Bedirhan Bey
Bedirhan Bey (Kürtçe: Bedirxan Beg; 1803, Cizira Bota - 1868, Şam), Botan Emiri.
Bedirhan Bey, 1803 yılında Botan Kürt Emirliği'nin, merkezi konumunda bulunan Cizre Kentinde doğmuştur. Babasının adı Abdullah Bey olup, bölge tarihinde önemli bir yer edinmiş olan Bedirhan Bey, Azizan olarak ün yapmış Botan Emirlerinin soyundan gelmektedir. Bedirhan Bey'in soyunun Halid Bin Velid'in torunlarından Diyarbakır Valisi Abdülaziz'e dayandıranlar da olmuştur. Bundan dolayı Halid Bin Velid gibi hayatı boyunca İslam adına birçok askeri başarı kazanmış birinin, soyuna bağlanmanın şerefini anlatmak adına bu soya Azizan denmiştir. M. Emin Zeki ve bazı Kürt Tarih yazarları Azizan kelimesinin, hanedanlığın kurucularından biri olan, Ceziralı İbn-i Halid'in oğlu Mir Abdullah Azizi'den geldiğini ileri sürmektedirler. Fakat Bedirhan Bey'in torunlarından ve Bedirhan Bey'in ailesi içerisinde yer alan Kamuran Ali Bedirhan'ın ifadesine göre Azizan kelimesi Cezira'dan uzakta küçük bir köy olan Arzizan dan gelmiştir.
Bedirhan Bey'in Botan Emirliği
Bedirhan Bey'in babası Abdullah Bey vefat ettikten sonra emirliğin başına amca oğlu Emir Seyfeddin Bey geçmiştir. Kendi hâlinde ve maneviyat ile ilgili olan Seyfeddin Bey döneminde Emirliğin idaresi bozulmuş ve Botan Emirliği içerisinde yer alan aşiretler kontrolden çıkmışlardır. Bedirhan Bey, bu idari bozulmadan rahatsız olduğu kadar bu olumsuz olaylara sessiz kalmamış, zaman zaman yönetime müdahale etmiştir. Seyfeddin Bey, kendi isteği ile Emirlik mevkiinden çekilerek yönetimi Bedirhan Bey’in küçük kardeşi olan Salih Bey’e devretmiştir. Salih Bey’in kendisi de ibadetle meşgul ve sofu meşrep bir zat olduğundan ötürü idari bozulmalara ve Botan Emirliğindeki otorite boşluğuna çözüm olamamıştır. Salih Bey, o vakitlerde Nakşîbendî tarikatına girmiş olduğundan dolayı inzivaya çekilmeyi uygun görmüş, Emirliği kardeşi Bedirhan Bey’e bırakmıştır (1821). Bedirhan Bey, Botan Emir'i olduğu vakit henüz 19 yaşındaydı. Kendisi Botan Emir'i olduğu vakit, Osmanlı İmparatorluğunun idari anlamda birçok değişikliğe gittiği II. Mahmut Dönemine denk gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde bölgesel yönetimler'in yetkilerini azaltmaya yönelik çalışmalar yapmış ve Merkezi bir yönetim anlayışına bağlı idari düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Bundan ötürü birçok bölgede yer alan yarı özerk yapıdaki bölgesel yönetimlerde isyanlar görülmüştür. Bedirhan Bey, Osmanlı İmparatorluğu ile Kürt feodal beyleri arasında yaşanacak olan mücadelelerin çok önemli olduğu bir dönemin başlangıcına denk gelmiştir. Zira bu dönem, yarı özerk Kürt Beylerinin ortadan kaldırılması ile neticelenen reformların yapılacağı dönemdi. Bedirhan Bey, iktidarının ilk dönemlerinde çevresinde gelişmekte olan olayların gidişatını değiştirecek kadar güçlü bir iktidara sahip değildi.
Bedirhan Bey'in Yönetimi ve Reformları
Bedirhan Bey, Emirliğin başına geçtiği ilk zaman diliminde yaptığı icraatlar önceki Emirlerin döneminde bozulmuş olan İdari yapıyı düzeltmeye yönelik reform ve çalışmalar üzerine olmuştur. Zaman içerisinde iktidarını güçlendiren Bedirhan Bey, Cizre bölgesini otoriter olarak yönetmeye başlamış ve ilk icraat olarak Botan Bölgesinde dağılmış,asi ve başıboş aşiretleri kendi bünyesi altında birleştirmek olmuştur. Bu süreçte Bedirhan Bey, idari anlamda bir takım atamalar yapmış ve idari anlamda düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Bedirhan Bey, Botan Emirliği içerisinde Şeyhülislamlığa Abdülkuddüs Bey’i,askeri işlere Tahir Ağayı (Tahirê Memo), Süvari kumandanlığına Hamit Ağayı, Hazine ve iç işlerine de Efendi ağayı tayin etmiştir. Bedirhan Bey, Emirliğinin ilk yıllarından bölgedeki hırsız ve soyguncular üzerine baskı kurmuş ve katı cezalar ile cezalandırarak Botan bölgesinde huzur ve sükuneti sağlamıştır. Yabancı gezginler öbür ülkelerde ve bölgelerde görmedikleri huzur ve güveni Bedirhan Bey'in Botan bölgesinde gördüklerini ifade etmişlerdir. 1836 Haziranında Bedirhan Bey’i ziyaret eden Rais ve Bres adındaki Amerikalı misyonerler, hiçbir zanlının Bey’in elinden kurtulamayacağını belirtmiş ve ülkenin birçok bölgesinde görülen hırsızlık, rüşvet gibi olaylara bu yörelerde rastlanmadığı, yakalanan hırsız ve soyguncuların ellerinin hemen kesildiği, böylece Botan Emirliği’nin en geri bölgesinde bile huzurun sağlandığı kendileri tarafından ayrıca dile getirilmiştir. Bedirhan Bey, kısa bir süre içerisinde hırsızlığın ve yağmanın önüne geçerek bölgede huzuru sağlamış ve vergi toplama işlerini düzene koymayı başarmıştır. Bu durum Bedirhan Bey ile halk arasındaki ilişkiyi olumlu etkilemiş ve halk arasında saygınlık kazanmasını sağlamıştır. 1842-1845 yılları arasında bölgeyi dolaşan Rus araştırmacı V.Dittel, yollarda sık sık Bedirhan Bey'in bölgesine gitmek için yola koyulmuş göçmen kafilelerine rastladığından bahseder ve bu yolculuğuna ilişkin notlarında şu ifadeleri yazar;
Onun dağıtmak için yasaları ve koşulları var. Ama huzur ve güvenlik bu koşulların bütün elverişsizliğine tercih ediliyor
V. Dittel, daha sonra Bedirhan Bey'in koyduğu yasalardan ve askeri yönetimden bahsederek Botan bölgesi içerisinde insanların korku duymadan yalnız yolculuk yapabildiğini ifade etmiş ve notlarının devamında şunları aktarmıştır;
“Kürdistan’da soygun, yol kesme ve adam öldürmenin olmadığı yer yoktur. Ama buralarda asayiş böylesine sağlanmıştı.”
