=KTML_Bold=Dersim =KTML_Bold=İsyan=KTML_End=ı=KTML_End=
#Dersim İsyanı#, Dersim'de 1937-1938 yıllarında merkezî Türk Hükûmetiyle bazı Dersim aşiretleri arasında bölgenin hâkimiyeti ile ilgili çıkan anlaşmazlıklar sonucu yaşanan olaylara verilen isim. Dersim'de (Tunceli, Erzincan, Elazığ, Sivas, Malatya ve Bingöl illerinin bir kısmı) aşiretlerin isyanı sonucunda mutlak devlet hâkimiyetini sağlamak için Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından aşiretler üzerine Dersim Harekâtı düzenlendi. İsyancıların önemli kesimini 1920'de Sivas'ın Zara ve İmranlı ilçelerinden sığınan isyancılar oluşturuyordu. Harekât neticesinde sayılar hakkında birçok iddia bulunurken yaygın kanı olarak 11.683 kişi göçe tâbi tutulurken, 1.401 kişi öldürülmüştür.
=KTML_Bold=Arka plan=KTML_End=
Dersim İsyanı bir yanıyla Koçgiri isyanı üzerinden temellendirilir. Koçgiri İsyanının bastırılmasından sonra Sivas'ın Zara ve İmranlı ilçelerinden Dersim'e çekilen isyancılar bölgede bir örgütlenme çabasına girmişlerdir. Koçgiri isyanından kaçan bin kadar silahlı isyancı, mıntıkaya bir isyan havası getirmiştir. Baytar Nuri, Alişir ve Koçgirilileri Dersim İsyanı'nın beyin takımı olarak nitelendirmektedir. Daha önceden hükûmetle ilişkiler kuran Seyit Rıza'nın Koçgirililerin kendine sığınması sonucunda hükûmetle arası açılmıştır.
Bölge gerek coğrafi yapısı, gerekse merkeze uzaklığı nedeniyle merkezî otoritenin tam sağlanamadığı, ağalık tarzı feodal bağların kuvvetli olduğu bir yapıdaydı. Bu açıdan Osmanlı döneminde de bölgede pek çok ayaklanma yaşanmıştır. Dersim ayaklanmaları olarak adlandırılan, bölgedeki isyanlar arasında Osmanlı dönemindeki son isyan, I. Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında meydana gelmiştir. Dönemin içişleri bakanlarından Şükrü Kaya 1876 yılından beri bölgeye 11 askerî harekât düzenlendiğini; ancak bir çözüm sağlanamadığını belirterek, bölgenin bu alandaki geçmişini ortaya koyar. Ayrıca Kaya'nın hazırladığı rapora göre; Dersim 91 aşiret arasında bölünmüştür. Bölgenin durumundan haberdar olan Türk hükûmeti, başta Dersim bölgesi olmak üzere, yörenin kalkındırılması ve sosyo-ekonomik olarak kalkınması için bir arayışa girmiştir. Bu vesileyle, İsmet İnönü 1935 yılında Doğu Anadolu bölgesinde bir gezi yapmış, bu gezi sonrası da ''Şark Seyahati Raporu, 1935'' başlıklı bir rapor hazırlamıştır. Bu rapora göre; Suriye'deki Fransız vesayet yönetimi, Türkiye'ye karşı politikalar izlemekte, çeşitli bölgelerdeki aşiretleri el altından silahlandırmaktaydı. 10 Aralık 1936 tarihinde ise, dönemin Ekonomi Bakanı Celâl Bayar bir şark raporu hazırlamış, Doğu illerinin yeterince devlet kontrolüne girmediğinin, bölgede büyük ekonomik sıkıntılar olduğunun ve geçmiş hükûmetlerin bölgede ancak ağalar ve şeyhler aracılığıyla halk üzerinde etkili olabildiklerini belirtmiştir. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve mülkiye müfettişleri de benzer şekilde raporlar hazırlamışlardır. Bunun üzerine, 8. Türkiye Hükûmeti; bölgede hem asayişi etkili şekilde sağlamaya hem de halkı kalkındırma hamleleri başlatmaya karar vermiştir. Öte yandan, özellikle de Seyit Rıza'nın etkisi altında olan aşiretler hükûmetin bu girişiminden rahatsız olmuş ve 21 Mart 1937 gecesi Harçik deresi üzerindeki köprüyü yakarak ayaklanmışlardır.
