$Musul Sorunu: Lozan Antlaşmasının En Büyük Pürüzü$
#Musul# Sorunu, Türkiye ile İngiltere arasında Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yaşanan sorundur. Türkiye’yi, İngiltere’yi ve Irak’ı ilgilendiren Musul Sorunu, Lozan’da çözülememiştir. Aksine bu mesele, Türk-İngiliz ilişkilerini savaşa sürükleyecek kadar ileri boyutlara ulaşmıştır.
Musul Sorunu Nedir?
Uzun yıllardır Türk egemenliğinden bulunan Musul, 1. Dünya Savaşı‘ndan önce zengin petrol yatakları yüzünden büyük devletlet arasında rekabet konusu olmuştur. Bölgedeki zengin petrol yataklarından faydalanmak isteyen İngiltere, daha 1. Dünya Savaşı yıllarında Fransa ile Sykes-Picot Anlaşmasını imzalamıştır.
Sykes-Picot Anlaşması (26 Nisan 1916) ile Osmanlı toprakları paylaşılırken İngiltere, Irak’ı kendi payına ayırmıştır. Mondros Ateşke Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra Musul‘un İngilizler tarafından işgal edilmesi sorun yaratmıştı. Dünya Savaşı’nın sonlarında, Irak Cephesi’ni tutan 6. Türk Ordusu, ateşkesin yapılmasından bir gün önce yenilmişti.
Bundan faydalanmak isteyen İngilizler, 7. maddeye dayanarak, 15 Kasım 1918’de Süleymaniye hariç, Musul bölgesini işgal etmişlerdi. Erzurum Kongresi‘nde bu bölgenin Türkiye’nin 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırları içinde yer aldığı belirtilmişti. Bu yüzden Musul, Türkiye’nin bir parçası olarak kabul edilmiş, Misak Milli sınırları içerisinden gösterilmiştir.
Lozan Barış Görüşmeleri başladığı zaman İngilizler Musul‘u bırakmamak için direnmişlerdi. Lozan Görüşmelerinin kesilmesine neden olan konuların birisi de Musul Sorunudur.
Musul Sorunu Ne Zaman Başladı?
19. yüzyılda başlayan Sanayi İnkılabı ile ulaşım ve sanayide petrol kullanımı hızlı bir şekilde çoğaldı. Zengin petrol yataklarına sahip olan Musul ve bölgesi de büyük devletlerin dikkatini çekmeye başlamıştı.
İngiltere yanında Rusya ve Fransa da bölge üzerinde planlar yapmaya başladı. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinin ardından İngilizler Ortadoğu’da hakim olabilmek için Basra’dan saldırıya geçti.
1916’da İngiltere ve Fransa arasında Sykes-Picot Antlaşması imzalandı. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi bahane edilerek Musul, ateşkes hükümelerine aykırı bir şekilde işgal edildi. Misak-ı Milli’de, hukuksuz şekilde İngiliz işgaline uğrayan Musul’un Türkiye’nin ayrılmaz bir bütünü olduğu vurgulanıyordu.
Milli Mücadele hareketi 1922’de başarıya ulaştı. Fakat Musul Sorunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni oldukça zorlayıcı bir süreçle karşı karşıya bıraktı. Lozan Konferansı sırasında uzun tartışmalara sebep olan meselenin çözümü sonraya bırakıldı.
Lozan’da çözülemeyen sorun Milletler Cemiyeti’nde Türkiye’nin aleyhine sonuçlandı. 5 Haziran 1926 tarihinde Tükiye-İngiltere ve Irak arasında Ankara Antlaşması imzalandı. İmzalanan bu antlaşma ile, Türkiye-Irak sınırı Musul Irak’ta kalacak şekilde tespit edilmiştir.
Musul Sorunu Hangi Ülke İle Yaşandı?
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşına giderken son ana kadar İngiltere ve Fransa’nın ittifakına çalışmıştır. Fakat son dönemde İngiltere, çıkarlarına uygun olarak Osmanlı’dan alabileceği kadar çok pay alma yolunu seçmiştir.
Türkiye’nin I. Dünya Savaşı macerası Mondros Anlaşması ile sona ermiş bulunmaktaydı. Savaş dönemlerinden sonra, Türkiye ile İngiltere arasında başlıca problem Musul Sorunudur. Türkiye, İngiltere ve Irak’ı ilgilendiren Musul Sorunu, Lozan Barış Konferansında da çözülememiştir. Bu sorun Türk-İngiliz ilişkilerini savaşın kıyısına vardıracak boyutlara ulaşmıştır.
