$Birinci Dünya Savaşı ve Kürtlerin devleti (sevr antlaşması (1920)$
birinci dünya savaşı (1914-18) sonunda osmanlı imparatorluğu’nun çöküşü, ortadoğu’nun bugünkü sınırlarının çizilmesinde en önemli etken kabul edilebilir. bilindiği gibi bu savaşın sonucu olarak parçalanan osmanlı topraklarından, sınırları iç dinamiklerle pek örtüşmeyen pek çok ortadoğu ülkesi çıkmıştır.
ürdün’ün suudi arabistan ile olan sınırı, günümüz ortadoğu haritasının belirlenmesinde başat rol oynamış isimlerden ingiliz devlet adamı winston churchill’e atfen, churchill’in hıçkırığı olarak anılır arap dünyasında. rivayete göre; 1921 yılında bir öğle yemeğinden sonra churchill, ki o sıralarda lloyd george’un kabinesinde koloniler bakanı olarak görev yapıyordu, alkollü halde ürdün sınırlarını çizmeye çalışmış. bu sırada hıçkırdığı için eli kaymış ve ortaya büyük bir üçgeni andıran o sınır çıkmış. hikayenin doğruluğu elbette ayrı bir tartışma konusu olabilir. fakat ortadoğu’daki sınırların rastlantısallığı tartışılmaz.
peki, ortadoğu’daki yeni rastlantısal sınırlar belirlenirken neden kürtler kendilerine bir devlet kuramadılar? bu sorunun pek çok cevabı var. ancak bu cevapların ilk sırada geleni; egemen güçlerin böyle bir devlet kurulmasına müsaade etmemeleridir. bunu biraz daha açalım:
$ingiltere, bağımsız bir kürt devleti istemedi$
sanılanın aksine ingilizler, 1. dünya savaşı’nın ardından kürt ayaklanmalarına somut destek vermediler. ingiliz arşiv belgelerinden anladığımıza göre, londra’da bir kürt devleti kurulması ihtimali tartışıldı ve kürtlere destek verileceği imajı yaratıldı. lakin nihayetinde somut bir destek sağlanmadı.
sevr antlaşması’nda (1920) bile kürtlere verilmiş kesin bir söz yoktur. isterseniz anlaşmanın ilgili metnine bakalım. bilindiği gibi sevr antlaşması’nın 62-64 maddeleri kürtlerle de ilgilidir. 64. madde, bir kürt devletine verilecek desteği pek çok şarta bağlar:
“işbu antlaşma’nın yürürlüğe konuluşundan bir yıl sonra, 62. maddede belirtilen bölgelerdeki kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak milletler cemiyeti konseyi’ne başvururlarsa ve konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı türkiye’ye salık verirse türkiye bu tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi, şimdiden yükümlenir.”
bu kadar çok “eğer” ile başlayan şartların bir yıl içinde oluşmasını beklemek saflık bile olamaz. gerçek şu ki sevr antlaşması masasına oturan galip devletlerin, kürtlere bağımsızlık verme gibi bir sözleri yoktu. gerçi olası bir devletin sınırları haritalara yansıdı ama bu sadece bir oyalama taktiğinden ileriye gitmedi.
o zaman şu soruyu sormak icap ediyor: “galip devletler niçin bir kürdistan istemediler?” yanıt olarak birkaç neden sıralanabilir. kürtlerin istediği toprakların, ermenilerin istedikleriyle örtüşmesi, nedenlerden biriydi. ermeni lobilerinin abd’deki faaliyetlerinden anladığımız kadarıyla, egemen devletler üzerinde, anadolu'da bir ermenistan devleti kurulması yönünde yoğun baskı vardı. fakat bu, asıl belirleyici neden değildi. zira bir paylaşım söz konusu olabilirdi.
sevr antlaşması (1920) masasına oturan galip devletlerin, kürtlere bağımsızlık verme gibi bir sözleri yoktu. gerçi olası bir devletin sınırları haritalara yansıdı ama bu sadece bir oyalama taktiğinden ileriye gitmedi.
1. dünya savaşı’nın ardından bağımsız bir kürt devleti kurulamamasının asıl nedeni, sevr antlaşması’ndaki 64. maddenin çoğunlukla gözden kaçan son kısmında saklıydı. 64. maddenin son kısmına göre, eğer kürdistan’ın kurulması için gerekli şartlar oluşursa, “musul vilâyetinde (ingiliz kontrolü altında) oturan kürtlerin, bu bağımsız kürt devleti’ne kendi istekleriyle katılmalarına, müttefik devletlerce hiçbir itirazda bulunulmayacaktır.” musul petrollerinin de dahil olacağı bir irak yaratma sevdasında olan ingiltere için sadece bu cümle bile, musul’un da içine girebileceği bağımsız bir kürdistan’ın taşıdığı potansiyel tehdidi gösteriyordu.
bir başka neden de anadolu’daki kemalist hareketin, kürt çoğunluğu kendi saflarına çekme konusundaki başarısıydı. zira türklerin, özellikle musul bölgesinde ingiltere karşıtı başarılı sayılabilecek propagandalar yaptığını biliyoruz. mesela antep milis kuvvetleri komutanı özdemir bey’in musul’da türkler adına yaptığı ingiliz karşıtı örgütlenmeler, ingilizleri bayağı kaygılandırmıştı.
