$Son İki Yüzyıllık Kürt Serhıldanlarında Kürt Kadının Yeri Ve Rolü-1$
“Bir şey ancak kaybedildiği yerde bulunabilir. İnsan türünde büyük yaşam volkanı Toros-Zagros eteklerinde, Dicle-Fırat vadilerinde patladı. Büyüleyici yaşam burada doğdu; Kürdistan’da Jin û Jiyan (kadın ve yaşam) olarak gerçekleşti. Bin yıllar içinde yaşam bu sefer hiyerarşi ve devlet iktidarlarında Jin û Jiyan somutunda aynı mekânlarda kaybedildi.” Rêber Apo
İnsanlığın insan olarak doğuş yaptığı coğrafyanın (Toros-Zağros etekleri, Dicle-Fırat vadileri) yerlilerinden olan Kürtler binyıllardan günümüze kadar da insanlığı beslemiş olan Neolitik kültürün yaratıcılarındandırlar. Ve bu topraklarda Anaerkil sistem binyıllar boyunca berdevam ettiğinden Kürt toplumunun zihniyet yapısı da bu sisteme göre şekillenmiştir. Toplumun temeli Neolitik topluma ve zihniyet yapısı da Ana tanrıça kültürüne dayandığından diğer toplumlara göre kadın daha belirgin rol sahibidir. Ahlaki ve politik toplumun ilkelerinden ‘Toprağa ve emeğe bağlılık’ çok derin yaşanmaktadır.
Neolitik dönemle birlikte, Kürdistan coğrafyasında, kadın öncülüğünde bir yaşam kültürü yaratılır. Bu kültürde toprağa, emeğe bağlılık bir gelenek haline gelir. Toprağın her karışı özenle işlendiğinden ve verdiği ürünleriyle insanların karnını doyurduğundan kutsal görülür. Bütün ilişkiler bunun etrafında örülür. Tıpkı toprağın bereketi, renkliliği, çeşitliliği ve zenginliği gibi bir yaşam oluşturulur.
Güçlü ve kurnaz erkek tarafından Anaerkil sistem alaşağı edilip yerine merkezi hiyerarşik erkek egemen devletli sistem inşa edilmeye başlanır. Kadının yarattığı değerler tek tek elinden alınmasına rağmen Anaerkil kültürün merkezinde yer alan Kürt toplumunda kadın yerini korumasını bilmiştir. Kürdistan coğrafyasında süreklileşen dış yönelimlerle Kürt toplumunun doğal gelişim seyri duraksamış, Kürtlerin çoğu dağlara çekilerek kendi kökenlerini buralarda korumaya çalışmışlardır.
Uygarlığın kirli yüzünün gelişmesiyle birlikte hanedanlar kurulur, iktidar ve artı ürün savaşları yaygınlaşır. Kadın bu savaşlarda temel savaş ganimeti olarak el konulan, pazarlarda köle olarak alınıp satılan bir mal konumundadır. Kürtler bu süreçlerde siyasal olarak daha çok aşiret ve zamanla aşiret federasyonları biçiminde örgütlenmişlerdir. Kürt kadınının çoğunlukla aşiret yönetimlerinde yerini aldığını ve yaşamda güçlü söz sahibi olduğunu birçok kaynakta görebilmekteyiz. Yönetim tarzında ise daha çok kendi rengiyle ön plandadır. Yani egemen erkek tarzı bir yönetim biçimi yoktur.
Anaerkil yapıdan kaynaklı her ne kadar savaşa, öldürmeye meyli yoksa da yurdu, değerleri üzerine herhangi bir saldırı olduğu zaman hiç çekinmeden kılıç kuşanır ve savaşmaya başlar. Daha çok savunma şeklinde gelişen savaşlarda Kürt kadını erkeğin yanında bir yedek güç, hatta esas güç ve onu tamamlar konumdadır. Dağlara çekilen Kürt guruplarında kadınlarda direnişçilik ve öz kimliklerine sahip çıkma yönünde özellikler ön plana çıkmıştır. Dışa açılmanın çok sınırlı olduğu bu alanlarda konumlanmanın da etkisiyle kadınlar Kürt kültürünü günümüze kadar taşıyan temel yapı taşı olarak önemli bir etkide bulunmuşlardır. İşte bugün Kürt kadınıyla özdeşleşen toprağa bağlılık ve yurtseverlik özü kaynağını daha çok bu dönemden almaktadır. Kürdistan her ne kadar parçalara ayrılıp farklı iktidar odaklarının boyunduruğu altında yaşasa da Kürt kadını, gerçekliğinde bulunan yurtseverliği, direnişçiliği korumaktadır.
Sosyal yaşamda zaten halen Anaerkil dönemin özelliklerini güçlü bir şekilde yaşamaktadır. Üretimden, topraktan hiçbir zaman kopmaz. Yaşamın her alnında sürekli emek harcar, değer üretir. Yaşadığı alanları güzelleştirir, yaşanılır kılar. Toprağa hep bir kutsallık atfeder ve öylece yaklaşır, ekip biçer, ürününü alır. Kırsal kesimlerde, özellikle köylerde bu yaklaşım halen değişmeden, olduğu gibi devam ediyor.
İşte bu yüzden Kürt kadını tıpkı çocuğu gibi toprağına, yaşadığı coğrafyaya, ülkesine bağlıdır. Böylesine özen, sabır ve emekle yaratılan yaşam adeta dokunulmazdır. Bu kutsallığa yönelen her tehlike büyük direnişlerle karşılanır. Kürt kadını ta ilk çağlardan beri vatanına, insanına dışarıdan gelen her türlü baskı, talan, sömürgeci, asimilasyonist ve imhacı yönelimlere karşı direniş halinde olmuştur. Daha M.Ö. 2000’lerde Sincar bölgesinde meçhul bir kız tarafından ‘Gıro’ olarak adlandırılan anonim bir halk kahramanı adına seslendirilen destanda bunun örneğine rastlamaktayız. MÖ 2000’lerde yazılan Gıro şiiriyle, bugünkü Dervişê Avdê destanı, söz ve biçim olarak çarpıcı bir benzerlik arz etmektedir.
