Kutsal WC ( Diyarbakır 5 nolu Zindanı )
Kamber Akbalık
El Yayınları
Ocak 2013
Önsöz
İbrahim Elcinci
Kamber Akbalık, benim arkadaşım, yoldaşım. Birlikte cezaevi yattık. Onun geçtiği yollardan
geçerek gittim cezaevine. 1 980'de, O'ndan sonra Urfa faaliyeti bir süre benim sorumluluğumdaydı.
Ben de Urfa'da (Siverek'te) tutuklandım. Üç posta halinde90 gün soruşturmacia (siz işkence anlayın)
kaldım. İkisi, cezaevinden alınarak oldu. Hikayesini bilirim. Bu hilcayeye yalanım. Kamber, benden
kitabına önsöz yazmaını istediğinde, doğal olarak, önce taslak halini okumam gerekti. Okudukça
geriye dönerek o günleri tekrar yaşadım. Muhtemelen bana işkence yapanların hiç olmazsa bir
kısmı aynı polisler, aynı askerlerdi. Komiser Necip, polis Emin, Iğdırlı polis Mustafa Çomak. .. Adını
hatırlayabildiklerimden birkaçı bunlar. Yıllar sonra bu polislerin İstanbul'da çek senet tahsilatı işine
karıştıldarını okudum gazetelerde, şaşırmadım. Kamber'in kitabını okudukça, ona neden Kutsal WC adını
verdiğini de anladım. İlk başta, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde hücrelerin zemininde yükselen lağımın berbat bir işkence alanı olarak kullanılmasına dildcat
çekmek istediğini düşünmüştüm. Ancak anladım ki hayatında, WC'yle bağlantılı başka birçok travmatik olay daha var. İsime hiçbir itirazım yok. Yalaşmış da hani.
Hem tutuldular için işkence tarafını vurguluyor, hem de Evren cuntasının -haşa huzurdan- boktan bir iş olduğunu ... Kamber edebiyatçı değil. Kitabında, belki
kuvvetli bir kalemin kıvrak cümlelerini, şaşırtıcı betimlemelerini, derin çözümlemelerini bulamayabilirsiniz. Ama böyle samimi yazılmış, sanırım çok az kitap.
vardır. Aslında dert okurken ince bir mizalı da çıkıyor karşınıza. Basit, çocuk saflığında duygular, çocukça olduğu için de samimiyetin en dolu anlamına değen
içlenmeler, bilinçli bir devrimcinin dürüst tavrı ... Direnmek, işkencede konuşmamak, bütün devrimciler için bir düstur, bir ilke. Ama sanırım en çok bizim
geleneğimizin yücelttiği bir tavırdı. Bu da çok normal! Biri kurucusu, iki önderini işkencede kaybetmiş bir hareketten söz ediyoruz. İbrahim Kaypakkaya,
örgütünü kurduğu zaman, diğer hiçbir harekette gözlenmeyen bir derinlikte, sistemle, burjuva ideolojisiyle çok kesin, çok derin bir kopuşun teorisini de kurmuştur.
Gözaltına alındığında, tarihimizin ne kadar geriye giderseniz gidin, ilk sosyalist, komünist faaliyetlerin görüldüğü yüzyılın başına dönün- en muhteşem, en
görkemli direnişini o yapmıştır. Konuşmadığı söylenir, doğru değil, konuşmuştur. Ama işkencecil erin, onu katletmeye karar vermiş paşaların alçaklıklarını,
çürümüşlüklerini, uşaklıklarını yüzlerine çarpmak için konuşmuştur. Budur tavrı, böyle konuşmuştur. Devrimci literatürden söylersek, 'siyasi savunma' yapmıştır.
Onun bayrağını devralan Süleyman Cihan da öyle. O mütevazi, o mülayim devrimcinin yiğitliği, cellatlarını durnur etmiş olmalı. Kendini, devrimci mücadelenin
sıradan bir neferi gören adamın muazzam sıradışılığı! İşte bu nedenle, işkence günlerinde muhtemelen bütün yoldaşların aklında bu efsaneler olmuştur. Herkes
ne yaparsa, nasıl bir tavır alırsa, tutumuna, tavrına İbrahim'in direniş düzeyinden bakılacağını bilmiştir. Sol çevreler bilir, içimizden büyük direnişçiler çıkmıştır.
Bu kitabın yazarı Kamber Akbalık da bunlardan biridir. Adını hürmetle anınam gerek, Cafer Cangöz bunlardan biridir. Kamber'in kitabında direnişine değiniliyor.
Daha çok var, bazıları hayattaları Diğer gruplardan da büyük direnişçiler çıkmıştır. Yoksullarımızın, mazlumlarımızın hakkı, hukuku için yaptıkları bu büyük savunma
unutulmayacaktır elbet! 12 Eylül zulmünü etinde, kemiğinde yaşamış devrimcilerin o günleri yazması iyidir. Birçok arkadaşım yazdı, yazanlar var. Çocuklarımızın,
nereden geldiğimizi bilmesi gerekir. Nasıl bir mirası temsil ettiğimizin bilinmesi gerekir. Bir dönemin tanıkları konuşup yazdıkça, gelecek kuşaklar onu daha iyi
yorumlama şansına sahip olur. Tarihin hafızası farklı anlatılan da kaydeder ve çarpıtıcıların hasarı azalır, hatta önlenebilir. Kamber'in kitabı aynı zamanda bir dava kitabı,
bir iddianame!.. İktidar partisinin mizansen 12 Eylül davasıyla, iddianamesiyle, asla ve kat'a karıştırılmamalı. Çünkü demokrat bir fikri temelden kalkıyor. Gerçek
mağdur! Hesabını da iktidar oyununun bir parçasına dönüşen düzmece malıkernelerin önüne getirmiyor. Yargıç kendisi! Dincilerin arkasına saklanmıyor, onların
hesaplarına alet olmak saflığına, onlara sığınma aczine, abukluğuna düşmüyor. Tiyatora (bizim oralarda 'tiyatroya 'tiyatora' derler) sahnesine fırlamıyor.
Kurtla beraber parçalayıp çobanla beraber ağlayan siyasi dolandırıcıların, kendi üzerinden 'demokrat' imajı geliştirmelerine fırsat vermiyor. Bu yüzden Kamber,
iddia kürsüsünde kendisi oturmayı tercih ediyor. Düzmece savcılara tesli......[1]