=KTML_Bold=Kürdistan buğdayı örneği 100 yıldır muhafaza ediliyor=KTML_End=
Dünya nüfusu arttıkça buğday üretimine olan ihtiyaç da artıyor ancak iklim değişikliği dünyanın birçok yerinde buğday üretimi önündeki engelleri büyütmüş durumda. Bununla birlikte onlarca yıldır yetiştirilen buğdayın çeşidi ve özellikleri ticari amaçlarla sıklıkla değiştirildiği için daha az sağlıklı durumda.
100 yıllık buğday örnekleri üzerinde 10 yıl boyunca çalışılan ve Nature dergisinde yayınlanan sonuçlar, şu anda dünyanın farklı yerlerinde yetiştirilen buğdayın, orijinal buğday örneklerinde bulunan genlerin yalnızca yüzde 40'ını taşıdığını ortaya çıkardı. Bilim insanları, orijinal buğday örneklerinde bulunan genlerin yüzde 60’nın mevcut buğdayda bulunmadığını ve gelecek nesillere daha sağlıklı buğday üretmek için bunlar üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Pratik olarak da eski genleri taşıyan buğday, İngiltere’nin Norwich kentindeki John Innes Araştırma Merkezi'nde yetiştiriliyor.
Tarihte ilk buğday ekiminin yapıldığı ülke olan Kürdistan’dan getirilen buğday örneği de, özellikle genetik özellikleri açısından gelecek nesillere yeni çeşitlerin sağlanmasında kullanılabilecek araştırmalar için 30'a yakın ülkeden gelen buğdaylarla birlikte bu önemli depoda yaklaşık 100 yıldır muhafaza ediliyor.
1920 ile 1930 yılları arasında ünlü İngiliz botanikçi Arthur Ernest Watkins, Watkins Deposu olarak bilinen bu depoda 32 ülkeden getirdiği yerli buğday örneklerini topladı. Rezervuar, gelecek nesillerin gıda tedariği için değerli bir hazine sandığı olarak görülüyor ve dünyanın her yerindeki bilim adamları tarafından inceleniyor.
Buğdayın araştırıldığı 32 ülke arasında Türkiye ve Irak da yer alıyor. Özellikle Kürdistan'da hem Türkiye hem de Irak'ta toplanan örnekler Watkins Hazinesi tarafından özenle ele alınıyor ve tarihte buğdayın ilk kez bu bölgede, yani Kürdistan'da ekildiği söyleniyor.
Araştırma, mevcut buğdayın tarihsel olarak, 8.000 yıl önce Orta Doğu halkı tarafından kullanılan ve insanların günlük beslenmesinin önemli bir parçası olan üç orijinal buğday tohumu türünden geldiğini ortaya koyuyor.
Hawre Bakhewan, “Kürdistan Sümerlerin İlk Ülkesi” adlı kitabında, Kürt insanının 8.000 yıl önce tarım ve sulama tekniklerini bildiğine, buğday ektiğine ve buğday öğütüp un yapacak donanıma sahip olduğuna dair delillere birçok yerde değiniyor.
Hawre Bakhewan, Çamçemal yakınlarındaki Çermo köyünde, Süleymaniye yakınlarındaki Hezar Merd'de ve Şanedar mağarasında bulunan ve o zamandan bu yana Kürdistan’daki insanların yiyecek olarak buğday kullandığını kanıtlayan kanıtlara ve kalıntılara dikkat çekiyor.
Tarihçiler ve arkeologlar Kürdistan'ın tarımın ve buğday ekiminin ilk merkezi olduğu konusunda hemfikirdir.
Şu anda Çermo köyünde kazı yapan Japon arkeolog Prof. Dr. Akira Tsuneki, 25 Mayıs'ta Rûdaw'a yaptığı açıklamada, “Çermo bir tarım köyüydü. Kazılarımızda daha derine indikçe birkaç oda bulduk ve bunlardan birinde bir tünel keşfettik. Tünel onların burada çiftçilik yaptığını kanıtlıyor” diye anlatmıştı.
Prof Dr. Graham Barker, Şanedar mağarasında yapılan keşifler üzerine hazırlanan ve 12 Mayıs 2024'te Rûdaw TV’de “Renc İle” programında Burada bulduğumuz nadir şeylerden biri de toprağı temizledikten sonra o zamanın insanlarının yanmış bitkiler yediklerine dair kanıtlardı. Şanedar mağarasında ateşi kontrol ettiklerini, tahıl ve bitkileri toplayıp bir tür hamur haline getirdiklerini, taşları ateşte ısıtıp pişirdiklerini keşfettik. Ateşin etrafında oturup birlikte yemek yemişler. Bu önemli bir yeni keşif çünkü Neandertallerin daha önce çok az kültüre sahip olduğu düşünülüyordu. Ancak Şanedar’da ortaya çıkan şey, tıpkı bizim gibi ateşin etrafında toplanıp birlikte yemek yedikleridir demişti.