Kimi anlatılara göre: Dersim'in Yusufan Aşiretinin silahlarını toplamaya gelen bir grup asker, oradaki bir kadına tecavüz etti. Eski milis komutanı olan Kamer Ağa olaya karışan askerin kendisine teslim edilmesini veya cezalandırılmasını istedi. Teslim edilmeyince, bir grup hırsını Harçik köprüsünü yakarak çıkardı. Köprünün durumunu görmek için Albay İsmail Hakkı Tekçe geldi. Bunun üzerine iddialara göre Fındık Ağa, İsmail Hakkı Tekçe'nin üzerine atılarak onu yaralamıştır. Üstüne atıldıktan sonra Ben Fındık Ağa'yım adamı böyle yere sererim demiştir. Bazı iddialara göre vuran Fındık Ağa değil Milan adında bir Rum köylüsüydü. Onun ismini kullanarak bilerek olayları arttırmaya ve kışkırtmaya çalışmıştı. Fındık Ağa'nın adı bu olay dışında başka bir olayda geçmemektedir. Kamer Ağa ifadesinde devlete isyan etmediklerini sadece ırzını savunan bir genci ele vermek istemediğini söyledi. Kamer Ağa, köyü saran ve isyancıların teslim edilmesini isteyen Albay'a cevap olarak Komutan bu ırza tecavüz girişimidir. Devlete isyan değildir. Siz de onun yerinde olsaydınız aynı şeyi yapardınız. Köprüde oluşan tahribatı onarmaya hazırız ama eşini koruyan, eşini savunmak zorunda olan bir genci teslim etmem mümkün değildir. dediği iddia edilmektedir. Kamer Ağa gerekli kişinin kaçmasından sonra teslim oldu ve sonra Fındık Ağa'dan teslim olmasını istedi. Fındık Ağa (veya Fındık Hafız) teslim olduktan sonra İsmail Hakkı Tekçe'yi vurduğu gerekçesi ile idam edildi.
Ermeni Kırımı sırasında da bazı Dersimli Alevi Zaza aşiretler, Dersim Ermenilerini Osmanlı hükûmetine teslim etmeyi reddetmiş ve Ermeni kaynaklarına göre 20.000 ile 36.000 arasında Ermeni'yi, Nuri Dersimi'nin anılarında yazdığına göre binlerce savunmasız Ermeni ailesinin güvenli olarak kaçmasını sağlamışlardır. Taner Akçam gibi bazı tarihçilere göre, Dersimlilerin 1915 Ermeni Kırımı sırasında takındıkları tutum onların imhasında ayrı bir rol oynamıştır. Yine Nuri Dersimi'ye göre, 1915'te çevre vilayetlerden 30.000'den fazla Ermeni'nin, sığınmaları için bazı Dersimliler tarafından Rusya'ya kaçmalarına yardım edilmiştir.
Bunun yanında Rus işgaline karşı Dersimliler, Osmanlı hükûmeti ile bir anlaşma yaparak özerklik vaadi içinde savunma savaşına girerler. Osmanlı idaresinden aldıkları silah ve mühimmatla, doğrudan Osmanlı ordusunun emrine girmeden Ruslara karşı durma karşılığında Dersimlilere bağımsız çatışma hakkı tanınır. Ruslar geri çekildikten sonra Osmanlı idaresi tarafından Dersimlilere ve bu aşiretlere madalya ve hediyeler verilir. Seyit Rıza ise ayrıca ödüllendirilerek Erzincan'da İl İdaresi Üyeliğine atanır. Dönemin Erzincan valilerinden Sabit Bey yazdığı bir mektupta Seyit Rıza ile ilgili olarak şimdiye kadar bize din ve namusuyla hizmet etti ifadesini kullanır. Dersim olaylarının meydana gelmesinde Dersim aşiretlerinin ve önde gelenlerin Ermeni Kırımı'nda Ermenileri kurtarmış olmalarının, Rus işgaline karşı kendilerine vadedilen özerklik durumları ile daha önceki Koçgiri İsyanı'nın etkisi olduğu düşünülür.
