Gönül filmi nerdeyse Domların yaşadığı hiçbir ayrımcılığa, mağduriyete yer vermezken, onları sürekli gülüp eğlenen, Dom olmayanları eğlendirmek için yaratılmış saftirik, cahil insanlar olarak resmediliyor.
Kültür endüstrisi, sanatsal biçimin bütünselliğine önem vermez, estetik değerini öncelemez. Sanat eserinin, kitleler üzerinde yaratacağı etkiyi ve bu etkinin yaratacağı satın almayı esas alır. Sanat eserinin her düzeyde ekonomik olanağa sahip, farklı sosyolojik özellikler taşıyanlar tarafından satın alınmasını sağlayacak bir etki gücüne sahip olmasını hedefler. Yine de hangi sosyolojik yapıya ve sınıfsal tabana hitap ederse etsin öncelikli amacı gündelik yaşamın sıkıcılığına karşı geçici bir kaçış olanağı sunması, bu şekilde oyalanma ve zihinsel uzaklaşma sağlayarak tam da bu zeminde sistemin sürekliliğini sağlamasıdır. Kültürel üretim ve tüketim bu noktadan itibaren sistemin, kendini yeniden ürettiği araçlarıdır. Kültürel ürünlerde ortak satın alma davranışları geliştirmek için bir yandan giderek standardizasyon hakim olurken öte yandan farklılıklar marjinalleştirilerek, egzotik soslar katılarak tüm ötekiler bir başka standart form ve kod içinde tüketime sunulur.
Netflix ve benzeri dijital film paylaşım platformları bu anlamda kültür endüstrisinin yeni, güçlü ve yaygın aparatları olarak karşımıza çıkıyor. Bu platformlar, yayınladıkları filmler aracılıyla bir yandan ana-kapitalist merkezlerin standart kültürlerini alt kapitalist ülkelere, çevre ülkelere taşıyıp onlara merkezle uyumlu standartlara kavuştururken diğer yandan çevreye ait farklılıkları merkeze toplamaktadır. Merkeze toplanan farklılıklar derinliğinden soyularak, egzotik soslar katılarak, ötekileştirilerek, ötekiye dair merak duygusu uyandırılacak şekilde marjinalleştirilir. Netflix’in son keşfettiği ve kültür endüstrisinin hizmetine sunduğu öteki marjinal “Dom” toplulukları. Netflix için çekilen “Gönül” filmi, Domların yaşantııs üzerine kurlu bir film. Bir Dom ve bir Kürt arasındaki bir aşk filmi. Seyirci olur da bu aşkı anlamaz diye de filme “Gönül” adını vermeyi uygun bulmuş.
Domlar Çingenelerin bir alt koluna verilen isimdir. Çingene/Gypsy adı bugün, Avrupa’da Roman/Rom, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da “Dom”; Ermenistan, Kafkasya ve Kuzey Anadolu’da Lom olarak adlandırılan topluklar için kullanılmaktadır. Domlar Kürdistan’ın kadim halklarından biridir. Çingene olarak adlandırılan topluluklar antropolojide “peri-patetik” topluluk olarak tanımlanır. Peri-patetik kavramı; kırsal, kentli ve pastoral toplumların belli periyotlarla karşılaştıkları, mekânsal hareketlilik düzeyleri yüksek topluluklar olarak tanımlanır. Bu topluluklar göçebe zanaatçılar olarak bilinirler. Müzisyenler, sepetçiler, kalaycılar, demirciler, dokumacılar, sihirbazlar, falcılar, hayvan performansçıları gibi zanaatları icra eden, temel olarak “gıda üretmeyen, grup içi evlilik yapan mobilete seviyeleri yüksek topluluklar olarak tanımlanırlar. Domlar da bütün dünyada Çingenelerin yaşadığı ne kadar ayrımcılık varsa bu ayrımcılıklara maruz kalmış mazlum bir halktır. Gönül filmi nerdeyse Domların yaşadığı hiçbir ayrımcılığa, mağduriyete yer vermezken, onları sürekli gülüp eğlenen, Dom olmayanları eğlendirmek için yaratılmış (filmin başında gösterilen yazıda böyle ifade ediliyor Domlar) saftirik, cahil insanlar olarak resmediliyor. Sadece eğlence kültürüne hizmet eden müzisyenlikleri ön plana çıkarılırken Dom dili, Dom kültürü adına başka hiçbir şeyi görmüyoruz filmde. Domlar günlük yaşamlarında #Kürtler#le yoğun bir ilişki içinde olduklarından iyi #Kürtçe# konuşurlar. Kürt düğünlerinde Kürtçe şarkılar söylerler. Eğitimden uzak oldukları ve devletle temasları zayıf olduğu için Türkçe bilme düzeyleri oldukça zayıftır. Fakat kendi aralarında Domari dili ile konuşurlar, ritüellerini bu dille söylerler. Filmde ne Domari dilini ne de Kürtçeyi duymak mümkün olmuyor. Yerine Türkiye’nin her yerinden harmanlanmış bir ağızlar kokteyli görüyoruz. Fimde, Domlar egzotik bir öge olmanın dışında bir varlığa sahip değiller.Bu platformlarda bundan sonra benzer kültürlerin bu şekilde talan ve sunumlarına bu alanın erbabı Beşiktaş Kültür Merkezi ve Yılmaz Erdoğan ve benzeri yerli işbirlikçileri eliyle sıkça tanıklık edeceğiz gibi görülüyor. Gönül filminde Kürtlüğe dair standart “namus cinayeti” kodunun kullanımının da ihmal edilmediğini hatırlatalım bu arada. [1]