeyeceğini savunur. O'na göre bellek ait olduğu insanla birlikte ölür. Kollektiv bellek olarak bilinen ne varsa hatırlamalara dayalı değildir, bilakis bir sözleşmedir: ki önemli olan, bu tarihi belleğimize yerleştiren görüntüye dayalıdır. Ideolojiler kendi gerçeğinin görüntü arşivini yaparlar. Onlar düşüncelerin genel anlamlarını çoğaltan temsili görüntüler içerirler ve buna bağlı olarak öngörülebilir düşünce ve duygulara neden olurlar. Aleida Asmann'ın Sontag'ın bu düşüncelerini şöyle yorumlar: Sontag'a göre bir toplum bir iradeye bağlı kalmaksızın karar verebilir. Bir toplum bir ruhları olmadan düşünebilir, dilleri olmadan konuşabilir (buradaki dil biyolojik dil anlamında belirtilmiştir) ama bellekleri olmadan hiç birşey hatırlayamazlar. Sontag kollektif bellek yerine ideolojilerden bahseder. Kollektif bir bellek için fotoğraflar ve politik semboller önemlidir. İdeolojiler insan belleği üzerinde, onlar için belleği avantajlı bir yöne götüren güçlü bir manupulatif karakter oluştururlar. Onların öncelikli düşüncelerine göre öncelikli iletilmesi gereken görüntü ve sembollerin etki gücünü politik gereklilikler için kullanırlar.
Kollektif ve sosyal bellek arasındaki farklar
Sosyal bellek ile kollektif bellek arasındaki en önemli farklılık, sosyal belleğin kısa ömürlü olmasıdır. Sosyal belleğin tersine kollektif bellek stabildir ve uzun zaman aralığında varlığını sürdürür. Kalıcı ve kalıcı olmayan bellek arasındaki bu farklılıklar bellek araçlarına bağlıdır. Sosyal belleğin en önemli aracı konuşmadır.Bu bellek kominikatif alışveriş ile hayat bulur. Sosyal bellek grupların deneyimleri ve onların alışverişleri kadar vardır. Taşıyıcının ölümü halinde her defasında kaybolur. Bunun tam tersine kollektif bellek daha güçlü bir formdadır. Kollektif bellekte mental görüntüler İkonlara, anlatımlar, ikna güçleri ve duygusal etki güçlerinin yüksek olduğu mitlere dönüşür. Onların ne kadar kuşaklara aktarılacağı grupların hedefleri ve ihtiyaçları ile belirlenir. Devamlılıkları taşıyıcıların ölümlerine bağlı değildir.
Kültürel bellek
Bellek sadece sosyal değildir aynı zamanda kültüreldirde. Sosyal ve kollektif belleklerin yanısıra kültürel bellek adı verilen bir bellektende sözedilebilir ve bu bellek uzun vadeli bir bellektir. Aleida Assmann kültürel belleği fonksiyon ve depolama belleği adı altında iki bölümde inceler. Depolama belleği kültürel bir arşivdir ve belli bir oranda eski çağlardan kalma material kalıntılarını saklar. Depolama belleğinde saklanan belgeler foksiyon belleği tarafından seçilir, değerlendirilir, yorumlanır ve yayılır. Depolama belleği bir nevi koruma sistemidir, fonksiyon belleği ise tartışma sürecini oluşturarak, depolanan materyali hazırlar ve unutma sürecini engeller. Depolama belleğine arşivleri, fonksiyon belleğine ise müzeleri örnek verebiliriz. Belleğin bu iki formu kültürel bellek için önemlidir.
Kültürel bellek bir bireyin hatırlamalarından oluşmaz. Bilakis metinler, semboller, görüntüler ve olgularlardan oluşur. Kültürel bellek Kütüphane, okul, tiyatro, kilise,cami, sinegog gibi kurumlara, molla, papaz, haham,şeyhler gibi temsilcilere ihtiyaç duyar. Kurumlar, medya ve spealistler olmadan kültürel bir bellek imkanlı değildir. Kültürel bellek aralıksız bir bakıma ihtiyaç duyar. Bundan dolayı manipule edici ve yok edilebilirdir. Kültürel bellek bize yaşam ufkumuzun ötesinde ölümsüz bir mekan bırakır. Assmann'a göre sınırlı yaşam bilgilerleriyle başedebilmemizi sağlar.
Sonuç
Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için belleğinin olması gerekir. Belleksiz bir toplumun varlığı sözkonusu bile olamaz. Belleğin korunması için inançların yaşatılması, tarihi yapılarının korunması, kütüphane, tiyatro ve okullarının olması gerekir. Sözli kültürünün devam ettirilmesi, görsel arşivlerinin olması gerekir. Bu daha çok film demektir. İşte bunların hepsine biz Kürtler'in ihtiyacı var. [1]
ELİF SONZAMANCI