Lozan’da Musul Sorunu
Musul Sorunu, Lozan Konferansı’nda üzerinde şiddetli tartışmaların yaşandığı sorunların başında yer almıştır. Antlaşmanın 3. maddesinin 2. fıkrası, Türkiye’nin Irak’la olan sınırlarının belirlenmesi işini askıda bırakmıştır.
Musul Sorunu konferansın başlamasının ardından İngiltere ve Türkiye arasında sözlü ve yazılı tartışmalara neden olmuştur. Bu mesele ilk olarak 23 Ocak 1923’te ele alınmıştır. 23 Ocak 1923’te yapılan görüşmede İsmet Paşa, Musul’un bir başka devlete bırakılamayacağını şu gerekçeleri ileri sürerek açıklamıştır:
Sosyal
Siyasi
Tarihi
Coğrafi
Askeri
Ekonomik açılardan İngiliz tezinin geçersiz olduğunu belirtmiştir.
İsmet Paşa, Musul‘un Misak-ı Milli sınırları içinde bulunduğunu, nüfusun çoğunluğunda Türk ve Kürtlerden oluştuğunu belirtmiştir. Bu nedenle bölgenin Türk sınırları içinde yer alması gerektiğini söylemiştir. Ayrıca Musul ilinin coğrafi, tarihi, siyasi ve ekonomik açılardan Anadolu’nun ayrılmaz, bir parçası olduğunu da açıklamıştır.
Lozan Barış Görüşmeleri başladığında İngilizler Musul‘u Türkiye’ye bırakmamak için direnmişlerdi. Bunun içinde ellerinde gelen her taktiğe başvurmuşlardır. İngiltere, bölgenin Milletler Cemiyeti’nce İngiliz mandaterliğine verildiğini belirtmiştir. Musul‘un nüfus çoğunluğunun da Kürtler ve Araplardan oluştuğunu iddia etmiştir. İngilizler, Kürtlerin Türklerle hiçbir ilişkisinin olmadığını açıklamaya çalışmıştır.
Lord Curzon ise, bu bölgede yaşayan Hıristiyanlar’ın, Türk Yönetimi’ni istemediklerini söylemiştir. Kürtlerin ise kendi kendilerini yönetme özgürlüğünü istediklerini ortaya atarak Türk tezine karşı çıkmıştır. Bunun altında yatan gerçek neden petrol yataklarını elllerinden çıkarmak istememeleridir. İngilizler, bu bölge için savaşı da göze alacaklarını açıkça belirtmişlerdir.
Heyet Başkanımız İsmet Paşa, İngilizlerin tezinin dayanıksız olduğunu ifade etmiştir. Lozan Görüşmelerinde Türkiye ise, Musul‘un geri verilmesini şiddetle talep etmiştir. Bölgede kamuoyuna başvurulabileceğini de belirtmişlerdir. Ayrıca Musul ilinin Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olduğu da net bir şekilde ifade edilmiştir.
Lozan görüşmeleri çıkmaza girince konferansa 4 Şubat 1923 tarihinde ara verilmiştir. Bu arada Musul Sorunu TBMM’de tartışmalara neden olmuştur.
TBMM’de Musul Sorunu Üzerine Yaşanan Tartışmalar
Musul Sorunu, TBMM’de 21 Şubat-6 Mart 1923 tarihleri arasında tartışılmış, TBMM Hükümetİ’ne ve Lozan Heyeti’ne güven oyu verilmişti. Hükümet ve Türk delegasyonu “Musul’u satmakla” suçlanmıştı. İsmet İnönü, Meclis gizli oturumunda Lozan Görüşmeleri hakkında gerekli açıklamalarda bulunmuştur.
Söz alan vekiller sert eleştirilerde bulununca Meclis kürsüsüne Mustafa Kemal Paşa gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Musul Sorununu İngilizlerle görüşerek çözmeye çalışacaklarını belirtmiş. Ancak bundan sonuç elde edilemezse savaşmaktan da kaçınmayacaklarını açıklamıştır. Mustafa Kemal Paşa, 30 Ocak 1923’te şu açıklamayı yapmıştır:
5 Mart 1923 günü gene Lozan görüşmeleri ve Musul sorunu üzerindeki tartışmalara devam edilmiştir. İzmit Vekili Sırrı Bey, izlenen yoldan dolayı hükümeti eleştirmiştir. Ergani Milletvekili Emin Bey, Musul‘u satıyorlar diye bağırmıştır. Bitli Milletvekili Yusuf Ziya Bey’de bu konuda Emin Bey’in düşüncelerine katıldığını belirmiştir.