1845 yılında Botan bölgesini gezen Fransız konsolosluk memuru ise Bedirhan Bey'in emirliği ile Osmanlı İmparatorluğu denetimindeki öbür bölgeler arasındaki farka şu şekilde dikkat çekmektedir;
Diyarbakır’dan Fırat’a inen yaklaşık 50 millik mesafede ülkenin farklılığı hemen göze çarpıyor. Tarım daha bakımlı, köyler daha iyi kurulmuş ve bolluk izlenimi veriyor. Burası Bedirhan’ın bölgesidir. O, Bâbıâli’ye 250 bin kuruş vergi ödüyor. Emirliği iyi yönetiyor, sert ama adil bir bey. Aynı şekilde ülkede tam bir güven ortamı var. Türk otoritesi altındaki diğer eyaletlerde rastlanamayacak bir refah görüntüsü var. Hatta bu sebeple göçmenler Bedirhan Bey’in toprağına yerleştiler ve onun askeri oldular. Ama her isteyen onun toprağına yerleşemez ve Bedirhan’ın Kürdü, adını taşıyamaz. Birinci koşul, her yeni gelen kişi at, silah, kılıç ve tüfek sahibi olmalı, kısaca iyi silahlanmalı ve gerekli durumda Bedirhan Bey’in ordusuyla birlikte düşmana karşı savaşmalıdır”
Bedirhan Bey'in kendisine göre sosyal ve ekonomik hayatın iyileştirilmesi en önemli konular sıralamasında yer almaktadır. Bunları gerçekleştirmek için ilk başta bölge dahilinde asayişi sağlamış sonrasında ise vergi sistemini düzene koymuştur. Bedirhan Bey, bu sorunların çözümü neticesinde halk arasında sevgisinin ve otoritesinin artacağı kanaatindeydi. Bu amaçla halk Botan bölgesinde güvenliği garantileyecek tedbirler almış ve ağır vergi yükü altın ezilen halkın vergi yükünü hafifletmiştir. Onun halktan yana bu yeni yönetim anlayışı öbür bölgelerde yaşayan halklar içinde umut olmuş ve Botan bölgesi bu dönemde birçok göçe şahit olmuştur. Bedirhan Bey, Botan Emirliğini otoriter bir anlayış ile yönetiyor mal ve mülke karşı yapılan herhangi ufak bir saldırıyı dahi kabul görmüyordu. Bu tavrı Botan Bölgesini son derece güvenli bir bölge hâline getirmiş, yağmacılardan ve hırsızlardan eser bırakmamıştır. Bedirhan Bey, toprağına yerleşen her köylüye tarla veriyor ve karşılığında birkaç kuruş alıyordu ayriyeten köylüler, tarlalar ile elde ettikleri mahsullerin üçte birini Bedirhan Bey'e vergi olarak vermek ile mükelleflerdir. Bu haraç ve vergiler bölgedeki öbür Beyler'in uyguladığı haraç ve vergilerden daha az olduğu sebebi ile halk onun düzenini savunmuş ve kendisine destek olmuştur. Amerikalı misyonerler; Bedirhan Bey'in yardıma muhtaç olanlara destek olduğunu ve yardımda bulunduğu halkın gözlerini gökyüzüne dikip kendisi için dua ettiklerini belirtmişlerdir. Bedirhan Bey, ayrıca idealist bir liderdi Van Gölünde gemi işletmeciliği için adımlar atmış ve gerçekleşmesi için elindeki tüm gücünü kullanmıştır. Van Gölünde gemi işletmeciliği projesi halk tarafından ilgiyle karşılanmış ve aşiret reislerinin desteğini almıştır. Gölde gemi çalıştırılması bölgenin gerek ulaşımı gerekse ticareti için büyük bir önem arz ettiğinden Avrupa'ya Gemi yapımını öğrenmeleri için öğrenciler göndermiş ve eğitim görmelerini sağlamıştır.
Bedirhan Bey, Botan Emirliği içerisinde idari değişikliklerin yanı sıra askeri değişikliklere de imza atmıştır. Orduda modernleşmeye gitmiş ve aşiret birliklerinin yanı sıra Bey’in komutasına bağlı Hassa adı verilen özel eğitimli seçkin askerlerden oluşan birlikler oluşturmuştur. Hassa adı verilen birlikler her aşiretten özel olarak seçilmiş yüzer kişiden oluşan piyade ve süvarilerden oluşmaktaydı. Bu birliklerin başında da Hamit Ağa getirilmişti. Bu birlikler kendi aşiret ağalarından ziyade Bedirhan Bey’e bağlı sürekli ve düzenli ordu konumunda idi. Bedirhan Bey böylelikle hem aşiret ağalarının en iyi askerlerini kendi elinde bulundurup merkezi otoritesini sağlamlaştırıyor hem de en iyi askerlerinden olan aşiret ağaları bağımsız davranamayıp, Bedirhan Bey’e itaatkâr bir vaziyet alıyordu. Bedirhan Bey’in ordusu Botan Kürtlerinden ve Dıh bölgesinde yaşayan Ermenilerden oluşmaktaydı. Ermeni savaşçıları Bedirhan Bey’in sağ kolunu teşkil ediyordu. Danışmanları ve ordu komutanları arasında Stephan Manoglyan, Oganes Çalktryan ve Mir Marto gibi Ermeniler de bulunmaktaydı. İnovatif ve dinamik yapısıyla dikkat çeken Bedirhan Bey, Botan bölgesindeki zengin madenler üzerine yoğunlaşmış ve fabrikalar kurmaya başlamıştır. Cizre’ye ustalar davet etmiş, barut ve silah imalatı için fabrikalar kurmuş askeri anlamda güvenilir uzmanlara sahip olmak için Avrupa’ya öğrenciler göndermiştir.
