HDP’li eski vekil Altan Tan, Independent Türkçe için kaleme aldığı “Kürt Baharı’na Ne Oldu?” başlıklı yazısında, çözüm süreci ve sonrasını ele aldı.
Altan Tan’ın yazısı şu şekilde:
7 Haziran 2015 gecesi yüz yıllardır sürgünler, hapisler, katliamlar yaşayan; dert ve kahırlarla acıdan gün yüzü görmeyen Kürtlerin en mutlu gecesi oldu.
Kürtlerin, son yüz yılın en aydınlık sabahına kavuşmak için sevinçten uyuyamadıkları, hayal mi, gerçek mi olduğuna inanamadıkları gece.
Kerküklülerin dediği gibi “Bin aya bedel” bir gece.
Ne büyük bir trajedidir ki aynı zamanda “Yazımızın kışa döndürüldüğü”,
‘Kürt Baharı’nın bitirilme kararının alındığı ve kara kışın da başladığı gece.
Bu gece neden bu kadar önemli?
Kürtler başta olmak üzere Türkiye’de barış ve huzur isteyen herkes 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarına neden bu kadar çok sevindi?
Kimler hangi nedenlerle ‘Kürt Baharı’nı ‘Kara kışa’ çevirme kararı aldı ve nasıl başardı?
Birincisinden başlayalım;
2012 yılının sonlarında başlayan ÇÖZÜM SÜRECİ 2013 yılında ete kemiğe büründü.
23 Şubat 2013’te aralarında benim de olduğum Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan heyet İmralı’da en kapsamlı görüşmeyi yaptı.
Öcalan’ın mektubu MİT tarafından heyete verildi, heyet de mektubu 1 Mart 2013’te Kandil’de Murat Karayılan’a teslim etti.
21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında okunan Abdullah Öcalan’ın mektubu sürecin çerçevesini ortaya koydu.
Varılan mutabakata göre PKK, taktik olarak değil, stratejik olarak Türkiye’de silahları susturacak, silahlı güçlerini hızla Türkiye dışına çıkaracak; dağda silahla gezen kadrolar, bir müddet sonra süreç içerisinde ovaya inerek siyaset yapabilecek, yasal ve anayasal düzenlemelerle Kürt sorunu çözülecekti.
Bölgede silahların susması ile insanların can ve mal emniyetlerinin sağlanması,
Özel ve kamu yatırımlarının hızlanması,
Refah seviyesinin artmaya başlaması ve en önemlisi de sadece Kürtlerin değil; barış, huzur ve uzlaşmaya hasret her kesimin oylarıyla 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin yüzde 13,1 lik oranla 80 milletvekili kazanması, 102 belediye başkanlığı ile birlikte mutluluğu doruğa çıkardı.
Bu mutluluğu yaşayanlar sevinçten mest olmuşken daha ilk geceden bir şeyler ters gitmeye başladı.
Seçim sonuçlarını ‘Yeni Türkiye’nin kurulması için büyük bir fırsat olarak değerlendirmesi gereken ülke yöneticileri bunun tam tersi bir yöne dümen kırdılar.
Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünün artık ertelenemez bir sürece girmesi, İttihat ve Terakki’nin ulusalcı, inkârcı ve asimilasyoncu çizgisinde ısrar eden ‘Derinleri’ dehşete düşürdü ve yıllardır sürdürülen ‘Kürtlerin meşru taleplerini terörize ederek ve terörü gerekçe göstererek öteleme’ siyasetine geri dönüldü.
Devletin ve hükümetin derinlerinde ‘Tekrar seçim’ kararı alındı ve her türlü koalisyon seçeneği boşa çıkarıldı.
Devlet neden geri vitese taktı?
Yine devletin içinde Turgut Özal’dan beri hem Türkiye içinde, hem de Suriye ve Irak’taki Kürtlerle ilgili kalıcı bir çözümden yana olan ‘Akil’ çevreler neden etkisizleşti ve devre dışı kaldı?
Bugün bu çevreler neredeler ve ne yapıyorlar?
