$Sürgünün Dêrsim sembolü: Şenge Ana Asimilasyon politikalarıyla yok edilmeye çalışılan bir kültürün bireyi olan Şenge, her geçen gün mücadelesine daha sıkı sarılmış$. Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışması O'nda bir kapı aralamış. Öyle ki, kapıdan süzülen her ışık, yüreğinde binlerce güneşi doğurmuş. 2 oğlunu şehit vermiş Şenge.
Zülüflerine ak düşmüş, belikleri beline kadar. Sanırsın saçlarında barındırır evrenin tüm masumiyetini. Öyle pirüpak, öyle ak. Şenge Almanya'daki eylemlerin gülü. Kimin gözü aramaz ki? Kültürel değerleri kaybolmasın diye, her eylemde başka bir yörenin kıyafetlerini giyer. En çok da Dêrsim'in... Yıllardır sürgündeki bedeni ile yüreğini bıraktığı Dêrsim dağlarının sıcaklığını taşır öz'ünü arayanlara.
'Kimsenin kalmadığı darmadağın köylerde, önce vatan yazısının hüznü'nü yaşar Şenge, her Dêrsim bahsinde. Öyle ki bütün düşleri onu çocukluğuna götürür. Hiç unutamadığı bir çocukluk anısını soruyorum; 'Dêrsim'in küçük köyünde başlayan büyük aşkım' başlığıyla hatırladığı- bu başlıkta anısını yazıya dökmüş- anısını anlatmaya başlıyor hemen: Köydeki her şey O'na aşkı çağrıştırıyor, köydeki her eylem bir aşk gibi heyecanlandırıyor Şenge'yi. Hozat'ın 'Mezra Sor' köyünde çocukluğuna gidiyor. Nenesinin sımsıcak kucağında bütün mevsimleri baharmış gibi yaşıyor. Mevsimlerden yaz, mevsimlerden hasat. Harman çeviriyor köylüler. Unutamadığı geceye gidiyor. Öyle bir gün ki; ay ışığı kol kanat germiş geceye... Bir de Mudo adında köyde çok meşhur bir dengbêj var. Yaşlı olduğundan mütevellit, harmanını gece çeviriyor... Harman çevirirken bir de klam söylermiş ki, sesi köyü çevreleyen dağlara değer, bütün köyde yankılanırmış. Tabii harman işi bu; bazen klamına ara verip işlerini yaptığında, her damdan bir ses yükselirmiş‚ 'bêje Mudo', 'dîsa bêje'... Damda gökyüzünü yorgan edip uyuduğu geceleri, böceğin, kuşun, suyun sesi, bir de Mudo'nun kilamları. 'Hiç unutamıyorum' diyor. Hayatında bir daha öyle uyuyamadığını söylüyor. Dêrsim Katliamı'ndan sonra 400 haneli köyleri tamamen boşalmış, sonra bazıları geri dönmüş. Kimisi şehre taşınmış, giderek azalmış köy hanesi. Babası elektrikçi olduğu için şehir şehir dolaşmış Şenge. Batman, Mersin, Zonguldak-Ereğli, sonra tekrar Dêrsim... Dêrsim'e döndüklerinde yaşı da büyük olduğu için artık okula almamışlar. Okuma yazmayı babası kısmen öğretmiş, ileri yaşlarda ise yazmaya merak salmış ve kendi çabaları ile ilerletmiş, hikayeler bile yazmış. 17 yaşlarında babasının yanında çalışan Hozan Cömert ile nişanlanmış Şenge. 'Akrabamdı, babam akrabamla evlenmemi istiyordu. Fakat ben başta istemiyordum. Sonra sevdik birbirimizi, üç yıl nişanlı kaldık' diyor. Sonra ailelerin arasına husumet giriyor. Babası ile amcası konuşmuyorlar birbirleriyle. İki taraf da çocuklarını evlendirmekten vazgeçiyor. Cömert ve Şenge'de bu anlaşmasızlığı kabul etmeyip birlikte kaçıyorlar Elazığ'a. Yaklaşık 20 yıl orada yaşamışlar. Köyünden kopmamış Şenge gidip gelmiş. Hozan Cömert Kürtçe şarkılar söylediği için evleri, dükkanları sık sık basılınca 1988 yılında sürgün yaşamı başlıyor Şenge için. Aslında bu sürgün yılları Şenge'nin bilinçlenme yılları oluyor. 