$Kürt kültürünün yaratanı, koruyanı, sessiz ve mağrur taşıyıcısı Kürt Kadını. I$
İnsanın insanlaşmaya başlamasının hikâyesi incelenmeye ve aydınlatılmaya değer bir konudur. İnsanı insan yapan etmenler nelerdi, nasıl oluştu ve gelişti konularının irdelenmesi özellikle de çağımızda önemini korumaktadır. Ta baştan sorulabilir: Tüm bunların bilinmesinin günümüzün kaynağını beş bin yıldan alan kaos ve krizlerini çözümlemede ne gibi katkıları olabilir ki! Faydası olabilir, çünkü son iki yüzyılda kapitalist modernite vahşeti insanı insan yapan değerlere saldırıp parçalamak üzerinden kâr hırsını doyurma gayretine düşmüştür. En başta hedef aldığı da kadın ve kadının yaratımlarıdır. Bu mucizevî yaratımlar bugüne kadar da insanlığı besleyen değerlerdir. Konumuzun ilerleyen bölümlerinde somut örnekleriyle bu değerleri tanıtmaya çalışacağız. Fakat en başa gitmek yani insanlaşma sürecini irdelemek sorularımıza en doğru cevapları bulmamızı sağlayabilecektir.
İnsanın diğer türlerden ayrılıp insan olmaya başlaması serüveni topluluk olmakla paralel gelişti. Zaman ve mekânın da elvermesiyle insanlaşan tür ilk toplulukları oluşturmaya başladı. Bunun için en uygun zaman buzul çağının son dönemleri olan M.Ö. 20.000’ler ve coğrafya olarak da Toros-Zagros etekleri ve iç kavisleriydi. Bugün artık bütün bilim insanları ilk toplulukların bu zaman-mekânda yerleşik yaşama geçtiklerinde hemfikirdir. Hakkâri ve Gever’in yüksek kesimlerinde bulunan mağara resimleri ve Zagros eteklerindeki hem kalıntılar hem de halen devam etmekte olan yaşam tarzı bu belirlemenin en somut nişaneleri arasındadır.
$Ana Kadın Tarih Sahnesinde$
Tarihsel toplum, öncesinde de kadının doğurganlığıyla tür soyunu sürdürür. Anlayacağımız yine ana kadın vardı da neden ancak bu zaman ve mekânda topluluk oluşturmaya başladılar ve yerleşik yaşama geçtiler? Zaman ve mekânın uygunluğuna vurgu yapmıştık. İnsanlaşmaya başlayan tür Homo Sapiens, dünyanın farklı mekânlarına dağıldı ama sadece bu mekânlarda, Toros-Zagroslarda yerleşik yaşamı kurabildi. “Bu topraklar Homo Sapiens devrimine, neolitik tarım devrimine, kent uygarlık devrimine beşiklik yapıp yaratılan değerler Batı Avrupa sanayi devrimine kadar büyütülerek taşınmıştır.”
Toros-Zagros coğrafyasındaki doğal bolluk ve bereket müthiş yaratım imkânları verir. O zamana kadar dağınık bir şekilde dolaşan topluluklar bambaşka bir yaşamla karşılaşırlar. Coğrafyanın sunduğu bütün imkânları değerlendiren ana kadın bütün üretkenliğiyle etrafında yaşamı örgütlemeye başlar. Her bir yaratım bir mucizedir artık. İlk toplumsallaşma kadın eliyle gelişir. Çocuğu doğurup bakan, büyüten ana kadın kendi etrafında toplumsallığı geliştirmeye başlar. Yontma taş devrinden çok çok gelişkin aletler yapılmaya başlanır. Bu aletlerle yerleşik yaşam şartları oluşturulur, tarım yapılır. İlk defa hayvan evcilleştirilir ve hayvansal ürünlerden faydalanılır. Yani kısacası insanlık kültürü oluşturulmaya başlanır.