Devlette bunlar olurken HDP’nin;
“Seni başkan yaptırmayacağız” söyleminin bir devamı olarak daha 7 Haziran gecesi bütün kapıları kapatarak; “AKP ile her türlü koalisyon ve ilişkiye kapalıyız” aceleciliği neden?
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun HDP’yi ziyareti öncesi HDP’nin bazı ön şartlar öne sürerek “Eğer bunlar için gelecekse bir kaçak çayımızı içip gider” restleşmesi neden?
PKK’nin Haziran’da 80 milletvekili ve 102 belediye eldeyken daha bir ay bile geçmeden Temmuz ayında demokratik özerklik ilan ederek hendek ve devrimci halk savaşı başlatma kararı neden?
Nevzuhur, yeni kentler yerine özellikle Mezopotamya’nın kadim şehirleri seçilerek Amid, Farkin, Nusaybin ve Cizre’yi; Halep, Hama, Rakka ve Musul’a çevirme; yerle bir etme siyaseti neden?
Suruç ve Ankara Tren Garı katliamları ile Ceylanpınar’da esrarengiz bir şekilde öldürülen iki polis olaylarının gerçek yüzü ne? Bu konulardaki zifiri karanlık neden?
Neden, neden, neden; bir sürü neden?
Bizler bu ‘Nedenlere’ cevap ararken Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta Sakarya’daki “İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır. Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa… Birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” konuşması fırtınalar kopardı.
Hemen herkes haklı olarak Davutoğlu’nun sözlerine açıklık getirmesini istedi.
7 Haziran 2019 seçimleri ile 1 Kasım 2019 seçimleri arasındaki dönem neden Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik dönemlerinden biri?
Bu dönemi ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik dönemlerinden biri’ olarak nitelendirecek neler oldu? ‘İnsan yüzüne çıkamayacak’ olanlar kimler?
‘Ne yapıp ettiler de insan yüzüne çıkamayacak’ duruma düştüler?
Yaşanan olayların gerçek yüzü neden halktan saklandı?
ABD, AB, İran, Rusya, Suudi Arabistan ve İsrail’in etkisi ne?
Hendek savaşları döneminde 8-10 ay boyunca yüzlerce kamyon silah ve mühimmat Amid, Cizre, Nusaybin ve Farkin’e nasıl sokuldu?
Hepsinden önemlisi bu ‘en kritik dönemde’ Başbakanlık görevini yürüten Ahmet Davutoğlu ne yaptı?
Olan bitenler karşısında nasıl bir tavır takındı?
Neden o günlerde sustu da bugün konuşuyor?
Ne yapmak istiyor? Kime veya kimlere ne mesaj veriyor…?
Soruları daha da çoğaltmak mümkün.
Bu soruların her biri ayrıntılı, doğru ve doyurucu cevaplar bekliyor.
Bana göre de 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki 4-5 ay Türkiye’nin en aydınlığa kavuşturulması gereken dönemlerinden biri.
Hükümete sorarsanız her şeyi PKK bozdu, süreci berbat etti, eksik kalanı da ‘FETO’ tamamladı.
Kürt siyasetine soracak olursanız masayı AKP devirdi. Olan bitenleri de ecinniler yaptı!
Sizin anlayacağınız kabahat samur kürk olsa kimse üzerine almak istemiyor.
28 Ağustos 2019 gecesi TV 5’e çıkan ve 3,5 saat konuşan Ahmet Davutoğlu merak edilen konuların tamamını pas geçti.
Bütün esrarengiz noktaları PKK ve ‘FETO’ya ciro etti.
Millet adamlarının mumla arandığı bir dönemde tam bir ‘Devlet adamı’ tavrı sergiledi, övgüleri hak etti.
Kürt siyasetinin cevapları ise zaten belli!
Cevap anahtarı nerede?
Suya düştü,
Suya ne oldu?
İnek içti![1]
İnek ne oldu?
Ormana kaçtı!
Orman ne oldu?
Yandı bitti kül oldu!