Bedirhan Bey ve Bölgede Yaşayan Etnik Gruplar
Bedirhan Bey'in bu reformları bölgede bulunan öbür Kürt Beyleri arasında saygınlığını büyük ölçüde arttırmış ve 1830 yılların sonlarına doğru, Osmanlı İmparatorluğu ile İran arasında yaşanan sınır gerginliği tırmanırken Bedirhan Bey mevcut durumdan yararlanarak Van, Bitlis, Muş ve Diyarbakır’dan Urmiye gölüne kadar olan bölgeleri kendi nüfuz alanına dahil etmek düşüncesindeydi. Bu sebeple Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkları ile iyi ilişkiler geçirmeye özellikle de Ermeniler ile ilişkilerini geliştirmeye gayret göstermiştir. Zira Bedirhan Bey, bazı Ermeni tarih yazarlarına göre; Ermeniler ile ittifak hâlinde Kürdistan'ın büyük bir bölümünü nüfuzu altına alıp Rusya ve İran'ın siyasi desteğini sağlamak için bilinçli bir siyaset izlemektedir. Bedirhan Bey dönemi Kürt ve Ermeni ilişkilerin dostlu içerisinde olduğu bir dönemdir. Ermeniler'in dışında Kürtler ile yüzyıllardır yaşayan bir diğer etnik grup Nasturilerdir. Nasturiler genellikle Hakkâri bölgesinde yaşayan ve Kürtler ile iyi ilişkiler içerisinde olan bir topluluktur. Bedirhan Bey'in ilk dönemlerinde de bu aynı şekilde devam etmiştir. Bu etnik gruplar haricinde bölgede varlığını sürdüren bir de Yezidiler bulunmaktadır. Yezidiler'in büyük çoğunluğu Botan Emirliği içerisinde ve Irak'ın kuzey kesimlerinde yer almaktaydılar. Bedirhan Bey ve Yezidiler arasında hiçbir zaman iyi ilişkiler olmamış ve Üzerlerine bizzat kendisinin önderlik ettiği birkaç sefer düzenlemiştir.
1828-1829 Rus Savaşı ve Bedirhan Bey
Rusya'nın sıcak denizlere inme arzusundan ötürü, 1805 yıllarından itibaren Doğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alan göçmen toplumlara hep bir ilgisi olmuştur. Zira Rusya için sıcak denizlere inmesi, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması ve Doğu Anadolu içerisinde bir Ermeni ve Kürt Devleti kurulması şarttı. 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında Doğu cephesinde Rus Birlikleri Yeniköy muharebesini kazanmış ve 8 Temmuz 1829'da Erzurum'a girmişlerdir.[41] Yezidi Reisi Mirza, Kafkas orduları komutanı olan Paskeviç tarafından ikna edilerek savaşa sokulmuştur. Paskeviç, aynı yol ile 1829'un Ocak ayında öbür Kürt Aşiret Reisleri ve önde gelenleri ile iletişime geçip kendilerini Rusya tarafında yer almaları için ikna etmeye çalışmıştır. Zilanlı Aşiretinin Bulanık sancağındaki kolundan Süleyman ve Hasan ağalar, Ruslardan gelen bu teklifi hemen kabul etmişlerdir. Bayezid Paşası Kürt Behlül Paşa’da Ruslar tarafında yer almaya çalışmıştır. Bedirhan Bey ise, Osmanlı’ya vermesi gereken askerleri vermemiş, vermek isteyen aşiretleri de engellemiştir. Bedirhan Bey’le birlikte Revanduz, Behdinan ve Hakkâri Emirleri de, Osmanlı saflarında savaşa katılmaktan kaçınmışlardır.
1833-1839 Yılları Osmanlı Doğu Harekatı
Osmanlı İmparatorluğu'nda merkezi otoritenin zayıflaması neticesinde 19. yüzyılın başlarında Anadolu'nun birçok bölgesinde ortaya çıkmış olan “Ayân” tipi feodal düzenlerin benzerleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde de görülmeye başlanmıştır. Bunlardan en önemli Kürt Emirlikleri; Baban, Soran, Behdinan, Hakkâri ve Botan Emirliğidir.Bunun üzerine II. Mahmut iç idarenin düzenlenmesi ve İmparatorluk içerisinde modernleşmeye gitme düşüncesindeydi. İktidarını sağlamlaştırmak için Veraset ve Gelenek yoluyla edinilen veyahut Halk desteğinden kaynaklanan tüm iktidarları ortadan kaldırma kanaatine varmıştır. 1806-1812 Rus Savaşının ardından merkezileşme politikaları hayata sokulmaya başlanmış ve Sultan II. Mahmut, Ayân'ları ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. 1812-1817 yılları arasında Anadolu'da yer alan Ayân'ları ardından 1814-1820 yılları arasında Balkanlarda yer alan Ayân'ların iktidarlarına son vermiştir. Kürdistan'da ise durum çok farklıydı, orada hemen hemen yarı bağımsız ve yüzyıllara dayanan Kürt ve Yezidi Beylikleri bulunmaktaydı. Yani geniş aşiretlere hakim olan Kürt Emirlerini yola getirmek çok daha zor olacaktı. Sultan II. Mahmut'un yapmak istediği yeni düzenlemeler bölgede büyük isyanlar'a sebebiyet vermiştir. Bu isyanlar içerisinde en önemlileri; Said Bey, Revanduzlu Kör Mehmet Paşa, Bedirhan Bey ve Soran aşireti Reisi Mir Muhammed isyanlarıdır. Bu isyanları bastırmak amacıyla Reşid Paşa ve Hafız Mehmet Paşa görevlendirilmiştir. Bedirhan Bey bu isyanlar sırasında Osmanlı Devleti ile Kürt Beyleri arasında aracı olmuş kendi nüfuzu sayesinde Kürt beyleri ile anlaşmalara varılmıştır.
Osmanlı - Mısır Savaşı (Nizip 1839) ve Bedirhan Bey
Bedirhan Bey, bu savaşta güçleri ile beraber Osmanlı İmparatorluğu yanında yer almıştır. Bu savaşta Osmanlı Askerlerinin başında aynı zamanda Kürdistan harekâtının komutanı Hafız Paşa bulunmaktadır. Hafız Paşa'nın komuta ettiği Osmanlı Ordusu, Mısır kuvvetleri karşısında büyük bir yenilgiye uğramıştır. Bedirhan Bey, savaşın hemen ardından askerlerini önce Diyarbakır'a daha sonra Cizre'ye çekmiş ve haber vermeden ordusunu dağıtmıştır. Zira Osmanlı İmparatorluğunun bu savaştaki yenilgisi ile bölgedeki siyasi otoritesi büyük ölçüde sarsılmıştır. Bedirhan Bey, Osmanlı İmparatorluğunun bu durumundan istifade ederek bölgedeki etkisini arttırıp farklı politika arayışlarına girmiştir.
