Evin Çiçek’in, Kemalizm ve #Kürd# Ulusal Sorunu II kitabı yayımlandı. (Evin Çiçek, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II, (İttihat ve Terakki Partisi, Müdafaa-i Hukuku Milliye/Reddi İlhak Cemiyetleri, CHP ve Kürd Örgütlenmesi, Sîtav Yayınları, Eylül 2021, 510 sayfa)
Bu yazıda kitapla ilgili değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Birinci kitaba yapılan değerlendirmeiçin bakınız Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu, (info@nerinaazad.org, kovarabir@yahoo.com, www.zazaki.net, ismailbesikcivakfi@gmail.com, 8 Nisan 2020)
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II çalışmasının önemli bir özelliği, 1919-1923 yılları arasında gerçekleşen, Kürd-Osmanlı (Türk) ilişkilerini, Kürd-İngiliz, Kürd-Fransız, Kürd-Rus (Bolşevik) vs. ilişkilerini ortaya koymasıdır. Bu konulardaki temel kaynak da İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nın, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın, İngiliz Savaş Bakanlığı’nın, İngiliz Hindistan Bakanlığı’nın arşivleridir. Bu dönem İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın, Winston Churchill (1875-1965) olduğunu bilmek de önemlidir. Başbakan Lloyd George (1863-1945).
Bu ilişkiler ortaya koyan diğer önemli bir kaynak da, Fransız Genelkurmayı Kara Ordusu’nun, Deniz Ordusu’nun arşivleri ve Nantes Diplomatik arşivleridir.
Araştırmacı yazar Evin Çiçek, 1922-1923’den sonra, 1927 Hoybun Cemiyeti’ne kadar olan gelişmelere de değinmektedir.
Evin Çiçek, araştırması boyunca Ankara, İstanbul isimlerini değil, Angora, Konstantinopolis isimlerini kullanmaktadır.
* * *
1908 İkinci Meşrutiyet devriminden sonra, Kürdler çok yoğun bir çaba içine girer. Kürdler, Kürdçe, Kürdistan hakkında örgütlenmeler gerçekleştirilmektedir, gazeteler dergiler yayımlanmaktadır. Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurulması ve Kürdistan Teali Cemiyeti Gazetesi’nin yayımlanmaya başlaması önemli bir gelişmedir. 1908’den sonra, birçok örgüt kurulduğunu, gazeteler dergiler yayımlandığını görüyoruz.
Kürdler, Birinci Dünya Savaşı sonunda, 1918’de, Osmanlı’nın yenilgisinden sonra, Osmanlı boyunduruğundaki Araplar, Arnavutlar, Bulgarlar vs. gibi, Osmanlı’dan kurtulma özgürleşme yoluna girdiler. Kürdistan Teali Cemiyeti’ni yeniden kurdular. Buna karşı İttihat ve Terakki Fırkası çevreleri de Kürdistan’da, Vilayat-ı Şarkıye, Hukuku Milliye Cemiyeti’ni kurdu.
Kürd aydınları, basın mensupları vs. İstanbul’da böyle bir çaba içindeyken, Kürdistan’da mîr, bey, şeyh, ağa, aşiret reisleri, birbirleriyle otorite ve üstünlük yarışındaydılar. İttihat ve Terakki çevreleri ise, Kürd aydınlarının bu çabalarına karşı çok yoğun ve yaygın bir şekilde psikolojik savaş harekatı başlattı. Bütün Muhammedilerin bir arada yaşaması gerektiği ısrarlı ve kararlı bir şekilde anlatılıyordu. Bu işler için çok özel bir şekilde eğitilmiş, Kuzey Afrika’dan, Libya’dan, Şeyh Senusi, Kürdistan’da çeşitli alanlarda dolaştırılıyordu. Hacı Bektaş-ı Veli de bu çerçevede değerlendiriliyordu. Evin Çiçek kitabının ilk 40 sahifesinde bu ilişkileri dile getirmeye çalışıyor. Bu konularla ilgili belgeleri değerlendiriyor.
Bu dönemde, İttihat ve Terakki taraftarlarının, Mustafa Kemal’in, Kürdlere ilişkin politikası birbirlerine zıt iki ayrı kanaldan yürütülmektedir. Mustafa Kemal, Kürd aşiret reisleriyle, Kürd şeyhleriyle, Kürd ağalarla, Kürd aydınlarıyla yaptığı yüzyüze görüşmelerde, ‘Kürd-Türk öz kardeştir’ demektedir. (s. 50) ‘Kürdler-Türkler yekdiğerinden ayrılmaz bir bütündür…’ demektedir. (s. 68) Kürd beylerine, Kürd şeyhlerine, aşiret reislerine yazdığı mektuplarda bunu, kararlı ve ısrarlı bir şekilde vurgulamaktadır. ‘Kuvvacı milliyecilerle birlik olmasanız, emperyalist güçler, Kürdistan’ı Ermenistan yapacaklar’ söylemi de bu dönemin söylemidir. Karargahı Erzurum’da olan, 15. Kolordu Komutanın Kazım Karabekir de, Kürd şeylerine, aşiret reislerine vs. sık sık bu durumu anlatmaktadır.