İsyancılar, Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde birleşince, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenenince yaklaşık 6.000 kişilik bir grup isyancılara katılmıştır.
=KTML_Bold=Dersimlilerle ilgili raporlar=KTML_End=
1920'lerin ikinci yarısından sonra Dersim bölgesini tanımaya yönelik pek çok rapor hazırlanmıştır. Özellikle Hamdi Bey'in 2 Şubat 1926 tarihli raporu, Dersim gittikçe Kürtleşiyor, mefkureleşiyor, tehlike büyüyor. Dersim, hükûmeti Cumhuriyet için bir çibandır. Bu çiban üzerinde kati bir ameliye ihtimalatı elimeyi önlemek, selameti memleket namına farzı ayindir tespitiyle başlıyordu. İsmet İnönü Doğu raporlarında Erzincan beyleri Dersimlileri maraba adıyla çalıştırıyorlar. Bu bir nevi Erzincan beylerinin Kürt himayesine sığınmasıdır, Genel Müfettiş Cemal Bardakçı, Dersim'deki huzursuzluğun sebebi açlıktır, Fevzi Çakmak ise Dersimlileri askere almayın, silah kullanmayı ve savaş taktiklerini öğrenirlerse bize saldırırlar diyecektir. Fevzi Çakmak aynı zamanda, Dersimlilerin okşanmakla kazanılamayacağını, silahlı kuvvetlerin müdahalesinin Dersimli'ye daha çok etki edeceğini bildirmiştir.
Raporlarda en çok üzerinde durulan noktalar ise, aşiretlerin birbiriyle olan ilişkileri, hangi aşiretin hangi dili (Zazaca, Türkçe) konuştuğu, aşiret yapıları, Dersimlilerin gelenek ve görenekleri, aşiretlerin coğrafi sınırları ve nüfuzları, Dersim'in stratejik noktalarıdır. Bunlar üzerine raporlar sunulmuştur ve başarılı bir Dersim Harekâtı için gereken önlemler bu raporlarda tespit edilmiştir.[kaynak belirtilmeli]
=KTML_Bold=Tunceli Kanunu=KTML_End=
25 Aralık 1935 tarihinde, 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldı ve 4 Ocak 1936 tarihinde Dersim Vilayeti'nin adı Tunceli Vilayeti oldu.
Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükûmet otoritesi kurulamadı.
=KTML_Bold=Dördüncü Umumi Müfettişlik=KTML_End=
Otoriteyi sağlamlaştırmak amacıyla TBMM 1164 sayılı ve 25 Haziran 1927 tarihli kanunu çıkardı. Bu kanuna göre kurulan umumi müfettişliklerin geniş yönetsel, askerî ve yargısal yetkileri vardı. 1 Ocak 1928 tarihinde Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri, Siirt ve Mardin illerini kapsayan ve merkezi Diyarbakır'da bulunan Birinci Umumi Müfettişlik kuruldu. Ve Trakya'da yaşanan pogromlardan önce 19 Şubat 1934 tarihinde, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Çanakkale illerini kapsayan ve merkezi Edirne'de bulunan İkinci Umumi Müfettişlik kuruldu. 25 Ağustos 1935 tarihinde Ağrı, Kars, Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Erzincan ve Erzurum illerini kapsayan ve merkezi Erzurum'da bulunan Üçüncü Umumi Müfettişlik kuruldu. 6 Haziran 1936 tarihinde tarihî Dersim Bölgesini (Tunceli, Elazığ ve Bingöl) kapsayan ve merkezi Elazığ'da bulunan Dördüncü Umumi Müfettişlik kuruldu ve Umumi müfettişliğe Korgeneral Abdullah Alpdoğan atandı.