Bedirhan Bey'in I. Nasturi Harekatı (1843)
Nasturiler, çoğunlukla Hakkâri bölgesinde yaşayan, doğu Hristiyanları olarak bilinen ve Süryanilerin bir koludur. Nasturiler'in en büyük aşireti olan Tiyyari aşireti Tanzimat sonrası Hristiyan Avrupa ve Amerika'nın yakınlığını fırsat bilerek bölgedeki Kürt Beylerine ve Hükûmete vergi vermekten kaçınmışlardır. Tanzimat sonrası Müslüman ve Gayrimüslim halkın her alanda eşit konuma getirilmesi ile beraber Nasturiler yıllardır bağlı oldukları Kürt Beyler'ine başkaldırıp yönetimlerini tanımamaya başlamışlardır. Bölgeye gelen Misyonerler, Tanzimat'tan ötürü artık Kürt Beylerine vergi verme zorunluluklarını bildirip Nasturileri Kürt Beylerine karşı kışkırtıyor Kürt Beyleri de dolaylı olarak Tanzimat'a ve Hükûmete karşı kışkırtma propagandası içerisinde yer alıyorlardı. İstanbul'daki İngiliz elçisi yetkisi dahilinde olmamasına rağmen Tanzimat Fermanının uygulanması için Türk Hükûmetine baskı yapıyor ve İngiliz Misyoner ve gezginleri Tanzimat, Kürt Beylerinin pabucunu dama attı gibisinden ifadeler kullanıyorlardı. Tüm bunlar yaşanırken Nasturiler ve Kürt Beylerinin arası açılmış ve bölgede önemli kanaat önderleri olan Zaholu Şeyh Yusuf ve Musullu Şeyh Muhammed'in etkisi ile Hakkâri Emir'i Nurullah Bey, Bedirhan Bey'den yardım istemiştir. Bunun üzerine Bedirhan Bey Nasturiler üzerine sefer düzenleme kararı almış ve Erzurum Müşiri Hamil Kamil Paşa'ya mektup yollayarak olayın çözülmesini arz etmiştir. Erzurum Müşiri Hamil Kamil Paşa'nın mektuba cevabı ise İran ile yaşanan sınır problemlerinden ötürü yeni problemlerin oluşmaması gerektiği ve problemin çözümü için konuyu Sadaret'e bildireceği olmuştur. Bedirhan Bey ise Devletten habersiz Tiyyariler üzerine yapacağı harekât için hazırlıklara başlamıştır. Bedirhan Bey, Han Mahmud ve Nurullah Bey'i yanına alarak adam toplamaya başlamış ve Ertoşi Aşiretinden Tamer ağanın desteğini sağlamıştır. Misyoner Grant, Nasturi harekâtı öncesi Bedirhan Bey tarafından Botan Bölgesinde ağırlanmış ve kendisine Misyoner binalarına dokunulmayacağı oraya sığınanlara zarar verilmeyeceği bildirilmiştir. Fakat Misyoner Grant harekât'ın olacağını bilmesine rağmen Nasturiler'e bilgi vermemiş bu harekâtın Nasturiler'i Mesih İsa'ya daha fazla bağlayacağını düşünmüştür. Bedirhan Bey, Nasturi harekâtı için on bin kişilik silahlı bir kuvvet oluşturarak saldırıya geçmiş asiliği ile meşhur Diz kazasının köylerini ele geçirmiş ve burada oturan Patrik Marşemun ve ailesini esir almıştır. Bedirhan Bey Kuvvetleri ile Nasturi Kuvvetleri büyük bir mücadele içerisine girmiş ve Naturiler büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bedirhan Bey ve askerleri, Deyir (Tiyyari) adı verilen bölgeye yaptıkları baskında birçok köyü yağmalamış ve kiliseleri tahrip etmişlerdir. Bu sırada Patrik kaçarak olaydan on sekiz gün sonra kardeşi, kâtibi ve üç dört hizmetçisi ile Musul’a gelip İngiliz konsolos vekilinin evine sığınmıştır (27 Temmuz 1843).[58] Dağılan Nasturiler'in önemli bir kısmı eşyaları ile birlikte kaçmışlardır. Yerlerinde kalanlar ise Hakkâri Emiri’ne itaat etmeyi ve Cizre Emir’ine vergi vermeyi kabul etmiştir. Bedirhan Bey’in Nasturi bölgesine yaptığı bu harekât sonrası Nasturiler haricinde Müslüman kesim dahi Hakkâri Emiri Nurullah Bey’e itaat ettirilmiştir. Bedirhan Bey, Nasturi harekâtından sonra Nasturilerin başına Zeynel bey adında bir mütesselim tayin etmiş ve daha sonra Cizre’ye geri dönmüştür.
1843 Nasturi Harekatı Sonrası Batılı Devletlerin Tutumu
• Bedirhan Bey’in 1843 Nasturi Harekâtı hakkında Bâbıâli’nin Tutumu, yersiz ve zamansız bir harekât olarak değerlendirilmiş ayrıca bu işin ardında Bâbıâli’nin yer aldığı görünümünden rahatsız duymaktadırlar. 1843 harekâtı Batılı devletlerin elçileri eşliğinde, hadiseye müdahil olup Bâbıâli üzerinde baskıya sebebiyet vermiştir. Bâbıâli, Bedirhan Bey’in bu harekâtı ile bölgede kendi sınırlarını ve nüfuzunu geliştirmek için yaptığını düşünmüş Bedirhan Bey hakkında şüphelere yol açmıştır. Hadise ile ilgili Erzurum, Diyarbakır, Musul ve Şam Eyaletleri arasında yoğun yazışmalar olmuş ve Bedirhan Bey’in devlet tarafına çekilmesi, böylelikle itaatinin sağlanması üzerine durulmuştur.
• Batılı Devletler ’den ise özellikle Nasturiler üzerinde büyük nüfuza sahip olan İngiltere ve Fransa’dan sert tepkiler gelmiş İstanbul’daki elçileri vasıtasıyla Bâbıâli üzerine büyük bir baskı kurmuşlardır. Musul’daki İngiliz konsolos yardımcısı C.S. Rassam, olayın sorumluluğunu Bedirhan Bey’e ve Kürt halkına yüklemekte ve gereğinin yapılması için hep bir elden Osmanlı Devletine baskı kurmaktaydılar. Dersaadet ise bu baskılardan rahatsız olmuş meclis raporlarında Nasturilerin Osmanlı tebaası olduğunu ve bir problem dahilinde yabancı devletlere gerek kalmaksızın kendi içerisinde çözülmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Bedirhan Bey'in Yezidi Seferi
Yezidi’ler Irak’ın kuzeyinde, Suriye, Kafkasya ve Güneydoğu Anadolu’da yaşıyorlardı. 19. Yüzyılın başlarına kadar şeyhleri tarafından idare edilerek güçlenmişlerdir. Yezidiler inançları gereği şeytana taptıklarından ötürü çıkarılan fetvalarda sapkın bir topluluk oldukları saptanmış ve ehl-i kitaptan sayılmamışlardır. Yaşadıkları bölgeler hükûmet tarafından çıkarılan fetvalarca küfür bölgesi olarak ilan edilmiştir. Yezidiler bölgedeki sünni Müslümanları daima kendilerine düşman olarak görmüş ve bulundukları bölgelerde çeteler kurmuş ve Müslümanların kervanlarına ve tüccarlarına yönelik saldırılarda bulunmuşlardır. Bu durum Yezidiler ile Kürt Beyleri arasında gerginliğe sebep olmuş ve çatışmalar yaşanmıştır. Bedirhan Bey, önce Sincar Yezidileri üzerine yürümüş ve Sincar’ı işgal etmiştir. Daha sonra Garzanlı Derviş Bey desteği ile Garzan Yezidileri üzerine bir sefer düzenlenmiştir(1844) Bedirhan Bey düzenlediği seferler sonrası birçok Yezidi’yi esir almış bu esirleri beraberinde Cizre’ye götürüp bir kısmını köle olarak satmış ve kadınlarını ise Müslüman yaparak Müslüman erkekler ile evlendirmiştir. Yezidiler, 1847 yılında Bedirhan Bey’e yönelik Doğu Harekâtı sırasında kendilerine yapılanları unutmamış ve Osmanlı devleti yanında yer almışlardır.
