Bibliotheek Bibliotheek
Zoek

Kurdipedia is de omvangrijkste Koerdische informatiebron!


Search Options





Geavanceerd zoeken      Toetsenbord


Zoek
Geavanceerd zoeken
Bibliotheek
Koerdische namen
Chronologie van de gebeurtenissen
Bronnen
Geopende items
Mijn verzamelingen
Activiteiten
Hulp bij het zoeken?
Publikatie
Video
Classificaties
Willekeurig artikel!
Verzenden
Stuur een artikel
Afbeelding verzenden
Survey
Uw mening
Contact
Wat voor informatie hebben wij nodig!
Standaarden
Algemene voorwaarden
Item Kwaliteit
Gereedschap
Over
Kurdipedia Archivists
Artikelen over ons!
Integreer Kurdipedia in uw website
Toevoegen / Verwijderen Email
Bezoekers statistieken
Item statistieken
Converteren van fonts
Converteren van kalenders
Spellingscontrole
Talen en dialecten van de paginas
Toetsenbord
Handige links
Kurdipedia extension for Google Chrome
Cookies
Talen
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی - کوردیی سەروو
Kurmancî - Kurdîy Serû
هەورامی
Zazakî
English
Française
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
Mijn account
Aanmelden
Lidmaatschap!
Wachtwoord vergeten!
Zoek Verzenden Gereedschap Talen Mijn account
Geavanceerd zoeken
Bibliotheek
Koerdische namen
Chronologie van de gebeurtenissen
Bronnen
Geopende items
Mijn verzamelingen
Activiteiten
Hulp bij het zoeken?
Publikatie
Video
Classificaties
Willekeurig artikel!
Stuur een artikel
Afbeelding verzenden
Survey
Uw mening
Contact
Wat voor informatie hebben wij nodig!
Standaarden
Algemene voorwaarden
Item Kwaliteit
Over
Kurdipedia Archivists
Artikelen over ons!
Integreer Kurdipedia in uw website
Toevoegen / Verwijderen Email
Bezoekers statistieken
Item statistieken
Converteren van fonts
Converteren van kalenders
Spellingscontrole
Talen en dialecten van de paginas
Toetsenbord
Handige links
Kurdipedia extension for Google Chrome
Cookies
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی - کوردیی سەروو
Kurmancî - Kurdîy Serû
هەورامی
Zazakî
English
Française
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
Aanmelden
Lidmaatschap!
Wachtwoord vergeten!
        
 kurdipedia.org 2008 - 2024
 Over
 Willekeurig artikel!
 Algemene voorwaarden
 Kurdipedia Archivists
 Uw mening
 Mijn verzamelingen
 Chronologie van de gebeurtenissen
 Activiteiten - Kurdipedia
 Help
Nieuwe item
Bibliotheek
Classificatie Van de Koerdische Muziek
04-08-2022
بەناز جۆڵا
Bibliotheek
GEOGRAFI OM KURDISTAN
08-11-2018
زریان سەرچناری
Biografie
Venus Faiq
15-10-2018
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Het pad van de gele slippers
07-10-2018
زریان سەرچناری
Bibliotheek
De ıraakse Anfal - Campagne tegen de Koerden Feiten en nasleep (1988 - )
08-11-2016
هاوڕێ باخەوان
Biografie
Shwan Rashid Ahmad Gaffaf
23-10-2016
هاوڕێ باخەوان
Biografie
Shene Baban
09-03-2018
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Oorlog en Vrede in Koerdistan
29-07-2013
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Poëzie uit Koerdistan
16-09-2013
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Koerdistan
22-04-2015
هاوڕێ باخەوان
Statistiek
Artikelen 514,824
Fotos 104,275
Boeken 18,885
Gerelateerde bestanden 94,713
Video 1,232
Plaatsen
Mardin
Bewijsstukken
Oproep aan onze politici: d...
Bibliotheek
De ıraakse Anfal - Campagne...
Bibliotheek
21 STRALEN
Bibliotheek
Classificatie Van de Koerdi...
KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN GELİŞİMİ VE ULUSUN İNŞASI Politik Şiddet, Yayıncılık ve Aydınların Rolü
Kurdipedia heeft informatie zo gemakkelijk gemaakt! meer dan een half miljoen records in je zak dankzij je mobiele telefoons!
Groep: Artikkelen | Artikel taal: Türkçe
Share
Facebook0
Twitter0
Telegram0
LinkedIn0
WhatsApp0
Viber0
SMS0
Facebook Messenger0
E-Mail0
Copy Link0
Warderen
Uitstekend
Heel goed
Gemiddeld
Armoedig
Slecht
Toevoegen aan mijn verzameling
Schrijf uw commentaar over dit item!
Aanpassingen
Metadata
RSS
Zoek in Google voor een afbeeldingen voor het geselecteerde item!
Zoek in Google voor het geselecteerde item!
کوردیی ناوەڕاست1
Kurmancî - Kurdîy Serû0
English0
عربي0
فارسی0
עברית0
Deutsch0
Español0
Française0
Italiano0
Nederlands0
Svenska0
Ελληνική0
Azərbaycanca0
Fins0
Norsk0
Pусский0
Հայերեն0
中国的0
日本人0

KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN GELİŞİMİ VE ULUSUN İNŞASI Politik Şiddet, Yayıncılık...

KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN GELİŞİMİ VE ULUSUN İNŞASI Politik Şiddet, Yayıncılık...
KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN GELİŞİMİ VE ULUSUN İNŞASI Politik Şiddet, Yayıncılık ve Aydınların Rolü.
Makale / Sebatullah TEKİN.
Milliyetçiliğin gelişimi ve ulusun inşasında devletin ayrımcı ve şiddete dayalı politikası, dünya çapında gelişen milliyetçi hareketler, aydınların girişimleri, yayıncılık gibi çok farklı etmenler rol oynamaktadır. Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkması ve gelişmesinde de bu faktörlerin belirleyici etkileri oldu. Ancak Kürt milliyetçiliğinin gelişimi ve ulusun inşasının kendine özgü iç dinamikleri ve gelişim aşamaları var. Diğer farklı milliyetçi hareketlere nazaran Kürt milliyetçiliği ve ulus inşası geç bir süreçte ve kendine özgü dinamikler üzerinden gelişti. Devletin politik şiddeti ve Kürt kimliğine yönelik ayrımcı tutumu, yayıncılık ve aydınların girişimleri Kürtler arasında milliyetçiliğin ve ulusal bilincin gelişmesinde etkili olan bazı temel tarihsel olgulardır. Dolayısıyla makalede “hayali bir cemaatin” ulus olarak ete kemiğe bürünmesi sürecinde rol oynayan devletin politik şiddeti, aydınlar ve yayıncılık gibi temel faktörler üzerinde durulmuştur. Makale, Kürt milliyetçiliğinin ve ulusunun inşası ve bu inşa sürecinin Kürt toplumunda gecikmesinin tarihsel, sosyo-kültürel ve siyasal nedenlerine odaklanarak sürecin anlaşılmasına katkı sağlamayı hedeflemektedir.
$Giriş$
Merkezin çevreyle kurduğu sorunlu ilişkinin neden olduğu sorunlar veya isyanlar Osmanlıda 19. yüzyılın ortalarına denk gelmektedir. Kürtlerin emirlik veya aşiret gibi yapılanmalarla yarı otonom olarak yaşadıkları veya esnek bir ilişki kurdukları Osmanlı idari sistemi Batının kapitalist gelişimi, milliyetçi hareketlerin ortaya çıkması, modernleştirme çabaları ve çeşitli iç nedenler dolayısıyla 19. yüzyılın ortalarına doğru bozulmaya başladı. Farklı etnik ve dinsel unsurlar var olan idari yapı içerisinde sorunsal bir duruma evrilince, Osmanlı, merkezi otoritesini daha fazla güçlendirmeye ve adem-i merkezi yapıyı ortadan kaldırmaya girişti. Merkezin çevreyle kurduğu ilişkinin sorunsallaşması ve merkezi otoriteyi güçlendirme anlamında izlenen politikalar, günümüze kadar farklılaşarak sirayet edecek olan sorunlara yol açtı. Dolayısıyla Kürt sorununun gelişim dinamiklerini bu tarihsel uğraklarda bulmak mümkündür. Bu dönem aynı zamanda Osmanlı’nın modernleşme çabalarına hız verdiği ve buna bağlı olarak da merkezileştirme politikasının uygulamaya konulduğu bir dönemdir. Bu dönemde ortaya çıkan Kürt ayaklanmalarının hem ulusal bir nitelik taşıdığı hem de Kürt sorununun kendisini toplumsal ve siyasal alana taşıdığı söylenebilir.
19. yüzyılda merkezi otoriteyi çevreye genişletme girişimleri ve bu konuda izlenen politikalar Kürt sorununun temelini oluşturan, farklı dinsel ve etnik grupların da Osmanlıyla gerilimli ilişkiler yaşamasına ve hatta kopuşların yaşanmasına neden olan önemli bir faktör olmuştur. Merkezileştirme girişimleri ve ortaya çıkan otorite boşluğu gibi etkenler Kürt emirlikleri için çoğu isyanın gerekçesini oluşturuyordu. Gelişen isyanlar bu anlamda daha çok ekonomik ve politik güç dengelerinin değişmesine dayanmaktaydı. Diğer bir ifadeyle her ne kadar Osmanlıda azınlıklar ya da gayri Müslimler arasında milliyetçi hareketlerin yeni oluşmaya başladığı bir dönem olsa da, Kürtler arasında bunun zemini henüz gelişmemiş ve ortaya çıkan isyanlar feodal karakterli ve daha çok merkez-çevre ilişkisinin sorunsallaşmasına dayanan isyanlardı. Genel olarak varolan özel konumlarını koruma saikiyle gösterilen direnişlerdir. Feodal bir yapı olsa da aşiretler kendi hakimiyet bölgelerini, statülerini korumaya çalışıyor, Osmanlı ve İran’ın bütün şiddetine rağmen idarelerinde bağımsız olmayı tercih ediyorlardı. Elisee Reclus, kalabalık ve toplu halde yaşayan aşiretler için “orada bir ulus halindedirler ve epey güçlü bir ulus, o derece ki Osmanlılar ve İranlılara karşı hür bir devlet teşkil etme azmindeydiyler” diye belirtiyordu 1 Garo Sasuni’nin dikkat çektiği gibi Osmanlı şiddetinin sadece savaşların olduğu bölgelerde değil, bütün Kürt halkına yönelik oluşu ve bunun yanısıra Kürt aşiret reislerinin, Kürt aydınlarının, Emirlerin ve Şeyhlerin Kürt halkı arasındaki etki ve mobilizasyonları sonucu, bütün Kürt bölgelerinde feodal nitelikte de olsa Kürt ulusal bilincinin oluşmasındaki olumlu etkileri yadsınamaz (Sasuni, 1992: 68). İsyanların çıkış sebep ve hedefleri zaman içerisinde siyasal, ekonomik ve bölgesel gelişmeler nedeniyle değişecek ve daha sonra ulusal bir karakter taşıyacaktır.
Kürt ulus inşası tarihsel bir inşadır ve bu inşanın temel dinamiklerine bu makalede detaylı olarak yer verilmektedir. Kürtlerde milliyetçiliğin gelişip radikalleşmesi ve ulunun inşası bazı temel olgular üzerinden analiz edilmektedir. Politik şiddet 2, yayıncılığın gelişimi ve bunun üzerinden toplumsal aydınlanma girişimleri, aydınların devreye girmesi ve ulusal bir tahayyülün gelişmesindeki katkıları gibi temel olgular üzerinden Kürt milliyetçiliği ve ulus inşası analiz edilmektedir.
Makalenin amacı milliyetçiliğin gelişimini ve ulus inşasını ifade edilen temel dinamikler üzerinden okumak ve ayrıca ulus inşasının ve milliyetçiliğin geç gelişmesinin tarihsel bazı temel nedenlerine dikkat çekmektir. Kürt sorunun gelişmesinde ve aynı zamanda boyutlanarak günümüze kadar devam etmesinde bu tarihsel gelişim dinamiklerinin etkisi çok büyüktür. Dolayısıyla farklı bir kimlik veya ayrı bir ulus olarak Kürtlere karşı sergilenen olumsuz tutum veya Türklüğün Kürtlükle kurduğu ilişki devletin politik, ekonomik ve genel olarak toplumsal yöneliminden bağımsız değildir. Bu anlamda aşiret merkezli isyanlardan etnisite merkezli Kürt isyanlarına ve bunun ulusal inşaya evrilmesine neden olan süreç bu makalenin temel tartışma konularını oluşturmaktadır. Günümüze kadar cereyan eden bu sorunun evveliyatının bazı temel uğraklarına değinmek ve tarihdışılaştırılan bazı önemli olguları açığa çıkarmak sorunun anlaşılması adına önem arz etmektedir.
$1. KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN GELİŞİMİ VE ULUSUN İNŞASI$
$1.1. Aşiret Ayaklanmalarından Etnisite Merkezli Kürt İsyanlarına$
Osmanlı merkezi yönetimin çevreye yönelik sindirme politikası Kürtlük faktörünü Kürt ulusal algı ve hareketine dönüştürmede etkili olan tarihsel bir kırılma dönemidir. Çevrede söz sahibi olan halk esas olarak Kürt aşiret reislerinden ve şeyhlerden oluşan kendi cemaat önderlerini Osmanlı yöneticilerinden daha fazla önemsiyordu (Klein, 2014: 19). Kaldırılan emirlik ve güçlü aşiretler sonrası, Kürt bölgelerinde önemli bir idari boşluk ve düzen sorununu oluşmaya başlaması nedeniyle de, belirtilen Kürt ileri gelenlerine ve özellikle de şeyh gibi din adamlarına önemli bir alan açılmış oldu. Bruinessen’a göre 19. yüzyılın tamamı siyasi ve ekonomik güvensizliğin hakim olduğu bir dönemdi ve bu durum, halkın dine bağlılığını besleyerek şeyhlere, her türlü anlaşmazlıklarda arabulucu kimliğiyle önemli görevler yüklemişti (Bruinessen, 2010: 119). Kürtler arasında sosyal, idari, ekonomik ve siyasal gibi birçok alanda heterojen bir yapı olmasına ve genel olarak Kürtler bir bütünlük oluşturmamalarına rağmen, merkezi iktidar bütün bu heterojen yapıları aynı kategoriye dahil eden bir müdahale pratiğini izliyordu. Bu müdahale pratiği aşiret reisleri ve halk üzerinde önemli bir prestiji olan ağa ve şeyhler gibi farklı kesimleri veya grupları biraraya getiriyor ve çoğu zaman da isyanlara çok farklı sınıfsal, kültürel ve siyasal kesimlerin dahil olmasının zeminini oluşturuyordu.