Bu dönemde, Mustafa Kemal’in dilinde yoğun bir İslami söylem vardır. ‘Düşmana esir düşmüş Halife’yi kurtarma’ söylemi vardır. Bütün bunların kamuoyuna açık görüşmeler, yazışmalar olduğu şüphesizdir.
Aynı dönemde, Komutanlarla yaptığı ve gizli olduğu vurgulanan yazışmalarda, ise, örneğin Kürdistan Teali Cemiyeti’nin çalışmalarına kati surette izin verilmemesini, derneğin mahalli şubelerinin kapatılıp kapısına mühür vurulmasını istemektedir. Kürdlerle, Kürdçeyle, Kürdistan’ın bağımsızlığıyla ilgili konuşmalar yapanların soruşturulmasını, takibat altıda tutulmasını istemektedir.
Aynı dönemde, İttihat ve Terakki yöneticilerinin, yabancı misyon şeflerine, Kürd aşiretlerinin, Kürd şeyhlerinin, Kürd ağalarının ağzından, ‘İttihat ve Terakki ile beraberiz’ yollu sahte mektuplar yazdıkları da görülmektedir. Bu mektuplarda bazan birçok aşiretin, şeyhin isimleri de vardır, sahte mühürler ve imzalar da görülmektedir. Araştırmacı-yazar Evin Çiçek bu ilişkileri, kitabının (s. 51-134) arasında etraflı bir şekilde ele almaktadır. Mustafa Kemal’in bu konularda öbür komutanlarla yaptığı yazışmalarla ilgili belgeler çok ibret vericidir.
İngiltere’de, Sömürgeler Bakanlığı’nın, Dışişleri Bakanlığı’nın, Savaş Bakanlığı’nın ve Hindistan Bakanlığı’nın, Kürdler, Kürdistanla ilgili olarak kendi aralarında yazışmaları, görüşmeler gerçekleştirmeleri, bu konularla ilgili çok ayrıntılı bilgiler veriyor. Görüşmeler, konuşmalar, yazışmalar, anti Kürd bir tutum sergiliyor. Bu konularla ilgili olarak, yukarıda söz edilen bakanlıkların gizli belgeleri Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II kitabının, 112-149 sahifeleri arasında yer alıyor.
Üç Petrol Kuyusu ve Üç Etnisite İçin Bir Devlet
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Büyük Britanya, Kürdistan için, özellikle Kürdistan’ın Güneyi için, diyelim Musul eyaleti için hazırladığı bir araştırma metni var. Bu araştırmanın, antropologlar, tarihçiler, sosyologlar ve askeri uzmanlar tarafından gerçekleştirildiği kanısındayım. Bu, belge, kitabın, 151-204 sahifeleri arasında yer alıyor. Kürd toplum Yapısı, tarihsel gelişmeler, Kürd dili üzerinde çalışmalar, bu bölümde yer alıyor.
Bu, ta savaş yıllarında, Büyük Britanya’nın, Irak’ı ayrı bir devlet olarak planladığını ortaya koymaktadır. Buna, Evin Çiçek’in kitabında, Üç Petrol Kuyusu ve Üç Etnisite İçin Bir Devlet, tasarımı denmektedir. (s. 415) O dönemde, Irak üç eyaletten meydana geliyordu. Musul, Bağdat, Basra. Musul Eyaleti, bugün, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni oluşturan üç vilayeti, Hewlêr, Süleymaniye, Duhok’u ve Kürdistan’dan koparılan alanların tamamını içine alıyordu. Şeyh Mahmud Berzenci’den, Binbaşı Noel’in çabalarından da bu bölümde, ayrıntılı bir şekilde söz edilmektedir.
Bu belgenin bir yerinde, ‘Ruslar, işgal ettikleri alanlarda, el koydukları Kürd mallarının yarı fiatını bile ödemiyorlardı’ denilmekted0ir. (s. 159)
Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Mezopotamya’da, Ortadoğu’da bulunan topraklarının paylaşımıyla ilgiliydi. 1915’de Fransız ve İngiliz yetkililerle başlayan bu anlaşma süreci, Kasım 1917’de Sykes-Picot- Sazanof Anlaşması olarak son şeklini aldı. Kürdler, Kürdistan bu anlaşmayla bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’da Büyük Britanya, Fransa, Rusya İtilaf Devletleri’ni, Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya, Osmanlı Devleti İttifak Devletleri’ni oluşturuyordu.