Musul Sorunu ve Lozan Konferansı hakkında Meclis’te yapılan görüşmeler kavgaya dönüşmüştür. Meclis başkanı da oturumu kapatmak zorunda kalmıştır. Konu hakkında yapılan görüşmelerde TBMM’nin Musul sorununda ne kadar hassas olduğu anlaşılmıştı.
İsmet Paşa, 8 Mart 1923’te İtilaf Devletleri’ne Türkiye’nin görüşlerini yazılı olarak göndermiştir. Musul Sorunu ve Kapitülasyonlar yüzünden 4 Şubat 1923’te kesilen Lozan Konferansı, 23 Nisan 1923’te tekrar başlamıştır. 17 Temmuz 1923’e kadar süren görüşmeler sonunda, Musul Sorunu hariç diğer sorunlar büyük ölçüde çözümlenmiştir.
Lozan görüşmelerinin ikinci döneminde İsmet İnönü bir anlaşmaya varmak için Musul‘da halkoylamasına başvurulmasını önermiştir. Halkoylaması teklifi Lord Curzon tarafından kabul edilmemiştir. Lord Curzon, okuma yazması olmayan bir halkın yapacağı halkoylamasının anlamı olmadığını söylemiştir.
İsmet İnönü Musul‘u almadan geri dönmeyeceği konusunda direnişini devam ettirmiş. Rıza Nur’da, Musul‘un verilmesi karşılığında Sovyet Rusya ile ilişkilerin kesilebileceğini öne sürmüş, ancak bir çözüme ulaşılamamıştır. İsmet Paşa Lozan’da özellikle Musul Meselesi‘nden dolayı çok sıkıntılı anlar yaşamıştır.
Bütün bu görüşmelere, gelişmelere ve karşılıklı önerilere karşın Musul Sorunu Lozan’da çözülememiş. Bu yüzden de Türk-Irak sınırını tespit edilmemiştir.
Görüşmelerin uzaması üzerine İsmet Paşa, bu konunun Türkiye ile İngiltere arasında çözümlenmesini önermiştir. Yapılan bu teklif taraflarca da kabul edilmiştir. Musul Sorunu, İngiliz Heyeti’nin olumsuz tutum izlemesi nedeniyle. Lozan Konferansı’nda çözümlenememiş, dokuz ay içinde iki ülke arasında yapılacak anlaşmaya bırakılmıştır.
Sonunda, Musul Sorunu‘nun, İngilizlerle Türkler arasında görüşmelerle çözülmesi şartıyla, barış anlaşmasının dışında bırakılması kararı alınmıştır. Tarafların anlaşamaması durumunda, anlaşmazlık Milletler Cemiyeti’ne gönderilecektir.
Musul Sorunu İçin Toplanan Konferans (Haliç Konferansı)
Lozan görüşmeleri sırasında Musul üzerinde İngilizlerin çok keskin direnişi ile karşılaşılmıştı. Görüşmelerin en yoğun dönemde İngilizler Musul için savaşı dahi göze aldıklarını açıklamışlardır. Lozan Antlaşması’nın ilgili hükmüne rağmen İngilizler, kısa bir süre sonra Süleymaniye’yi bombalamışlardır.
Bölgenin Arap yönetimine girmesini sağlamak için bu bölge İngiliz uçakları tarafından bombalı saldırıya uğramıştır. Ayrıca Asuri kabilelerini de silahlandırarak Türkiye’ye karşı harekete geçirmişlerdir. Ancak bundan sonradır ki İngilizler, Türklerle Musul Sorunu üzerinde görüşmelere başlamıştır.
Türkiye-Irak sınırını tespit etmek amacıyla heyetler arasındaki görüşmeler 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da başlamıştır. Musul‘un elde etmeye uğraşan İngiltere Haliç Konferansı‘nda Hakkari’den de toprak talep etmiştir. Bunda direndikleri için de Haliç Konferansı‘nda bir anlaşmaya varılamamış, görüşmeler 5 Haziran 1924’te kesilmiştir.
Musul Sorunu Nerede Çözüldü?
Haliç Konferansı‘nda netlik kazanmayan Musul sorunu, Milletler Cemiyeti‘ne götürülmüştür. Bu konudaki başvuru, 6 Ağustos 1924’de İngilizler tarafından yapılmıştır. Türkiye o tarihte bu örgütün henüz üyesi değildir, ama kuruluş üye olmayan ülkelerinde başvurularına açıktır.