konuyu günümüze getirmeden önce, 1. dünya savaşı ile ilgili iki önemli hususa daha dikkat çekmek istiyorum:
1) günümüzde çokça tartışılan “sykes-picot anlaşması (1916) hâlâ geçerliliğini sürdürüyor mu?” sorusu üzerinde durmak gerekiyor. bu gizli anlaşma, bana göre miadını daha ikinci dünya savaşı (1939-45) sonrasında doldurmuştu. çünkü ingiltere’nin irak’ta 1932’deki bağımsızlıktan sonra yaşadığı zorlukları, fransa da 1940’larda suriye’de yaşıyordu. irak 1932’de, suriye ise 1946’da kağıt üzerinde bağımsızlığını kazanmış ve bu ülkelerdeki milliyetçi güçler, ingiltere ve fransa için devamlı sorun çıkarmıştı.
irak, suriye ve lübnan gibi ülkelerin ortaya çıkmasında birincil önem taşıyan sykes-picot anlaşması’nda öngörülen paylaşım, bu ülkelerin iç dinamikleri yüzünden, öyle zannedildiği gibi sorunsuz uygulanamadı. üstelik 2. dünya savaşı’ndan sonra abd de ortadoğu’daki pastadan pay kapmak için suudi arabistan ile beraber oyuna girmişti. o yüzden sykes-picot düzeni zaten etkisizdi.
2) kürt milliyetçiliğinin osmanlı imparatorluğu’nun çöküşüne katkıda bulunduğu fikri, yanlış bilinen bir diğer konudur. bağımsız veya otonom bir devlet isteyen kürt milliyetçi hareketi, osmanlı’nın çöküşüyle ivme kazanıp popülerleşti. yani kürt milliyetçiliği, aslında osmanlı imparatorluğu’nun çökmesinin sebebi değil sonucuydu. buradan hareketle bir spekülasyon yaparsak, şöyle diyebiliriz: osmanlı çökmeseydi, bağımsız bir kürdistan fikri ivme kazanamayabilirdi.
bugün bağımsız bir kürt devletine imkan var mı?
osmanlı imparatorluğu çöktü ve günümüzde bağımsız bir kürt devleti ilan etmeye çok yakın bir oluşum mevcut. irak’ta yaşananlar, bağımsız bir kürt devletinin ilanını görmek isteyenler için büyük bir fırsat sunuyor. irak'ta de facto olarak irak’ta zaten bir kürt devleti var. bu devletin en önemli savunma gücü de peşmergelerden ziyade resmen “ilan edilmemişlik” zırhı. ama bir iç savaş yaşayan irak’ta böyle bir ilan edilmemişliğin uzun zaman sürebileceğini beklemek gerçekçi olmaz.
dış güçlerin hiç değilse görünürde bağımsız bir kürt devletine destek vermediğini biliyoruz. irak ve şam islam devleti (işid) türü oluşumların yarattığı otorite boşluğunun, bağımsız bir kürdistan yaratmaya olumlu katkısı yaptığı da bir gerçek.
yine de kürt devletinin kurulmasının, ayarı çoktan kaçmış irak’ta dengelerin ne yöne gideceğini kestiremeyen abd için büyük huzursuzluk kaynağı olduğu kesin. iraklı kürtlerin, abd başkanı barack obama’nın desteğini almadan bağımsızlık ilan etmeleri imkansız değil ama eminim kürdistan yöneticileri için önemli bir stres konusu.
gelelim churchill’in hıçkırığına. acaba irak’taki kürtler, obama’nın hıçkırmasını mı bekliyorlar? bence hem evet hem de hayır. evet, pek çok konuda abd’nin yardımına ihtiyacı olan irak kürdistan bölgesel yönetimi (ikby) lideri mesut barzani, irak’a yeni sınır çizilirken obama’nın kürtler lehine hıçkırmasını çok istiyor.
bağımsızlık arzulayan barzani’nin, kerkük’ü kontrolü altına almak ve çevredeki türkiye, iran, israil gibi ülkelerle ilişkileri iyileştirerek abd’yi hıçkırmaya zorladığı da göz ardı edilmemeli. şurası unutulmamalı ki “bağımsız bir devlet kurdum.” iddiası ile ortaya çıkmak, tabiatı gereği çok zor olan işin aslında en kolay kısmı. bu devletin gerçekten bağımsız olmasını, çok köşeli uluslararası satranç tahtasında bir köşe tutmasını sağlamak asıl zoru başarmak olacak.
prof. dr. hakan özoğlu, central florida üniversitesi (abd) orta doğu araştırmaları programı direktörü. istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nden mezun oldu. abd’deki ohio state üniversitesi'nde tarih doktorası yaptı. 'cumhuriyetin kuruluşunda iktidar kavgası' (kitap yayınevi, 2011) isimli kitabı, 'from caliphate to secular state: power stuggle in the early turkish republic' başlığıyla ingilizcede (santa barbara, ca: abc-clio/praeger publishers, 2011) yayımlandı. 'osmanlı devleti ve kürt milliyetçiliği' (kitap yayınevi, 2005) ise 2012'de 'dewleta osmanî û neteweperwerên kurd' başlığıyla (kitap yayınevi, 2012) kürtçeye çevrildi.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.[1]