Avukatlarının verdiği bilgiye göre, bu üç devrimci, işkence karşısında baş eğmeyerek, insanlık onurunu savundular. İşkencenin amacı, insanın ruhunu teslim almaktır. Onlar ruhlarını, faşist şeflik rejimine teslim etmediler.
Türk devleti, devrimcilere, sosyalistlere, #Kürt halkına karşı işkence#yi sistematik bir biçimde “iradeyi teslim almak” için her zaman kullandı. Kimi zaman dozajı azaldı, kimi zaman arttı. Kimi zaman fiziksel, kimi zaman ise psikolojik işkence öne çıktı. Ancak hiçbir zaman devlet işkence politikasını terk etmedi. Hiçbir zaman işkence “geçmişte” kalmadı ve hiçbir zaman işkence kendini bilmez birkaç polisin “hukuk dışı” uygulaması olmadı, her zaman bir devlet politikası olarak uygulanageldi.
Kod adı SS olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, İzmir’de ve Bursa Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yapılan üç devrimci ile ilgili olarak yaptığı “Onlara insan muamelesi gerekmez” açıklaması da aslında, devletin işkenceci yüzünü yeniden çok net bir biçimde hatırlatmış oldu. Daha öncesinde işkenceyi “Yok öyle bir şey, bunlar vatan düşmanlarının, dış mihrakların uydurması” diye geçiştiriyorlardı, kabullenmiyorlardı. Ancak bugün devletin bakanı açık bir şekilde bu insanlık suçunu savunuyor. Bu açıklık faşist şeflik rejiminin ulaştığı sınırları gösterirken, SS’in polisleri de açıklamadan aldıkları güçle, işkenceyi aralıksız sürdürdü.
5 ay önce Bursa’da gardiyanları taşıyan servis aracına yönelik eylemin failleri olmakla suçlanan Dilek Arsu, Seda Baykan ve Mustafa Mehmet Uzkar, 17 Eylül akşamı saat 20.00 sıralarında İzmir Dikili’de gözaltına alındı. Ezilenlerin Hukuk Bürosu’nun açıklamasındaki bir detaya bakılırsa, aslında bu üç devrimcinin bugün tesadüfen hayatta olduklarını söylemek yanlış olmaz. Çünkü polis, gözaltı sırasında “Keşke sizi evin içinde yakalasaydık” diyor. Bu cümle, 3 devrimci baskın sırasında bahçede değil de, evin içinde olsalardı, polislerin, onları “infaz etmek” gibi bir niyetleri olduğunu deşifre ediyor.
3 devrimcinin işkenceyle gözaltına alınmasını gösteren görüntüleri muhtemelen izlemişsinizdir.
Götürüldükleri karakolda çıplak arama işkencesine maruz kaldılar. İzmir’den Bursa’ya, ters kelepçeli bir biçimde, dizlerinin üzerilerinde oturtularak götürüldüler. Yol boyunca da dayak işkencesi devam etti. Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün girişinde de bir cinsel işkence yöntemi olan çıplak arama işkencesi yapıldı. Avukatların verdiği bilgiye göre, bir böbreği olmayan Mustafa Mehmet Uzkar’ın gördüğü işkence nedeniyle kaburgası kırıldı. Ancak hastaneye sevki yapılmadı. Müvekkili ile yaptığı ilk görüşmeyi anlatan Avukat Umut Beyaz, “Yürümekte zorlanıyordu. Bitkindi. İşkenceye maruz kaldığı her halinden belli oluyordu” dedi.
3 devrimci kendilerine yapılan işkenceleri protesto etmek için gözaltında açlık grevi yaptı. Ancak ihtiyaçları olan şeker bile, avukatların, polisler ile uzun süren tartışmalarının sonunda verildi. SS’in polislerinin, gözaltının her anını, özel olarak işkenceye çevirdiği görülüyor.
Açıklaması ile işkence talimatını veren SS bununla da yetinmemiş. Salı günü Bursa’da olan SS’in bu süreci bilfiil yönettiği anlaşılıyor.
Devrimcilere yönelik işkencenin yanı sıra, bu olayda dikkat çeken bir başka nokta ise, EHB avukatlarından Sezin Uçar’ın müvekkilleri ile görüşmesine getirilen bir yıllık yasak. Bu yasak, gözaltı ve adliye aşaması ile sınırlı değil. Eğer bu karar iptal edilmezse, avukat Uçar, soruşturmanın hiçbir aşamasına dahil olamayacak. Müvekkillerinin tutuklanması durumunda da, onların savunmanlığını yapamayacak, hapishanede ziyaret edemeyecek. Yasaklama kararının gerekçeleri ise, 10 Ekim Gar Katliamı’nı protesto etmek amacıyla İstanbul Adliye binasında katıldığı eylem nedeniyle Sezin Uçar’ın çok sayıda avukat ile birlikte yargılandığı dava ile DAİŞ tarafından katledilen müvekkillerinin cenaze süreçlerindeki mesleki faaliyetleri nedeniyle hakkında açılan dava.
Gerekçe, ezilenlerden, devrimcilerden yana bir avukatlığın cezalandırılması anlamına geliyor.
Bir taraftan bir avukatın, mesleğini yapma hakkı, diğer yandan ezilenlerin savunma hakkı gasp edilmiş oluyor. Bu karar aynı zamanda, Bursa’da polisin işlediği insanlık suçunu gizleme amacı da taşıyor. Çünkü, gözaltında işkenceye uğrayan kişilerin ilk tanıkları avukatları oluyor.
Bu yazının yazıldığı sırada 3 devriminin adliye işlemleri tamamlanmamıştı. Ancak bu kadar çok hedef göstermenin ardından tutuklanmaları kuvvetle muhtemel. Hepimizin yakından bildiği bir slogan var: “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek.” Avukatlarının verdiği bilgiye göre, bu üç devrimci, işkence karşısında baş eğmeyerek, insanlık onurunu savundular. İşkencenin amacı, insanın ruhunu teslim almaktır. Onlar ruhlarını, faşist şeflik rejimine teslim etmediler. #Faşizm# “mutlak sessizlik” ve “mutlak itaat” ister. Bu gerçeği unutmadan, üç devrimcinin, itaat etmeyen ve teslim olmayan direnişinin, içinden geçtiğimiz bu süreçte önemini unutmayalım.[1]