1936 yılında açılan dördüncü umumi müfettişliğin başına getirilen Korgeneral Abdullah Alpdoğan, mahkeme kararlarını imzalamaya, düzeni ve güvenliği sağlamak açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.
Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde yaptığı TBMM konuşmasında Dersim'deki ağalık düzeni sorununu Türkiye'nin en önemli iç sorunu olarak tanımladı.
Öte yandan Hasretyan'ın kitabında yer alan bilginin aksine Atatürk'ün 1 Kasım 1936 tarihli TBMM konuşmasında toprak ile ilgili konuşurken Dersim hatta ağalık düzeni bile dememiştir. Günümüz Türkçesi ile bu bölüm:
Toprak Kanununun bir sonuca, varmasını, Kamutayın yüksek çalışmalarından beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması, kesinlikle gereklidir.Vatanın sağlam temeli ve imarı buna dayanır. Bundan başka, büyük araziyi modern araçlarla işletip vatana fazla üretim sağlanmasını da özendirmek isteriz.
İsyan
Uhundu köyü
Eski Dersimli Osmanlı Devleti komutanlarından Kamer Ağa köyüne karakol kurulmasını istedi. Tülük'tan Uhundu köyüne küçük bir askerî birlik geldi. Anlatılara göre köylülerden Mehmet Ali (Menteş) aç ve yorgun olan ve başlarında Genç bir subay olan askerleri evinde konuk etti. Menteş'in karısı genç ve güzel adı Fatma'dır. Anlatılanlara göre genç subay Menteş içerideyken Menteş'in eşine tecavüzde bulunuyor. Karısının çığlığı üzerine içeri koşan Mehmet Ali (Menteş) köşede subayın silahını gördü ve subaya ateş ederek öldürdü. Ateş sesini duyan askerler içeri koşmaya başlayınca Menteş onlara da ateş açtı. Uhundu köyünün başında Eski Osmanlı Devleti Milis komutanı Kamer Ağa bulunuyordu. Kamer Ağa köye baskın yapılacağını düşünerek olayın ardından Menteş ve kardeşlerinin kaçmasına karar verdi. Kaçtıklarından sonra ise Harçik köprüsünü ateşe verdi. Köprünün durumunu görmek için devlet tarafından İsmail Hakkı Tekçe görevlendirildi. Bunun üzerine İsmail Hakkı'nın iddialara göre Fındık Ağa, İsmail Hakkı Tekçe köprüye bakmaya geldiğinde üzerine atılarak onu yaralamıştır. Üstüne atıldıktan sonra Ben Fındık Ağa'yım adamı böyle yere sererim demiştir. Bazı iddialara göre vuran Fındık Ağa değil Milan adında bir Rum köylüsüydü. Onun ismini kullanarak bilerek olayları artırmaya ve kışkırtmaya çalışmıştı. Fındık Ağa'nın adı bu olay dışında başka bir olayda geçmemektedir. Kamer Ağa ifadesinde devlete isyan etmediklerini, sadece ırzını savunan bir genci ele vermek istemediğini söyledi. Kamer Ağa, köyü saran ve isyancıların teslim edilmesini isteyen Albay'a cevap olarak Komutan, bu ırza tecavüz girişimidir, Devlete isyan değildir. Siz de onun yerinde olsaydınız aynı şeyi yapardınız, köprüde oluşan tahribatı onarmaya hazırız ama eşini koruyan, eşini savunmak zorunda olan bir genci teslim etmem mümkün değildir. dediği iddia edilmektedir. Kamer Ağa gerekli kişinin kaçmasından sonra teslim oldu ve sonra Fındık Ağa'dan teslim olmasını istedi. Fındık Ağa (veya Fındık Hafız) teslim olduktan sonra İsmail Hakkı Tekçe'yi vurduğu gerekçesi ile idam edildi.