'Hayat yoldaşım çok baskı uyguladı bana, kadın olduğum için başımı pencereden bile uzatamıyordum' diyor iç çekerek. Kadın olarak gördüğü bu baskılar onu farklı arayışlara itmiş. Öyle ki çevresindeki kadınların ortak sorunu olduğunu biliyor. O zaman sorgulamaya başlamış, 'Neden hayatımızı hep erkekler belirliyor, neden kadınların söz hakkı yok' diye. 1989 yılında bir arkadaş evlerine ziyarete gelmiş, bir etkinliğe çağırmış onları. Tarihlerden 8 Mart. Şenge için bir miladın da başlangıcı. Erk'e karşı ‚'ben de varım' diyen yüreği kıpır kıpır genç bir kadın. Yekîtiya Jinên Welatparêz ên Kurdistanê'de (YJWK) yer almış ilk olarak. Sonrası yiğit devrimci bir kadının hikayesi... Ondan sonra ne o aktivitelerden kopmuş ne de aktiviteler ondan. Çalışmalara katıldıkça kendi tarihine merak sarmış. Kürt tarihini dinlemiş devrimci yoldaşlarından, Kürt bilinci gelişmiş. Yıllarca asimile edilen bir kültürün az sayıda kalmış değerlerinden Şenge, zira değerlerini her şeye rağmen, her koşulda yaşatmaya çalışıyor. Dêrsim Katliamı'nın yaralı bıraktığı bir kuşağın üyesi olarak Türk-İslam çemberine giren her 'vazife'yi kafalarında nasıl ötekileştirdiklerini anlatıyor: Dêrsim'de biz Kürt'üz diyorlardı. Bütün Kürtler zaten Aleviydi. Sünni Kürtler 'Kürt' olarak görülmüyordu. Onları Türk olarak tanımlıyorduk. Mesela: 'Camiya Tirkan', 'Remezanê Tırkan' derlerdi. O vazifeleri gören Türk'tü. Kim camiye gitse Türk'tü bizim için. Devlet onları ötekileştirdikçe, onlar da devletin resmi değerlerini ötekileştirmiş. Sonra ritüellerinden bahsediyor, 'Yılda bir pîr köye gelirdi. Şehirde de (Dêrsim) mahalleliler bir yerde toplanırdı. Herkes lokmasını hazırlar giderdi. Sofralar kurulurdu, cemler yapılırdı. Herkese lokmalar eşit dağıtılırdı. Kural; eşitlik. Cemlerin ardından pir, ertesi sabah evleri dolaşırdı, aileleri ziyaret ederdi. Bir eve gittiğinde dua vermeden önce kadına sorardı. Sen bu eşinden razı mısın? Sonra erkeğe sorardı. Eğer bir sorun varsa, onlar sorunlarını çözmeden lokmalarını almaz, dua okumazdı. Sorunlarını çözmeyenlere tecrit uygulanırdı. Lokmalarını kimse almazdı. Köyde ziyaretler vardı. Orada bir araya gelir, her şeyi paylaşırdık. Kolektif bir yaşam vardı. Orada yaptığımız aşure bile çok farklıydı.' Şenge mekan olarak artık eski değerlerini yaşamasa da, büyük bir kararlılıkla sonraki nesillerin bu değerleri öğrenmeleri için büyük çaba harcıyor. Geleneklerini yaşatmaya çalışıyor. Devrimci mücadelesi ise devam ediyor. Asimilasyon politikalarıyla yok edilmeye çalışılan bir kültürün bireyi olarak, Şenge her geçen gün mücadelesine daha sıkı sarılmış. Kürt Özgürlük hareketi ile tanışması onda bir kapı aralamış. Öyle ki kapıdan süzülen her ışık, yüreğinde binlerce güneşi doğurmuş. 2 oğlunu şehit vermiş Şenge. Çocuklarıma engel olmadım. Onları kendi ellerimle yolculadım. Alışverişini beraber yaptık. Oğlum Sinan'la birbirimize çok bağlıydık. Yeni şeyler öğrendiğimde bana yardımcı olurdu hep. Çok güzel günlerdi. O'nu trene bindirirken ellerimi omuzlarına attım. Bana söz vereceksin, bu yolda sonuna kadar mücadele edeceksin dedim. Sonra söz verdi. Alnından öptüm, 'analık hakkımı helal ediyorum' dedim. #Kürdistan#'da buluşmak üzere vedalaştık diyor gözleri ışıl ışıl. İki oğlunun şehadetini aynı anda öğrenmiş Şenge. Sinan Kato Marinos'ta şehit düşmüş, Taylan ise kardeşinin şehadetini öğrendikten sonra Almanya'da tedavi gördüğü hastanede kendini yakmış. İkisini aynı anda telefonda öğrenmiş. Taylanım'ı kendini yakmadan bir yıl önce rüyamda gördüm, kendini yakıyordu. Sadece ellerini görüyordum, simsiyah olmuştu elleri... Anneler hisseder diyor. Mücadele, Şenge'nin hayatının amacı. İnsan tarihini okuyunca içi acıyor diyor. Gözleri özlem dolu, en büyük hayalini fısıldıyor: Kürdistan'ın dağlarını karış karış gezmek istiyorum.[1]
Elif SONZAMANCI