(Kurtuluş Savaşı sırasında #Urfa#'da ellerinde silahlarıyla #Kürt# Direnişçiler görülüyor. Bu fotoğrafı ilginç kılan ise arkada en sağdaki direnişçinin bir kadın olması.)
Türk tarih yazımında 1919-1922 yılları ‘Türk Kurtuluş Savaşı’ ya da özgün adıyla ‘Milli Mücadele’ şeklinde geçer. Türkiye’de esas olarak bu yıllarda batıda Yunanlılar, doğuda ise Ermenilere karşı bir savaş sürdürülmüştü. Kürtler bu savaşa oturdukları toprakların işgal edilmesi nedeniyle, Mustafa Kemal’in başında bulunduğu ve Heyet-i Temsiliye adıyla bilinen kurulun çalışmalarına ve Müdafaa-i Hukuk ile Kuvayı Milliye müfrezelerine katılmışlardı. Mustafa Kemal, bu dönemde, özellikle etkin Kürtleri ve onların silahlı güçlerini savaşa katabilmek için yoğun çaba harcamıştı. 1916′da tanıdığı Kürt Beylerine özel mektuplar yazdı ve onları, dünya savaşı başlamadan Müdafaa-i Hukuk’a katılmaya ikna etti. Bu yıllar Mustafa Kemal’in ve Milli Türk Hareketi’nin Kürt motifini aralıksız kullandığı yıllardı ve Kürtler de bu savaşta bir motif olarak yer alacaklardı.
‘Kürtlerin hukuk-u millisini’ savunmayı amaçlayan Vilayet-i Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 1918′de İstanbul’da bazı Kürt aydın ve politikacılarının desteğiyle kuruldu ve ‘şark vilayetleri’nde milli mücadele propagandaları yapılmaya başlandı. 23 Temmuz 1919′da Erzurum Kongresi’ne ve 4 Eylül 1919′da Sivas Kongresi’ne katılan Kürtler, Mustafa Kemal’in yoğun ilgisiyle karşılaşmış ve haklarını bu görüşmelerle garanti altına almışlardı. Nitekim Mustafa Kemal, daha sonra Kürtlere de duyuracağı, 29 Ekim 1919′da Amasya’da, İstanbul Hükümeti’nin Bahriye Nazırı Salih Paşa ile yaptığı görüşmede ve imzalanan protokollerde ‘Kürtlerin serbestçe gelişmesinin sağlanması’nı, ‘ırkî ve içtimaî’ haklarının tanınacağını taahhüt altına alıyordu. 23 Nisan 1920′de Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu arka planı yansıtıyordu. Mustafa Kemal, meclis çıkışı Kürt ileri gelenlerinin koluna girerek fotoğraf çektiriyor, Kürtlerin milli kıyafetleriyle meclise gelmesini istiyordu. Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey, meclis kürsüsünden ‘Ben Kürdoğlu Kürdüm’ diye konuşuyor ve Mustafa Kemal, ‘Bu vatan Türk ve Kürtlerin ortak vatanıdır’ diyordu. TBMM Reisi sıfatıyla El Cezire Komutanlığı’na Mustafa Kemal imzalı talimatların birinde Kürtlerin oturdukları yerlerde onlara bölgesel yönetim verileceği ve haklarının meclis korumasında olduğu yazılıyordu. Bu yoğun tekrar karşısında Kürt liderler, Fransız ve İngiliz temsilcilerinin manda tekliflerini reddetmiş ve ‘haklarının yeni hükümette temsil edileceğini’ savunmuştu. Belki de bu heyecan ile Maraş, Antep ve Urfa gibi Kürt illeri merkezî hükümetin herhangi bir yardımı olmaksızın büyük fedakarlıklar ile ‘düşman işgalinden’ kurtarılmıştı. Ancak savaş sonrası, Kürtlere özerk yönetim yerine ‘Türk olma hakkı’ uygun görülmüştü ve Mustafa Kemal verdiği hiçbir sözü yerine getirmeyecekti..[1]