19. yüzyılın sonlarına doğru ortadan kaldırılan mirlikler ve büyük Kürt aşiret reislerinden kalan boşluğu böylece ruhani bir kişiliği temsil eden, ileri gelenlerden olan şeyhler doldurmaya başladı. Şeyhlerin bu dönemde öne çıkmaları yalnızca bir otorite boşluğuna indirgenemez. Şeyhlerin sahip oldukları “kutsal kişilik” ve toplum nezdinde olan prestijleri üzerinden kurulan sembolik iktidar onları öne çıkaran nedenlerdir. Aynı zamanda merkez çevre geriliminden kaynaklı sınıfsal ve siyasal güç kaybetme kaygıları onları öne çıkaran diğer bir faktördür. Kürtleri merkezi olarak tahakküm altına alma isteğiyle çevreye askeri güç üzerinden müdahalede bulunulması, beraberinde önemli sosyo-ekonomik ve siyasal sorunları getirmiş, bu gelişmeler de Kürt aşiret reisleri ve şeyhlerini harekete geçirmiştir. Bağımsızlıklarını korumaya çalışan ve Kürtlerin birliği yönünde çaba sarf eden önemli “ulusal karakterli” isyanlardan biri Mir Bedirxan’ın mücadelesidir. 1846’da cereyan eden Mir Bedirxan isyanı aşiret önderliğinde gelişen ancak ulusal nitelikli bir isyan olarak ifade edilir (Sasuni, 1992, Kutschera, 2013). Büyük aşiretlerin sönümlenmeye başladığı bu dönemde isyanlar devam etti ancak isyanlara öncülük edenler artık aşiret reisleri değil, Şeyhlerdi. Merkezi hükümete karşı 1879’da Şeyh Ubeydullah önderliğinde başlayan büyük isyan, ulusal amaçları olan bir Kürt isyanıdır (Bruinessen, 2010; Jwaideh, 2012). Milliyetçi argümanlar ortaya koyan ve genel anlamda “Kürdistan’ın inşası”ndan söz eden bir isyandır. Kürt milliyetçiliğinin ivme kazanmasında ve Kürtlerin ulusal birlik yönünde biraraya gelmesinde Şeyh Ubeydullah, Şeyh Said, Şeyh Ahmed Barzani ve Mele Mustafa Barzani gibi liderler önemli rol oynadı.3 Burada ilginç olan ilk milliyetçi taleplerle ortaya çıkan bir isyanın liderliğini şeyh gibi dinsel ve daha çok feodal karakterli kişi veya aşiretlerin yapmış olmasıdır. Şeyh ağa ve aşiret gibi feodal yapıların Kürt ulus inşasının gelişmesinin önünde uzun süre bir engel olarak kaldılar, ancak daha sonra değişen toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmeler nedeniyle de Kürtler arasında ulusalcı hareketlerin gelişmesinde veya ivme kazanmasında olumlayıcı bir etkiye sahip oldular. Dini kişiliklerinden kaynaklı Şeyhlerin sahip oldukları prestij Kürtler arasında güçlü birlikteliklerin oluşmasını sağlıyordu.
Şeyhlerin tarihsel manevi mirasa ve ruhani bir mertebeye sahip olmaları halk nezdinde daha kabul görmelerini sağladı. Dolayısıyla etno-politik kimlik ile etno-dinsel kimliği birleştiren ve Kürtler arasında prestij sahibi olan Şeyh Ubeydullah, zaman içinde Kürt milliyetçiliğinin bir önderi olarak öne çıkmaya başlayacaktı. Kürtler arasında dünyevi ve ruhani bir mertebeye sahip olan Şeyh, bölgede Tanrı’nın elçisi olarak görülüyordu (Kutschera, 2013: 29). Şeyhin amacı Kürtlerin birliği ve bağımsız bir Kürt devletinin oluşturulmasına yönelikti 4 (Kutschera, 2013, Jwaideh, 2012: 161). Jwaideh, Şeyh Ubeydullah’ın bağımsız bir Kürt devletini arzu etmesinin nedenlerini şöyle açıklamaktadır: 1) Kürtlerin ayrı bir millet olduğunu ortaya koyan ırk, kültür ve dil benzerliği, 2) Türk ve İranlıların Kürdistan’da kanunsuz bir ortam yaratmakla sonuçlanan kötü yönetimleri, 3) Kürdistan’da Ermeni hakimiyeti korkusu (Jwaideh, 2012: 166). Dil ve kültür benzerliğine, Kürtlerin ayrı bir halk olduğuna ve özellikle “Kürdistan’da Ermeni hakimiyeti”ne yapılan vurgu milliyetçi tahayyülün (Kürt milliyetçiliğinin) önemli bir göstergesidir. Toplumsal alanda yeterli taban bulamaması ayrı bir şey fakat Kürt milliyetçiliğinin önemli bir zemin yakaladığı ve bu anlamda yavaş yavaş geliştiğinin belirtisidir. Kutlay’ın (2012: 70) belirttiği gibi, feodal güçlerini korumak ve pekiştirmek saikiyle yaptıkları eylemler olsalar da Kürt feodallerinin önderlik ettikleri direnişlerin kitlesini oluşturan halkın Kürt, onları ezenlerin ise Türk olması, başkaldırılara “Kürtlük” katıyordu. Gelişen isyanlar bu “Kürtlük”ü daha da ön plana çıkarırken merkezi hükümet de müdahale yöntemiyle hem bir ulus-devlet profilini çiziyor, hem de Kürtlerin bir ulus haline gelmesine istemese de katkı sunuyordu. Merkezin çevreyle kurduğu ilişki artık İmparatorluğun kurduğu bir ilişkiden ziyade ulus-devlet karakterli bir ilişkiye ve müdahaleye dönüşmeye başlamıştı.
$1.2. Sınıfsal ve Siyasal Bir Markaj olarak Hamidiye Alayları$
Ermeni milliyetçiliği Osmanlı hükümetinin Doğu Anadolu üzerindeki kontrolünü tehdit eden yükselen bir güç durumuna geldiğinden, merkezi hükümet kontrol etmeye çalıştığı çevrelerde ve özellikle de aşiret bölgelerinde idari otoriteyi ve yönetimselliği güçlendirme konusuyla yakından ilgileniyordu. Bağımsız hareket eden Kürt aşiretlerini daha iyi kontrol altına almak ve Doğu’da henüz çok büyümemiş olan Ermeni milliyetçiliğini bastırmak gibi bir amacın sonucu olarak Hamidiye alayları oluşturuldu (Bruinessen, 2013: 286). 1890 yılında II. Abdülhamit tarafından çeşitli Kürt aşiretlerinden oluşturulan düzensiz milis güçleri olan Hamidiye Alayları her biri 1200 atlıdan oluşan 36 alay meydana getirmekteydi. Bu aynı zamanda 45 bin kişilik bir ordu demektir (Yıldız, 2006: 51). Bu alayların oluşturulması Kürtlerle yapılan bir ittifak ya da Kürtlerin ortak onayının olduğu anlamına gelmiyor. Aksine savaşçı güç ve potansiyeli olan, sınıfsal ve sosyo-politik olarak daha güçlü olan belli kesimlerin dahil edilip çoğunluk üzerinde kontrol kurulması, güçlü aşiretlerin sisteme entegre edilmesi olarak okunabilir (Gölbaşı, 2015: 147). Bu alaylar üzerinden sınırlar korunacak, düzensiz aşiretler ve gelişen Ermeni milliyetçiliği denetim altına alınacaktı (Kutlay, 2012: 11). Diğer bir ifadeyle oluşturulan bu alayların belki de en önemli fonksiyonu Kürtler arasında oluşabilecek birliğin engellenmesi ve devlete karşı çıkabilecek şiddet potansiyelinin bir iç şiddete kanalize edilmesiydi (Bozarslan, 2015: 474). Nitekim sadece Sünni Kürtlerden oluşan Hamidiye Alayları Sünni Kürtler ile Alevi Kürtlerin arasının açılmasına ve uzun yıllar aralarında gerilim yaşanmasına zemin hazırlamış oldu. Abdülhamit, Hamidiye Alaylarının neye hizmet edebileceklerini ve bunlarla ilgili politikasını şöyle açıklamıştı:
“Rusya ile harp vukuunda, disiplinli bir şekilde yetiştirilen bu Kürt alayları, bize çok büyük hizmetlerde bulunabilirler... Zabit ünvanı verdiğimiz Kürt ağaları ise yeni mevkileriyle övünecekler ve bir miktar zapt-ı rapt altına gireceklerdir.” 5
“Ermeni Fesadı” başta olmak üzere devletin belirlemiş olduğu hedeflere yönelik olarak kullanılan Hamidiye alayları aynı zamanda bölgede merkezi otoritenin icra ettiği İslam projesini hayata geçirmenin önemli işlevsel aracı olarak da görüldüler (Diringil, 2015: 98). Özellikle Kürtler arasında daha çok aşiret veya üst sınıfa mensup olanlardan oluşan Hamidiye Alaylarını harekete geçiren saikin doğrudan milliyetçilik algısı veya bunu önlemeye yönelik olduğu söylenemez. Hamidiye alaylarını harekete geçiren temel etmenleri daha çok sosyo-politik ve sınıfsal kaygılarda aramak gerekir. Bölge genelinde arazi kullanım hakkının yapısı üzerindeki etkileriyle ekonomik manzaranın değişmesinde de önemli rolleri olan Hamidiye örgütlenmesi, etnik ilişkileri geren, bölgedeki sınıfsal eşitsizlikleri daha da arttıran, aşiretler arası kanlı çatışmalara neden olan bir unsur haline geldi (Minorsky ve McKenzie, 2004: 101-2). Ayrıca bu örgütlenme, Osmanlı sonrası devletlerin liderlerinin kendi iç tehditleriyle baş etmek üzere oluşturdukları sonraki Kürt aşiret milisleri için bir emsal işlevi görecekti 6 (Klein, 2014: 22; Konda, 2011: 44).
Sonuç olarak merkezin çevreyle kurduğu bu ilişki çok yönlü bir hegemonik ilişki ve aynı zamanda sınıfsal bir denetim politikasıydı. Çevrenin politik aktörleri yerelin sosyo-politik ilişkilerinde etkili olan ekonomi, hukuk ve din gibi alanlar üzerinde merkezin bürokrasisinden daha fazla söz sahibi olmuşlardır. Merkezi bürokrasinin çevreye tahakküm edememesi, merkez çevre arasındaki çatışma ve ayrışma zeminini oluşturan etmen olmuştur. Merkezi bürokrasinin üretim araçları ve artı ürüne el koyamaması veya vergi denetimini istediği gibi yapamaması merkezin çevreyi daha fazla kontrol etmek veya çevreyi tamamen merkeze bağlı bürokratik yapının hakimiyetine almak istemesinin nedenlerini oluşturmaktadır. Çünkü Kürt beyliklerinin ve mirlerin denetiminde veya hakimiyet alanlarında olan topraklar üzerinde merkezin etkisi çok sınırlıydı. Çevrenin iktisadi üretim araçlarına el koymak ve üretim ilişkilerine dahil olup, bunları merkeze bağlı olacak şekilde yeniden üretmek aynı zamanda siyasal, hukuki ve askeri anlamda yetki ve güç sahibi olma gibi bir misyonu beraberinde getiriyordu. Merkezin siyasal, hukuki ve askeri olarak çevreyi kontrol etme kapasitesi, belirtilen iktisadi üretim araç ve ilişkilere dahil olup bunları denetim altına almayla doğru orantılı olarak işler. Ancak sınıfsal denetimin işlerlik kazanması toplumsal rızayı üreten sembolik iktidar veya kültürel/dini sermayeleri de gerektirir. Örneğin Osmanlının daha çok Kürt beyleri, şeyhler ve aşiretleriyle muhatap olması bunların sahip olduğu dini faktörler, siyasal, ekonomik sermaye ve iktidar gibi imtiyazlar dolayısıyla arkalarında önemli bir halk gücünün olmasıydı. Rızayı üreten bu imtiyazlar seti tebaa üzerinde iktidarın kurulmasını sağlamıştı. Merkezin çevreyi tahakküm altına almasını kolaylaştıran ise bu toplumsal rızanın meşruluğunu sağladığı aşiret ve aşiret reisleriyle olan ilişkileridir. Bu anlamda iktidarı bir rıza olarak üreten ekonomik sermaye olduğu kadar, dinsel, etnik kimlik, kültürel ve sembolik sermaye gibi faktörlerdir. Çevrenin, merkeze başkaldıran veya bağımsız hareket eden çeşitli güç odakları merkezin bürokratik gücünü tesis etmesinin önünde bir engel olarak görülmüştür. Bunlar ortadan kaldırılmadan sarayın merkezi otoritesinin sürekliliği de sağlanamazdı. Kürt beylik ve emirliklerin sürekli kontrol altında tutulmaları bu anlamda önem taşımaktaydı. İktisadi faktörler üzerinde hakimiyet kurmak, merkezin ideolojik yapılanmasına hizmet eden merkez endeksli hiyerarşinin sürekliliğinin sağlanması anlamına geliyordu. Nüfuzunu korumak isteyen merkezi otorite de, çevrenin toprak nüfuzlu aktörlerinin toplumsal etkinliğini kırmak, topraklara el koyup vergi toplamak ve merkeze bağlı valiler veya memurlar üzerinden çevreyi sürekli gözetim altında tutmak istiyordu. Merkezi Osmanlı bürokrasisinin yarı bağımsız Kürt yapılarını (çevreyi) tasfiye edip merkezin denetimine almak istemesinin nedeni böylece yalnızca siyasal neden ve modern-geleneksel çatışması değildir. Merkezi bürokratik yapı, çevre üzerindeki vesayet rejimini güçlü bir şekilde sürdürmek için sınıfsal eşitsizliği derinleştiren veya sınıfsal üst tabakaları kendi yönetim alanına dahil eden bir strateji izlemiştir. Özellikle Kürtlerde geleneksel ve bağlayıcı bir gücü olan dini aktör ve yapılar üzerinden otorite kurma ve bunlar vasıtasıyla çevreye müdahale etmeye yönelik politikalar geliştirmek de bu stratejinin önemli bir boyutunu oluşturuyordu. Ancak merkezi otoritenin çevrede konumlanan Kürt geleneksel sınıfsal ve siyasal yapılanmalarını ortadan kaldırmaya yönelik müdahale pratikleri, ortaya çıkan isyanların da önemli bir gerekçesini oluşturacaktı.