Yapılan araştırmalar Kürdistan buğdayının diğer Asya ve Afrika ülkelerine, oradan da Avrupa'ya yayıldığını gösteriyor. Tarihsel kanıtlar Mezopotamya (iki nehir arasındaki bölge) uygarlığının buğdaygiller temeline dayalı olduğunu ortaya koymaktadır.
Watkins Deposu bugün artık John Innes Araştırma Merkezi'ne ait ve botanikçiler 10 yıllık çalışmaları sonucunda elde ettikleri bulgular hakkında konuşuyorlar.
Uluslararası bir araştırma ekibine liderlik eden Dr. Simon Griffiths, Mevcut buğday genlerinin eksik olan yüzde 60'ı, dünya nüfusunu sürdürülebilir bir şekilde beslemek için kullanılabilir diyor.
Dr. Griffiths, 8.000 ila 10.000 yıldır insanlar daha fazla verim sağlayan, hastalıklara ve zararlılara karşı daha dayanıklı buğday çeşitleri yetiştiriyor diye ilave ediyor.
Bu bilim insanı, Watkins hazinesinde modern buğday ekiminde kullanılması gereken çok ilginç örneklerin bulunduğunu söylüyor.
Watkins hazinesi önemlidir çünkü örnekler buğday ekiminin bir endüstri haline gelmesinden öncesine aittir ve bunların türleri özgün kalmıştır.
Çalışma, dünya çapında yetiştirilen mevcut buğday çeşitlerinin özelliklerinin, Watkins hazinesindeki yalnızca 2 ila 7 buğday örneğine benzer olduğunu ortaya çıkardı.
Dr. Griffiths, Watkins hazinesinde genleri benzeri görülmemiş haşere direncine sahip bazı örnekler bulunduğunu, dolayısıyla bunların yeniden canlandırılıp ekilmesinin nitrojen içeren gübreler gibi kimyasal gübrelere olan ihtiyacı azaltabileceğini söylüyor. Bu bilim adamı, kimyasal gübrelerin daha az kullanılmasının çiftçilerin maliyetlerini azaltacağını ve kimyasal gübre kullanımından kaynaklanan zararlı gazların tarımsal emisyonlarının önlenmesine yardımcı olacağını da ekliyor.
Watkins hazinesi 10 binden fazla farklı buğday çeşidi ve örneğini barındırıyor.
Griffiths ve meslektaşları 119 farklı örnek seçtiler ve bunları genetik bilimi yoluyla mevcut buğdayla yeniden ektiler.
Araştırmacı Rose McNeilly sonuçlara ilişkin, Yeni buğday, mevcut buğdaydan çok farklı. Eski buğday gibi, mevcut buğdayın büyükannesi gibi diyor veekliyor:
Yeni buğday bağırsaklarımız için çok daha iyi çünkü sindirimi daha kolay ve köklerine göre daha az glikoz üretiyor, dolayısıyla şeker hastalığı gibi hastalıklara çok daha iyi.”
Araştırmaya göre yetiştirilen buğdayın daha fazla nişasta içerdiği ve bu durumun insan sağlığına daha faydalı olabileceği ortaya çıktı.
Araştırmaya katılan bir diğer bilim insanı olan Kral Abdullah Teknoloji ve Bilim Üniversitesi'nden Simon Krattinger, Önemli olan gelecekte daha fazla buğdaya ihtiyacımız olması diye belirtiyor.
Genetik olarak çeşitli özellikleri nedeniyle yerli buğdayın kullanılmasının gelecekte dünya nüfusuna yetecek kadar buğday sağlayabileceğini söylüyor.
2050 yılına gelindiğinde buğday talebinin bugünküne oranla yüzde 30 ila yüzde 50 oranında artması bekleniyor.
Araştırmaya göre dünya çapında insanların tükettiği kalorinin beşte biri buğday ve diğer mahsulleri yemekten kaynaklanıyor ancak buğday artık çeşitliliğini kaybetmiş durumda ve bilim insanları buğdaya çeşitliliği yeniden kazandırmayı amaçlıyor.
Uluslararası çalışmanın ortaklarından olan Çin'in Shenzhen şehrindeki Bitki Bilimleri Enstitüsü'nden Lang Mao, Artık buğdayın genetiğini daha iyi anlıyoruz. Dünyanın diğer yerlerindeki insanların hangi buğday türlerini ve hangi tohumları kullandığını daha iyi biliyoruz” diyor.
1910 yılında Norwich'te kurulan John Innes Merkezi, Watkins hazinesini dünyanın dört bir yanından gelen 30.000 donmuş buğday örneğini içerecek şekilde genişleterek dünyanın en büyük buğday gen bankası haline geldi.[1]