Mustafa Kemal ve Dersim'in Mebusu Diyap Ağa (22 Mart 1921). Diyap Ağa, Dersim'in ileri gelenlerinden etkili bir Kürt aşiret lideriydi. Mustafa Kemal ile Sivas Kongresi'nde tanışmışlardı. Kürt liderleri yanına çekmek isteyen Mustafa Kemal ile sıkı bir dostluk kurdular. İlk TBMM'de mebus olarak Mustafa Kemal tarafından seçtirildi (Bu dönemde Koçgiri İsyanı patlak vermişti). Soyadı Kanunu'yla birlikte Yıldırım soyadını aldı. Meclisteki ateşli konuşmaların hatibiydi, Kürtler ve Türklerin ortak vatan kurduklarının fotoğraflardaki çok az yansımasından biri olarak hafızalarda yer etti. 4 Kasım 1922 tarihli meclis tutanaklarından anlaşıldığı kadarıyla Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ile Lozan ile ilgili istişare toplantılarında Türk-Kürt ortaklığının savunucularındandı ve #Kürtleri#n Türklerle ortak vatanda kalmaları gerektiğini savunuyorlardı lakin Yusuf Bey, 1925'te Bitlis'te idam edilecekti. 1926'da ölen Diyap Ağa'nın damadı Seyid Rıza ise 11 yıl sonra baş kaldıracaktı.
TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti [10 Şubat 1922]
19 Nisan 2009 KurdistanTime
Fransız arşivlerindeki bir belgede* 1921 Haziran ayında Kürt liderler ile Ankara hükümeti arasında küçük çaplı çatışmalar sonunda karşılıklı delegelerin anlaştığından ve imzalanan bir protokoldan söz ediliyor. Mardin’deki aşiret liderlerinden Pirizade Bekir, Derwîn’den Musa Beg ve Millî Aşiret Reisi Mirliva İbrahim Paşa, Kürt tarafının önde gelenleri olarak bu belgede ismi geçiyor. Mustafa Kemal liderliğindeki hükümet tarafından otonom bir Kürt devletinin resmen tanınmasından bahseden bu tutanağın Haziran’ın son günlerinde karşılıklı olarak imzalandığı belirtilmektedir.Fransız arşivlerindeki belgeye göre antlaşma şu noktalardan oluşuyordu:
1-Ankara hükümeti tarafından Kürtlerin yaşadığı bölgede otonom bir Kürt devleti tanınacaktır.
2-Sınırlar Kürtler tarfından çizilecektir.
3-Türk jandarmaları ve Türk devlet görevlileri Kürdistan’ın sınırları dışına çağrılacaktır.
4-Otonom Kürdistan örgütlenme işlerinden Türk devlet yetkilileri elini çekecektir.
5-Ankara hükümeti tarafından toplanan tüm askeri vergiler ve askeri bağışlar Kürtlere tahsis edilecektir
6-Türkiye toprakları içinde kalan Kürtler dış mihraklara karşı korunacak ve orduda bulunan Kürtler özgür bırakılacaktır. (Haziran 1921)*
İngiltere’nin o tarihlerde güneyde Kürt sorununu gündeme getirdiği biliniyor. M.Kemal de İngiltere’nin elindeki Kürt kozunu geçersiz kılmak için Kürt otonomisini dar bir çevrede konuştu. 10 Şubat 1922 tarihinde Kürt otonomisi yasalaştı. Fakat her ne hikmetse bu yasa ve yasaya ait meclis müzakereleri ne açık ne de gizli meclis zabıtlarında yok. 9 ve 11 Şubat tarihli zabıtlar var fakat 10 Şubat 1922′ye ait zabıtlar ortada yok.
O günlere dönecek olursak, 14 Ocak 1922 günü yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, 17 Ocak 1922 günü İzmit’teki durağında İzmit Kasrı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Akşam Gazetesi yazarı Falih Rıfkı’nın (Atay soyadını alacaktı daha sonra) bir sorusu üzerine Musul ve Kürtler konusuna değiniyordu ve şöyle konuşuyordu:
“… Musul’u da kendi topraklarımız içine alan sınıra ulusal sınır demiştim. Gerçekten o zaman Musul’un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa’yı aldatarak orada oturmuş. Musul bizim için çok önemlidir. Birincisi, Musul’da sınırsız servet oluşturan petrol kaynakları vardır. (….) İkincisi onur kadar önemli olan Kürtlük sorunudur. İngilizler orada kendilerine bağımlı bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir…”
Nitekim Mustafa Kemal’in, bir diğer gazeteci olan Vakit Gazetesi başyazarı Ahmet Emin’in (Yalman soyadını aldı) sorusuna verdiği cevap tutanaklara geçmesine rağmen gazetede yayımlanmamış ve dönemin belgelerini açıklayan Türk Tarih Kurumu bu sorunun cevabının yayınlanması için 12 Eylül darbecilerinden izin alamamıştı. 64 yıl boyunca gizlenen cevap 1987 yılında 2000′e Doğru dergisinde yayımlanacaktı. Tarih Kurumu-Atatürk Devrim Araştırma Merkezi mührü taşıyan ve 1089 numaralı tutanağın 15. sayfasında şu diyalog yer alıyordu:
Ahmet Emin “Kürt meselesine değişinmiştiniz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak değinseniz iyi olur.” diye soruyordu.
Gazi Paşa’nın yanıtı şöyleydi:
“Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede, Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürt adına bir sınır çizmek istersek Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin, Erzurum’a giden Erzincan’a, Sivas’a giden Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir. Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi Büyük Millet Meclisi hem Kürtlerin hem de Türklerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe bütün çıkarını ve bütün kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz.”[1]