$1.3. Kürt Milliyetçiliğinin Gelişimi ve Ulus İnşası$
Kürt milliyetçiliğinin ve ulus inşasının geç oluşması veya kendisine yeteri kadar taban bulamaması Kürtlerin siyasal, sosyal ve sınıfsal yapıları ve devletin onlarla kurduğu ilişki üzerinden anlaşılabilir. Wadie Jwaideh, Kürt milliyetçi hareketinin 19. yüzyılın ilk yarısında yarı otonom Kürt prensliklerinin yıkılmasıyla başladığına gönderme yaparken (Jwaideh, 2012: 22), David McDowall da Kürtlerin bir toplum oldukları anlayışını kazanmaları yalnızca yirminci yüzyılın başlarında mümkün olduğunu aktarır (McDowall, 2004: 22). Kürt ulusalcı hareketlerinin ortaya çıkması ile ilgili olarak Joost Jongerden ise özellikle 1960 askeri darbesi sonrasını işaret eder (Jongerden, 2008: 110). Ancak “Kürdistan’ın kurulması”, “Kürt milleti”, “bağımsızlık”, “özerklik” gibi kavram ve söylemler 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kürt siyasasının repertuvarında önemli bir yer işgal etmeye başladı. Bu anlamda 19. yüzyıl boyunca, Kürt milli bilinci her yeni Kürt isyanından hız alarak gelişti. 1840’larda Mir Bedirxan hareketiyle gelişme gösteren Kürt milli bilinci 19. yüzyıl sonlarında, özellikle Şeyh Ubeydullah hareketiyle daha geniş siyasal ve toplumsal zemin yakaladı. Şeyh Ubeydullah hareketi, Osmanlı İmparatorluğu’nun içindeki ve dışındaki olay ve gelişmelerle birleşince, Kürtler arasında kuramsal milliyetçiliğin oluşmasını ve gelişmesini hızlandırdı. Celil’e göre 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında “Bağımsız Kürdistan” fikri, Kürt liderleri ve gençliği arasında popülerdi. Harekete geniş halk kitlelerinin desteğini çekmek amacıyla birçok kişi ulusal propaganda için Kürdistan’a gönderildi (Celil, 2013: 21). Kürt milliyetçiliği duygusu böylece yeni bir itici kuvvet kazandı ve Ortadoğu meselelerinde büyük önem taşıyan siyasi bir güç haline geldi (Jwaideh, 2012: 556). Ancak yine de bu dönemde gelişmeye başlayan Kürt milliyetçiliği aşiretsel ve dini bağlılıkların etkisindedir. İlk Kürt milliyetçileri de şeyh, ağa ve mir gibi geleneksel yöneticiler arasından çıkmıştır. Aslında bu önderlere, birincil ilişkilere ve onların temsil ettikleri değerlere duyulan bağlılık nedeniyledir ki, bu hareketler daha sonra bir kitle hareketi haline geldi.
$1.4. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kürt Milliyetçiliğinin Gelişmesindeki Rolü$
Henüz kuramsal bir işlerlik kazanamayan Kürtler arasındaki bu “kültürel milliyetçilik”, 19. yüzyılın sonlarında bir cemaat olmaktan çıkıp, etnik ulusal bir kimliğe bürünmeye başlayan Yunanlılar, Sırplar ve Ermeniler gibi farklı etnik unsurlarla beraber rengini değiştirmeye başladı. Etnisite bu dönemde etno-dinsel kimlikle gerilim yaşayan önemli bir olgu haline geldi. Jön-Türkler de etnisiteyi ön plana çıkaran milliyetçi argümanlarla siyasal faaliyetlerini icra ediyorlardı. Bu siyasal ve kültürel gerilimler imparatorluk içinde genellikle yarı bağımsız bir şekilde hareket eden Kürtleri de etkisine almıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) öncülüğünde gelişen milliyetçi yaklaşımlar ve Türkçülüğü esas alan aydın ve yönetici kesimler siyasal ve toplumsal alanda rol oynadıkça bunun karşısında Kürt etnisitesine dayalı milliyetçi yaklaşım ve talepler de şekilleniyordu. Osmanlının 19. yüzyıl boyunca geliştirdiği merkezileştirme pratiği 1908 yılında İttihat ve Terakki’nin yönetime el koymasıyla bu merkezileştirme pratiği etnik bir şekil alarak devam etti. Diğer bir ifadeyle İttihat ve Terakki, devleti merkezileştirirken aynı zamanda bir Türkleştirme siyasetini de izliyordu (Kutlay, 2012: 9). Merkezileşme, bürokratikleşme ve tektipleştirmeyle milliyetçiliğin temelleri de atılmış oldu. Devlet aşırı milliyetçi ve ırkçı bir parti (İTC) devleti haline gelmeye başlıyordu. Türk milliyetçiliğinin devlet eliyle inşa edilmeye başlanmasıyla merkez ile çevre arasında varolan bağlar da iyice kopmaya başladı. Böylece Türk ve Ermeni milliyetçiliği Kürt milliyetçiliğinin de yolunu açmış oldu. Bozarslan’ın (2014: 93) da belirttiği gibi doğmakta olan Kürt milliyetçiliği hem Ermeni milliyetçiliğinden hem de İstanbul’un kozmopolit ortamında giderek daha çok saldırganlaşan Türk milliyetçiliğinden etkilendi ve onlara bir karşılık şeklinde gelişti. 7 Osmanlıyı kurtarmaya ve etnik farklılıkları birarada tutmaya yönelik geliştirilen Osmanlılık, İslamcılık gibi fikirler başarısızlıkla sonuçlanınca Türkleştirmeye dayalı bir etnik mühendislik devreye sokulmuş oldu. Özellikle Osmanlıcılığın farklı etnik kimlikleri birarada tutabilecek formda olmaması ve giderek etnik ayrılıkçılığın artması Osmanlıcılık anlayışının sarsılmasına ve Türkçülük stratejisinin kabul görmesine güçlü bir zemin hazırladı. Böylece İTC’nin uygulamaları çok kapsamlı olarak toplumun ve siyasetin temel dinamiklerine nüfuz etti. Tek parti iktidarına dönüşen ve kendisini “ruh-i devlet” olarak gören bu örgüt, merkezileşmeye ve Türkleştirme siyasetine direnç gösteren farklı etnik, dinsel ve politik yapılar üzerinde çok geniş bir şiddet devreye soktu. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda alınan yenilgiler sonucunda da Doğu vilayetlerinde bu şiddetin dozu iyice artmıştı. “Milli vazife” adına yapılan bu siyasal şiddet icrasında hukuk ve temel insan hakları askıya alınmış oldu. Radikalleşen İTC’nin bu “milli vazife”si daha sonra ırkı arındırma, asimilasyon, zorunlu göç ve çoğu zaman “cinai temizlik” 8 de kapsayan bir uygulamaya dönüşecekti. Ziya Gökalp’in “hak yok, vazife var” 9 sözü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “milli vazife”yi nasıl icra ettiğini yansıtan yol haritası gibidir.
İslam’ın ve geçmişin, ıslahat ve inkılaba, adem-i merkeziyetçilik ve taşranın ise merkeze yenilmesinin yanısıra, bir bütünleşme stratejisi olarak Osmanlıcılığın, bir başka bütünleşme stratejisi olarak Türkçülüğün ve onun bir ideolojisi olan milliyetçiliğe yenilmesi Cumhuriyet dönemi devlet söyleminin ortaya çıkışını koşullandıran tarihsel-toplumsal serüvenin önemli bir elamanını oluşturmuştur (Yeğen, 2011: 97-98)
Siyasal baskı ve şiddetin giderek sıradanlaştığı on yıllık İttihat ve Terakki iktidarı yirminci yüzyıl Türkiye siyasetinin şekillenmesinde önemli bir etkide bulunmuştur (Yeğen, 2011: 101). Tanıl Bora’nın yerinde tespitiyle “yeni Türkiye, göç politikasını etnik mühendislik aklıyla idare etme tecrübesini, İttihat ve Terakki yönetiminden devralmıştı” (2017: 217). “Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız.” 10 Erken Cumhuriyet döneminde ifade edilen ve Türk milliyetçiliğinin etno-merkezci yönünü ortaya koyan bu söz devlet elitlerinin diğer farklı etnik ve dinsel gruplarla kurdukları ilişkinin günümüze kadar yansıyan ve aynı zamanda Türk ulusal habitusunu oluşturan kurumsal yapısını ortaya koyar. Devletin Türkleştirme çabaları ve diğer etnik unsurlara yönelik şiddete dayalı politikalar, karşı milliyetçiliği doğuran önemli bir girişimdi.
$2. ASKERİ ZOR AYGITI ÜZERİNDEN CUMHURİYET’İN İNŞASI: DEVLETİN KÜRT SİYASETİ, ŞARK ISLAHAT PLANI VE KÜRT İSYANLARI$
İttihat ve Terakki yönetimiyle başlayan askeri kapasite dolayımlı merkezileştirme, bürokratikleştirme üzerinden Türkleştirme stratejisi Cumhuriyeti kuran kadroların da temel stratejisi haline geldi ve bu temelde bir etnik mühendislik politikasına ağırlık verildi. Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber daha önce tanınan, çoğunlukla yaşadıkları bölgeye “Kürdistan” denilen ve hatta bir özerklikten ve temel siyasal haklarından söz edilen Kürtler, Cumhuriyetin resmi ideolojisi çerçevesinde teorik olarak artık yoktular. Yeni devlet tek bir etnik kimlik üzerinden inşa edilmiş ve devlet eliyle genel olarak bir homojenleştirme politikası devreye sokulmuştu.
Cumhuriyetin resmi tutumu, Anadolu’nun dama tahtasına benzeyen yapısını, hiç sözünü etmeden reddetmekti. Cumhuriyet ideolojisinin benimsettirildiği kuşaklar da böylece, yerel, dinsel ve etnik grupları, Türkiye’nin karanlık çağlarından kalma gereksiz kalıntılar olarak görüp reddettiler. Karşılaştıklarında, birer kalıntı olarak davrandılar onlara. Sonunda merkezin kasvetli ve sert görünümünü bir kez daha sergiledi (Mardin, 2013: 65).
Böylece Cumhuriyet döneminde bir süreliğine uygulanan milliyetçilik farazi bir Türk ırkına dayandırıldı, kültürün içindeki İslami unsurların temizlenmesi “bilim” olarak adlandırıldı ve yüksek dozda din karşıtlığıyla yüklü bir laiklik benimsendi (Karpat, 2011: 49). Osmanlı döneminde bağlayıcı unsur olan din faktörü laiklik saikiyle 1924’te kaldırılınca hilafet yanlısı olan bazı Kürt aşiret, din adamı ve kurumlarının devletle olan önemli bir bağı da koparılmış oldu. 19. Yüzyıl sonlarına doğru merkezileştirmeye dayalı sert müdahale, Kürtler arasında “biz” ve “onlar” algısını oluşturduğu gibi, devletin tutumu karşısında da Kürtlerde “öteki” olma algısının da toplumsal siyasal zeminini oluşturdu. Cumhuriyetle beraber “…açıkça ortaya çıkan düşünce Kürtlerin iyi Türklere dönüştürülmesiydi” (McDowall, 2004: 265). Cumhuriyetin kurulmasından sonra Kürtlerin “dağ Türkü” olduğuna dair tezler geliştirildi. Tanıl Bora’ya (2017: 224) göre 1930’larda, sadece tarihçiler değil bütün sosyal bilim erbabı, Kürtlerin aslen Türk olduklarını tanıtlamaya girişti. McDowall’ın ifadesiyle:
Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra “Türkçe olmayan tüm ifade biçimlerini silip atmayı öneren ırkçı bir politikanın başlatıldığı artık açıkça görülüyordu” (McDowall, 2004: 266).
1925 yılında bakanlar kurulunca yürütülen Şark Islahat Planı Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçeyi tamamen yasaklıyordu. “…vilayet ve kaza merkezlerinde hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçe’den başka dil kullananlar hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaklardır” (Bayrak, 2013: 38). Bununla beraber resmi belgelerin tümünden Kürdistan ile ilgili tüm değinmeler çıkartıldı ve Kürtçe yer isimlerinin yerini Türkçe olanlar almaya başladı (McDowall, 2004: 266). Ayrıca Türk ocakları aracılığıyla Kürt kimliğini silmek için ciddi girişimler yapıldı. 11 Resmi Türk ideologu olan Tekin Alp 1928 yılında Türk Ocakları’na Türkleştirme ile ilgili sunduğu raporda “Türkiye Cumhuriyeti dahilindeki “gayr-ı Türk” ekaliyetlerin Türkleştirilmesi lazımdır ve kabildir ve bu hususta en büyük rolü oynayacak olan lisan ve mektep’dir” denilmektedir (Bayrak, 1993: 568). İfade edilen “lisan ve mektep” girişimi Türklük lehine olan ancak “gayr-ı Türk” ekaliyetlerin aleyhine olan bir durumdur. Diğer bir ifadeyle Kürtlüğün ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal alanda görünürlüğünün ortadan kaldırılması ve Türklük karşısında önemsizleşmesini sağlamaya yönelik sosyo-politik bir girişimdir. Kürt aydını Celadet Ali Bedirxan 1933 yılında yazmış olduğu “Mustafa Kemal’e Mektub”unda Kürtlerin asimilasyonu ve Türkleştirilmeleri hususunda Türk Ocaklarının, Türk Yurtlarının tesis edildiğini söylüyor ve özellikle Türk Ocakları aracılığıyla yürütülen milliyetçiliğin Kürtlerde karşı milliyetçiliği tetiklediğini şöyle belirtiyordu: “Bu ocaklar size Türkçü yetiştirdiği kadar bize de Kürdçü yetiştiriyordu.” Ayrıca Bedirxan’a göre Kürtlerin ve diğer etnik unsurların asimilasyonu ve inkârını hedefleyen “bu tarz Türkçülük harekat ve teşebbüsleri gayri Türk unsurları isyan ettiriyor ve onlara Türk olmadıklarını ve hakiki milliyetlerini daha ziyade hissettiriyordu (Bedirxan, 2010: 42- 44).