Bedirhan Bey'i Ortadan Kaldırma Çabaları
Bedirhan Bey’in Nasturi harekâtı sonrası Batılı devletlerin sert tepkisi ve isyan hâlinde olan Han Mahmut ve İmadiyeli İsmail Paşa gibi Kürt Beyleri ile olan yakın ilişkisi hükûmetin Bedirhan Bey problemini kökten çözmeye yönelik tedbirler almaya yöneltmiştir. Namık Paşa’nın 9 Eylül 1843 yılında sadarete gönderdiği raporda Bedirhan Bey’i ortadan kaldırmaya yönelik hazırlık planları yaptığı lakin İran ile sınır problemleri yaşandığı için uygun bir zaman olmadığını belirttiği mevcuttur. Ayriyeten, Namık Paşa Bedirhan Bey üzerine yapılacak olası bir askerî harekât üzerine ancak Musul, Erzurum ve Diyarbakır Müşirlerinin birlikte ve hızlı hareketleri ve her birinin bir taraftan kuşatması ile mümkün olabileceğini belirtmiş İran ile sınır problemi sebebi ile harekâtın zamanını beklemenin faydalı olacağını ifade etmiştir. Namık Paşa bunun ile birlikte raporuna Bedirhan Bey’in günden güne nüfuzunu geliştirdiğini ve devlet aleyhine tahrikler çıkardığını da eklemiştir. Lakin bu süreç içerisinde Bedirhan Bey, devlet nezlinde yitirdiği itibarını telafi etmeye çalışmakta, Erzurum Müşiri’ne ve Şam Valisi’ne gönderdiği yazılarda, Devlet-i Âliye’ye ve Saltanat-ı Seniyye’ye cansiparane hizmet ve sadakate devam edeceğini, itaate hazır olduğunu bildirmekteydi. Her ne kadar Bedirhan Bey, Osmanlı devleti ile bir yakınlaşma politikası içerisinde dahi olsa Meclis-i Valâ 17 Kasım 1844 tarihli oturumunda başta Bedirhan Bey olmak üzere, bölgedeki diğer bazı Kürt beylerinin de aileleriyle birlikte bölgeden uzaklaştırılmasına karar vermiştir.
Bedirhan Bey İsyanı
Bedirhan Bey ve Kürt Beyleri İttifakı
Bedirhan Bey, Kürdistan bölgesindeki nüfuzu ve konumu ile büyük bir önem teşkil etmekteydi. Bundan ötürü Osmanlı Devleti kendisine Tanzimat dönemi sonrası kendisine Cizre Mütesellimliği ve Askeri Redif Miralay görevi verilmiştir. Han Mahmut’un 1842 yılı sonrasında isyan etmesi üzerine Bedirhan Bey’in izlediği tutum ve Han Mahmut ile olan yakın ilişkisi Bedirhan Bey, Han Mahmut ve Nurullah Bey’in ittifak oluşturduğu yönünde iddiaları ortaya çıkarmıştır. Lakin her defasında Bedirhan Bey hakkındaki bu iddiaları reddetmiştir. Bedirhan Bey’in hakkındaki iddiaları ısrarla reddetmesi devlete tesir etmemiş kendisine güvenilmemiştir. Fakat Bedirhan Bey, 1842 yılında Cizre’nin Musul’a bağlanması sürecinde Devletin kendisinde izlediği yanlış politikalar sonucu Han Mahmut ile yakın ilişki içerisine girmiştir. Bir ittifaktan ancak 1846 yılında bahsedebiliriz zira Bedirhan Bey ile Han Mahmut arasındaki yakın ilişkiye bölgedeki öbür Kürt Beyleri de katılmış ve bu durumun bir ittifaka dönüştüğü gözle görülür bir hal almıştır. Kürt ittifakı içerisinde yer alan en önemli isimlerden biri de Hakkâri Emiri Nurullah Bey’dir. O da, Han Mahmut isyanında Bedirhan Bey ile birleşip isyana yardım etmekle suçlanmış ve tıpkı Bedirhan Bey gibi hakkındaki iddiaları reddetmiştir. Lakin 1846 yılından sonra ittifaka dahil olan Kürt Beyleri topraklarındaki kalelerini güçlendirip, asker sayılarını arttırdılar ve silahlanmaya başladılar. Bedirhan Bey, silah ve barut fabrikası kurup bağımsızlık nişanesi olarak para bastırmış ve kendi adına hutbe okutmaya başlamıştır. İngiliz Albay K. Rich, ittifak sonrası Padişah Fermanı ile Cizre’de Bedirhan Bey’i ziyarete gittiğinde Bedirhan Bey’in kendisine, “Hiçbir sultanı tanımıyorum. Bu Sultan kimdir? Neden onun fermanları bana geliyor? Ben burada ev sahibiyim ve misafirimin bana neden geldiğini elindeki fermandan değil kendisinden öğrenmek isterim” dediğini yazmaktadır.
Bedirhan Bey'in Van İsyanı
Tanzimat'la beraber Kürdistan’da oturtulmaya çalışılan yeni idari düzenlemelerden dolayı hükûmetten yana umudunu yitiren Bedirhan Bey, başta Han Mahmut olmak üzere diğer Kürt beyleri ile ittifaka girişerek güç kazanma yoluna girmiştir. Bedirhan Bey ile diğer Kürt Beyleri Van’da başlattıkları isyan hakkında Erzurum Müşiri Esad Paşa, Sadarete gönderdiği 22 Şubat 1846 yılında yazdığı yazıda; Van Merkez ve kazalarında halka nasihat ve telkinlerde bulunmasına rağmen karışıklığın giderilmediğini ve Van Merkez halkından Mustafa Bey, Han Mahmut, Nurullah Bey ve Bedirhan Bey’in devlete isyan ettiğini belirtmiştir. Esad Paşa daha sonra Kürt Beyler’i ile uzlaşma yoluyla bu konuyu çözmek istemiş fakat tüm çabalarına rağmen çözememiştir. Bunun üzerine isyanın bastırılması için Kürt Beylerinin üzerine mevsim bakılmaksızın gidilmesi gerektiğini aksi takdirde geç kalınması durumunda isyanın çok daha geniş bir alana yayılacağını bildirmiştir. Bu sırada Rus ve İngiliz konsoloslukları, Van merkezindeki isyanı yakından takip etmiş, isyanın bir an önce bastırılması için Bâbıâli’ye tavsiyelerde bulunmuşlardır. Van isyanında Batılı Devletler’in müdahalesi birbirini takip etmiştir.
