#Qedrîcan# ’ın #Serencam# ı
Yazma ve Hazırlık: AYHAN ERKMEN
Geçmişte Hawar, Ronahi ve Roja Nû dergilerine yazdığı öykü, şiir, makale ve çevirilerinin toplu halde yer aldığı kitabı yıllar önce elime ulaşınca her bir öyküsünü birkaç defa okumuştum. “Sehên Zozanan” (Yayla Köpekleri) öyküsü ise kelime kelime belleğime işlenmişti. Kitaptaki resimlerinde, takım elbisesi ve kravatına kombin yaptığı ve hafif sağa yatırdığı 1950’lerin moda aksesuarı fötr şapkası nasıl da yakışmıştı suretine.
Öykü formatı ve içeriği konusunda o gün bugündür bana öncülük ediyor Qedri Can. Hafızama işlenen “Sehên Zozanan” öyküsü “Zezê ve Kakaz” öykümün kapısını aralamıştı bana. Ziyaretine gittiğim seksen beş yaşındaki Zezê Amca’ya, Erzurum dağlarında doğup kurtlarla savaşta ustalaşan, hatıra boğulduğundan sahibince Zebdan’da misafir kaldığı konak sahibine istemeye istemeye hediye bırakılan köpeğin hikâyesini anlatmıştım. Qedri Can kahramanının kurtlarla savaşını, kocayınca yaralanmasını ve memlekete dönüp örgütlediği iki oğluyla öç almak için geri dönüşünü müthiş işlemişti. Öykü yarasına dokunmuş olacak ki Zezê Amca da altmış beş yıl önce yitirdiği atı Kakaz’ın öyküsünü gözyaşları içinde anlatmıştı bana.
Qedri Can 1911 yılında Derik’te doğuyor. 1925/Şeyh Said isyanı sonrası okumak için gittiği Konya Öğretmen Okulu’nda duruşu ve çıkışları nedeniyle hedef oluyor. Tutuklanma ve tehditlerden sonra, önce Konya’yı sonra da Derik’i terk edip 1928 yılında sınırın Suriye yakasına geçiyor. Henüz on yedisindeyken terk ettiği topraklarına bir daha da dönemiyor. Yurtseverlik duyguları onu Xoybûn’a götürüyor. Xoybûn kadroları onu koruyup kolluyor. Yarıda bıraktığı öğretmenlik eğitimini tamamlayınca Antakya’da kendisi gibi sürgün ve öğretmen olan Memduh Selim Bey’le birlikte öğretmenliğe başlıyor.
$Qedri Can’ın ‘yeni yol’u$
Suriye’de Celadet Bedirhan Bey, Memduh Selim Bey, Cegerxwin, Osman Sebri ve onlarca siyasetçi, yazar, şair ve entelektüelin olduğu Kürt entelijansiyasıyla tanışması Qedri Can’ı müthiş etkiler ve olgunlaştırır. Hawar dergisi yayın hayatına başlayınca Celadet Bedirhan Bey’in önerisiyle onun da yazım serüveni başlar. Hawar’ın 15 Mayıs 1932 tarihinde yayınlanan ilk sayısında, Osman Sebri’ye atfen yazdığı ilk makalesinde “Giyinip kuşandım, çayları ve dereleri aşıp da geldim…” der.
Bu ilişkilerle duygu ve düşün dünyasındaki zengin değişimi, Kürt modern şiirinin ilklerinden kabul edilen “Reya Teze” (Yeni Yol) şiirinde şöyle ifade eder:
“O kapkaranlık perdeyi
Karanlık gecelerin hediyesini
Çektim aldım yüzümden
Yırttım
Ve attım…”
$Xecê’nin yürek sıcaklığında$
“Serencam” öyküsünde çocukluk anılarına, duygu dünyasında iz bırakan acılara tanıklık ederken, hayal dünyasına zenginlik katan, kanımca gelecekte öykü yazmasına vesile olan yaşlı Çirokbêj (öykü anlatıcısı) Xecê ile de tanışıyoruz. Xecê’nin başta Mirza Mehemed olmak üzere cin, peri, dev ve ejderha öykülerini, uzun kış gecelerinde, gaz ocağının aydınlığında, sobanın ve Xece’nin yürek sıcaklığında can kulağıyla kahramanlarına öykünerek dinler Qedri Can. Tabii ki bunun da bir bedeli vardır; iki yetimiyle birlikte yaşayan Xecê’nin geçim kapısı bin yılların mirası ve hayal dünyasının ürünü öykü ve destanlarıdır. Çocuklar büyülü sesine mazhar olmak için gaz ocağının yağını, evin kumanyasını, Xecê’nin cıgarasını evlerinden aşırıp evine taşırlar. “Ah, hiç bitmese” dedikleri o gecelerin özlemi Qedri Can’ın yirmi beş yıl sonra yazdığı “Serencam” öyküsünde dile gelir: “Onu (Xecê’yi) son bir defa da olsa görüp demek isterim ki ben de aşka düştüm… Kaf dağını aştım, devler ve ejderhalarla savaştım… Yalnız bir şeyim eksikti Mirza Mehemed’in çift çatallı kılıcı”…
$Yüreği dört parça çarmıhta$
Hawar, Ronahi ve Roja Nû için yazdığı kısa öykü, şiir ve de dünya edebiyatından çevirilerini büyük bir disiplinle hiç ara vermeden sürdürür. Halkının ve ezilen sınıfın tarihini ve kültürünü hasrettiği eserleri düşlerinin, hayallerinin ve hümanizmasının izlerini taşır. “Vatan acısı niye bu kadar ağır ve unutulmazdır?” diye sorduğu sorunun cevabını arar gibidir eserleri.