Tüm bunlar dikkate alındığında Cumhuriyetin kurulmasıyla Kürtlere karşı girişilen bu yoğun asimilasyon ve şiddet politikasının geçmişten günümüze devlet elitlerinin resmi ideolojisi haline geldiğini gösterir (Bruinessen, 2010: 145). Cumhuriyet elitlerinin Kürtlüğün tasfiyesi ve asimilasyonuna yönelik izlemiş oldukları paradigma olan Şark Islahat Planı, yansıyan bu resmi ideolojinin yasasını oluşturur. “Devletin kara kutusu” olan Şark Islahat Planı’nı çözümlemek yansıyan bu sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal hadisenin nasıl cereyan ettiğini anlamanın temel momentini oluşturur. Çünkü Cumhuriyet dönemi boyunca hep yürürlükte kalmış ve iktidarlar değişse de günümüze kadar gelen bütün hükümetlerin izlemiş oldukları Cumhuriyetin Kürt siyaseti, bu kurucu metne referansla ifa edilmiştir (Yeğen, 2013a: 14). Plan her ne kadar 1925 İsyanı sonrasında yürürlüğe konulmuş olsa da İttihat ve Terakki döneminde bu “siyasetin” temeli atılmıştır. Kürtlere ve özellikle ulusal varlıklarına yönelik icra edilmiş olan bu plan bizzat devletin resmi organlarınca, Bakanlar Kurulu’nca devreye sokulan özel Kürt yasasıdır. 12 Yeğen’e (2013a: 14) göre bu planın mantığı “modern devletin bütün araçları, bütün icra gücü Kürtleri Türkleştirmek üzere topyekûn seferber edilecekti. Bu seferberliğin temel mantığı ortaya konulan rapor, belge ve tutanakların (Bayrak, 2013) Kürt sorunsalını süngüyle çözme ve zoraki asimilasyon politikası olarak anlaşılmaktadır. İfade edilen plan yalnızca askeri zor aygıtları aracılığıyla değil, çok boyutlu olarak yürütüldü. Ziya Gökalp, Rıza Nur, Batılı bilim adamlarının takma isimlerini kullanan Naci İsmail (Pelister) gibi isimler, Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Kurumu gibi iktidar destekli çalışma ve kurumlar aracılığıyla Kürtleri dil, din, tarih, kültür, aşiret yapılarına dair yaptıkları araştırmalarla Kürtlerin Türklüklerini ispata ve bununla da Kürtleri asimilasyona zemin oluşturmaya çalıştılar.13 Günümüzün şartlarına uyarlanarak devam ettirilen ve etkin bir şekilde uygulanmaya devam edilen Şark Islahat Planı Kürtlerin Türkleştirilmesi ve asimilasyonlarının sağlanmasına yönelik devletin resmi bakış açısı ve çözüm anlayışı olarak okunabilir.14
$2.1. “Kürtçülük Cereyanları” ve Devletin Kürt Siyaseti$
Devletin müdahale pratiği Kürtlüğü tasfiyeye yöneldiği gibi, aşiret yapılanmalarını, tarikatları, şeyhleri de ortadan kaldırmayı içeriyordu. Kısacası cezanın kolektifleştirilmesi merkez-çevre denkleminin iyice bozulmasına neden olmuş ve bu durum farklı siyasal, sınıfsal Kürt yapılarının ortak direnç göstermelerinin ve müşterek noktalarda buluşmasının da yolunu inşa etmiş oldu. Şiddet araçlarıyla dolayımlanmış bu politika Kürtleri aynı refleksi göstermeye ve birarada hareket etmeye zorluyordu. İtici gücü merkezi hükümetin laikleşme ve Türkleştirme politikaları 15 olan 1925 yılında cereyan eden isyan dini bir karakter taşımakla birlikte burada milliyetçi söylem ve argümanları da bulmak mümkündür. Nitekim yargılamayı gerçekleştiren askeri yargıç Şeyh Said ve kırk arkadaşına: “hepiniz aynı noktada birleşiyorsunuz, söyleyecek olursak, bağımsız bir Kürdistan’ın kurulması sizin esin kaynağınız” demişti (Randal, 2001:160). O dönemde Çankırı mebusu ve Meclis başkanı olan Abdülhalik Renda hazırlamış olduğu raporda “ayaklanma, din perdesi altında tamamıyla milli bir harekettir” diye belirtiyordu (Bayrak, 2013: 91). Ancak dönemin Kürt aydınları da bu isyanı “Büyük Kürt Ulusal Ayaklanması” olarak adlandırırlar (Bayrak, 2013: 45, Sasuni, 1992, Bedirxan, 2010).
1970’lerin önemli Kürt sosyalist aktörlerin yayın organı olan Özgürlük Yolu dergisi de 1925 isyanına önemli bir yer veriyordu. Özgürlük Yolu’na göre “1925 yılında patlak veren Kürt ayaklanması, lideri Şeyh Sait’in adıyla anılır. Türkiye’de resmi ağızlar, bu ayaklanmayı Cumhuriyete ve atılan ileri adımlara karşı gerici bir başkaldırı olarak nitelemişler ve hareketin ulusal özünü gizlemişlerdir.” Oysa Şeyh Sait ayaklanmasının temelinde “ulusal nitelikteki örgütlerin çalışmaları” ve “ulusal nitelikli amaçlar” vardır. 16 Resmi belgelerde de isyanın milli karakterine vurgu yapılarak gerekli önlemlerin alınması gerektiği belirtilir. 30 Nisan 1925 tarihinde Genel Kurmay Başkanlığı tarafından Bakanlar Kuruluna yazılan yazıda;
“İsyanın iç ve dış basında bir milli hareket olarak yansıtılmasının ulusal çıkarlara uygun olmadığı, bu nedenle hareketin bir Kürt milli hareketi olarak değil, bir irtica ve iğfal hareketi olarak yansıtılması doğrultusunda önlem alınmasını istiyor (Bayrak, 2013: 136).
Şeyh Said adıyla anılan 1925 İsyanı sonrasında İstiklal Mahkemesi’ne çıkarılanların ve gerekse öncesinde faaliyette bulunanların hem ifadeleri ve tutulan zabıtlarda hem de mahkeme heyetinin ortaya koyduğu tutanaklarda “müstakil bir Kürdistan teşkili”ne yönelik bir isyan olduğu ve öncesinde de bu minvalde girişimlerde bulunulduğu ve ayrıca Şeyh Said’in de bu “Kürtçülük Cereyanları”nın bir önderi olduğu belirtilmektedir (Bayrak, 1993: 204-224, Kasımlo,1991:59). Şeyh Said adıyla özdeşleştirilmiş olan 1925 isyanının yalnızca dini veya feodal bir isyan olmadığı aksine değişik Kürt örgütleri ve tanınmış şahsiyetlerin dahil olduğu milli bir ayaklanma tertibi olduğu da anlaşılmaktadır. 17
Din Kürtler arasında toplumsal bütünleşmeyi sağlayan ve ortak bir anlam dünyası oluşturan önemli bir faktördür. Aynı zamanda din aşiretler veya şeyhler için güçlü bir sembolik güç kaynağıdır. Dolayısıyla din sembolik olarak iktidar kurmanın “kutsal” zeminini sunmakla beraber genel olarak toplumsal yaşam da bu alan üzerinden şekillenebilmektedir. Ancak yeni merkezi otorite tarafından din alanının işgal edilmesi belirtilen aşiret veya şeyhlerin sembolik güç alanlarının tasfiyesine neden olmuştur. Bu anlamda isyanın dini kaygıyla da gelişmesi ve bu anlamda direnç gösterilmesi isyanın ulusal, sınıfsal ve iktidar kaygısı gibi diğer boyutları gözardı edilmemelidir. 18 Ayrıca isyan öncesinde alınan anti-Kürt önlemler yani Kürt okullarının kapatılması, Kürtçenin yasaklanması, Kürt liderlerinin cezalandırılması, ekonomik olarak bölgenin vahim durumu, Kürtlere vaat edilen özerklikten vazgeçilmesi ve “Türkleştirme siyaseti”yle icra edilen şiddet bu isyanın tayin edici fakat genelde konuşulmayan ve görülmeyen diğer nedenleridir (Kutschera, 2013: 102). Aşiretlerin ve köylü yığınlarının devlete itaat etmelerini sağlamaya yönelik güvenlik güçlerinin “zalimane” uygulamaları, zorla köylü kesimlerinden alınan vergiler bölge insanlarının güvensizliğini arttırmış ve bölgedeki huzursuzluk da had safhaya ulaşmıştı (Ekinci, 2011: 37). Dolayısıyla geleneksel liderlerin veya aşiretlerin isyanlara öncülük etmesi isyanın çerçevesinin ve nedenlerinin birçok kesim tarafından eksik ele alınmasına ve gelişen isyanların yalnızca bir feodal çıkışa indirgemelerine neden olmuştur. Mir Bedirxan, Şeyh Ubeydullah, Şeyh Said ve Seyid Rıza gibi dini ve aşiret liderlerinin isyan veya mücadeleleri feodal bir kalkışmaya veya isyana indirgemek yaşanan Kürt sorununun temel tarihsel dinamiklerinin yok sayılması anlamına gelir. İsyanı yalnızca lideri veya simgeleşen kişi üzerinden okumak tarihsel ve sosyolojik değil daha çok düz siyasal ve ideolojik bir okuma olur. Toplumsal tabanı ve bunu harekete geçirici iç ve dış dinamikler üzerinden de ele almak gerekiyor. İsyan belli kişiler üzerinden simgeleşebilir ancak isyanın kendisi, tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel nedenleri, amaçları isyanın liderliğini aşan bir duruma tekabül eder. Kürtlerin bağımsızlık, özerklik veya Kürtlerin temel siyasal taleplerinin yürütücüleri 1940’lara kadar aşiret reisleri, şeyhler gibi nüfuz sahibi kişiler oldu. Dönemin tanıklarından olan Nuri Dersimi’ye göre 1920 yılında Sivas’ın Kangal nahiyesinde özellikle Nuri Dersimi’nin öncülük ettiği, 19 birçok aşiret lideri ve o bölge de bulunan Kürtlerin de dahil olduğu bir toplantıda hazır bulunanların tamamı and içerek “Sevr muahedesinin tatbikini ve Diyarbekir, Van, Bitlis, Elaziz, Dersim, Koçgiri mıntıkalarını ihtiva eden bağımsız bir Kürdistan teşkilini başarmak için silaha sarılmağa ve bu uğurda sonuna kadar savaşmağa tam bir ittifakla karar verdiler”(Dersimi, 1952: 126). Bu dönemde Dersim, Erzincan, Sivas, Erzurum gibi bölgelerde de aktif bir güç olan aşiret liderleri de -Kürdistan Teali Cemiyetinin de etkisiyle- “bağımsız Kürdistan teşkili” için çalışma yürütüyor ve bu gayeyle hareket ediyorlardı (Dersimi, 1952: 126-127). Aynı zamanda bir “Kürt milliyetçisi” olan ve bu dönemde önemli görevlerde bulunan Nuri Dersimi de aşiretlerle beraber “bağımsız Kürdistan”ın teşkiline dair çalışmalar yürütmekteydi. Dersimi’ye göre 1925 “ayaklanma harekatının dinamizmini Türklerin Kürtlere karşı gösterdikleri husumet ruhunda, Kürt aydınlarının milli Kürt hukukunun istihsali gayesinin takibinde, Kürdün din ve anane mukaddesatına karşı gösterilen saygısızlıkta aramak gerekir” (Dersimi, 1952: 173). Önemli bir Kürt aydını olan Musa Anter anılarında Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza efendiyle olan görüşmesine yer vererek Ali Rıza’nın babasının hareketiyle ilgili olarak şöyle dediğini aktarır: “Şeyh Said hareketi, tamamen milli bir Kürt hareketidir. Ancak çeşitli kesimler kafaları bulandırmak için bu milli hareketi irtica hareketi olarak yansıtmaya çalışmıştır” (Anter, 2016: 344). Ayrıca Anter’e göre birçok milli Kürt şahsiyetinin sıfatı şeyh, molla gibi dini sıfatlardı ve bu da medrese kökenli olmalarının bir etkisiydi. “Kürt ulusal kurtuluş hareketlerini” liderlerin sıfatlarını ileri sürerek bu hareketlerin milli bir hareket olmadığı aksine kasıtlı olarak irtica hareketi olduğu ileri sürülmüştür (Anter, 2016: 342).
Dolayısıyla gelişen isyanların nedenleri ve toplumsal tabanı yalnızca feodal yapı ve taleplere indirgenemez. Türkiye’de Şeyh Said, Seyid Rıza, Ağrı İsyanı ve daha sonrasında gelişecek olan isyanlar da bu kısır anlayış çerçevesinde yorumlandı. Daha çok bunlara eskiyi muhafaza etmeye çalışan son feodal kalıntılar olarak bakıldı. Ancak tarihsel toplumsal dinamikler, konjonktürel durum, devletin “Kürt siyaseti” göz önüne alınmadan yalnızca simgesel liderler üzerinden isyanların muhtevasının doğru bir analizi yapılamaz. Tarık Ziya Ekinci, 1925 İsyanı muhalefet odaklarını tasfiye etmeye ve Kürt sorununu kökten çözmeye yönelik Mustafa Kemal’in bilinçli bir kışkırtması olduğunu ifade eder (Ekinci, 2011: 38-42). Kürt yapılarının tasfiyesinin amaçlandığı bilinmektedir ancak yine de isyan bir kışkırtma veya feodal yapıyla sınırlı değildir. Aksine Garo Sasuni’nin ifade ettiği gibi belli bir toplumsal taban, siyasal aktör ve “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi” gibi bağlantıları olup tertip edilen bir isyandır. Ayrıca Devlet tarafından “gerici kışkırtma” olarak yansıtılmaya çalışılan isyan Sasuni’ye göre büyük bir Kürt isyanıdır (Sasuni, 1992: 183-193). Bu anlamda yukarıda da açımlandığı gibi isyana çok farklı kesimler dahil olmuştur. Amaçlananlar bakımından farklılıklar taşısa da ortak temel nokta “Kürtlük” olduğu ortaya çıkıyor. Ulusal bağımsız Kürdistan tahayyülü olduğu kadar, Kürdistan İslam Devleti tahayyülü de isyana rengini vermişti. Bu anlamda tahayyüller farklı olsa da “Kürtlük” birleştirici ve harekete dahil edici bir etmen olarak geniş halk tabakalarını harekete geçirmişti. 1925 İsyanı’ndan (Şeyh Said İsyanı) sonra devletin şiddet araçlarıyla organize ettiği müdahale pratiğini meşrulaştırma işlevi görecek olan Takrir-i Sükün diğer adıyla Hıyanet-i Vataniye yasası çıkarıldı. Bu yasayla isyan eden veya huzursuzluk yaratan tüm yapılar tasfiye edilecekti. İsyan dönemi ve sonrasında yansıyan raporlarda (Bayrak, 1993) havalinin (bölgenin) Kürtlerle meskûn olduğu ve idari kesimin büyük bir kısmının da Kürtlerden oluştuğu üzerinde duruluyor ve Türkçe konuşmayan ahalinin yapılacak olan ıslahatlar için ciddi bir engel ve devlet asayişi oluşturacağı uyarısında bulunuluyordu. Dolayısıyla raporlara da yansıyan bu yaklaşım Kürtlerin idari yönetimlerde bulundurulmaması ve Kürt dilinin yasaklanmasına yönelik bir “Kürt siyasetinin” temel taşlarını döşeyecekti. Hıyanet-i Vataniye veya Takrir-i Sükûn Yasası da iktidarın bu “siyasetinin” icrasının yerel ve üst meşru mercii olacaktır. Devletin veya merkezi iktidarın elinde yalnızca sembolik ve fiziksel şiddet tekeli değil, bu sembolik ve fiziksel şiddetin meşruluğunu sağlayan aynı zamanda icra etmiş olduğu hukuk vardır. Bu anlamda hukuk, devletin tüm sosyo-politik icrasının temelini oluşturur. Ancak devletin hukuk sistemi siyasal, sınıfsal, kültürel, kimlik, çevre veya cinsiyet gibi tüm yaşam alanlarının davranış, eylem, tahayyül, örgütlenme sınırlarını kendi hegemonik ve ideolojik tahakkümü doğrultusunda belirleyen bir hukuk icrasıdır. Ortaya koyduğu şiddet pratiğini onaylanabilir ve yürütülebilir kılan bu hukuk durumu devletin devamını sağlayan meşru güç tekelini oluşturur. Bu anlamda Kürt etnik kimliği ve bu doğrultuda ortaya çıkan sosyo-politik hareket ve isyanlarına yönelik çıkarılan bu yasalar devletin şiddet siyasetinin tamamlayıcı unsuru haline geldi. Diğer bir ifadeyle şiddet üzerinden yönetme olarak değil de bunu meşru kılacak hukuk ve yasalar üzerinden yönetme ya da hukuksuzluğa hukuk dayanağı sunma olarak icra edilmiştir.