$Proto Kürtler$
İnsanın kökleri ve tarihsel süreç içerisindeki toplumsal yaşamın oluşumu gerek her insan gerekse de bilim insanları için sürekli merak konusu olmuştur. Her dini akım ve fikirlerin kendi görüşlerinin çıkarlarına hizmet eden bir yaratılış efsanesi olagelmiştir. Bunların çoğu da kaynağını neolitik dönem yaratımlarının efsanelerinden almakta olup herkes kendine göre uyarlamıştır. Erkek egemen devletçi uygarlığın ilk dönemlerinde ana tanrıçanın halen yaşamda güçlü etkilerinin hissedildiğine mitolojilerde rastlamaktayız. Günümüzün gelişen bilim ve teknoloji imkânlarıyla artık bilim insanları bu mitoloji ve efsanelere çok daha somut bir şekilde kazılardan elde ettikleri kitabe, tablet, heykel ve resimlerden ulaşabilmekteler. Yine son iki yüzyıldır daha demokratik bir içeriğe kavuşmaya başlayan sosyal bilimlerin yorumlarıyla ‘tarihsel toplumun başlangıcında neler oldu?’ sorusu gerçek cevaplarına kavuşmaya başladı. 18. yüzyıldan beri antropologlar bu sorunun cevabını aramak için daha uygarlıkla tanışmamış (belki de bozulmamış, kirlenmemiş) ve neolitik dönemdeki gibi doğal toplumu yaşayan kabileleri gözlemlemiş ve bugün elimizdeki bilgilere ulaşmışlardır. Bu bilgileri bir araya getirip egemen bilim ve tarih anlayışından uzak hatta onların bakış açılarının tam tersi bir bakış açısıyla yorumladığımızda toplumsal tarihin başlangıcında Kürt orijinlerine rastlamaktayız.
“İnsan türünün toplumsal sıçrama yaptığı bu devrimlerin ana merkezi, coğrafi konumu gereği Toros-Zagros dağ sistemidir. Bunun nedenleri üzerinde durmuştuk. Kürt anaları ve ataları bu sistemin ana gruplarıydı.”
Proto Kürt derken elbette ki tıpatıp bugünkü gibi bir Kürt’ten ya da Kürt kültüründen bahsedemeyiz. Fakat bir Kürt orijininden bahsedebiliriz. Bunu da gerek arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulardan, gerekse de halen günümüz yaşam tarzından anlayabiliyoruz. Verimli Hilalden dünyanın dört bir yanına doğru kültürel bir yayılmanın olduğu hem genetik hem etimolojik olarak tespit edilmiştir. Proto Kürtlerin, Kürt orijininin tarihsel serüveni çok geniş tarafsız tarih araştırmalarının, sosyolojinin konusu iken biz daha çok Kürt kültürü içerisinde Kürt kadınının rolü üzerinde yoğunlaşacağız.
$Kürt Kültürünün Oluşması$
Kültür bir toplumsallaşmanın ürünü olarak doğar. Bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi yaratımlarının, eserlerinin tümü o toplumun kültürüdür. Önderliğimiz kültürü; ‘insan toplumunun tarihsel süreç içinde oluşturduğu tüm yapısallıklar ve anlamlılıklar bütünü’ olarak genel bir tanımlamaya kavuşturur. Bu anlamda ilk toplumsallaşmada kadının belirgin bir şekilde öncülük rolünde olduğu aşikârdır. İnsanlığın hem maddi hem manevi kültürünün oluşması ilkin Verimli Hilal’de kadın öncülüğünde Neolitik toplum olarak gelişmiştir. Bu dönemin yaratımları 16. yüzyıla kadar insanlığı besleyen temel kaynak niteliğindedir.
$Simgesel Dilin Ortaya Çıkması$
Dil bilinen en eski toplumsallaşma araçlarındandır. Toplumsallaşmada büyük rol oynamıştır. Kültürün en önemli parçası hatta kendisidir. Simgesel dil, Homo Sapiens’in insan olmasındaki en önemli aracıdır. İlk sözcük öbeklerinin oluşumu daha çok anne ile çocuk arasındaki diyalogla başlar. Zaten dili kullanma yetisi bakımından kadın beyni daha gelişkincedir, daha formeldir. İşaret dili böylece artık simgesel dile dönüşür. Bu dil düzeniyle insanlık düşünce gücünü geliştirmiş, bu da peşisıra devrimsel gelişmelere yol açmıştır. Söz, ortak yaşantıda elde edilen bilinç düzeyinin aktarım aracı olmuştur. Dilin gelişmesiyle bir zihniyet devrimi oluşur. Dilsel gelişme araçsal gelişmelerle bağlantılı olup birbirlerini sıkıca etkilerler. Bir toplumun dilinin gelişkinliği o toplumun gelişkinlik düzeyini gösterir. Ana kadın yaşamda yarattıkça kavramlaştırmaya da gider. Neolitik toplum ana kadının ellerinde, yüreğinde ve zihninde gelişir.
