Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)
Lozan Barış Antlaşması ve Saltanatın Kaldırılması
Mudanya Ateşkes Anlaşması’ndan sonra barış konferansı için hazırlıklar başladı. Bunun üzerine İstanbul Hükumeti, TBMM Hükumeti’nin yanında görüşmelere katılmak istediğini bildirdi. Türk milletinin büyük fedakarlıklarla kazanmış olduğu zafere, İstanbul Hükumeti’nin sahip çıkmak istemesi ve İtilaf Devletleri’nin 27 Ekim 1922’de Ankara ve İstanbul Hükumetlerini Lozan Konferansı’na çağırmaları, M. Kemal Paşa’ya saltanatın kaldırılması konusunda büyük bir fırsat verdi.
Meclisteki görüşmeler 1 Kasım’a kadar sürdü. M. Kemal Paşa, padişahlıkla halifeliğin birbirinden ayırıp siyasi iktidarı temsil eden saltanatın kaldırılması, halifeliğin ise devam etmesi şeklinde bir çözüm yolu buldu. Mecliste yapılan oylama ile 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılması kararlaştırıldı. Böylece Lozan Konferansı’nda Türkiye’yi TBMM Hükumetinin temsil etmesi sağlandı ve İtilaf Devletlerinin ikilik çıkarma planları sonuçsuz kaldı.
Lozan Barış Konferansının Toplanması
Milli mücadelenin zaferle sonuçlanmasından sonra yapılan Mudanya Mütarekesi görüşmeleri sırasında 27 Ekim 1922 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde bir barış Konferansı düzenlenmesi gündeme gelmişti. Türk tarafı ise Yunanlıların yaptığı tahribatın yakından görülebilmesini sağlamak amacıyla konferansın İzmir’de toplanmasını talep etmişlerdi. Ancak bu öneri İtilaf Devletleri tarafından reddedilmişti. Konferansın Lozan’da toplanacağı belli olduktan sonra ilgili devletlerin temsilcileri burada toplanmaya başladı.
Lozan Barış Konferansı Türk Heyeti
Lozan Barış Konferansında Türkiye’yi İsmet Paşa liderliğinde Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan oluşan bir heyet temsil etmiştir.
Barış Konferansına Katılan Devletler
Konferansı toplayan devletler: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya.
Bütün görüşmelere davet edilen devletler: Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya, ABD., (ABD, gözlemci sıfatı ile görüşmelere katılmıştır).
Rusya, Boğazlar rejimi için Bulgaristan ise Boğazlar ve Trakya sınırı için görüşmelere katılmıştır.
Ticaret ve yerleşme gibi belirli konularda görüşmelere davet edilen diğer iki ülke ise Belçika ve Portekiz olmuştur.
Bütün bu devletlerin karşısında sadece Türkiye vardı. Lozan Barış Konferansında Türkiye’yi destekleyen hiçbir devlet yoktu.
20 Kasım 1922’de başlayan Konferansta İsmet Paşa, söz alarak Misak-ı Milli kararlarından taviz verilmeyeceğini, Türkiye’nin tam bağımsızlığını sağlamakta kararlı olduğunu belirtmişti. Nitekim TBMM, Lozan’a gönderilen heyete, iki önemli konuda taviz verilmemesini tebliğ etmişti.
$Lozan Barış Konferansında Taviz Verilmeyecek Konular$
1-Kapitülasyonların kaldırılması,
2-Doğu Anadolu’da bir Ermenistan kurulmasının asla kabul edilmemesi,
Konferansın ilk günkü görüşmeleri çok çetin geçti. Bu görüşmelerde başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Sevr Antlaşmasından vazgeçmekte olan devletlerin Doğu sorununun çözümü sırasında en fazla payı almaya yönelik yeni bir strateji gerçekleştirecekleri yönündeydi. Asıl mücadele Türkiye ile İngiltere arasında cereyan etti.
İngiltere, Musul ve Boğazların statüsü, Fransa, borçlar meselesi ve kapitülasyonlar, İtalyanlar ise Ege adalarının geleceği ve kabotaj konularına ağırlık veriyorlardı.
İtilaf devletlerinin bu tutumu, Türkiye’deki bir asırlık yarı sömürge düzeninin devamında ısrar ettiklerini gösteriyordu. Nitekim konferans süresince Türkiye’nin en masum talepleri olan tam bağımsızlık ve misak-ı milli sınırlarının kabulü bile taraftar bulmuyordu. Diğer taraftan görüşmelerde Türkiye’den yana görünen Sovyet Rusya’nın asıl amacı ise Boğazların kendi çıkarlarına göre düzenlenmesini sağlamaktı.