Hükümete otoriter bir yönetim için gereken kurumsal çerçeveyi sağlayan ve potansiyel muhalefet kanallarını ortadan kaldıran Takrir-i Sükûn kanunu (Keyder, 2014: 108) aynı zamanda devlet kapasitesini daha çok askeri güç üzerinden arttırmaya yönelik bir girişimdi. Devlet iktidar kapasitesini yeniden canlandırmak için ceza devletini daha etkin hale getirerek askeriyeyi, mahkemeleri ve hapishaneleri de daha caydırıcı bir şekilde devreye sokuyordu. 20 Devletin uygulamış olduğu bu politik ve ekonomik şiddet ağı Kürtlerin tüm yaşam alanlarına genişletilmişti. 21 Bu şiddet politikası birçok kürdün Irak, İran ve Suriye gibi devletlere sığınmasına yol açtı. Aynı şekilde birçok Kürt de yerinden zorla Batı Anadolu’ya sürüldü. 22 Şiddet araçlarıyla dolayımlanmış ve tepeden inme yasalarla uygulanan bu müdahale pratiği diğer bir ifadeyle izlenen “süngü politikası” hem farklı Kürt yapılarını biraraya getiriyor hem de yeni isyanların çıkmasının zeminini oluşturuyordu. Nitekim 1927 Ağrı isyanı, 1930 Zilan İsyanı, Oramar isyanı ve sonrasında 1937-8 Dersim (Tunceli) isyanı bunu doğruluyordu. Üstelik bu isyanlar devletin Şark Islahat Planı’yla devreye soktuğu yerinden etme ve asimilasyon politikalarına karşı milli bir dirençle geliştiler. “Sökülüp atılması gereken son çıban” “Cumhuriyet’in Kürt siyaseti” nedeniyle kökleşerek daha bütünsel ve ulusal bir direniş olarak ortaya çıkıyordu. Dersim İsyanı sürecinde yaşananları ve nedenlerini Seyid Rıza yazmış olduğu yardım mektubunda şöyle diyordu:
Yıllardır, Türk hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930’da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar (akt. Kutschera, 2013: 151).
Kürtlerin kendi ırkını, dilini, geleceğini ve kültürünü özgür bir şekilde yaşamak istediğini belirten mektupta ayrıca Türk hükümetinin uyguladığı orantısız şiddetle tüm Kürdistan’a işkence ederek intikam almaya çalıştığını belirtiyordu. Ancak etnik, sınıfsal ve uygulanan şiddet boyutu gözardı edilerek gelişen tüm isyanlar devlet elitleri tarafından “gerici”, “feodal” ya da “aşiret” isyanları olarak görülüyordu. Oysa 1925, 1927, 1930 ve en son 1937-38 Dersim isyanı birbiriyle bağlantılı ve hatta birbirinin bir şekilde devamı olan isyanlardır. Kemalistlere göre ilk Koçgiri isyanı da daha önceki isyanlar gibiydi, “öz olarak huzursuzluk yaratan bazı ağaların eseriydi”. 23 Devlet tarafından veya resmi ideolojiye bağlı kesimler tarafından Kürt isyanları ve hareketlerini “gerici feodal” isyan veya hareketler olarak tanımlamalarına karşılık, 1975-79 yılları arasında faaliyet gösteren Özgürlük Yolu dergisi tarafından ise şöyle karşılık verilmekteydi:
Cumhuriyet döneminde 1925’ten 1940’lara kadar hemen hemen aralıksız devam eden Kürt ayaklanmalarını gericilikle suçlayıp işin içinden sıyrılmak Türkiye’de gelenek olmuştur. Bu resmi ağız, çoğu zaman ilerici, hatta solcu geçinen küçük burjuva aydınlarınca da böyle benimsenmiştir. Bu baylara göre Kürt ayaklanmaları, Kemalist devrimlere karşı Kürt feodallerinin bir tepkisinden ibarettir; bir kısım şeyhler ve toprak ağaları padişahlığın ve halifeliğin kaldırılmasına; laiklik, kadın hakları, şapka ve yazı “devrimi” gibi reformlara karşı bu eylemlere girişmişlerdir. Ama bu ayaklanmaların ulusal amaçlar taşıdığını gizleyemeyen aynı çevreler, bizzat bu ulusal hedefleri de gerici diye nitelemekten geri kalmıyorlar. 24
Ekonomik olarak yükselen yoksulluk, devletin şiddet politikası ve Kürtler arasında başlayan etnik uyanış biraraya geldiğinde sorun daha fazla içinden çıkılmaz hale geliyordu. “Bütünleştirme” pratiği, izlenen politikalarla ayrıştırma politikasına dönüşmüştü. Devlet, şiddetin etnik kimliğe daha fazla sarılma ve milliyetçi algı oluşumunda oynadığı rolü gözardı ediyordu. Mesut Yeğen (2013a:17) de “tenkil ve asimilasyona dayalı Cumhuriyet siyaseti Kürtleri ulusal bir topluluk olmaktan alıkoymak yerine, Cumhuriyetin selametini tehdit edebilecek hacim ve kıvamdaki bir ulusal topluluk kapasitesiyle donattığı” belirlemesinde bulunuyordu. Devlet, etnik kimliğin siyasallaşmasında, milliyetçiliğin ve karşı milliyetçiliğin gelişip radikalleşmesinde, sınıfsal eşitsizliklerin inşa edilmesinde en önemli siyasal girişimci olarak rolünü oynuyordu.
$2.2. Kürt Milliyetçiliği ve Ulus İnşasında Yayıncılık ve Aydınların Rolü$
Belirtilen nedenlerin ve “devletin Kürt siyaseti”nin yanı sıra Kürt milliyetçiliğinin ve ulus inşasının kuramsal bir zemine taşınmasında ve geniş alanlara yayılmasında aydınların ve yayıncılığın önemli bir etkisi oldu. Ulus inşa süreçlerinde çok farklı ve birbirine eklemlenmiş faktörler etkili olmaktadır. Devletin farklı etnik kimliklere yönelik ayrımcı ve ötekileştirici politikaları, sınıfsal eşitsizlik, şiddet gibi uygulamalar bu faktörlerden bazılarıdır. Bozarslan (2005: 41) Kürt milliyetçiliğinin tarih yazımı söyleminin, diğer tüm tarih yazımı söylemlerinde olduğu gibi bir inşa olduğunu; fakat diğerlerinde de olduğu gibi tek bir aktör tarafından inşa edilmediğine değinir. Jwaideh’e göre ise Kürt ulusunun yaratılmasına katkıda bulunan çeşitli unsurlar arasında muhtemelen en önemlisi, ortak bir toplumsal ve ekonomik örgüt yapısına sahip olmalarıdır. Ancak bunların yanında Kürt milliyetçiliği ve ulus inşasında Kürt aydın ve yayıncılığının rolü çok daha önemli bir faktör olmuştur. Kürt aydınlarının milliyetçi faaliyetlere fiilen katılması sonucunda Kürtler arasında yaygınlaşan modern kuramsal milliyetçilik, büyük ölçüde Ermeni, Türk ve Arap milliyetçiliğine gösterilen bir tepkiydi. Kürt milliyetçi basınının ortaya çıkması, Kürt kulüp ve toplulukların kurulması Kürtlerin giriştiği kültürel ve siyasi faaliyetler için büyük itici güç oldu. Bu girişimler Kürt milliyetçiliğinin gelecekte bir kitle hareketine dönüşmesi için gerekli temelleri attı (Jwaideh, 2012: 556). İstanbul’da olan bazı Kürt seçkinlerce Kürt cemiyetlerinin kurulması, bunlarla beraber Kürtçeyi yayma cemiyetlerinin oluşturulması, Kürt etnik kimlik ve ulusunun sosyo-politik olarak bilince çıkarılıp daha geniş alanlara yayılmasında önemli katkıları oldu. Bu süreçte yalnızca seçkin Kürtler değil, aynı zamanda Kürtler arasında önemli bir prestiji olan şeyhler ve güç sahibi olan aşiret ve reisleri de Kürdistan’ın özerkliğine dair taleplerini daha çok dillendiriyorlardı. Diğer yandan Kürt etnik bilincin olgunlaşmasında ve Kürt ulus inşasında Kürt seçkinleri ve onların önderliğinde çıkarılan Kürt Teavün ve Terakki, Hitavi Kurd (Kürt Güneşi) gibi gazete ve Roji Kurd gibi dergilerin de önemli rolleri oldu. Özellikle 22 Nisan 1898 tarihinde yayımlanan ilk Kürtçe gazete olan “Kürdistan” Kürt toplumu ve siyasetini mobilize eden ve ulusal bilinci açığa çıkaran önemli bir girişimin başlatıcısı oldu (Celil, 2013: 25). Gazete, Kürtleri dünyada yaşanan gelişmelerden haberdar etmeyi, Kürt tarihini ve önemli şahsiyetleri sayfalarına taşıyarak Kürtlere tarihleri hakkında bilgi sunmayı, genel olarak Kürtlerin ulusal birlikteliklerini sağlamayı amaçlıyordu. Nitekim gazete 9. sayısında Kürtlere seslenerek “artık yeter; gözlerinizi açın, ülkeniz ateş içinde kalmış ve hepiniz tehlikedesiniz, büyüklerinizle biraraya gelip birlikteliği sağlamalısınız” diye uyarıda bulunuyordu. 25 Gazete Kürt dili ve edebiyatının geliştirilmesini teşvik edip bununla ilgili faaliyet yürütürken aynı zamanda Kürt alt sınıflarının koşullarını da gündemleştiriyordu. Kürt hamallarının Kürt olmaktan kaynaklı yaşadığı sınıfsal ayrım ve eşitsizlik de önemli gündemlerden biriydi.
Çıkarılan yayınlar tüm Kürtleri hem ortak mücadeleye çağırıyor hem de Kürtler arasında Kürt kimliği, dili, kültürü, siyaseti ve sanatına yönelik ortak ilgi uyandırma ve ulusal bilinç oluşturmaya hizmet ediyordu. Yaşanılan eğitimsizlik ve yoksulluk Kürt olmaktan kaynaklanan bir neticeydi. Böylece sınıfsal eşitsizliği etnik kimliğe kanalize eden ve etnik kimlikten kaynaklı bir sınıfsal eşitsizlikten söz ediliyordu. Kürdistan gazetesi özellikle Kürtler arasında eğitiminin gerekliliği üzerinde durmuştur. Nitekim Abdurrahman Bedirxan’a göre Kürtlerin geriliğinin sebebi Türk devletinin “Kürtlerden al, Türklere harca” politikasıydı. Aynı şekilde “Anahid” dergisinde şöyle yazıyordu: “Kürdistan gazetesi, olaylarla kanıtlıyor ki, Kürtlerin cahilliğinin yegâne sebebi Türk devletidir. Çünkü, karmaşık politik sorunların çözümü için Kürtlerin cahil bırakılması Türklerin işine geliyor, bundan dolayı ‘Kürdistan’, Kürtleri uyanmaya ve haklı taleplerini devlete sunabilmek için eğitimi yaygınlaştırmaya çağırıyor” (Celil, 2013: 33-34). Kürt olmanın “devletin sahibi” olan Türklük karşısında eğitim/kültür, dilsel ve ekonomik olarak yaşanan bir dezavantaj olduğu üzerinde durulmaktadır. Diğer bir ifadeyle Kürt olma ya da Barış Ünlü’nün deyimiyle “Türklük sözleşmesinin dışında kalma” cahil bırakılma, değersiz görülme ve ekonomik olarak yoksullukla terbiye edilme olarak okunmuştur. Buna göre “cahillik” Kürtlerin hem kültürel hem de ekonomik olarak geri kalmasının önemli bir nedenidir. Özellikle cahil bırakılmanın bir devlet politikası olarak gündemleştirilmesi önemlidir, çünkü Türklüğün kriterleriyle inşa edilmiş olan devlet alanında Kürdün Kürt olarak oyuna dahil olamadığı veya bu alanın iktidar, imkân ve imtiyazlarından eşit olarak faydalanamadığı durumu söz konusudur. Bu durumda Kürt olma hali için ekonomik imkân ve avantajdan önce etnik kimliğin sağladığı imkân/imkânsızlığı ve avantaj/dezavantajı öne çıkmaktadır. Devletin siyasal, sınıfsal imkân ve imtiyazlarından, avantaj veya dezavantajlarından yararlanabilme veya yararlanamama durumu sınıfsal değil daha çok etnik ve dinsel kimlik farklılığına göre değişmektedir. “Devlet sermayesi” bu durumda bir etnik veya dinsel kimlik için önemli bir iktidar gücü ve imtiyazlar setidir. Bu sermayeden uzak olan Kürdün Kürt olmaktan kaynaklı cahil bırakılma veya yoksullaştırılmaya vurgu yapılmaktadır. Çünkü “cahil” olma durumu sınıfsal konumun bir belirleyeni ya da sınıfsal hiyerarşide yükselmenin/yükselememenin önemli bir kriteridir. Kültürel, dilsel sermaye ekonomik sermayenin tamamlayıcı ve güçlendirici bir unsurudur. Bu yüzden Kültür ve eğitimin yaygınlaştırılması isteği Kürtlerin uğradığı bu eşitsizlik ve devletin tahakküm siyasetini fark edilmesini sağlamaya yöneliktir. Bu cahillik, yoksun ve yoksul olma durumunun yaygınlaştırılacak olan “ulusal” eğitim sayesinde fark edilip düzeltilebileceğine bir gönderme vardır. Etnisitenin sınıfa baskın olduğu ve etnik kimlik üzerinden sınıfsal eşitsizliğin izah edildiği görülmektedir. Bununla beraber “cahil bırakılma” tepkisi de kültürel sermaye açısından Kürtlerin geri kalması veya bırakılması ve bu sermaye yoksunluğunun sınıfsal baskı ve eşitsizliği yeniden ürettiğine yöneliktir. Ayrıca eğitim de sınıfsal tahakküm ve eşitsizliğin sürdürülmesinin önemli bir ideolojik ayağı olarak görülüyordu. Kürtler üzerinde uygulanan merkezi iktidarın bu politikası da “ulusal zülüm politikası” olarak okunuyordu. Dolayısıyla ilk Kürtçe olarak basılan “Kürdistan” gazetesi Kürtler arasında Kürtlüğün sosyo-politik olarak tartışılması, yaşanan sınıfsal tahakküm ve eşitsizliğin bilince çıkarılması konusunda önemli politik rol oynamıştır. Hem Kürtler arasındaki sınıfsal çelişkiler, feodal yapı ve sömürü ilişkileri hem de Türkler veya saray tarafından ezilmeleri ve sömürülmeleri çıkarılan gazete ve çeşitli yayınlarla gündemleştiriliyor ve bu konuda Kürtleri ulusal birliğe davet eden yazılar yazılıyordu. Aydınlar Kürtlerin içinde bulundukları “yoksullukla”, “cahillikle” ve onları sömüren feodal gerici yapılarla yüzleşmeleri için ve Kürtler arasında ulusal birliğin gelişmesi yönünde çaba sarf ediyorlardı. Dolayısıyla bu girişimler sonucu Kürt etnik boyutunun Kürdistan’ın en ücra köşelerinde bile fark edilmeye başlandığı bir süreç ortaya çıkıyordu (McDowall, 2004: 148). Ulusal bağımsızlık fikirleri Kürt aydınlarının faaliyetlerinde ve Kürt edebiyatı temsilcilerinin eserlerinde kendisini göstermeye başlamıştı (Celil, 2013: 17).
