Tunceli Üniversitesi Sosyal Bilimler
Sahibi: Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ubeyde İPEK
Baskı: Tunceli Üniversitesi
Basım Tarihi: 2016
Tarihsel yaklaşım, güncel sosyal olgular hakkında yürütülen araştırmalarda, sosyal bilimsel
metodolojinin yaslandığı güçlü bir paradigmadır. Zira hiçbir insan edimi ya da kültürel yaratımı
(maddi ya da manevi) birden bire ortaya çıkmamış, yoktan varolmamıştır. Her kültürel çıktı,
neticede, varlığını koşullayan birtakım sosyal olayların toplam birikimi ve karşılıklı etkileşimlerinin
ürünüdür. Farklı nitelikler taşırlar. Tekil örneklerdeki kültürel öğelerin sahip oldukları özgünlükler
ise, var oldukları zamanın ve mekânın getirilerinden oluşur. Bu durumda, ilerleyen zamanda
(tarihsel süreçte)iç ve dış belirleyenler sonucunda farklı görüngüler kazanırlar ve (özgün biçimler
almakla birlikte)bağrında geçmişinöğelerinide barındıran bir bütünsel yapıoluştururlar. Çünkü her
kültürel öğe, yine kendisinden önceki süreçlerin toplamıdır ve sonrakilerinin de asli
belirleyenlerindendir. Bundandır ki hiçbir kültürel çıktı, salt mevcut halinin tüm yönleriyle
irdelenmesinden elde edilen bilgilerle anlaşılabilir değildir. Böylesi bir çaba ancak
görüngüyü tasvir edebilir. Dolayısıyla eksiktir. Bu bakımdan, insan ve toplum bilimlerinin araştırma
konusu olan sosyal olguların güncel ve bütünlüklü biçimde anlaşılabilmesi, olguyu ortaya çıkaran
düşünce ve davranışların analiz edilebilmesi ancak tarihsel yaklaşımla mümkündür. İnsan toplumlarının
yaşam biçimlerinin, geçim biçimlerinin ve düşün biçimlerinin karmaşık ikliminde boy veren sosyal
olgular, daha ziyade, içerdikleri çatışmalar ve sorunlar vasıtasıyla bilimin konusu haline gelmişlerdir.
Çünkü sosyal bir varlık olarak insanın bilme etkinliğinin temel gayesi, kendisini de var eden toplumsalın
sürekliliğinin sağlanmasına dönük olmuştur. Yanı sıra insan topluluklarının ürettikleri siyasal ve iktisadi
kurumlar da uzun tarihsel süreçler içerisinde karşılıklı etkileşimler içerisinde yaratıldığından genellikle
birbirleriyle uyumlu olma eğilimindedirler. Bu da kültürel evrime süreklilik ve istikrar sağlar.
Değişimler birikimsel ilerler ve dramatik kırılmalar genellikle çatışmaların yoğunlaştığı süreçlerdir.
Bilme ve yapma (eylem) etkinliği olarak bilim, toplumun sürekliliğinin sağlanmasında öne çıkar. [1]