Lozan Konferansı’nda sadece Türk-Yunan Savaşı’nın sonuçları görüşülmeyecek, yüzlerce yıllık “Doğu Sorunu (Şark Meselesi)” çözüme kavuşturulacaktı. Burada ele alınan meseleler yüzyılların birikimi olduğu için halledilmesi pek kolay konular değildi. Kapitülasyonlar, devlet borçları, azınlıklar vs yıllarca ertelenmiş ve çözümü bu güne kalmıştı. İtilaf Devletleri, ilk aşamada Sevr Antlaşmasını gündeme getirmemişlerdi. Ancak yine de masadan karlı ayrılmak ve esasen Sevr odaklı bir sonuca ulaşmak niyetinde oldukları, her hallerinden anlaşılıyordu. Zira Türk tarafına ilk dönem görüşmelerinde kabul ettirilmeye çalışılan taslak metinlerin içerikleri bunu açıkça ortaya koymaktaydı.
Konferansta gündeme gelen en temel konularda bile İtilaf Devletleri kendi politikalarını dayatıyorlardı. Şark Meselesi’nin çözümü için Lozan’ı adres gösterenler asırların biriktirdiği sorunları burada yine kendi isteklerine göre çözüme kavuşturmak istiyordu.
İtilaf Devletlerinin hala Sevr antlaşmasını esas almak yönündeki ısrarları görüşmeleri zora soktu. Barış görüşmeleri İtilaf Devletlerinin kabul edilemez taleplerinde ısrarcı olmaları yüzünden 4 Şubat 1923’te kesildi.
Görüşmelerin kesilmesine neden olan anlaşmazlıklar maddeler halinde:
Kapitülasyonlar Sorunu: TBMM kapitülasyonların kaldırılmasını, İtilaf Devletleri ise devam etmesini istiyordu.
Osmanlı Borçları: İtilaf Devletleri, Osmanlı Borçlarını tamamen TBMM’ye ödetmek istiyorlardı.
Musul-Kerkük Sorunu: TBMM, Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan Musul ve Kerkük’ün derhal boşaltılmasını isterken, İngilizler buna yanaşmadılar.
Boğazlar Sorunu: TBMM, Boğazların kendi hakimiyetine verilmesini talep etmiş, İtilaf Devletleri ise Sevr’de olduğu gibi Boğazlar Komisyonu kurulmasını şart koşmuşlardır.
Türkiye, Lozan Barış Konferansının kesintiye uğraması üzerine Misak-Milli’yi gerçekleştirmek hususundaki kararlılığını göstermek amacıyla askeri hazırlıklara başlamış ve kuvvetlerini Boğazlara kaydırmıştı. TBMM, her ne kadar savaş için hazırlık yapmış ise de savaşı son çare olarak görüyordu. İtilaf Devletlerinin ise bu dönemde TBMM ile tekrar savaşa girme ihtimalleri oldukça zayıftı.
Diğer taraftan Türk heyetinin yurda dönüşünden sonra Lozan Barış Konferansının bu ilk dönemi Büyük Millet Meclisi’nde sert ve hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Türk tarafının bu kararlı tutumu ve savaş hazırlıklarında bulunması bazı devletleri rahatsız etmişti. Bu devletlerin sorunu barışçıl olarak çözmek amacıyla başlattıkları girişimleri üzerine 23 Nisan 1923’te görüşmeler yeniden başladı.
Sonuçta iki dönem halinde olmak üzere toplam 8 ay süren konferans sonunda 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. TBMM., Lozan Barış Antlaşması ve eklerini 23 Ağustos 1923 tarihinde onaylamıştır.
Lozan Barış Antlaşması (Farklı Kaynaktan)
Saltanatın kaldırılmasıyla ülkedeki iki başlı yönetime son verildi. Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye’yi sadece TBMM Hükumeti temsil edecekti. Bu amaçla vakit kaybetmeden Lozan’a gidecek heyet belirlendi. Dışişleri Bakanlığına getirilen İsmet Paşa başkanlığında, Doktor Rıza Bey ve Hasan Bey’den oluşan üç kişilik heyet TBMM tarafından onaylandı. Heyete yardımcı olmak üzere bir danışmanlar kurulu oluşturuldu.
TBMM’de yapılan toplantıda milletvekilleri barış konferansında heyetin izleyeceği yolla ilgili birtakım uyarılarda bulundu ve şu konularda ödün verilmemesini istedi: Misakımillî sınırlarının korunması, kapitülasyonların kaldırılması, Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmaması.
