Ortadoğu denilince ilk akla gelen insanlığın yeşerdiği topraklar, insanlığın beşiği olur. Ancak iktidarcı ve devletçi sistem aklıyla değerlendirecek olursak savaş, sınıf çatışmaları, cahil bir toplum gelir akla. Fakat bu bakış açısı Batı ve Avrupa’nın bakış açısıdır. Ortadoğu’ya Batı ve Avrupa gözüyle bakmak, yani oryantalist bir zihniyetle bakmak yanlış olur ve büyük sorunlar yaratır.
Batı ve Avrupa sisteminin Ortadoğu’da yaratmış olduğu zihniyetin sorun çıkarmaktan başka bir işe yaradığı söylenemez. İnsanlık tarihinde çözüm adına yarattıkları sistem her şeyi yok ettiği gibi tutunduğu dalı da kesmektedir.
Uygarlık tarihi, beş bin yıldan tutalım ulus-devlet sisteminin yaratılmasına kadar, kendinden önceki tüm toplumsal değerleri yok saydığı gibi, toplumlar tarihini de çarpıtarak ve her dönemi kendine göre uyarlayarak yeni bir tarih bilinci yaratmıştır. Asıl olanı hep yok saymış ve yeni bir tarih formatı oluşturmuştur. Bu açıdan tarihin başlangıcı olarak hep kendini göstermiştir. Çünkü toplumları ve halkları sömürmenin en iyi argümanı, kendi tarihlerinden uzaklaştırıp yanlış bir tarih bilinci aşılamaktır. Ortadoğu tarihi de toplumsallığı da kök hücre olmasından kaynaklı iktidarcı devletçi sistemlerin hep saldırısına uğramıştır. Oryantalizm, gerçekleştirdiği tüm saldırılarına rağmen Ortadoğu’da bir varlık kazanamıyorsa, maneviyatın Ortadoğu halklarının kök hücresine sıkıca bağlı olduğundan kaynaklıdır.
Günümüz açısından da #Kürt#, Türk, Arap, Ermeni, Asuri, Çerkez, Laz ve birçok halkın bulunduğu Ortadoğu’da halklar arasında herhangi bir sorun olmamasına rağmen, devletçi ve iktidarcı sistemler tarafından halklar arasına nifak tohumları ekilerek halklar birbirine kırdırılıyor. Ortadoğu’daki iktidarcı ve devletçi sistemlerin çelişki ve çatışmaları da hep böyle devam etmiştir. İsrail ve Filistin çatışması, Arap ülkelerinin 22 parçaya bölünmesi, Ermenilerin, Yahudilerin ve Kürtlerin katledilmesi, Kürdistan’ın parçalanması, ABD’nin Irak’a müdahalesi ve en son Afganistan’ın Taliban tarafından işgali… Hepsinin temel kaynağı hegemonik güçlerin çıkarlarına hizmet olarak pratize edilmiş ve böyle ele alınmıştır. Zaten bu çelişki ve çatışmayı tetikleyen hegemonik güçlerin kendisidir. Dolayısıyla savaşların bütün acısı halklara ödetilmiştir.
Yine din olgusunun da körüklenmesi bu güçlerin hizmetinde olmuştur. Yoksa dinin çıkışı daha çok halklar arası barışa ve kardeşliğe hitap ederken, bununda mezhepler arasındaki çatışmalara yol açması hegemonik güçlerin ürünüdür. DAİŞ, El Kaide ve El Nusra ise bunların son örneğidir. Şimdiye kadar ahlak ve politika adına yapılan tüm siyasetler devletçi sistemlerin halkı dışlayan, iradesizleştiren, yozlaştıran ve sürü haline getiren erkek egemen zihniyet oyunlarının sonucudur. Dolayısıyla politikasız bırakılmış bir halk soykırıma uğramış bir halktır. Ortadoğu halklarının önünde en büyük handikap gibi duran politikasızlığın yol açtığı sorunlar ve tahribatlar daha da ağırlaşmış ve ahlaki sorunlara yol açmış, dolayısıyla içinden çıkılamaz hale gelmiştir. Bu anlamda devletçi ve iktidarcı zihniyet sisteminin açtığı savaşların ağır reçetesi her zaman halklara ödetilmiştir. Bu yüzden halklar siyasi, politik, ahlaki ve kültürel olarak belini doğrultamamış, sömürgeci sistemden kaynaklı sağlıklı bir demokratik sistem yaratamamıştır.