Osmanlı döneminde Kürtçe yayımlanan bütün kitaplar ve süreli yayınlar Kürdistan’ın dışında, Kahire, İstanbul ve Bağdat’ta basılmıştır. Yayıncılık faaliyetleri daha çok İstanbul ve diğer büyük şehirlerde sürgünde olan Kürt milliyetçileri tarafından üstlenilmişti (Hassanpour, 2008:85). 1908 yılında İstanbul’da, Şark ve Kürdistan, Kürt Teavvün ve Terakki ve Kürdistan gazeteleri yayımlandı. 1909’da İstanbul’da, Amid-i Sevda ve Diyarbakır’da Peyman; 1913 yılında İstanbul’da Roji Kurd, Yekbün ve Hetavi Kurd çıktı. 1918’de İstanbul’da Jin dergisi ve 1919’da Kürdistan ve Jin gazeteleri yayına girdi (Kutlay, 2012: 15, Arslan, 2020: 22-35). Ulusal bütünleşme ve bilinçlenmenin gelişmesinde Kürt aydın kesiminin önemli katkıları oldu. 26 Özellikle İstanbul, Kürt aydın kesimi için önemli bir merkez konumundaydı. 19.yüzyıl sonları ve 20.yüzyılın başlarında İstanbul’da ulusal çıkarlar doğrultusunda aydınlar, geleneksel kesimler, işçiler biraraya gelerek bu doğrultuda dinamik bir yapı oluşturmuştu.
Kürdistan’ın farklı yöre ve parçalarından gelen birçok Kürt, aşiret ve yöresel kimliklerini bir kenara iterek, etnik bir arayış içine girer ve ulusal kökenini aramaya koyulur. Bu yıllarda Kürtler arasında bir tarih bilincinin boy attığına tanık olunur. Özellikle Kürt periyodik basını bu konuda büyük rol oynar (Alakom, 2012: 96).
Çıkarılan yayınlarla beraber kurulan cemiyetler de özellikle Kürtlerin dil ve edebiyatlarının gelişmesine kültürel ve bilişsel anlamda önemli katkıları oldu. Bu cemiyetler Kürtler arasında birliğin sağlanması ve İstanbul gibi batı metropollere göç eden Kürtlere destek olma gibi önemli misyonlar yüklenmişti. Kürt Talebe Hevi Cemiyeti, Kürt İrşat ve İrtika Cemiyeti, Kürdistan Teşrik-i Mesai Cemiyeti gibi çok sayıda örgüt farklılıklar taşısalar da bunların ortak noktaları Kürt dili ve edebiyatını geliştirme, göç etmiş olan Kürtlere destek olma, okullar açma ve Kürtlerin okumalarını sağlama gibi misyonlar yüklenmişler ve bu konuda çaba sarf etmişlerdir. Örneğin Kürt Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti tüzüğünün birinci maddesinde amaçları “Kürt dil, tarih ve coğrafyası ile toplumsal ve ekonomik, toplumsal, hukuksal, tarihsel ve ırksal yararlarının sağlanması ve gelişiminin kolaylaştırılması” olarak belirtilmiştir (Bayrak, 1993: 83-95). Benzer şekilde 1908 yılında çıkarılan Kürt Teavün ve Terraki Gazetesinde “uygarlığın ve eğitimin anahtarı” olan dilin geliştirilmesine dair yazılara yer veriliyordu (Kutschera, 2013: 31). Tüm bu girişimler Kürt ulus fikrinin Kürtler arasında yayılmasında, Kürtlerin birbirlerinden haberdar olmasında ve “Kürt milleti”, “Kürdistan” tahayyülünün gelişmesinde azımsanmayacak bir rol oynadılar. “Hayali bir cemaat”in 27 kurulmasının pratik zeminini oluşturdular. Türk milletçiliği karşısında Kürt milliyetçiliği ve Türk tarih yazımı karşısında Kürt tarih yazımı boy veriyordu. Kürt entelektüelleri dil, edebiyat ve tarih üzerinden Kürt ulus inşasının dayanaklarını ortaya koydular. Türkler gibi, Kürt entelektüeller de, değerli, ender, muhafaza edilmesi ve aktarılması gerekli hale gelen antik çağda milletin kökenlerini ve ideal biçimini aradı (Bozarslan, 2005: 56). Dolayısıyla Kürt aydınları açısından tarih önemli bir referans olmuştu. Kürt milletinin kökenlerine yönelik çalışmalar ve ulus tahayyülü 1960’larda önemli bir ivme kazandı. Aydınlar, entelektüeller, çeşitli dergi ve yayın çevreleri bu inşada ve Kürt milliyetçiliğinin gelişmesinde önemli katkıları oldu. DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) bünyesinde faaliyet gösteren öğrenciler aydınlar ve daha sonrasında özellikle Kürtlerin sosyalist solu olarak ortaya çıkan dergi ve çevrelerinde oluşan örgütsel ağlar Kürt kimliğinin sosyo-politik alanlarda savunulmasına, bilince çıkarılmasında ve bunların Kürtler arasında yaygınlaşmasında pratik katkıları oldu. 28 Bu gelişmelerle beraber Kürt milliyetçileri Kürt kimliğini doğrulayan ve ortak bir kimlik sunan tarihsel kahramanlara, efsanelere ve sembollere daha çok eğilim göstermeye başladılar. Bu anlamda Kürt milliyetçilerinin yüzyıllar boyunca ‘ulusal kahramanlar’a dayanan ulusal bir devamlılığın izini bulmaya çalışmaları şaşırtıcı değildir. Ortak duygular, tarihsel miras, mitolojik beraberlikler, Newroz ve Demirci Kawa gibi efsanelerle gurur duyma ve ortak folklorik hazlar bu yönüyle bir bütünlük taşıdı (Kutlay, 2012: 18). Kürt ulus inşasının ve aynı zamanda ulusal birlikteliğin bir zemini olarak çeşitli semboller, kutsal gün ve kahramanlıklar veya tarihsel mitolojik efsane ve anlatılara dayanan, ulusu sembolize eden bir “gelenek icadı”na 29 başvuruldu. “Kürdistan” bir siyasal devlet değildi. Olması istenen böyle bir devlet için insanlar enerjilerini var güçleriyle kültürel meselelere, geçmişi toparlamaya ve tarihin yetersiz kaldığı yerlerde icadına harcadılar. Kürt talebe cemiyeti olarak 1912’de kurulan Hêvî (umut) bir milli tarih inşasından söz etmekteydi. Buna göre şimdiye kadar “ihmal edilen milli tarih teflik edilmeli (toparlanıp birleştirilmeli), Kürd milletinin ilim ve irfanda bir an evvel ilerlemesi” temin edilmelidir. Aynı şekilde Roji Kurd’da da “gözlerimizi açıp o derin uykudan uyanmazsak, Kürtlük diye bir şey kalmayacak” uyarısında bulunuyordu (Bora, 2017: 824). Kürt aydınlar, öğrenciler ve onların fikirlerini dolaşıma sokan gazete, cemiyet, dergi gibi kurum ve araçlar tarihi millileştirmeye ve toparlamaya koyuldular. Kürt aydın çevresi veya bu yeni politik özneler tarafından siyasal, sınıfsal ve dinsel olarak dağınık olan Kürt hareketlerini veya genel olarak Kürt toplumsal yapısını ifade edilen bu kolektif siyasal ve kültürel mücadele üzerinden ortak bir idrak kategorisi ve anlam inşa edilmeye çalışılmıştır. Tarihi referanslar bu inşa sürecinin güç kaynağını oluşturmaktaydı. Kürtlerin ve tarihlerinin kadimliği tartışmasıyla beraber 15.yüzyıl din alimi ve şairi Melayê Batê, 16 ve 17.yüzyıl destan anlatıcısı Feqiyê Teyran ve 17.yüzyıl ünlü Kürt edibi Ehmedê Xani (Bora, 2017: 832), 19.yüzyılda yurtseverlik şiirleriyle ünlü olan ve Kürt milliyetçiliğinin önemli isimlerinden olan Haci Kadir Koyi gibi ünlü şahsiyetler Kürt tarih ve milli bilincinin inşasının temel referansları oldular (Jwaideh: 2012: 63).
$2.3. Aydınların Uluslararası Girişimleri ve “Kürdistan Sorunu”$
Kürtlerin ulusal haklarını savunan ve Kürt sorununu dünyaya duyurmaya yönelik faaliyetler yürüten aydınların Kürt kültürünün temellendirilmesinde ve ulusal bilincin geniş kitleler arasında yaygınlık kazanmasında büyük katkıları oldu. Böylece genel bir tarihsel uyanış ve gelenek icadı etkili olmaya başladı. Bu icadlar ulusun geçmişe yönelik hafızasını oluşturur. Bu tarihsel hafızanın somutlaşmış biçimleri (kutsal gün, anı, bayrak, ulusal tarih, dil, ulusal kıyafet vb.) kitleleri mobilize etme ve ortak hareket etme gibi bir misyona sahiptirler. Kuşkusuz bu mobilizasyonu sağlayan ve ulus inşa süreçlerinin önemli unsurları olan yayın ve aydınlardır. Bölgenin sosyo-politik ve ekonomik sorunları bu toplumsal aktörler tarafından gündemleştiriliyordu. Aydınların görevi bu durumda ifade edilen toplumsal sorunları bilince çıkarma ve toplumsal bir farkındalık oluşturma olarak okunabilir. Farklı bir etnik unsur olarak Kürtlerin temel sosyal ve siyasal haklarını veya varlıklarını “cesaret kırıcı” olarak görüp yüzleşmeyen veya tarihdışılaştıran devletin geliştirdiği resmi tarih tezlerine karşılık, Kürt aydınları Kürt tarihini yazmaya ve onları toplumsal bilince çıkarmaya koyulmuşlardı. Celadet Ali Bedirxan gibi birçok Kürt aydını tarafından Kürt sorununun kökenlerine dair saptamalar yapılıyor, “ulusal haklarına” değiniliyor ve bunu broşür, gazete, dergi ve çeşitli toplantı ve mektuplar yoluyla Kürt toplumu başta olmak üzere yurtdışındaki yetkililer ve kurumlar da basın yoluyla bilgilendirilmeye çalışılıyordu. 30 Aydınlar yayınladıkları bildirilerde ve broşürlerde dünya kamuoyunu bilgilendirmeye ve dikkatlerini Türkiye’de yaşanan “kırım”a çekmeye çalışıyorlardı. 1928 yılında Kürt aydınları tarafından “Kürt ulusal ve demokratik taleplerin”i dünya kamuoyuna yansıtmak için yayınladıkları broşürde “Kürdistan Sorunu”na değiniliyordu. Kürtlerin asıl taleplerinin gözardı edildiği ve bunun batı kamuoyuna yalan ve yanlış haberler yapılarak yansıtıldığı belirtilmekteydi. Buna göre:
“Avrupa için farklı bir yol izlendi. Kürtlerin yağmacı, fanatik, duygusuz; yalnızca Halifeye bağlı bir kitle olarak gösterilmesi isyanların Halifelik kurumu için çıkarıldığına dair propaganda yapıldı. Bunun amacı, uluslararası kamuoyunda Kürtlerin gerçek isteklerinin, özgürlük taleplerinin kavranmasını önlemektir” (Bayrak, 2013: 49).
Sınıfsal eşitsizlikler, devletin Kürt etnisitesiyle kurduğu ilişki ve devlet cebri ifade edilen problematiğin önemli gerekçelerini oluşturur, ancak bunun bilince çıkarılması ve ulusal boyuta evrilmesi dergi, gazete, çeşitli dernekler ve aydınlar öncülüğünde gelişen kültürel sermaye bu toplumsal ve ulusal boyutu ete kemiğe büründüren asıl önemli etmenler oldu. Celil’e göre halkın politik birliğine hizmet etmekle kalmayıp, aynı zamanda onun entelektüel düzeyini de yükselten ulusal basındır. Yayın organlarının azlığına ve yayın sürelerinin kısalığına rağmen, onlar, Kürdistan’da sosyo-politik düşüncelerin gelişmesine en önemli katkıyı sağladı (Celil, 2013: 162).