Lozan Barış Konferansı, 20 Kasım 1922’de yapılan açılış toplantısı ile başladı. İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcileri aralarında görüşerek konferansta ortak hareket etmeyi kararlaştırdılar. Açılış programı gereğince ev sahibi olarak İsviçre Konfederasyonu Başkanı Haab (Hep) ve İtilaf Devletleri adına da İngiltere temsilcisi Lord Curzon (Kurzon) konuşma yaptı. İsmet Paşa, kendisinin de taraflardan birini temsil ettiğini belirterek konuşma yapma hakkının olduğunu vurguladı. Bunun üzerine konuşma hakkı elde eden İsmet İnönü, Türkiye’nin yıllar boyu çektiği sıkıntıları aşağıdaki sözlerle dile getirdi:
“Bu dakikada bile hâlâ bir milyondan fazla masum Türk, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında evsiz, ekmeksiz … dolaşıyor. Efendiler, çok ıstırap çektik, çok kan akıttık… Bütün uygar uluslar gibi özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz.”
Lozan Konferansı’nın kuralları saptanırken konferans dili olarak İtilaf Devletleri, İngilizce ve Fransızca konuşulmasına karar verince İsmet Paşa aşağıdaki alıntıda görüleceği gibi itiraz etti ve itirazını kabul ettirdi:
“‘Bir de Türkçe konuşulacak!’ dedi. Büyük bir tartışma başladı ama kimse Türk başdelegesine söz geçiremedi. Nihayet, ‘gerekirse İsmet Paşa Türkçe konuşabilir.’ diye bir madde eklendi.”
Heyet başkanı İsmet İnönü, konferansta, Türk halkının haklarını savunma konusundaki kararlığını şu sözlerle vurgulamıştır:
“Biz Mondros’tan değil, Mudanya’dan geliyoruz.”
Yaklaşık iki ay süren görüşmelerden sonra İtilaf Devletleri’nin temsilcileri, 31 Ocak 1923’te “Türkiye’nin imzalayacağı en iyi antlaşma budur.” diyerek Türk heyetine Sevr Antlaşması’nın yumuşatılmış biçimi olan bir barış tasarısı verdi. Bu tasarının bütün olarak kabul edilmesini veya reddedilmesini istedi.
“Geçmişteki savsaklamalarla, yanlışlıklarla hiçbir ilgimiz yokken, yüzyılların birikmiş hesaplarının bizden sorulmaması gerekirken, bu konuda da dünya ile karşı karşıya kalmak bize düşmüştü.”
Yukarıdaki alıntıda görüldüğü üzere, Atatürk bu teklifi yüzyılların hesaplaşması olarak değerlendirdi. İsmet Paşa “Memleketimi esarete mahkum eden bir belgeye imza koyamam.” diyerek bir mektupla İtilaf Devletleri’ne yanıt verdi. Mektupta, üzerinde uzlaşılan konuların imzalanarak barış yapılmasını, uzlaşılamayan konular üzerinde ayrıca görüşülebileceğini söyledi. Türk heyetinin bu önerisi dikkate alınmadı. Lord Curzon İngiltere’ye, Türk heyeti Ankara’ya döndü. 4 Şubat 1923’te Lozan Barış Konferansı görüşmeleri kesilmiş oldu.
23 Nisan 1923’te barış görüşmeleri tekrar başladı. İngiltere ve Fransa’nın temsilcileri değişmişti. Özellikle ekonomik konular ve Musul sorunu üzerinde yaşanan tartışmalar barışın imzalanmasını geciktiriyordu. Ekonomik konular antlaşmayla çözüldü. Musul ve Türk-Irak sınırı sorunu, Türkiye ile İngiltere arasında yapılması kararlaştırılan ikili görüşmeler sonrasında çözülmek üzere ertelendi. Böylelikle 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Antlaşma, 23 Ağustos 1923’te de TBMM’de onaylandı. 6 Ekim 1923’te İtilaf Devletleri’ne ait son askerler halkın sevinç gösterileri arasında İstanbul’dan ayrıldı.
Aşağıda görüldüğü gibi Atatürk, Lozan Antlaşması’nı Türk ulusunun yok edilme girişiminin engellenmesi olarak değerlendirmiştir.
“Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Anlaşması’yla tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme eyleminin çökertilişini anlatan bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri bulunmayan bir siyasi zaferin eseridir.”[1]