=KTML_Bold=Harekâtı Tetikleyen Olaylar=KTML_End=
27 Mart 1937 tarihinde Dersim-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakılır. Diğer Türk Birlikleri ile bağlantı kurulmasın diye Dersimli gruplar tarafından bölgenin telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pax bucağı karakoluna baskın düzenlenir. Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu'nun da basılması için asi milislere emir verir. Bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu'na da baskın düzenlenir. Kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz gerilla kuvvetlerine karşı savaşmak üzere eğitilmemiş ve bu yönde bir hazırlığı olmayan askerî kuvvetler kendilerini korumakta zafiyet içine düşerler. Birçok askerî birlik basılarak askerler öldürülür ve yaralanır. Asiler Mazgirt Köprüsü'nü de tahrip ederler.
İsyancıların bir kısmını 1920'de Sivas'ın Zara ve İmranlı ilçelerinden sığınan isyancılar oluşturuyordu.
14 Haziran 1937 tarihli meclis konuşmasında, İsmet İnönü; bölgeyi medenileştirmek ve geliştirmek için büyük uğraşlar yapıldığını fakat bölgede güçlü olan bir takım aşiretlerin, hükûmetin bu programına direniş gösterdiğini ifade etmiş, bölgede askerî tedbir almanın bir zorunluluk haline geldiğini belirtmiştir. 18 Eylül 1937 yılında yaptığı açıklamada ise, biri subay olmak üzere, 30 askerin hayatını kaybettiğini, 51 kişinin yaralı olduğu, 265 isyancının öldürüldüğünü, 849 kişinin ise güvenlik güçlerine teslim olduğunu belirtmiştir.
Sahada bulunmayan İhsan Sabri Çağlayangil'in bir ifadesine göre, 1937 yılında Atatürk Singeç Köprüsü'nün açılışını yapmak üzere Dersim'e gelecekti. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. İsmail Hakkı adlı bir teğmenin komutasındaki karakola isyancılar tarafından saldırı düzenlendi. Karakol yakıldı ve 33 askerin tümü öldürüldü. Ancak 33 asker tek bir baskınla ölenlerin değil, 1937 yılının Temmuz ayı sonuna kadar öldürülenlerin toplam sayısıdır. Atatürk'ün köprü açılışı için Pertek'e geldiği tarih ise 17 Kasım 1937'dir.
=KTML_Bold=Askerî harekât=KTML_End=
Birinci Dersim Harekâtı
Trabzon'daki Atatürk Evinde gösterilen haritada, Dersim'deki askeri durumu gösteren taktik işaretlerin bizzat Mustafa Kemal tarafından çizildiği ve silahlı isyancılara karşılık harekâtın yapılış tarzı planlanmıştır.
Harekâtın başlangıcında; Nokta Dergisi'nin iddiasına göre Genelkurmay kaynaklarında Türkçe, Osmanlıca harflerle, mahalli lisanda yazılmış 4 Mayıs 1937 tarihli bildiriler, halkı teslim olmaya çağırıyor, Cumhuriyet Hükümeti sizi şefkat ve merhamet kucağına almak, sizi mesut etmek istiyor. İçinizde bunu anlamayanlar çoktur ki, ona hürmetsizlik ediyor, veyahut içinizde bazıları şahsi menfaatleri için sizi kurban vermek istiyor. Cumhuriyet Hükümeti bu gereği bildiği içindir ki, sizlere son ihtarını yapıyor. Onun size son şartları şudur; sizi ayaklandırmaya çalışan zavallıları Cumhuriyet Hükümetine teslim ediniz veyahut onlar kendileri teslim olmalılar. Bu takdirde cümleniz masum kalacaksınız. Teslim edilenler veya kendiliğinden teslim olanlar dahi Cumhuriyetin adil muamelesinden başka hiçbir şey görmeyeceklerdir. Bu suretle siz kıymetli vatandaşlarımızdan hiçbirinin burnu kanamayacaktır. Aksi takdirde, yani dediklerimizi yapmazsanız her tarafınızı sarmış bulunuyoruz. Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz. Cumhuriyet Hükümetinin bu son şefkat ve merhametini bildiren bu bildirisini 24 saat çoluk ve çocuğunuzla beraber okuyun, düşünün ve çabuk cevap verin. Yoksa hiç istemediğimiz halde sizi mahvedecek olan kuvvetler harekete geçeceklerdir. Devlete itaat gerektir. deniliyordu. Aynı tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında Son günlerde Tunceli'de vuku gelen hadiselere dair raporlar 4.5.1937 Tarihinde Atatürk'ün ve Mareşal'in (Fevzi Çakmak) huzurları ile tetkik ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır: (...) Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür. şeklinde gizli bir karar alınmıştır.