Ancak tüm bu girişimler siyasal, ekonomik ve toplumsal olarak Kürt toplumunda veya Doğu’da istenilen düzeyde geniş bir etki yaratamıyordu. Aydınların, yayının veya siyasal öznelerin çabaları kuşkusuz bu alanlarda önemli bir aydınlanma sağladı. Aynı zamanda devletin resmi tarih anlayışı ve siyasal yaklaşımı sorgulamaya tabi tutuldu. Ancak Kürt toplumunda okuma yazma oranının çok düşük olması, ekonomik olarak bölgenin yoksul olması, varolan feodal anlayış ve yapıların etkin olması geliştirilen yeni fikirlerin toplumsal alanda gelişmesini genel olarak Kürtler arasında anlaşılmasını veya tutulmasını engelliyordu. 1970’lere kadar bölgede neredeyse yok denecek kadar az okul vardı. Kürtlerin asgari kültürel ve ekonomik sermayeden yoksun olmalarının yanında, devletin Kürtlüğü ve bununla ilintili tüm girişimleri yasaklamış olması ifade edilen ulusal girişimleri sekteye uğratıyordu. Öte yandan aydınlar ve yayınlar genellikle Doğu’nun dışında faaliyetlerini yürütüyordu. Örneğin yayınlar ve Kürt örgütlerinin büyük bir kısmı İstanbul’daydı. Bölgenin dışında cereyan eden bu çalışmalar doğal olarak yasaklı olan bölgede istenilen büyük etkiyi yaratamıyordu. Diğer önemli bir faktör de Kürtler arasında feodal yapının hala etkin olması ve iç çelişkilerdi. Belirtilen bu tarihsel, siyasal ve toplumsal olgular aydınlanma çabaları ve ulusal girişimlerin önünde önemli barikatlardı. Kürt toplumsal yapısında değişimlerin istenilen düzeyde ve kapsayıcı olamamasının nedenleriydi. Diğer bir ifadeyle yapılan çalışmalar bu koşular nedeniyle belli Kürt kesimleriyle, daha çok öğrenciler, okuyanlar ve aydınlarla sınırlı kalmasına neden oluyordu. Ancak yine de aydınların öncülük ettiği toplumsal ve ulusal aydınlanma çabaları istenilen düzeyde ve kapasitede olmasa da önemli bir etki yaratmış ve Kürt yazınında, toplumsal ve siyasal anlayışında değişimlerin önünü açmıştır.
Sonuç Yerine
Kürtlerde ulusal bilinç ve etnik kimlik tarihsel bir inşadır. Ancak bu inşa süreci diğer ulus ve kimlik inşalarına karşılık olarak gelişmiş ve kendi farklılığını diğer kimlikler üzerinden veya karşısında konumlandırmıştır. “Hayali bir cemaat”i aşan, tarihsel, sınıfsal, siyasal ve kültürel olarak bir devamlılık gösteren, bu minvalde yeniden üretilen canlı bir ulusal inşa sürecidir. Dolayısıyla bu inşanın önemli bir etkeni de yayın ve aydınların yüklendikleri misyon olmuştur. Devletin şiddete, asimilasyona dayalı politikası, yani devletin Kürt siyaseti, Kürtlerde milliyetçiliği geliştiren, buna önemli bir zemin sunan ve ulus inşasında etkili olan diğer en önemli etkenlerdendir. Diğer bir ifadeyle devletin şiddet politikası, devlet güdümlü Türk milliyetçiliği, yayıncılık ve aydınların girişimleri ifade edilen Kürt milliyetçiliğinin ve ulusal inşasının temel momentlerini oluşturmaktadır. Bundan dolayı da devletin şiddet politikası dikkate alınmadığında Kürt milliyetçiliği ve buna dayalı direnç ve girişimler tam olarak anlaşılamaz. Yayıncılık ve aydınların girişimleri de milliyetçi tahayyülü ete kemiğe büründüren ve aynı zamanda Kürt toplumunun kendi üzerine düşünmesini ve ulusal birlikteliği geliştirmede tarihsel bir rol oynadılar. Geçmişe nazaran Kürtçe yayınlar ve Kürt sorununa, ulusal gelişimine eğilen, Kürtlerin tarihsel, kültürel ve siyasal yapı ve gelişimlerine dair çalışmalar daha da artmış ve yaygınlık kazanmış durumdadır. Hem yayın çevreleri hem de Kürt kurum ve kuruluşlarına karşı önemli bir ilginin oluştuğunu ve özellikle de dijital platformlarda Kürt çalışmaların, Kürtçe yayınların daha da arttığı ve önemli bir ilgiyle karşılandıkları belirtebilir.
$KAYNAKÇA$
Abak, Tibet (2015), “Kürt Politikasında Hamidiye siyasetine Dönüş ve Kör Hüseyin Paşa Olayı, 1910-1911”, (Haz. Fikret Adanır, Oktay Özel), İçinde 1915 Siyaset, Tehcir, Soykırım Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Abbas Vali (2005), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri, Avesta Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Adanır, Fikret (2014), “Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye Üçgeninde Ulus İnşası ve Nüfus Değişimi”, (Der.) Erik Jan Zürcher, İçinde, İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye’de Etnik Çatışma İletişim Yay., 7.Basım, İstanbul.
Alakom, Rohat (2012), Eski İstanbul Kürtleri, Avesta Yayınları, 2.Basım, İstanbul.
Anderson, Benedict (2014), Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, (Çev. İskender Savaşır), Metis Yayınları, 7.Basım, İstanbul.
Arslan, Ruşen (2020), Ömrü Kısa Etkisi Büyük Kürt Örgütlenmesi, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, DDKO, İBV, 1.Basım, İstanbul.
Barzani, Mesud (2017), Barzani ve Kürt ulusal Özgürlük hareketi, 1.cilt ve 2.cilt (Çev. Vahdettin İnce), Doz Yayınları, 6.Basım, İstanbul.
Bayrak, Mehmet (1993), Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, 2.Basım, Özge Yayınları, Ankara.
Bayrak, Mehmet (2013), Kürtlere Vurulan Kelepçe Şark Islahat Planı, 2.Basım, Özge Yayınları, Ankara.
Bedirxan, Celadet Ali (2010), Bir Kürd Aydınından Mustafa Kemal’e Mektub, Doz Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Beşikci, İsmail (2013), Devletlerarası Sömürge Kürdistan, İBV Yayınları, 1.Basım, İstanbul
Beşikci, İsmail (2013a) Hayali Kürdistan’ın Dirilişi, İBV Yayınları, 1.Basım, İstanbul
Beşikci, İsmail (2014), Doğu Anadolu’nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller, İBV Yay., 1.Basım, İstanbul
Bora, Tanıl (2017), Cereyanlar, Türkiye’de Siyasi İdeolojiler, İletişim Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Bozarslan, Hamit (2005a), Türkiye’de (1919-1980) Yazılı Kürt Tarihi Söylemi Üzerine Bazı Hususlar, (Çev., Fahriye Adsay, Ümit Aydoğmuş vd.), İçinde, Vali, Abbas (2005), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri, Avesta Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Bozarslan, Hamit (2005b), Türkiye’de Kürt Milliyetçiliği: Zımni Sözleşmeden İsyana (1919-1925), s.199-229, (Çev. Fahriye Adsay, Ü. Aydoğmuş ve Sema Kılıç), İçinde,
Bozarslan, Hamit (2010), Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonundan El-Kaide’ye, (Çev., Ali Berktay), İletişim Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Bozarslan, Hamit (2014), “Neden Silahlı Mücadele?” Türkiye Kürdistan’ında Şiddeti Anlamak, (Der., Güney Çeğin, İbrahim Şirin), İçinde, Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları, İletişim Yay., 1.Basım, İstanbul.
Bozarslan, Hamit (2014a), Türkiye’de Kürt Sol Hareketi, (Haz. Emir Ali Türkmen, Abdurrahim Özmen), İçinde, Kürdistan Sosyalist Solu Kitabı, Dipnot Yayınları, 1.Basım, Ankara.
Bozarslan, Hamit (2014b), Türkiye’de Kürt Milliyetçiliği: Zımni Sözleşmeden Ayaklanmaya (1919-1925), (Der.) Erik Jan Zürcher (2014), İçinde, İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye’de Etnik Çatışma, İletişim Yay., 7.Basım, İstanbul.
Bozarslan, Hamit (2015), Tehcir’den Lozan’a Türkler, Kürtler ve Ermeniler, (Haz. Fikret Adanır, Oktay Özel), İçinde, 1915, Siyaset, Tehcir, Soykırım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1.Basım, 2015, İstanbul
Bozarslan, M. Emin (2002), Doğu’nun Sorunları, Avesta Yayınları, 2.Basım, İstanbul.
Bruinessen, Martin Van (2005), Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn’i ve Kürt Milli Uyanışının Ortaya Çıkışındaki Rolü, (Çev., Fahriye Adsay, Ümit Aydoğmuş vd.), İçinde, Vali, Abbas (2005), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri, Avesta Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Bruinessen, Martin Van (2010), Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev. Nevzat Kıraç, Bülent Peker vd.), İletişim Yayınları, 7.Basım, İstanbul.
Bruinessen, Martin Van (2013), Ağa, Şeyh, Devlet, (Çev. Banu Yalkut), İletişim Yayınları, 8.Basım, İstanbul.
Calhoun, Craig (2012), Milliyetçilik, (Çev. Bilgen Sütçüoğlu), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 3.Basım, İstanbul.
Celil, Celilê (2013), Kürt Aydınlanması, (Çev. Arif Karabağ), Avesta Yayınları, 2.Basım, İstanbul.
Cora, Yaşar Tolga, “Doğu’da Kürt Ermeni Çatışmasının Sosyo ekonomik Arka planı”, (Haz. Fikret Adanır, Oktay Özel), İçinde, 1915 Siyaset, Tehcir, Soykırım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1.Basım, İstanbul, 2015.
Çeğin, Güney (2014), “Erken Cumhuriyet Döneminde Rejimin Militarist Özerkliği”, (Der., Güney Çeğin, İbrahim Şirin), İçinde, Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları, İletişim Yay., 1.Basım, İstanbul.
Dersimi, Nuri (1952), Kürdistan Tarihinde Dersim, Ani Matbaası, Halep.
Diringil, Selim, Abdülhamid Döneminde Ermeni Meselesi, (Haz. Fikret Adanır, Oktay Özel), İçinde, 1915 Siyaset, Tehcir, Soykırım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1.Basım, 2015, İstanbul.
Gellner, Ernest (2008), Uluslar ve Ulusçuluk, (Çev. Büşra Ersanlı, Günay Göksu Erdoğan), 2.Basım, Hil Yayınları, İstanbul.
Gölbaşı, Edip, “Hamidiye Alayları: Bir Değerlendirme”, (Haz. Fikret Adanır, Oktay Özel), İçinde, 1915 Siyaset, Tehcir, Soykırım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1.Basım, İstanbul, 2015.
Hobsbawm, Eric ve Ranger, Terence (2006), Geleneğin İcadı (Çev. Mehmet Murat Şahin), Agora Kitaplığı, 1.Basım, İstanbul.
Jongarden, Joost (2008), Türkiye’de İskan Sorunu ve Kürtler Modernite, Savaş ve Mekan Politikaları Üzerine Bir Çözümleme, (Çev. Mustafa Topal), Vate Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Jwaideh, Wadie (2012), Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, (Çev. İsmail Çekem ve Alper Duman), İletişim Yayınları, 7.Basım, İstanbul
Karpat, Kemal (2011), Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, (Haz. Ve Çev., Güneş Ayas), Timaş Yay., 4.Basım, İstanbul.
Klein, Janet (2014), Hamidiye Alayları İmparatorluğun Sınır Boyları ve Kürt Aşiretleri, (Çev., Renan Akman), İletişim Yay., 2.Basım, İstanbul.
Konda Araştırma (2011), Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler, İletişim Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Kutlay, Naci (2012), Kürt Kimliğinin Oluşum Süreci, Dipnot Yay., 1.Basım, Ankara
Kutschera, Chris (2013), Kürt Ulusal Hareketi, (Çev. Fikret Başkaya), Avesta Yayınları, 2.Basım, İstanbul.
Leca, Jean (1998), Uluslar ve Milliyetçilikler (Çev. Siren İdemen), Metis Yayınları, 1.Basım, İstanbul
Mann, Michael (2012), Demokrasinin Karanlık Yüzü Etnik Temizliği Açıklamak, (Çev. Bülent O. Doğan), İthaki Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Mardin, Şerif (2013), Türkiye’de Toplum ve Siyaset Makaleler 1, (Der., Mümtaz’er Türköne, Tuncay Önder), İletişim Yay., 20.Basım, İstanbul.
McDowall, David (2004), Modern Kürt Tarihi, (Çev. Neşenur Domaniç), Doruk Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
Minorsky, V. ve McKenzie, D.N. (2004), Kürtler ve Kürdistan, (Çev. Kamuran Fıratlı), Doz Yayınları, 2.Basım, İstanbul.
Natali, Denise (2009), Kürtler ve Devlet Irak, Türkiye ve İran’da Ulusal Kimliğin Gelişmesi, (Çev. İbrahim Bingöl), 1.Basım, Avesta Yayınları, İstanbul.
Sasuni, Garo (1992), Kürt Ulusal Hareketleri ve 15.yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İlişkileri, (Çev., Bedros Zartaryan, Memo Yetkin), Med Yayınları, 3.Basım, İstanbul.
Smith, Anthony D.(2013), Milliyetçilik, (Çev. Ümit Hüsrev Yolsal), Atıf Yayınları, 1.Basım, Ankara.
Tezcür, Güneş Murat (2009), Kurdish Nasyonalism and Identity in Turkey: AConceptual Reinterpretation, European Journal of Turkish Studies, URL: http://journals.openedition.org/ejts/4008, ISSN: 1773-0546 (20.12.2019).
Ünlü, Barış (2014), Kürdistan/Türkiye ve Cezayir/Fransa: Sömürge Yöntemleri, Şiddet ve Entelektüeller, (Der., Güney Çeğin, İbrahim Şirin), İçinde, Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları, İletişim Yay., 1.Basım, İstanbul.
Ünlü, Barış (2018), Türklük Sözleşmesi Oluşumu, İşleyişi ve Krizi, Dipnot Yayınları, 2.Basım, Ankara.
Yeğen, Mesut (2006), Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yayınları, İstanbul.
Yeğen, Mesut (2011), Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yay., 5.Basım, İstanbul
$Dipnotlar$
1. 1840’larda özellikle Botan ve Hakkari emirlikleri, bu bölgede hakim konumda olan Kürtlerin böyle bir konumda oldukları ifade edilmiştir. Konuyla ilgili detaylı çalışma için bkz. Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15.yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İlişkileri, (Çev., Bedros Zartaryan, Memo Yetkin), Med Yayınları, 3.Basım, 1992, İstanbul.
2. Devletin fiziksel ve sembolik şiddeti, asimilasyon, zorunlu göç, etnik kimliğe dair ayrımcı politikalar, yasaklamalar ve devlet güdümlü Türk milliyetçiliğinin yarattığı tahribatlar gibi uygulamalar politik şiddet kavramı üzerinden ele alınmıştır.
3. Barzani ve Kürt Ulusal Mücadelesine dair detaylı bir çalışma için bkz. Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi I. ve II. Cilt, (Çev. Vahdettin İnce), 6.Basım, Doz Yayınları, İstanbul. Ayrıca bkz. Martin Van Bruinessen (2013), Ağa, Şeyh, Devlet, İletişim Yayınları, 8.Basım, İstanbul.
4. Bu tartışmayla ilgili detaylı bilgi için bkz. Wadie Jwaideh, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi, (Çev. İsmail Çekem, Alper Duman), İletişim Yayınları, 7.Basım, 2012, İstanbul, ss.157-200.