Bedirhan Bey'in II. Nasturi Harekatı
Bâbıâli’nin tüm uyarılarına rağmen Bedirhan Bey ve Nasturiler arasındaki düşmanlık ve onun Nasturi bölgesine seferleri devam etmiştir. Bedirhan Bey’in Nasturilere olan seferleri Osmanlı devletinde “Hristiyan” koruyuculuğunu üstlenen batılı devletleri rahatsız etmiş ve sürekli kendisini Bâbıâli’ye şikâyet etmişlerdir.[88] Bu konu hakkında özellikle İngiltere, Hristiyan Halk üzerinde Bedirhan Bey’in gerçekleştirdiği harekâtı yakından takip ediyor ve konuyla ilgili Osmanlı yönetimine müdahil bir vaziyette yer alıyordu. Musul’daki Fransız konsolosu da, Nasturilere sahip çıkma noktasında İngilizlerden geri kalmamış; nitekim bir gün sonra, 20 Eylül 1846 tarihinde İstanbul’daki Fransız elçisine gönderdiği rapora şu şekilde başlamıştır: Bedirhan Bey’in idaresinde bulunan Tiyar kazasında üç yıl önce meydana gelen hadisenin bir benzerinin meydana gelmek üzere olduğunu, halkın düşüncesine göre, bu defa tekrar edecek olan zulüm ve öldürme şimdiye kadar çaresiz Nasturiler’in defalarca maruz kaldıkları, katliamların hepsinden daha büyük olacağını elçiliğimize bildiririm. İstenen çok büyük parayı Nasturiler vermeyeceğinden, Bedirhan Bey üzerlerine yürümeye niyet etmiş, onlara karşı ciddi tehditlerde bulunmuştur. Onun sözünde durmayacağı bilinmektedir. Üstelik bu defa, kadın, çocuk ve yaşlılara da merhamet etmeyerek kendisi hakkında Musul Valisi’ne en küçük bir şikâyette bulundukları takdirde, hemen üzerlerine yürüyeceğini ve Mösyö İstiyonus’un memuriyetini ima ederek, bu sefer artık hiçbir konsolosun onun öfkesini yatıştırmaya gücü yetmeyeceğini ilân etmiştir. Bunun üzerine Bâbıâli, Bedirhan Bey’e gönderdiği yazıda kendisini uyarmış ve Hakkâri sancağının Erzurum Eyaletine bağlı olduğunu cezalandırılması gereken kişilerin veya grupların ancak eyalet valisi tarafından cezalandırılabileceğini dile getirmiştir. Bedirhan Bey ise, hükûmete verdiği cevapta Thuba aşiretinin daima Müslüman halkı rahatsız ettiğini ve zarar verdiğini onlara karşı mukabele edebilecek kimsenin olmadığını her ne kadar bölge halkı Erzurum’a bağlı olsa da Müslüman halkın bu saldırıları hak etmediğini ifade etmiş ve kararlı bir duruş sergilemiştir. Thuba Nasturileri, Tiyarilerden daha büyük bir katliama tabii olacaklarını duymuş ve beklenen saldırı karşısında silahlanmaya başlamışlardır. Bedirhan Bey 1846 yılının eylül ayında On bin kişiden oluşan büyük bir silahlı kuvvet ile harekete geçti. Önüne gelen aşireti haraca bağladı. Thuba güçleri, Bedirhan Bey karşısında her ne kadar dirense de kuvvetleri karşısında dayanamayıp yenik düştüler. Kimseyi ayırt etmeksizin büyük bir katliam gerçekleşti. Bedirhan Bey geri çekildikten sonra Thubalılardan sağ kalanlar kaldıkları yerlere ger döndüler ama bu sefer gizledikleri para ve altınların yerini öğrenmek için Nurullah Bey’in saldırısına uğradılar. Bölge adeta savaş alanına dönmüş 1843 yılından bu yana toplam 20.000 Nasturi bu seferler ile katledilmişti.
Osmanlı İmpratorluğu'nun Bedirhan Bey Harekatı
Bedirhan Bey’in 1845 yılında Kürt Beyleri ile ittifak kurarak isyan etmesi , 1846 yılında düzenlediği Nasturi seferi sonrası Batılı devletlerin Bedirhan Bey’in cezalandırılması yönünden artan baskıları sonucu Bâbıâli, Bedirhan Bey’i ortadan kaldırma kararı almıştır. Bu doğrultuda askeri hazırlık içerisinde olan Osmanlı Devleti bir yandan da Bedirhan Bey ve diğer Kürt Beyleri ile bu sorunun barışçıl çözülmesi için valiler aracılığı ile adımlar atmıştır. İlk olarak Erzurum Valisi Hafız Paşa bölgenin önemli şahsiyetlerinden Şeyh Mahmud Beyazıdi’yi aracı olarak kendilerine göndermiş fakat bir sonuç alamamıştır. Hükûmet Bedirhan Bey’i ikna etmek için her yola başvurmuştur. Nakşibendi şeyhlerinden rica olunup kendisine nasihat etmesi istenmiş ve önde gelen Şeyhler kendisine mektup yazıp nasihatlerinden çıkması durumunda Osmanlı yanında olacaklarını belirtmişlerdir. Daha sonra Bölgeye İsmail Nazım Efendi gönderilmiş ve bizzat Bedirhan Bey’le görüşmüştür. 7 eylül 1846 yılında İstanbul’dan ayrılıp Cizre’ye gelen İsmail Nazım Efendi ve Bedirhan Bey’in arasında anlaşmaya vardıkları konular şunlardır;
• Bedirhan Bey, Cizre Mütesellimliği’nin Dersaadet tarafından başkasına verilmesi hâlinde şerefine, can ve malına zarar gelmediği takdirde, Cizre’de hânesinde ikamet ederek mevcut yeni durumu kabullenecek veya Dersaadet tarafından uygun görüldüğü takdirde yeni mütesellimin kethüdalık görevinde bulanacaktır.
• Dersaadet, kendisinin emirlik vazifesini devam ettirdiği takdirde her bir emir ve fermanın yerine getirilmesine gücü yettiği kadar çalışacak, şimdiye kadar çevre kazalardan idaresi altında bulunan yerlere göç etmiş olanların yurtlarına geri dönmeleri sağlanacak ve bundan sonra gelecek olanların da kabul olunmasına çalışılacaktır.
• Bedirhan Bey, kendi denetiminde olup da Musul’a ilhak edilen kazalardan dolayı vermesi gereken vergiyi son akçesine kadar ödeyecektir.
• Kendi idaresi altında bulunan bölgelerden, nüfus, usul ve nizama göre gereken sayıda asker Osmanlı ordusuna gönderilecektir.
• Nasturilerin vereceği cizyenin tespiti için Musul Valisi tarafından bir memur tayin edilecek, Bedirhan Bey bu çalışmada gerekirse yardımda bulunacak ve bundan böyle bu cizyenin toplatılmasına müdahale etmeyecektir.