General Abdullah Alpdoğan'ın düzenlediği ilk harekât başarısızlıkla sonuçlandı. Aşiretler ise bunun verdiği moralle tamamen silahlandı. Bu yüzden isyanı bastırmak iyice zorlaştı. Abdullah Alpdoğan yanına aldığı 50.000 asker (üç kolordu) ile bölgeye gitti fakat dağları bir türlü aşamadı. Bunun sonucunda bir hava saldırısı gerektiğine karar verdi. Gerekli onayı alınca Sabiha Gökçen'i davet etti. Sabiha Gökçen de kabul edip Hava Kuvvetleri'nden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirdi. İsyancıların saklandıkları en büyük yer olan Laş mevkiini bombaladı.
=KTML_Bold=#Seyit Rıza#.=KTML_End=
Yapılan harekât başarılı olmayınca, askerler bölgeye girmeyi başaramadı. 13 Eylül 1937'de anlaşmaya çağrılan Seyit Rıza tutuklandı. Askerî harekâttan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937'de sona erdi. 11 kişi idama mahkûm oldu, fakat yaşların geçkin olmalarından dolayı içlerinden dördü hakkında idam cezası 30 sene ağır hapse tahvil edildi.
Bir jandarma ve Reyber (Rêber Qop)
10-12 Eylül 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza barış görüşmesi için Erzincan Vilayet konağına geldi ve o arada tutuklandı. Ertesi gün, Elazığ'da bulunan Umumi Müfettişliğe nakledildi ve 15 - 18 Kasım 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza ve Halvori gözeleri'nde toplantı yapan 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı.
=KTML_Red==KTML_Bold=Asılarak idam edilen kişiler şunlardır:=KTML_End==KTML_End=
Seyit Rıza
Resik Hüseyin (Seyit Rıza'nın oğullarından)
Seyit Hüseyin (Kureyşan-Seyhan aşiret reisi)
Fındık Ağa (Yusufanlı Kamer Ağa'nın oğlu)
Hasan Ağa (Demenan aşiret reisi Cebrail Ağa'nın oğlu)
Hasan (Kureyşanlardan Ulkiye'nin oğlu)
Ali Ağa (Mirza Ali'nin oğlu)
Mahkeme
17 Kasım 1937 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, Diyarbakır'dan Elazığ'a geldi ve Tunceli'nin Pertek kazasına geçerek Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü'nün açılış törenine katıldı.
=KTML_Bold=İkinci Dersim Harekâtı=KTML_End=
Ancak olaylar durulmadı ve 1938'de Kureyşan aşireti intikam için diğer aşiretleri silahlanmaya davet etti.
Başbakan Celâl Bayar (görev süresi: 25 Ekim 1937 - 25 Ocak 1939) Dersimli isyancılara karşı saldırıyı onayladı ve İkinci Dersim Harekâtı (2 Ocak - 7 Ağustos 1938) başlatıldı.
=KTML_Bold=Üçüncü Dersim Harekâtı=KTML_End=
10-17 Ağustos 1938 tarihinde Üçüncü Dersim Harekâtı düzenlendi.