5. Sultan Abdulhamit, Siyasi Hatıratım, s.75’ten aktaran Hasan Yıldız (2006), Kürt Siyasası ve Modernizm, Doz Yayınları, 2.Basım, s.49
7. Cumhuriyet kurulduktan sonra 1980’lerde devlet tarafından oluşturulan koruculuk sistemi bu modelin modern bir versiyonunu teşkil etmektedir.
7 Kürt milliyetçiliğinin gelişimi, kökenleri ve bunda rol oynayan dinamiklerle ilgili bir tartışma için ayrıca bkz. Hamit Bozarslan (2005a), Türkiye’de Kürt Milliyetçiliği: Zımni Sözleşmeden İsyana (1919-1925), s.199-229.,İçinde, Abbas Vali (2005), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri, (Çev. Fahriye Adsay, Ü. Aydoğmuş ve Sema Kılıç), Avesta Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
8. Cinai temizlik kavramı ve İttihat ve Teraki Cemiyeti ile ilgili bir çalışma için bkz : Michael Mann, Demokrasinin Karanlık Yüzü Etnik Temizliği Açıklmak, Çev. Bülent O. Doğan, İthaki Yayınları, 1. Basım 2012, İstanbul.
9. Konuyla ilgili bilgi için bkz. Hamit Bozarslan, Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi, (Çev., Ali Berktay), İletişim Yayınları, 1.Basım, İstanbul, 2010, ss.45-46
10. İttihat ve Terakki döneminden günümüze kadar devletin siyasasını oluşturan, diğer etnik ve dinsel gruplarla kurulan ilişkinin tarihsel momentlerini oluşturan dinamiklerin derli bir analizi için bkz. Tanıl Bora, Cereyanlar, Türkiye’de Siyasi İdeolojiler, İletişim Yayınları, 1.Basım, 2017, İstanbul. S.195-268.
11. Ocaklar, İslamcı ve Osmanlıcı fikirlere karşı mücadele etmek ve Türk milliyetçiliğini savunmak amacıyla ilk kez 1912’de kurulmuş, hedefleri de o dönemde Ziya Gökalp tarafından geliştirilmişti. Kemalistlerin zaferiyle birlikte, ocaklar vilayetlerde Türk milliyetçiliğini yaygınlaştırmanın aracı olarak 1924 yılında yeniden harekete geçirildi. (McDowall, 2004: 279).
12. Gizli olarak hazırlanan kararname ve bu kararnamede imzaları bulunanlar için bkz. Mehmet Bayrak (2013), Kürtlere Vurulan Kelepçe Şark Islahat Planı, Özge Yayınları, 2.Basım, Ankara, s.35.
13. Şark Islahat Planını ile ilgili tarihsel veri ve raporların içeriğine dair derli bir çalışma için bkz. Bayrak, Mehmet (2013), Kürtlere Vurulan Kelepçe Şark Islahat Planı, Özge Yayınları, 2.Basım, Ankara.
14. Şark Islahat Planı ve Devletin Kürt meselesine nasıl yaklaştığına dair detaylı bir çalışma için bkz. Ruşen Arslan (2020), Ömrü Kısa Etkisi Büyük, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, DDKO, İBV, 1.Basım, İstanbul.
15. Ercan Çağlayan, Cumhuriyet’,n Diyarbakır’da Kimlik İnşası (1923-1950), İletişim Yayınları, 1.Basım, İstanbul, 2014, s.80.
16. Özgürlük Yolu, Nisan 1977, Yıl:2, Sayı:23, ss.25-26.
17. Dönemin savunmaları ve mahkeme tutanaklarında da Kıyamın (ayaklanmanın) dini yönü ve ulusal yönünden söz edilmektedir. Bkz. Uğur Mumcu (1993), Kürt İslam Devleti Ayaklanması 1919-1925, Tekin yayınevi, 11.Basım, İstanbul.
18. Örneğin 1985’te, sürgünde bulunduğu Suriye’de ölen Molla Hasen Hişyar, Şeyh Said’in önderlik ettiği 1925’teki milliyetçi Kürt ayaklanmasına ilk katılan kişilerden biriydi. Şeyhin arkadaşı ve yakın adamları arasında yer alan biriydi. Şeyh hakkında anlattıkları, o günlerde Türk basınında yer alanlardan oldukça farklıydı. Basın Şeyh Said’i gerici bir fanatiği, akli gelişmesi geri kalmış biri olarak tanıtmıştı. Molla Hasen ise Şeyhin kişiliğiyle ilgili başka noktaları, milliyetçiliğini ve sömürüye karşı direnişini öne çıkarıyor. Şeyh Said, milliyetçilerle hiçbir ilişki kurmayan ve sadece kendi çıkarını gözetir görünen diğer Nakşibendi şeyhlerini eleştirerek, “bu Şah-i Nakşibend Kürdistan’ımızda bir gangster çetesi oluşturdu!” 18 demişti. Şeyh Said’in bir çeteden bahsetmesi, bu örgütsel özelliklerden kaynaklanmamaktadır. Asıl neden, şeyhlerin bölge halkını uysal ve itaatkar olmaya sürükleyerek acımasızca sömürmeleriydi. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Martin Van Bruinessen, Ağa, Şey, Devlet, (Çev.Banu Yalkut), İletişim Yayınları, 8.Basım, 2013, ss. 311-12.
19. Nuri Dersimi’nin bu döneme ilişkin gözlem ve icraatlarına dair detaylı bir çalışma için bkz. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, 1952, Ani Matbaası, Halep.
20. İstiklal Mahkemelerindeki davalar, iddianameler ve savunmalara ilişkin belgeler için bkz. Mehmet Bayrak (1993), Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Özge Yayınları, 2.Basım, Ankara.
21. 1925 İsyanı sonrası hem bölgede meydana gelen tahribatlar, hem de Kürtlerin maruz kaldığı baskı ve sonuçlarına dair veriler için bkz. Dr. Kasımlo (1991), ss. 59-62.
22. Randal’ın (2001:160-161) tespitlerine göre “İsyandan yaklaşık iki yıl sonra İstiklal mahkemeleri kaldırılmadan önce 7440 Kürt tutuklandı ve 660’ı idam edildi. Yüzlerce Kürt köyü yakıldı ve 40 bin ile 250 bin arasında Kürt köylüsü müteakip “Pasifikasyon”da öldü. Sonraki birkaç yıl içinde muhtemelen bir milyon Kürt erkek, kadın ve çocuk yerlerinden edildi ve Batı Anadolu’ya sürüldü.”
23. Kürtlerin isyanlarını, haklarını savunmaya yönelik girişimlerini ve devlet güçleriyle olan çatışmaları genellikle “Kürtlük”ten ve siyasallıktan soyutlanarak devlet tarafından yalnızca “adi suç” olarak ifade edilen eşkıyalıkla ilintilendirilmekteydi. Osmanlıdan günümüze kadar bu yaklaşım devletin temel yaklaşımı olarak varlığını sürdürmüştür. Devletin bu konudaki yaklaşımının detaylı bir analizi için bkz. Ahmet Özcan, “Eşkıya”dan “Suçlu Vatandaş”a ve Terörist”e Türk Ulus-Devlet Söyleminde (Kürt) Adi ve Siyasi Suçlu, içinde, Kıyam ve Kıtâl Osmanlı’dan Cumhuriyete Devletin İnşası ve Kolektif Şiddet (Haz.) Ümit Kurt ve Güney Çeğin, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1.Basım, 2015, İstanbul.
24. Özgürlük Yolu, Nisan, 1977, Yıl:2, Sayı:23, Ayrıca bkz. Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi (TKSP) 1974’te –aralarında Temmuz 1971’de lağvedilmiş olan TİP’te “Doğulu grup” olarak adlandırılan kişilerin de içinde bulunduğu- bir kısım Kürt aydını tarafından kurulmuştur. İşçi ve köylüleri harekete geçirme görevine ağırlık veren parti, Haziran 1975’ten Ocak 1979’a kadar Özgürlük Yolu Aylık siyasi dergiyi yayımladı. Dergi ve içeriğiyle ilgili detaylı bilgi için bkz. 20.Yüzyılda Türkiye Kürdistan’ı ve Kürt Ulusal Hareketleri, İçinde, Kürdistan Sosyalist Solu Kitabı 60’lardan 2000’lere Seçme Metinler, (Haz. Emir Ali Türkmen ve Abdurrahim Özmen), Dipnot Yayınları, 1.Basım, 2014, Ankara, s.297.
25. İlk Kürtçe gazete olan “Kürdistan”ın çıkış amacı, içerdiği konular ve dönemin siyasal koşullarına dair yaklaşımı için bkz. Kürdistan, İlk Kürd Gazetesi, 1898 – 1902, (Arap harflerinden Latin harflerine çeviren M. Emin Bozarslan), Deng Yayınevi, 1.Basım, Cilt 1, 1991, İsveç.
26. 19. Yüzyılın sonları ve 20. Yüzyıl başlarında Kürt milliyetçiliğinin gelişimine katkıda bulunan bazı önemli Kürt şahsiyetleri şunlardır: Haci Qadirê Koyi, Seyid Abdülkadir, Said-i Kürdi, Emin Ali Bedirhan, Halil Hayali. Diğer önemli şahsiyetler ve bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Rohat Alakom, Eski İstanbul Kürtleri, Avesta Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2012, ss.96-97.
27. Ulusların bir inşa ve hayali bir cemaat olduğuna dair tartışma için bkz. Benedict Anderson (2014), Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, (Çev. İskender Savaşır), Metis Yayınları, 7.Basım, İstanbul.
28. 1960 ve sonrasında ortaya çıkan yayınlar ve örgütler hakkında ve ayrıca ideolojik içerikleri hakkında bkz. Kürdistan Sosyalist Solu Kitabı, 60’lardan 2000’lere Seçme Metinler, (Haz. Emir Ali Türkmen ve Abdurrahim Özmen), Dipnot Yayınları, 1. Basım, 2014, Ankara. Ayrıca Kürt aydınlanması ile ilgili olarak bkz. Celile Celil, Kürt Aydınlanması, (Çev. Arif Karabağ), Avesta Yayınları, 2.Basım, 2013, İstanbul.
29. Ulus inşası ve geleneğin icadı hakkında derli bir tartışma için bkz. Eric Hobsbawm, Terence Ranger (2006), Geleneğin İcadı (Çev. Mehmet Murat Şahin), Agora Kitaplığı, 1.Basım, İstanbul.
30. Kürt aydınlarının bu dönemdeki çalışmaları, Kürt sorunu ve ulusal haklarına dair faaliyetlerini ortaya koyan bir çalışma için bkz. Bayrak, 2013. Ayrıca bkz. Bedirxan (2010), Bir Kürd Aydınından Mustafa Kemal’e Mektub. [1]
Dit item werd in het (Türkçe) geschreven, klik op het pictogram om het item te openen in de originele taal!
Bu makale (Türkçe) dilinde yazılmıştır, makaleleri orijinal dilinde açmak için sembolüne tıklayın!
Dit item is 512 keer bekeken
HashTag
Bronnen
[1] Website | Türkçe | kurdarastirmalari.com
Gekoppelde items: 4
Groep: Artikkelen
Artikel taal: Türkçe
Publication date: 18-03-2022 (2 Jaar)
Boek: Politiek
Dialect: Turks
Provincie: Kurdistan
Provincie: Turkij
Publication Type: Born-digital
Soort document: Originele taal
Technical Metadata
Item Kwaliteit: 98%
98%
Toegevoegd door ( ڕاپەر عوسمان عوزێری ) op 22-10-2022
Dit artikel is beoordeeld en uitgegeven door ( ڕۆژگار کەرکووکی ) op 22-10-2022
Dit item is voor het laatst bijgewerkt door ( ڕۆژگار کەرکووکی ) op: 22-10-2022
URL
Dit item is volgens Kurdipedia's Standaarden nog niet afgerond en verder moet het herzien/aangepast worden!
Dit item is 512 keer bekeken
Attached files - Version
Type Version Toegevoed door
Bestaandsfoto 1.0.1148 KB 22-10-2022 ڕاپەر عوسمان عوزێریڕ.ع.ع.
Biografie
Shwan Rashid Ahmad Gaffaf
Bibliotheek
Irakese vluchtelingen in Ne...
Bibliotheek
Oorlog en Vrede in Koerdistan
Bibliotheek
Classificatie Van de Koerdi...
Biografie
Shene Baban
Bibliotheek
Werkbezoek Iraaks Koerdistan
Bibliotheek
De ıraakse Anfal - Campagne...
Biografie
Araz Talib

Actual
Plaatsen
Mardin
25-08-2012
هاوڕێ باخەوان
Mardin
Bewijsstukken
Oproep aan onze politici: doorbreek het stilzwijgen rond Afrin
23-03-2018
هاوڕێ باخەوان
Oproep aan onze politici: doorbreek het stilzwijgen rond Afrin
Bibliotheek
De ıraakse Anfal - Campagne tegen de Koerden Feiten en nasleep (1988 - )
08-11-2016
هاوڕێ باخەوان
De ıraakse Anfal - Campagne tegen de Koerden Feiten en nasleep (1988 - )
Bibliotheek
21 STRALEN
13-07-2020
ڕێکخراوی کوردیپێدیا
21 STRALEN
Bibliotheek
Classificatie Van de Koerdische Muziek
04-08-2022
بەناز جۆڵا
Classificatie Van de Koerdische Muziek
Nieuwe item
Bibliotheek
Classificatie Van de Koerdische Muziek
04-08-2022
بەناز جۆڵا
Bibliotheek
GEOGRAFI OM KURDISTAN
08-11-2018
زریان سەرچناری
Biografie
Venus Faiq
15-10-2018
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Het pad van de gele slippers
07-10-2018
زریان سەرچناری
Bibliotheek
De ıraakse Anfal - Campagne tegen de Koerden Feiten en nasleep (1988 - )
08-11-2016
هاوڕێ باخەوان
Biografie
Shwan Rashid Ahmad Gaffaf
23-10-2016
هاوڕێ باخەوان
Biografie
Shene Baban
09-03-2018
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Oorlog en Vrede in Koerdistan
29-07-2013
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Poëzie uit Koerdistan
16-09-2013
هاوڕێ باخەوان
Bibliotheek
Koerdistan
22-04-2015
هاوڕێ باخەوان
Statistiek
Artikelen 514,824
Fotos 104,275
Boeken 18,885
Gerelateerde bestanden 94,713
Video 1,232
Biografie
Shwan Rashid Ahmad Gaffaf
Bibliotheek
Irakese vluchtelingen in Ne...
Bibliotheek
Oorlog en Vrede in Koerdistan
Bibliotheek
Classificatie Van de Koerdi...
Biografie
Shene Baban
Bibliotheek
Werkbezoek Iraaks Koerdistan
Bibliotheek
De ıraakse Anfal - Campagne...
Biografie
Araz Talib

Kurdipedia.org (2008 - 2024) version: 15.33
| Contact | CSS3 | HTML5

| Pagina wordt gegenereerd in: 0.906 seconde(n)!