Milletler Cemiyeti‘ndeki görüşmelere 20 Eylül tarihinde başlanmıştır. Burada Türkiye’yi Fethi Bey temsil etmiştir. Fethi Bey Musul hakkındaki Türk görüşünü bir kez daha açıklayarak orada halkoyuna başvurulmasını önermiştir.
İngilizlerde eski görüşlerindeki ısrarlı taleplerini devam ettirmişlerdir. İngiltere’ye göre sorun, Türkiye-Irak hattının tespit edilmesinden ibarettir. Türkiye’ye göre ise, konu kapsamlı ve Musul‘un geleceği ile ilgilidir.
Bu sırada başlayan Nasturi ayaklanmasına da İngilizler destek vermişlerdir. Bu arada 1924 Ekim ayında İngilizler, Hakkari topraklarımızdaki askeri birliklere hava saldırısı dahi yaptılar. Fakat Ankara Hükümetinin buna karşılık vermesi İngiliz Irak ordusunun daha ileri gitmesine engel olmuştur.
Milletler Cemiyeti Konseyi, ilk olarak Musul‘da mevcut durumun korunması kararı almıştır. İkinci olarak da Musul sorununu yerinde incelemek için 3 kişilik bir komisyon oluşturmuştu.
Musul Meselesi İçin Toplanan Milletler Cemiyeti Komisyonu
Fransa ile İtalya’nın da desteğini alan İngiltere, mevcut durumu Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmıştır. Sonuçta, Musul sorununu yerinde incelemek üzere komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Komisyon da yer alan kişiler şu isimlerden oluşmuştur:
Kont Tekeli (Eski Macaristan Başbakanı)
İsviçreli Wirsen
Belçikalı Albay Paulis
Komisyon Türkiye ve İngiltere’ye çalışmaları sırasında yardımcı olması çağrısında da bulunmuştur. Bunun üzerine Türkiye uzmanlardan oluşan bir heyeti Musul‘a göndermeye karar vermiştir. Bu heyetin güvenliğini sağlamak üzere de bir askeri birlik görevlendirilmiştir.
Türk Heyeti Bağdat’a gelince İngilizler Türk tercümanları tutuklayıp bir kampa yerleştirmişlerdir. Bunu da tercümanları korumak amacıyla yaptıklarını bildirmişlerdir. Türk Hükümeti’nin bu olayı protesto etmesi sonucu tercümanlar serbest bırakılmışlar, Musul‘da sevgi ile karşılanmışlardır.
Böylece barış içinde çözümlenmesine uğraşılan Musul sorunu bir savaş durumuna dönüşmüştür. Türk Genelkurmayı da savaş olasılığı dolayısıyla hazırlıklara başlamıştır. Bunun üzerine, Türkiye ile Irak arasında geçici bir sınır kabul edilmiş, böylece komisyonun çalışmalarını tamamlaması mümkün olmuştur.
Musul Sorunu ve Brüksel Hattı
Milletler Cemiyeti, 29 Ekim 1925’te Musul’u Hakkari’den ayıran bir yerden geçici bir çizgi çekmiştir. Bu hat “Brüksel Hattı “olarak anılmaya başlamıştır. Taraflar Brüksel Sınırı olarak kabul edilen bu nitelemeye uyacaklarını kabul etmişlerdir.
Komisyon 1925 yılında çalışmalarını tamamlamış ve raporunu yazmıştır. Komisyonun çalışmaları devam ederken sınır hattında İngilizlerin başlattıkları olaylar önlenememiştir. Nasturi ayaklanmasının bastırılmasından sonra bu defa da 1925 yılında Şeyh Sait ayaklanması başlamıştır.
Şey Sait ayaklanmasından faydalanan İngilizler istediklerini kabul ettirmeye çalışmışlardır. Soruşturma Komisyonu, Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılmasından sonra 16 Temmuz 1925’te raporunu vermiştir.
Raporda esas olarak Musul halkının bağımsız kalmak istediği açıklanmıştır. Halkoyuna gidilecekse de bunun oybirliği ile kararlaştırılması gerektiği belirtilmiştir. Buna İngiltere’nin karşı çıkacağı bilindiği için halkoylamasına “oybirliği” ile karar alınmasına imkan yok demektir.
Komisyonun belirtmiş olduğu tavsiyeler şu şekildedir:
Musul Irak’ın bir parçası sayılmalıdır.
Irak, 25 yıl süre ile İngiltere’nin mandası altında bulunmalıdır.
Daha önce tespit edilmiş olan Brüksel Hattı, Türkiye-Irak sınırı olarak kabul edilmelidir.