• Cizre, her ne kadar Musul’a bağlı ise de Diyarbakır ve Erzurum Eyaleti’ne de komşu bulunduğundan geçmişte buraların valileri de bölgeye müdahale etmişlerdir. Bundan böyle sadece Musul Valisi’ne bağlı olunacak ve onun onayı olmadan diğer valiler Bedirhan Bey’den bir istekte bulunmayacaklardır.[95]
Bedirhan Bey bu görüşmenin ardından 22 Ocak 1847 yılında padişaha bağlılığını bildiren bir mektup yazmış ve üzerinde anlaşmaya vardıkları konulara uygun hareket edeceğini aksi bir durumda her türlü cezaya razı olduğunu belirtmiştir. Geçmişte yaşanan hatalarından ötürü padişahtan af dileyen Bedirhan Bey, bir canım olsa padişaha feda etmeye razıyım diyerek bu konudaki samimiyetini belli etmeye çalışmıştır. Fakat başta Sultan Abdülmecit (1839-1861) olmak üzere, birçok devlet erkanı onun her hareketine kuşku ile bakmaktadır. Padişah ve hükûmet bu endişelerinde haklılardır zira Bedirhan bey gizliden gizliye adına hutbe okutmaya başlamıştır. Nazım Efendinin raporu Meclis-i Hasta görülmüş ve verdiği tavizlere rağmen güvenilmez bulunarak Cizre’den çıkarılması gerektiği kararına varılmıştır. Bedirhan Bey’in, Nazım Efendi’yi yanılttığı düşünülmüş ve askeri harekata hazırlık için zaman kazanma çabasında olduğu kanısına varılmıştır. Ardından son kez itaat için kendisine mektup yollanmış ve eğer mektup kendisine ulaştıktan bir hafta içinde itaat etmemesi üzerine askeri harekatın başlatılması karar alınmıştır. Bedirhan Bey ise Nazım Efendi ile yaptıkları anlaşmanın hemen sonrasında Musul’daki İngiliz konsolosluğuna Musullu Şeyh Yusuf’u göndermiş ve güvencesi sağlandığı takdirde padişaha itaat edeceğini belirtmiştir. Bunun üzerine İngiliz konsolosluğu, İstanbul’daki elçiden haber gelinceye dek kendilerine cevap veremeyeceklerini bildirmiş şartnamenin bir nüshasını İstanbul’daki İngiliz elçisine göndermiştir. İngiliz elçisi, şartnamenin bir nüshasını Hariciye Nazırlığı’na göndermiştir. Nazırlık bu durumu Padişaha nakletmiş ve bu yaşananlar Bedirhan Bey hakkında düşünülen şüphelerin artmasına sebebiyet vermiştir. 19 Nisan 1847’de Padişaha sunulan arz teskeresinin verilen cevabı iradesi şöyledir;
“…Bedirhan Bey’in malum olan geçmiş hâlleri yönüyle söyledikleri doğru değildir. Alınmakta olan askeri tedbirlerin neticesinde, başına geleceği anlayarak itaat gösterisinde bulunmakta; ancak yine eski hâlinde kalmak için aklınca gizli oyun kurmaktadır. Teminatı kararlaştırılan tedbirlerden hiçbir şey değişmeyecek, neticeyi beklemekten başka bir şeye bakılmayacaktır. Asıl istenen kendisinin sığınağından çıkarılması keyfiyetin kan dökülmeksizin uygulanmasıdır. Daha önce verilen karar üzerine bu mektuba cevap verme işinin sorumluluğu Diyarbakır Müşiri’ne aittir. Onun için mektubun cevabı önce Müşire gönderilmesi, uygun görürse mektubu Bedirhan Bey’e göndermesi, Zat-ı Şahanece uygun görülmüştür. Onun göstereceği itaat gerçek olur ve ordu kumandanlığına teslim olacak olursa, kendisine ve aile fertlerine, mal ve eşyasına verilecek teminatın uygulanmasına dikkat edilmesi şevket ve şanımız gereğindendir. Bedirhan Bey ve aile fertleri hakkında kimse tarafından hiçbir şekilde eza ve cefada bulunulmaması hususuna son derece dikkat edilmelidir…
Padişah tarafından yazılan bu İrade-i Seniyye, sadaret tarafından Diyarbakır Müşirine gönderilmiştir. Bedirhan Bey, taahhüt senedi içerisinde Meclis-i Has’ın dikkatini çeken bir madde şudur; “Bedirhan Bey bundan böyle adına hutbe okutmayacak ve imamet hizmetinden vazgeçecek” bu madde ile görünüşte devlete itaat edeceğini arz ederken aslında büyük bir ihanetin içerisinde olduğunun göstergesi olarak yorumlanmıştır. Bunun üzerine Anadolu Komutanı Müşir Osman Paşa, Samsun üzerinden Diyarbakır’a geçmiş ve ilk iş olarak Bedirhan Bey dahilinde bulunan aşiret reisleri ve Kürt Bey’lerini Diyarbakır’a çağırmak olmuştur. Osman Paşa’nın buradaki amacı Bedirhan Bey’in gücünü tartmak ve Kürt Bey’lerini Osmanlı tarafına çekmektir. Osman Paşa’nın verdiği bilgilere göre o süreçte Bedirhan Bey ve Kürt Beyleri arasında zaten bir ihtilaf mevcuttur. Konuyla alakalı Bedirhan Bey üzerine yapılacak herhangi askeri bir girişimde Bedirhan Bey’e asker sevk edemeyeceklerine dair beyanda bulunanlar olmuştur. Hükûmet, Bedirhan Bey ve Kürt Beyleri arasında oluşan ihtilafı değerlendirmek adına Kürt’lerin önde gelen Beylerine unvanlar ve hediyeler vererek kendi yanlarına çekmeye çalışmıştır. Bedirhan Bey ile Han Mahmut arasındaki güçlü ortaklığı hükûmet tarafından bilindiği için Ferik Ahmet Paşa Muş bölgesinde görevlendirilmiştir. Han Mahmut’un, Bedirhan Bey’e olası bir yardımını önlemek içinde kendisine düzenli ordudan dört bölük piyade ve dört bölük düzenli süvari askeri tesis edilmiş, ihtiyaç üzerine daha sonra piyade askerlerinin sayısı altı tabura yükseltilmiştir. Osman Paşa, Bedirhan Bey üzerine yürürken Ferik Ahmet Paşa da Van üzerine hareket etmiştir. Osman Paşa Harekatını yürütürken bir yandan da Kürt Beylerini Devlet tarafına çekme çabası içerisinde idi. Bunlardan biri de Muş Kaymakamı Şerif Bey’dir. Devlet tarafından her ne kadar güvenilir görülmese dahi madalya ve hediyeler ile devlet yanına geçen ilk Kürt