Günümüz açısından Ortadoğu’nun en temel sorunu kapitalist sistemin yarattığı zihniyet sorunudur. Köklü bir zihniyet devrimi gelişmedikçe hegemonik güçlere karşı etkin bir mücadelede yürütülemez. Dolayısıyla toplumsal cinsiyetçiliği körükleyen ve sorunlara yol açan çözümlerde geliştirilemez. Yine doğadaki tahribatların, ekolojik ve ekonomik sorunların da önüne geçilemez. Özellikle eğitim ve sağlık açısından da hastalıklı bir toplum yaratmaktan öteye gidemez. Yine kentleşme sorunu insanları sağlıklı bir zihniyete kavuşturamaz. İktidar ve devlet olgusunun Ortadoğu’da yarattığı tahribatlar artık halklar için çekilemez ve altından kalkamaz hale gelmiştir. Bu açıdan kendi içerisinde taşıdığı demokratik komünal geleneğin kök hücresi, yeniden bir direniş geleneği ortaya koymadıkça, kendi öz kültürel gelenekleri üzerinden bir özgür yaşam inşa etmediği müddetçe parçalı, zayıf ve iradesiz olarak kalacaktır. Tüm sorunların çözümü demokratik uygarlık sistemini inşa etmekle ve kendi öz evladının dayattığı iktidar zihniyet sistemini tüm hücrelerini söküp atmakla mümkün olabilir.
Tarihten günümüze kadar gelen demokratik komünal geleneğinin devamlılığını sağlayan zihniyet ve kültür, demokratik modernite çizgisidir. Halklar açısından umudun yaratıldığı, anti demokratik sistemlerin ortadan kaldırıldığı tek sistem demokratik modernite sistemidir. Bu sistem devletçi-iktidarcı sistemde olduğu gibi zor aygıtlığa dayanmayan daha çok gönüllü bir zihniyete dayanan, her kültürün kendisini içinde öz iradesiyle ifade eden bir Ortadoğu geleceğinin sistemidir. Zaten demokratik modernitenin artık kök hücresi daha çok insan iradesinin özgürlüğünü esas alan inisiyatif ve karar alabilme gücünü oluşturan, ortak değer yaratan bir toplumsal sistemdir.
Demokratik Modernite sistemi, halkların inancından tutalım tüm değer yargılarına kadar herkesin kendisini ifadeye kavuşturduğu, görünür kıldığı ortak kültürel, ahlaki ve politik bir zemindir. Aynı zamanda cins mücadelesinde de kadının öz değerlerine göre oluşturulduğu ortak bir yaşam alanıdır. Kimsenin kimseyi tahakküm altına almadığı özgür ve eşit bir yaşamdır. Kadının, gençliğin ve çocukların özgür yaşayacağı ve özgürlüklerinin garantiye alındığı bir sistemdir. Ortadoğu’da eğer bu sistem yaşamsallaştırılıp toplumsallaştırılırsa Ortadoğu’nun tüm sorunlarına çözüm bulabilecek bir düzeydedir ve böyle bir rol ve misyona sahiptir. Bunun dışındaki bir arayış Ortadoğu’da ki insanlığın, mirasını ve maneviyatını boğmaktır.
Demokratik Modernite, kapitalist sistem gibi toplumsal sorunlara maddiyatla veya merkezi güç ile değil, ahlaki ve politik toplum anlayışıyla ve manevi bir zihniyet devrimiyle çare üretmektedir. Merkezi gücün yukarıda değil, halkın kendisinde olduğuna inanmaktadır. İran ve Doğu Kürdistan’da katledilen Kürt Kadını Jina Mahsa Amini için başlayan halk isyanı büyük bir direnişle devam ediyor. Peki bu isyan neden başladı? Halkın talepleri nelerdir? Halk, var olan sistemin değiştirilmesini istiyor. Eskinin yıkılıp yerine demokratik, özgür ve politik bir yaşam getirilmesini istiyor. Başta kadın hakları olmakla beraber insanların kendilerini özgür ifade edebileceği bir yaşam istiyor. Devam eden halk isyanında bir kez daha halkın, ulus-devlet sisteminden güçlü olduğunu görüyoruz. Demokratik Modernite sistemi yeni bir tarih yaratmayacak, var olan Demokratik uygarlık tarihini devam ettirecek bir sistemdir.[1]