Yaşamın her alanına aktif katılmaları, savunma amaçlı çatışmalarda yer almalarından kaynaklı hakim, kendinden emin bir şekillenme ortaya çıkmıştır. Tarih bir çok kez ülkesini, değerlerini koruma adına Kürt kadınının kahramanca duruşuna sahne olmuştur. Bu duruş farklı şekillerde de olsa özünü günümüze değin taşıyabilmiştir. Fakat konumuzun sadece son iki yüzyıllık Kürt serhıldanların da Kürt kadınının yeri ve rolü olması itibariyle yönetim alanında iz bırakmış, belleklerde yer edinmiş bir-iki örnek vermekle yetineceğiz.
$Moğol Saldırılarını Püskürten Kürt Kadını; Deyfe Hatun$
Selahattini Eyyubinin yeğeni olan Deyfe Hatun 1186 yılında Halep Kalesi’nde dünyaya gelir. Eşi yönetimde olduğu sırada ölünce oğlu çok küçük olduğundan yönetime geçer. İlk oğlu kısa süre yönetimde kalır ve ölür. Yönetime diğer oğlu geçer, o da ölünce bu sefer torununun yerine yönetimi devralır. Halep ve etrafını 6 yıl yönetir.
1219 dan sonra Moğollar bölgeye çok kanlı saldırılar düzenlerler. Deyfe Hanım, bu saldırılar karşısında halkına birlik olup kendilerini korumalarını ister. Bir araya gelen halk, kalede savunma yapar. Moğollar, defalarca Halebe, Eyyübi Hanedanlığı’na saldırırlar. Her defasında Deyfe Hanım, askerleriyle büyük bir direniş ortaya koyar ve Moğolları püskürtür.
Kela Dimdim de Teslim Olmama Geleneği Başlatılır
Kürdistanın Doğu parçasında yer alan Kela Dimdimê’de, Şah Abbas’ın güçleri kaleyi ele geçirmek üzere kale kapısına dayanınca Kürt kadınları düşmanın eline geçmektense ölümü tercih ederek kendilerini kale surlarından atmışlar ya da zehir içerek yaşamlarına onurluca son vermişlerdir. Kürtler, savaş sırasında yenilseler de altı yıl sonra Emir Xan’ın eşlerinden biri olan Zadire Xanım adlı bir Kürt kadını bu kaleyi tekrar ele geçirmiştir. Bin kişilik bir güç ile Kela Dimdimê’nin savunması için Çengzerî’nin güçlerine katılmış ve eşi Emir Xan’ın ölümünden sonra aşireti, Zadire Xanım yönetmiştir.
Kürt kadınları Kela Dimdim de gösterdikleri bu tavırla düşmana vatansız, onursuz yaşamaktansa yaşamamayı tercih ettiklerini göstermişlerdir. Bu Kale direnişinde de görüldüğü gibi Kürt kadını için namus bedeni değil vatanıdır. Vatanı düşmanın eline geçtikten sonra artık namus olgusu da yoktur onun için. Ve tarih bundan sonra bu tavrın, direnişçi Kürt kadınları arasında artık bir gelenek halini aldığına tanık olacaktır.
$Kürt Kadınının Sosyal ve Siyasal Yaşamdaki Yeri$
Tarihin birçok döneminde Kürt kadınının sosyal ve siyasal yaşamda belirgin rol oynadığı bir gerçektir. Fakat tarihin egemen erkek anlayışıyla yazılımından dolayı bu kadınlar hemen hemen hiçbir zaman gerek siyasal gerek sosyal alanda, özellikle de savaşlarda özne olarak geçmez. Tarih yazılımında ona ya hiç yer verilmez ya da sadece erkeğin yardımcısı olarak yer alır durumda gösterilir. Her zaman güçlü ve ünlü bir erkeğin gölgesinde, o erkeğin ya annesi, ya eşi, ya kızı veya bir başka akrabası olarak yer verilmiştir. Zaten çoğunlukla da savunma savaşları aşiret üst tabakalarının liderliğinde gerçekleştiğinden ön plana çıkan da aileden kadınlardır. Halktan, alt tabakadan kadınların destansı direnişleri stranlara, şiirlere konu olmaktan öteye gidememiştir. Bu stranlar sözlü tarih ve edebiyat eserleri olarak anaların anlatımlarıyla günümüze kadar da ulaşabilmişlerdir ki bunlardan Kürt kadınının sosyal ve siyasal yaşamdaki yerini öğrenebiliyoruz.
Özellikle Osmanlı döneminde eşleri Osmanlılarca öldürülen birçok Kürt kadınının aşiretlerin başına geçtiği ve Osmanlılara karşı savaştığı görülmektedir. Kürt kadınları bu dönemde, genelde ailelerinden dolayı öne çıkmakta, yeteneklerini açığa çıkarma, kültür düzeylerini geliştirme imkanlarına sahip olmaktadırlar. Fakat buna karşın genelde Kürt kadınında direnişçi öz ve isyancı karakter vardır. Kürdistan’da birçok aile kadınların adıyla anılır. Aşiret önderi olan kadınlar aşiret savaşlarını yönetirler. İslamiyet’in etkisiyle kadınların etkinlik alanı sınırlansa da Kürt kadınının yurtsever özü bu sınırları yıkmayı başarmıştır.[1]