* * *
Yukarıda, çeşitli batılı kişilere ve kurumlara, Kürd aşiret reisleri, Kürd şeyhleri, Kürd siyaset adamları adına İttihatçılar tarafından telgraflar çekildiğini belirtmiştim. Bu telgraflarda, Kürdistan Teali Cemiyeti eleştiriliyor. Cemiyetin bütün Kürdler temsil edemeyeceği anlatılıyor. ‘Kürdler bizimle birlikte …’ mesajı veriliyor. (s. 206)
Bu telgraflardan birçok örnek, kitapta, s. 205-240 arasında yer alıyor. Bu bölümde, Koçgirizade Alişer’in, ve diğer Kürd ileri gelenlerinin, Kürdistan Teali Cemiyeti yetkililerine gönderdiği mektuplardan ve anlatımlardan da söz ediliyor. (s. 221 vd. )
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II kitabında, yabancı misyon şeflerinin, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni, Seyid Abdülkadir’i, arkadaşlarını, nasıl algıladıkları da, anlatılıyor. (s. 241-258)
1921 yılı, İngiltere’nin Kürd politikasının iyice belirlendiği bir yıldır. ‘Şu anda, Kürdler için olumlu hiçbir şey yapamayız ’(s. 300) denilmektedir. ‘Kürdlere heyecan verecek açıklamalardan kaçınalım…’ sözleri sık sık dile getirilmektedir. (s. 305) Şerif Paşa’nın, Kürdlerle, Kürdistanla özel bir bağının olmadığı da belirtilmektedir. Mevlanzada Rifat (1869-1931) ve arkadaşları hakkında da değerlendirmeler yapılmaktadır.
1921 yılı gelişmeleri, Evin Çiçek’in kitabının, 259-386 sahifeleri arasında yer almaktadır.
Araştırmacı-yazar Evin çiçek daha sonra Fransızlarla ilişkilerden, (s. 387 vd.) daha sonra da büyük paylaşımdan (s. 403 vd.) söz etmektedir. Fransızlarla ilişkiler bölümünde, İttihatçıların, Mustafa Kemal’in Şeyh Senusi’ye verdikleri görevden de bahsedilmektedir. Bu konuda şöyle denilmektedir: “Aşiretler, Osmanlı’ya savaş vergisi vermedikleri gibi asker de vermiyorlardı. Şeyh Senusi’nin, Kürdlere önerisi şuydu: ‘Eğer Kürdler Hristiyan dininden olanlara karşı, verilen mücadeleye, katılırlarsa, bunun karşılığında Kemalistler de Kürdistan’a kesin bir otonomi verecekler. Kürd şeflerinden birkaçını da, kendilerine bağlı mutasarrıf, kaymakam yapacaklar…” (s. 396)
Şeyh Senusi’nin ağzından dile getirilen otonomi, ta o zamanlardan çelişkiler içeriyor.
İsmet İnönü, Lozan’da, delegasyon başkanın olarak, Kürdler, Türkler, öz kardeştir. Biz Kürdleri de temsil ediyoruz, diyen kişidir. (s. 415) 1925’de ise, Başbakan olarak konuşan İsmet İnönü, “ Vazifemiz, bu vatan içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları, kesip atacağız. Bu vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler, her şeyden evvel adamın, Türk ve Türkçü olmasıdır. Bu ülkede, sadece Türk ulusu, ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur…” diyecektir. (s. 489) 1930’larda, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt da benzer konuşmalar yapacaktır. (s. 489-490)
* * *
Evin Çiçek’in kitabının baş tarafına koyduğu birkaç satırın bilincine varmak da önemlidir: Savaş, Kürdler tarafından çok iyi bilinen, tanınan, Osmanlı, Pers, Rus İngiliz ve Fransız ordularının, en örgütlü ve sınırsız hırsızlıklarıdır. Tarih bizden yana olmadı. Çünkü tarihimizi işgalciler yazdı. (s. 11)
* * *
Gerek gizli, gerek açık, bu kadar geniş arşive, külliyata rağmen, Cumhuriyet’ten sonra, ‘Kürd diye bir millet yok, Kürdçe diye bir dil yok…’ görüşü, aydınlara, yazarlara, akademiye, yargı organlarına vs. nasıl kabul ettirilebilmiştir? sorusu temel bir soru olmalıdır. Kürdler, bu görüşü nasıl benimser görünebilmiştir?
Buna bağlı olarak öbür soru da şu olmalıdır: Bu kadar geniş arşive, külliyata rağmen, Büyük Britanya, Fransa, Rusya, ABD gibi devletler, Avrupa konseyi, İslam Konferansı, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar, “Kürd diye bir millet yok, Kürdçe diye bir dil yok, bunlar dağ Türkleridir…” görüşünü nasıl benimseyebilmişlerdir?
Küçük Bir Eleştiri
Kitabın adı, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II’dur. Ama, kitapda, baştan sona kadar, çift rakamlı sahifelerin tepesinde, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu I yazıyor. Sîtav Yayınevi, kitabın, çift rakamlı her sahifesinin tepesinde, kitabın adı yazılmalı, bu bizim üslubumuzdur, diyebilir. Ama bu konuda dikkatli olmazsanız, 500 sahifelik bir kitapda 250 defa aynı yanlışı tekrarlamış olursunuz.[1]