Dilin ilk heceleri incelendiğinde büyük oranda dişil öğeler taşıdığı görülmektedir. Kadının yaratımlarıyla paraleldir. Tarımla ve hayvan evcilleştirmeyle bağlantılıdır. Doğadan yansıyan seslerden oluşan kulak dolgunluğu anlamlandırılarak düzenli iletişim seslerine, konuşma diline dönüştürülür. Kadın doğayı kendine göre değil kendini doğaya göre uyarlar. Bu yüzden dil şiirseldir. Tıpkı bir su gibi akıcı, kuş cıvıltıları gibi şen, meltem esintisi gibi yumuşaktır. Sümerlerin ilk dönemlerinden kalan yazılı tabletlerde dilin halen böyle şiirsel olduğu görülmektedir.
İlk simgesel dilin ve dillerin geliştiği coğrafyanın sakinlerinden olan Kürt kadınları Kürt dilinin gelişmesinde başat rolü oynar. Çocuğu ilk eğiten ana olduğuna göre dilin ilk elden aktarımı ana kadın üzerinden çocuğa doğru gelişir. Daha bebekken ananın çocuğun kulağına mırıldadığı ninniler çocukta bir bilinçaltı oluşturur. Hangi birimiz annemizin ninnilerini (lorin, lorik) unutabiliriz ki. Bu yönden Kürt dili oldukça zengindir. Ana ninnilerinin Kürt kültüründeki yeri çok önemlidir. Kürt kadını çocuğuna ilk eğitimini ninnileri yoluyla kendi diliyle verir. Bu kültür binyıllardan günümüze değin süregelir.
Kürt dilinde kelimeler dişil ve eril ekler alır. Kurmanci, Dımılki (Zazaki) ve Hewrami lehçelerinde bu ekler oldukça fazladır. Bu lehçelerde maddi üretimlerin kavramlaştırması yani yeni kelimeler hep dişil ekler alır. Bu gerçeklikten hareketle de olsa Kürt dili ve kültürünün oluşum, gelişim ve korunmasında Kürt kadınının aktif rolünü görebiliyoruz.
Sınıflı uygarlık tarihi boyunca daha çok coğrafyanın özelliklerinden kaynaklı Kürtlerin ana yurdu olan Verimli Hilal toprakları sürekli saldırılara maruz kalmıştır. Özgürlüğüne fazlasıyla bağlı olan Kürt kabile ve aşiretleri bu saldırılara boyun eğmeyip sürekli direniş halinde olmuşlardır. Güç getiremedikleri zamanlarda yüksek dağların doruklarına çekilip varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Böylece aynı zamanda kendi kök kültürlerini ve dilini de koruyabilmişlerdir. “Dağ Kürtleri denilen kesim esas olarak bu hat üzerinde yaklaşık beş bin yıl boyunca yaşayan Hurri kökenli kabilelerdir. Hurrice bazı kelimelerin kökeniyle Zazaca ve Hewramca’nın birçok kelimesinin çakışması bu gerçekliği yeterince izah etmektedir.” Fakat ovalardaki Kürtler asimilasyona maruz kalmış, hâkim ve elit kesimler gönüllü olarak işgalcilerin dil ve kültürünü benimsemişlerdir.
Kürt dilinin en eski formuna Zend Avesta’da rastlamaktayız. Günümüzde kullanılan Kürt dilinin ilk formundan tabi ki bahsedemeyiz. Birçok değişime uğramış, komşu dillerden kelimeler alıp vermiş, coğrafi şartlara ve yaşamdaki gelişmelerle bağlantılı olarak daha da genişleyip zenginleşmiştir. Dımılki lehçesi Kürt dilinin ilk formu olarak kabul edilir. Dımılki konuşan Kürtler çoğunlukla dağlarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Yine Hewrami lehçesi de Dımılki lehçesiyle büyük oranda benzerlikler taşımaktadır ve Hewrami lehçesini konuşan Kürtler dağlık bölgelerde yaşarlar. Her iki lehçede de dişil ekler alan kelimeler daha fazladır.
Kürt kadınları ninnileriyle, masal, destan, tekerleme, bilmece-bulmaca, ağıt, stran ve müzikleriyle halen de Kürt sözlü edebiyatının nesilden nesile taşıyıcısı durumundadırlar.[1]
Abdullah ÖCALAN Sosyal Bilimler Akademisi