Beyidir. Müşir Osman Paşa, Şerif Bey aracılığı ile Hakkâri Bey’i Nurullah Bey ve Han Mahmut’a iki ayrı mektup göndermiş ve Şerif Bey’in Devlet-i Âliye’ye iltica ederek bağlılığını gösterdiğini ve kendisinin İsatabl-ı Âmire Müdürlüğü rütbesi ve bir kıt’a padişah nişanı ile ödüllendirildiği belirtmiştir. Osman Paşa kendilerine mektup göndererek nişan ve taltif vadetmiş ve kendilerini Devlet tarafına çekmek istemiştir. Osman Paşa’nın bu teklifi Han Mahmut nezdinde itibar görmemiş fakat Nurullah Bey üzerinde etkili olmuştur. Nurullah Bey’in damadı İzzeddin Şîr Bey’in, Bedirhan Bey’den ayrılarak devlete itaat etmesi ile birlikte Nurullah Bey, Bedirhan Bey’le olan ittifakından tamamıyla ayrılarak Müşir Osman Paşa’ya itaatini bildirmiştir. İzzeddin Şîr Bey, Bedirhan Bey’in yeğeni olması sebebi ile bu durum Bedirhan Bey’in ailesi ve aşiretler üzerindeki otoritesini sarsmıştır. Onun ayrılması ile beraber başta kayınpederi Nurullah Bey ve birçok aşiret Reisi devlete itaat etmek üzere mektup göndermişlerdir. Bunun üzerine Anadolu Ordu Komutanı Müşir Osman Paşa kendisine “Dergâh-ı Âli Kapıcıbaşılığı” nişanı vermiş ve isyan bastırıldıktan sonra Hakkâri Müdürü olarak yönetimini sürdürmesini sağlamıştır. Oğlu İbrahim Han’da orduda görevlendirilmiştir. Daha sonra Han Mahmut’un kardeşi Han Abdal’da abisi ve Bedirhan Bey ile yaşadığı idari sorunlardan ötürü ittifakı bırakmış ve Osmanlı tarafına geçmiştir. Han Abdal’ın Osmanlı tarafına geçmesi Han Mahmut ve Bedirhan Bey’in ileriki sürece yönelik politikalarını olumsuz etkilemiştir. Ardı arkası kesilmeyen ayrılıklar sonrasında Osman Paşa 1847 yılının Haziran ayının ilk günlerinde Bedirhan Bey’e yönelik askerî harekâtı kuzey ve güneyden başlatmıştır. Bu bölgede Kürtler’in en önemli özelliği geceleri ordugahlara baskın yapmalarıdır. Onun için Emin Paşa Anadolu ordusu’nu baskından korumak için karargahın ilerisinde karakollar kurdurmuştur. Bunun üzerine Anadolu Ordusuna pusu kurmak isteyen Bedirhan Bey fark edilmiş ve pusu kurmaya çalışırken pusuya düşürülmüştür. Ağır kayıplar vererek dağlara çekilmek zorunda kalmıştır. Ardından kuvvetlerini tekrar toplayan Bedirhan Bey, 2 Haziran 1847 yılında dalkılıç olarak isimlendirilen iki bine yakın piyadesiyle taarruza geçmiş ve pusuya yatmış Osmanlı ordusunun karşı taarruzu ile geri püskürtülmüştür. Bedirhan Bey, kuvvetlerinin Osmanlı ordusu karşısında yenilgi yaşaması üzerine Dergül’e çekilmiş burada da tutunamayarak ailesi ve 4-5 yüz kişilik kuvveti ile Orak Kalesine sığınmıştır. Osmanlı Ordusu, Bedirhan Bey’i takip etmiş ve Musul’dan özel olarak balyemez toplar ve havanlar getirterek kaleyi kuşatmıştır. Osman Paşa 27 Haziran 1847 yılında üç koldan kaleyi kuşatma altına almıştır. Aynı gün güneşin batması ile kale havan ve toplar ile vuruldu. Bedirhan Bey, bu saldırıya havan ve toplarla karşılık veriyordu. Kuşatma Cuma gününden aralıksız Pazar gününe kadar devam etmiştir. Bu durum karşısında direnemeyen Bedirhan Bey, kendisine can ve mal güvenliği verilmesi karşılığında Anadolu Ordusu’na teslim olmuştur (29 Haziran 1847).[1]
İsyan Sonrası Bedirhan Bey
Harekât sonrası Meclis-i Has, Bedirhan Bey’in kesinlikle Cizre’de kalmaması gerektiğine ve ailesi ile beraber İstanbul’a gönderilmesine karar vermiştir. Bunun üzerine 12 ağustos 1847 yılında Bedirhan Bey, ailesi ve yakın çevresi ile beraber İstanbul’a sevk edileceği bildirilmiştir. İstanbul’a sevk edildikten sonra haklarında verilen karar gereği 21 Ekim 1847 yılında Bedirhan Bey ve ailesinin Girit adasına sürgüne gönderilmesi kararlaştırıldı. Bedirhan Bey, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında devam eden Kırım Savaşı sırasında Girit’te bulunan maiyeti ile birlikte Rumeli Ordusu’nda görev almak için bir takım girişimlerde bulunmuştur. 10 Aralık1853 tarihli dilekçede, Devlet-i Âliyye’nin ebediyeti uğrunda cihat ederek şehitlik ya da gazilik şerefine nail olmaktan başka bir amacının bulunmadığını ifade etmiştir. Ayrıca, zaferden sonra padişah huzuruna vararak tekrar onun İrade-i Seniyyesi gereğince Girit Adası’na dönmeyi arzu ettiğini belirtmiştir. Bedirhan Bey’in hükûmet nezdinde yaptığı bu talep Sadaret tarafından değerlendirilmiş ve kendisinin dışında 30 kişilik maiyetinin savaşa katılmak amacıyla Rumeli’ye gönderilmesine izin verilmiştir. Bedirhan Bey’in hükûmet nezdinde yaptığı bu talep Sadaret tarafından değerlendirilmiş ve kendisinin dışında 30 kişilik maiyetinin savaşa katılmak amacıyla Rumeli’ye gönderilmesine izin verilmiştir. Bedirhan Bey, zaman zaman adadaki Müslüman ve Hristiyan halk arasındaki çatışmalarda arabuluculuk rolü üstlenerek taraflar arasındaki ihtilafın giderilmesinde ve isyanın yatıştırılmasında önemli rol oynamıştır. Girit’te devlet lehine başarmış olduğu işlerden dolayı kendisine “Mir-i Miranlık” (Beyler Beyi - Paşalık) rütbesi verilmiş; ayrıca, Padişah Abdülmecit tarafından dördüncü dereceden Mecidiye Nişanı ile ödüllendirilmiştir. Ailesi ile uzun yıllar Girit’te kalan Bedirhan Bey, Padişah Abdülaziz’in izni ile İstanbul’a geri dönmüş buradan da kendi isteği ile Şam’a nakledilmiş ve hayatının son dönemlerini burada geçirmiştir.[1]