Qedri Can’ın yüreği dört parça ülkede çarmıhtadır. Kuzey’den sürgündür. Batı’da gözaltında, tutsak ve mültecidir. Bazen Güney’e geçer, orada devam eden uzun soluklu devrim ateşiyle yüreğini masatlar. Mahabat Cumhuriyeti kurulduğunda “bu sefer tamam der”, lakin çok sürmez uluslararası ve bölgesel dengeler yekpare gelirler Qazi Muhammed’in üstüne. Bahar başında hazanı yaşatırlar ve zalimlerin kanlı tarihinden devir aldıkları mirasla yeniden kurarlar sehpaları. Kahrolur Qedri Can, lanetler halkının kanına eli bulaşanları, “Yas”ını tutar şirinde:
“Ne büyük bir derttir!
Ne büyük dermansız yara!
yürekte inleme
dilde ağıt,
binlerce ah,
binlerce figan,
gözlerimizde kanlı gözyaşları…”
$Maşuka giden âşık$
1957 Temmuz’unda, Moskova’da altıncısı düzenlenen Dünya Gençlik Festivaline Ortadoğu’dan barışın ve kardeşliğin dilini konuşan Arap, Çerkez, Kürt ve Ermeni devrimcileri taşıyan gemide “Kızıl Gül” ve “Kızıl Yıldız’ın” şairi Qedri Can’da vardır. “Maşuka giden âşığın hevesiyle” çıktığı yolculukta, karalama defterine “Moskova’ya Gidiyorum”, “Ahir Zaman Beyi”, “Yeni Yol” ve “Kızıl Gül” şiirlerinin dizeleri dizilir ve o defterini, orada görüştüğü Kürt dilinin ve edebiyatının Kafkaslar’daki temsilcilerinden olan Qanadê Kurdo’ya hediye eder. Düşünsenize bir edebiyatçının bir başka edebiyatçıya karalama defterini hediye etmesi ne büyük nezaket ve inceliktir.
Bu Moskova seyahati sonrası Suriye rejimi Qadri Can’ı rahat bırakmaz; üstüne gelirler, soruşturmalar açıp defaatle tutuklarlar ama Qedri Can düşüncelerinden ödün vermez. 1917 Ekim Devrimi’nin 43. yıl dönümünde tutuklu olduğu Mezê Zindanı’nda “Ekim Bayramı” şiirini yazar. 5 Nisan 1961’de aynı zindanda bu defa cellâtlara meydan okuyan sesi yükselir:
“Bir sesimiz zindanınızı salladı
Bir çığlığımız kalenizi yıktı
Darbemizi göreceksiniz…”
Ondan sonra on üç yıl boyunca yazmıyor mu yahut da birilerinin dediği gibi yazıyor da takibatta olduğundan, saklaması için emaneten bıraktığı kişinin izini yitirdiğinden midir bilinmez “Zindandaki Mücadelemiz” şiiri bize ulaşan son eseridir.
Erken yitirdiği yaşamında hep derin boşluğunu hissettiği kadim dostu Celadet Bedirhan’la aynı ayda, 1972 yılının Temmuz’unda, ebedi yolculuğa çıkıyor ve Celadet’le aynı mekânı paylaşıyor. Celadet son yolculuğuna çıkarken Qedri Can’ın ona atfen yazdığı şiirinin son dizesi “Ölmedi yaşıyor”dur. Bana da sorarsanız; evet ölmediler, yaşıyorlar.
$WEXTÎ NIYE$
Niştiman birîndar e
Wextî efsane niye
Li ber çavan sêdar e
Wextî bêgane niye
Ey cenabî Pîremerd
Saldîdeyî germ û serd
Bo çî to pirr ekey derd
Wextî meyxane niye
Ey kiçe le Çemçemall
Kiçe kurd, kiçe delal
Le hed ziyade tû menal
Wextî giryane niye
Ey Nalî dîwanî
Bo maçêk şeydanî
To xwud ekey herzanî
Wextî qurbane niye
Niştiman birîndar e
Li ber çavan sêdar e
Wextî eşqane niye
Wextî mestane niye
QEDRÎ CAN
*Çavkanî: Prof. Dr. Merîwan Umer Dewlet
[1]