Komisyonun hazırladığı rapor, Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen, 16 Aralık 1925’te kabul edilmiştir. Böylece Brüksel çizgisi sınır kabul edilmiş ve Musul bölgesi Irak’a bırakılmıştır. Irak’taki İngiliz mandasının da 25 yıl daha sürmesi uygun görülmüştür.
Sorunun Lahey Adalet Divanı’na Götürülmesi
Milletler Cemiyeti Komisyonu‘nun aldığı kararı, doğal olarak İngiltere kabul etmiştir. Türkiye ise, bunu kabullenmemiş, anlaşmazlık Lahey Adalet Divanı‘na götürülmüştür. Lahey Adalet Divanı, 21 Kasım 1925’te şu kararları almıştır:
Milletler Cemiyeti, kuruluş ilkelerine göre bağlayıcı kararlar alamaz. Ancak taraflar Lozan Antlaşması’yla Cemiyete karar alma yetkisi vermiştir. Bu yüzden Musul sorununda bağlayıcı karar alınabilir.
Cemiyet Konseyinde alınan kararların oybirliği ile alınması gereklidir. Tarafların oyları dikkate alınmaz.
Bunun üzerine Türk heyeti görüşmelerden çekilmiştir. Lahey Adalet Divanı, bölgeye Estonyalı General Laidoner’i gönderme kararı almıştır.
Tarafsız olması gereken gözlemci ise, Türkleri suçlayıcı bir rapor hazırlamıştır. Milletler Cemiyeti de 16 Aralık 1925’te o zamana kadarki fiili sınır olan Brüksel Hattı‘nı sürekli sınır olarak kabul etmiştir. Bu karar Türkiye’nin Musul‘u kaybetmesi anlamına gelmiştir.
Musul Sorunu Hangi Antlaşma İle Çözülmüştür?
Türkiye, Musul sorununu çözebilmek için girişimlerde bulunmuş, fakat yaşanan olaylar tüm bu girişimleri sonuçsuz bırakmıştır. En sonunda, Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında 5 Haziran 1926’da Ankara Antlaşması imzalanmıştır. Ankara Antlaşması‘na göre, Türkiye’nin Irak sınırı Musul Irak’ta kalacak şekilde tespit edilmiştir.
$Ankara Antlaşması’na göre:$
Musul, Irak’a bırakılmıştır.
Musul halkı Irak vatandaşı kabul edilmiş. Ancak, 18 yaşını bitirmiş olanlara iki ay içinde isterlerse kendi vatandaşlıklarını seçebilme hakkı tanınmıştır.
Musul bölgesinden elde edilen petrol gelirlerinin %10’unun 25 yıl süreyle Türkiye’ye verilmesi kararlaştırılmıştır.
Musul’un Irak’a Bırakılma Nedenleri
Lozan Antlaşması’nda, Musul Sorununun çözümlenememesi. Bunun yanında, dokuz ay içinde İngiltere ile Türkiye arasında yapılacak görüşmelere bırakılması.
Haliç Konferansı’nda İngilizlerin Hakkari bölgesinden de toprak talep etmeleri.
İngiltere’nin Musul Meselesi’ni 6 Ağustos 1924’te Milletler Cemiyeti’ne götürmesi.
7 Ağustos 1924’te Nasturilerin Hakkari bölgesinde isyan etmeleri.
Ordu komutanlarının askerlikten istifa ederek milletvekilliği görevini seçmeleri.
1925 yılında başlayan Şeyh Sait isyanının kısa sürede Güneydoğu Anadolu’ya yayılarak, Anadolu’nun güvenliğini tehdit etmesi.
İsyanların bastırılması sırasında Türk Ordusunun muharebe gücünün zayıflaması.
8 Aralık 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin 3 Haziran 1925’te kapatılması.
Milletler Cemiyeti’nin, İngiltere’nin etkisiyle, Musul’u Irak’ın sınırları içinde bırakması.
Yunanistan ile Türkiye arasında Etabli Meselesi yüzünden sorun yaşanması ve bu durumun iki ülke ilişkilerini bozması.
Milli Mücadeleden yeni çıkmış olan Türkiye’nin bu durumundan Fransa ve İtalya’nın da yararlanmak istemesi.
Türkiye’nin başlatmış olduğu devrimleri devam ettirmek istemesi.
Sonuç
Türkiye’nin Musul‘u terketmesi kararının uluslararası ortam ve iç nedenler olduğu anlaşılmaktadır. Musul‘un terk edilmesinden sonra Tük-İngiliz ilişkilerinin gelişmesi kolay olmamıştır. İki ülke arasındaki soğukluk 1929 yılına kadar devam etmiştir.[1]
ALİ ERDEMİR