=KTML_Bold=Temizleme harekâtı=KTML_End=
6 Eylül'de başlayan temizleme harekâtı, 17 gün boyunca devam etti
=KTML_Bold=Hava kuvvetleri=KTML_End=
Muhsin Batur, Dersim üzerinde yaklaşık iki ay görev yaptı. Fakat hatıralarında okurlarından özür dileyerek hayatının o bölümünü yazmayacağını açıkladı. İsyana katılanlardan veteriner Nuri Dersimi, Türk hava birimlerinin zehirli gaz bombasını attığını aktardı. Sabiha Gökçen ise, olaylarla ilgili olarak 1956 yılında Halit Kıvanç'a verdiği bir röportajda; Canlı ne görürseniz ateş edin! emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk demiştir.
=KTML_Bold=Harekâtın sonuçları=KTML_End=
Hukukçu yazar Hüseyin Aygün, Dersim Harekâtı ve sonuçları hakkında bugüne kadar yapılmış en kapsamlı bir araştırma olarak nitelendirilen Dersim 1938 ve Zorunlu İskân adlı kitabında, isyanın açıkça kışkırtılarak çıkarıldığını, Cumhuriyet dönemi ayaklanmaları içerisinde sivillere yönelik eziyetin ve kıyımın en şiddetlisine uğradığını, ardından da isyancılarla beraber aileleri ve hatta isyana iştirak etmeyenlerin eziyete ve kıyıma maruz kaldığını, binlerce sivil vatandaşın öldürülmüş ve kalan on binlercesinin de sürgün edilmiş olduğunu belirtmiştir.
Bölgeden Ankara'ya gönderilen raporlarda kadın ve çocuklar dahil olmak üzere insanların zehirli gaz ve yangın bombaları kullanılarak imha edildiği yazılmaktadır. 30 Mart 1937'de, Tunceli Valisi Abdullah Alpdoğan'ın Başbakanlığa yazdığı yazının 2. maddesinde şu yazı geçmektedir: Tayyare Alay Kumandanından yangın ve Millî Müdafaa'dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim.
Askerî harekât, her ne kadar bazı aşiretleri sürgün etse de, harekât 1938 yılının sonuna doğru sona ermiştir.
=KTML_Red==KTML_Bold=Olaylardan önce ve sonra Tunceli il nüfusu=KTML_End==KTML_End=
1935 - 1940
101.099 - 94.639
=KTML_Red==KTML_Bold=Nüfusun Azalmasındaki Etkenler=KTML_End==KTML_End=
Toplam Kayıplar Sürgünler
13.160 - 11.818
=KTML_Bold=Güncel gelişmeler=KTML_End=
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Kasım 2011 günü yaptığı konuşmada, 9 Ağustos 1939 tarihli bir belgede Dersim'de 13 bin 806 kişinin öldürüldüğünün ifade edildiğini belirtmiş ve Dersim'de yaşananlar için; eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum demiştir. Başlangıçtan Günümüze Dersim Tarihi kitabının yazarı tarihçi Ali Kaya'ya göre, harekâtın sorumlusu dönemin Başbakanı Celâl Bayar'dır. Asıl yaşanan büyük olayların daha çok 15 Mayıs-15 Eylül 1938 tarihleri arasında meydana geldiğini belirten Ali Kaya, Atatürk'ün o dönemde ciddi olarak hasta olduğunu, doktor raporlarının bulunduğunu ve Atatürk'ün son gelişmelerden haberi olmadığını ileri sürmüştür. Gazeteci Murat Bardakçı ise Dersim olayı sırasında Atatürk öyle çok hasta değildi. Hatta Operasyon bittikten sonra oraya köprü açılışı için gitmiştir. Atatürk'ün bilgisi dahilinde yapılmıştır. demiştir. 12 Kasım 2014'te CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu Acı duyan herkesten, ölen her insandan, sürgün edilen her insandan CHP adına da özür diliyorum. diyerek olan olaylarla ilgili partisi adına özür diledi[1]